Uzun süreli bir ilişkinizin olmaması hayatın sonu değil. Şimdi size anlatacağımız güzel yönlerini düşünün ve tadını çıkarın! Tespit edilen bekarlığı sevme nedenleri belki size “bekarlık sultanlıktır” dedirtebilir, kim bilir!
“Bekarlık harikadır ve hep böyle kalın” demiyoruz. Sadece, “Hayatınızda uzun süreli bir ilişki yok ya da bekarsınız diye üzülmeyin! Bu hayatın sonu değil” demek istiyoruz. Bu durumun tadını çıkarın.
Şöyle düşünün: Yanınızda sürekli horlayan, bir şeylerden şikayet eden, yiyip içtiğinizi takip eden, sevmediğiniz alışkanlıkları olan biri yok! Kararlarınızı tek başınıza alabiliyor, arkadaşlarınızla bol bol zaman geçirebiliyor, özgürce flört edebiliyorsunuz…
1. Akşam yemeğinde sadece salata, kahvaltıda pizza yiyebilirsiniz
Tabii bu verdiğimiz örnekleri siz kahvaltı ve akşam yemeklerinde sevdiğiniz diğer yiyeceklerle değiştirebilirsiniz. Bazı geceler canınız sadece tost yemek isteyebilir akşam yemeklerinde. Yanında da bir bardak çay… Bazı sabahlar akşamdan kalan pizza dilimleriyle kahvaltı etmek isteyebilir canınız. Ama bir başkasıyla sürdürülen müşterek hayatta her zaman sadece kendi zevklerinize hitap eden türde yemekler yeme özgürlüğüne sahip değilsiniz. Yalnızsanız, istediğiniz her şeyi, istediğiniz her yerde, istediğiniz zaman, hiç kimse size “neden” diye sormadan yiyebilirsiniz.
2. Yatağın tek tarafına mahkum değilsiniz
Bekarsanız yatağınız yalnızca size aittir, zaman zaman biriyle paylaşmanız gerekmediği sürece. İster sağ tarafınızdan isterseniz de sol tarafınızdan kalkabilirsiniz. Üstelik bütün yastıklar da sizin kullanımınızda. Yanınızda horlayan biri de yok!
3. Özgürce flört edebilirsiniz
Hayatınızda bir ilişkiniz yoksa ya da evli değilseniz, beğendiğiniz erkekle flört etme özgürlüğünüz var demektir. Çapkın göz kontakları, kısa bakışmalar, tanışmalar ve … İstediğiniz her zaman yeni insanlarla tanışıp yeni bir flört edinmeye hazırsınızdır! Gözünüz size beğeniyle bakan gözlere açıktır.
4. Facebook facialarından uzak kalırsınız
Çoğu kişinin başına gelmiştir. Eski sevgilinizle Facebook arkadaşı olmanız eşinizin haberdar olmasıyla soruna dönüşür. Ya da tam tersi. Eşinizin eski sevgilisiyle Facebook’ta arkadaşlığını sürdürmesi sizin için bir derttir. Küçük bir meseleymiş gibi görünse de sorunlar buradan çıkar hep. Saçma kavgalara dönüşür. Ama şimdi bekarsınız… Özgür aşk hayatı, daha az dram!
5. Arkadaşlarınızla daha fazla zaman geçirebilirsiniz
Evliler arkadaşlarına yeterince zaman ayıramamaktan şikayet ederler hep. Şimdi, sahne sizin! Her hafta sonu eğlenceli buluşmalar sizi bekliyor.
6. Bakımsız bir gün sorun değildir
Yani anlayın işte, tıraşsız bir gün demek istiyoruz. Hafif uzamış bacak tüyleriniz, onlara uzaktan bakacak olanlar için sorun teşkil etmez. Bir günü atlayabilirsiniz. Sabah banyosunda tüy operasyonu yerine 10 dakika ekstra uyku uyuyabilir, biraz tembellik yapabilirsiniz.
Kaynak: pudra
26 Ocak 2013 Cumartesi
Tek eşlilik mi, çokeşlilik mi?

En fazla cinsiyetin kadın ve erkek arasında işlendiğine dair bir çalışma olduğundan haberim yok, öncelikle onu söylemek lazım. Hiç duymadım böyle bir araştırma. Kadınerkek arasındaki cinayetlerin sebebi erkeğin poligamisiyle ilgili olabilir. Vassaf kendi tezini savunma adına monogamiye atmış suçu ama böyle bir şey yok. Batı kültüründe de monogami esastır.
Erkek, yapısı itibarıyla, doğası itibarıyla poligamdır. Bunu zamanında Başbakan Prof. Dr. Sadi Irmak söylediğinde yer yerinden oynamıştı, bu yeni bir görüş değil. Erkek poligamdır ama monogaminin de cinayete, şiddete neden olduğunu söylemek spekülasyondan başka bir şey değil. Batı dünyası, poligamiyle oluşan psikolojik ve fizyolojik bunalımları aşmak için monogamiyi teşvik ediyor.
Erkeğin yapısı poligami ama yüzyıllar içinde dinsel ve kültürel yapılarla beraber bu yönünü bastırıyor. Toplumların monogamiye zorlanmasının nedeni biraz da kişilerin ruh sağlığını ve beden sağlığını korumak. Bunun için var monogami. Öbür türlü baktığınız zaman, sınırsızlık insanı daha da mutsuz kılan bir şeydir. Sınır, insanı huzurlu kılar. Belki de bu yüzden monogamiyi desteklemek lazım.
‘Şiddet poligamide de varmonogamiyle ilgisi yok'
Bahçeşehir Üni. Sosyoloji Böl. Bşk. Prof. Dr. Nilüfer Narlı
Tekeşliliğin insanları şiddete ve cinayete sürüklediğini iddia etmek çok güç, bu çok büyük bir iddia. İnsan ilişkilerinde şiddetin kökenine baktığımız zaman sadece öldürme değil, her boyutta, her türlü şiddet- en önemli neden olarak beklentilerin karşılanmaması, kişilerin birbirlerini aşağılaması, kıt kaynakların paylaşımı yüzünden çıkan tartışmaları görüyoruz. İnsanlık tarihine baktığımız zaman tarım toplumuna geçişle birlikte tekeşliliğin daha fazla kurumlaştığını görüyoruz. Tekeşliliğin hayatımıza girmesi çok uzun bir geçmişe dayanıyor, çok köklü bir geçmişi var. Tekeşlilikte ilişki yürümüyorsa çiftler ayrılabilirler. Tekeşlilik şiddeti körüklemek zorunda değil, ayrılık da bir çözüm. Erkeğin çokeşliliğini kanunlaştırmış ya da dini normlarla meşrulaştırmış toplumlar var. Ama poligami, monogamideki arızaları yok etmez. Arızanın nedeni monogami kavramının kendisi değildir zaten, kişiler arasıdır. Poligamide de şiddet çıkar, anlaşmazlık çıkar. Birçok kadınla ilişkisi olan erkeğin hoşgörülme nedeni ekonomiktir, mecburidir. Mutlu ve huzurlu olunduğundan değil.
‘Tekeşliliği iyi sandığımız için cinayet işleniyor’
Oyuncu Lale Mansur
Ülkemizde bir cinayet salgını yaşanıyor. Kocasından ayrılmak isteyen kadınlar, kocaları tarafından öldürülüyor, çünkü erkekler kadınları kendilerinin bir uzantısı, bir organı gibi görüyor, böyle algılıyorlar. Onların bir başka birey, bir başka insan olduğunu, kendileriyle yaşamak istemeyebilecekleri gibi bir şey kafalarında yok. Bu kadar çok erkek deliriyorsa, bu kadar cinayet işleniyorsa bunun elbette ki bugüne kadar “iyidir” diye bilinen birtakım fikirlerle, kavramlarla ilişkisi var. Tekeşlilik de bunlardan biri.
‘Çokeşli yaşıyor tekeşlilikte karar kılıyoruz’
Yazar Sinan Akyüz
İnsanlar çokeşliliği yaşar ama tekeşlilikte karar kılar. Tekeşlilikte cinayet işleniyor, çünkü içinde aşk var. Aşk dönem dönem insanlarda hastalıklı bir yapıya neden olabiliyor. İnsanlar şiddeti en yakınlarına yaşatıyorlar. Sadece monogamiden çıkmıyor şiddet, kız kardeşe, anneye de şiddet uygulanıyor. Çokeşli de yaşasalar bir gün tek aşka, tekeşliliğe döner bütün insanlar. İnsanoğlunun fabrika ayarlarında kıskançlık var. Bu anormal de değil, aşkın gücü. Zaman zaman sevgiden boğabilirsiniz, bazen canından edebilirsiniz. Bu, monogami ruh sağlığına iyi gelmiyor demek değildir. Monogami zorunlu bir yol aslında. Çokeşli yaşıyoruz ama sonunda monogamiyi seçiyoruz.
Psikiyatr
Prof. Dr. Mansur Beyazyürek
Kaynak: HT Hayat
25 Ocak 2013 Cuma
Kansızlığı olan yaşlıların düşme riski artıyor
Kansızlık, yaşlılarda fiziksel aktiviteleri gerilettiği gibi kas gücünü de zayıflatıyor. Kansızlığı olan yaşlılar, olmayanlara göre üç kat daha fazla düşme riski ile karşı karşıya kalıyor. Bu hastalarda kırık vakası da artıyor.
Seksen beş yaşın üzerindeki her üç erkekten ve her beş kadından birinde kansızlık bulunduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi İç Hastalıkları ve Geriatri Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Öktenli, kansızlığın bir hastalığın habercisi olabileceğini, vücut fonksiyonlarında bozulma ve gerileme yaratacağını belirterek, mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini söylüyor.
Araştırmalar, hemoglobin düzeyi 11’in altında olan yaşlılarda yaşam kaybı riskinin, kalp krizi ya da kalp yetmezliğine bağlı riskten daha yüksek olduğunu ve kansızlığın fiziksel durumu daha fazla bozduğunu gösteriyor. Kansızlık, başka hastalıklar veya cerrahi müdahaleler için hastaneye yatan hastaların tedavi sürelerini de uzatıyor.
Belirtilere dikkat!
Kansızlığı olan yaşlı bireylerde en sık görülen şikayetler; solukluk, halsizlik, yorgunluk, en hafif günlük aktivitelerde nefes darlığı ve çabuk yorulma, baş dönmesi, bayılma, kulak çınlaması, çarpıntı ve baş ağrısı olarak kendini gösteriyor. Kansızlık, fiziksel performansta ciddi azalmalara yol açarken, kas gücünü de azaltıyor. Kansızlığı olan yaşlılar, olmayanlara göre üç kat daha fazla düşme riski ile karşı karşıya kalıyor ve bu hastalarda kırık vakası da daha fazla görülüyor.
Kansızlık nedenleri…
Anadolu Sağlık Merkezi İç Hastalıkları ve Geriatri Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Öktenli, beslenme yetersizliği ve mide-barsak sisteminden kaynaklanan kanamalar başta olmak üzere, birçok kronik hastalık ve kanserlerin kansızlık nedeni olabileceğini belirterek, şunları söylüyor: “Hemoroidler, barsaklardaki polip veya divertiküller, bazı ağrı kesici ve romatizma ilaçları ile aspirin kullanımına bağlı mide-barsak kanamaları demir eksikliğine bağlı kansızlık nedenleri arasında ilk sıralarda yer alıyor. Yaşlı erkeklerde azalmış testosteron düzeyi de kansızlığın sorumlusu olabilirken, kas erimesi ile kansızlık arasında da yakın ilişki olduğu gözleniyor.”
Tedavide amaç eksik olanı yerine koymaktır
“Yaşlılarda yeterli ve dengeli beslenme, diğer birçok konuda olduğu gibi kansızlığın önüne geçilmesi için de esastır” diyen Prof. Dr. Öktenli, açıklamasını şöyle sürdürüyor: “Tıbbi tedavide prensip, eğer varsa kan kaybına neden olan problemi çözmek ve eksik olanı yerine koymaktır. Demir eksikliği olan yaşlı hastaların mide-barsak sisteminden kan kaybı olup olmadığını kontrol etmek için gastroskopi ve kolonoskopi yapılması uygun olur.
Demir eksikliğine bağlı kansızlıklarda ağızdan demir preparatları kullanılarak tedavi mümkündür. Kansızlığın derin olduğu durumlarda demir preparatları ile tedavi süresi çok uzar. Bu nedenle damardan uygulanan demir preparatları kullanılabilir. Folat eksikliği de ağızdan alınan folat içeren ilaçlar ile tamamlanabilir. Ancak, vitamin B12’nin mide-barsak sisteminden emilimi çok iyi olmadığı için kas içine enjeksiyon formunda kullanılması daha uygundur.”
Seksen beş yaşın üzerindeki her üç erkekten ve her beş kadından birinde kansızlık bulunduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi İç Hastalıkları ve Geriatri Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Öktenli, kansızlığın bir hastalığın habercisi olabileceğini, vücut fonksiyonlarında bozulma ve gerileme yaratacağını belirterek, mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini söylüyor.
Araştırmalar, hemoglobin düzeyi 11’in altında olan yaşlılarda yaşam kaybı riskinin, kalp krizi ya da kalp yetmezliğine bağlı riskten daha yüksek olduğunu ve kansızlığın fiziksel durumu daha fazla bozduğunu gösteriyor. Kansızlık, başka hastalıklar veya cerrahi müdahaleler için hastaneye yatan hastaların tedavi sürelerini de uzatıyor.
Belirtilere dikkat!
Kansızlığı olan yaşlı bireylerde en sık görülen şikayetler; solukluk, halsizlik, yorgunluk, en hafif günlük aktivitelerde nefes darlığı ve çabuk yorulma, baş dönmesi, bayılma, kulak çınlaması, çarpıntı ve baş ağrısı olarak kendini gösteriyor. Kansızlık, fiziksel performansta ciddi azalmalara yol açarken, kas gücünü de azaltıyor. Kansızlığı olan yaşlılar, olmayanlara göre üç kat daha fazla düşme riski ile karşı karşıya kalıyor ve bu hastalarda kırık vakası da daha fazla görülüyor.
Kansızlık nedenleri…
Anadolu Sağlık Merkezi İç Hastalıkları ve Geriatri Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Öktenli, beslenme yetersizliği ve mide-barsak sisteminden kaynaklanan kanamalar başta olmak üzere, birçok kronik hastalık ve kanserlerin kansızlık nedeni olabileceğini belirterek, şunları söylüyor: “Hemoroidler, barsaklardaki polip veya divertiküller, bazı ağrı kesici ve romatizma ilaçları ile aspirin kullanımına bağlı mide-barsak kanamaları demir eksikliğine bağlı kansızlık nedenleri arasında ilk sıralarda yer alıyor. Yaşlı erkeklerde azalmış testosteron düzeyi de kansızlığın sorumlusu olabilirken, kas erimesi ile kansızlık arasında da yakın ilişki olduğu gözleniyor.”
Tedavide amaç eksik olanı yerine koymaktır
“Yaşlılarda yeterli ve dengeli beslenme, diğer birçok konuda olduğu gibi kansızlığın önüne geçilmesi için de esastır” diyen Prof. Dr. Öktenli, açıklamasını şöyle sürdürüyor: “Tıbbi tedavide prensip, eğer varsa kan kaybına neden olan problemi çözmek ve eksik olanı yerine koymaktır. Demir eksikliği olan yaşlı hastaların mide-barsak sisteminden kan kaybı olup olmadığını kontrol etmek için gastroskopi ve kolonoskopi yapılması uygun olur.
Demir eksikliğine bağlı kansızlıklarda ağızdan demir preparatları kullanılarak tedavi mümkündür. Kansızlığın derin olduğu durumlarda demir preparatları ile tedavi süresi çok uzar. Bu nedenle damardan uygulanan demir preparatları kullanılabilir. Folat eksikliği de ağızdan alınan folat içeren ilaçlar ile tamamlanabilir. Ancak, vitamin B12’nin mide-barsak sisteminden emilimi çok iyi olmadığı için kas içine enjeksiyon formunda kullanılması daha uygundur.”
Anne sütünü sağma ve saklama
Anne sütünü sağma, ya elinizle, ya da manuel (elle) veya elektrikle çalışan bir pompa yardımı ile, memenizdeki sütü alma işlemidir.
Anne sütünü sağma, ya elinizle, ya da manuel (elle) veya elektrikle çalışan bir pompa yardımı ile, memenizdeki sütü alma işlemidir. Süt sağma, şu durumlarda bir gereksinim olabilir:
Memenizdeki doluluk sizi rahatsız ediyor: Sütü sağmak, doluluk hissini azaltacak ve bebeğinizin memenizi almasını kolaylaştıracaktır.
Bir başka kişinin sizin sütünüzü bebeğinize vererek, sizin bir süreliğine bebekten uzaklaşmanızı veya işinize geri dönmenizi sağlar.
Bebeğiniz iyi beslenemiyor (örneğin bebeğinizde çatlamış dudak ve yarık damak var ise).
Bebeğiniz erken doğduysa, memeden emebilecek olana kadar(eğer sağlıklı bir bebekse, 32 hafta süresinde) sütünüzün gelişini hızlandırmanız gerekir. Sütünüzü nasıl sağacağınızı bilmek, yararlıdır. Bu işlemi ya sizi rahatlatmak adına, ya da saklayıp daha sonra bebeğinize vermek için yaparsınız. Böylece, bebeğinizin, besleyici ve sağlıklı anne sütünüzden yararlanmaya devam etmesini sağlamış olursunuz. Bazı anneler, hamilelik dönemlerinin son dönemlerinde ‘kolostrum’ (karbonhidrat, protein ve antikor açısından zengin ilk süt) çeker ve bunu damlalıklara doldurarak dondururlar. Bunu amacı, kendilerinin veya bebeklerinin doğum sonrası dönemde yaşama olasılıkları olan emzirme zorluklarına karşı bir tedbir almaktır. Bu annelerin sağlıklı ve hamilelik dönemlerinin de iyi gidiyor olmaları gerekir.
Elle sütünüzü sağma
Emzirme süresince, memeden elle süt sağmak, faydalı bir yöntemdir.
Önce, ellerinizi iyice yıkamalısınız. Biraz öne eğilip, memenizin rahat bir konuma gelmesini sağlayın. Sanki bir meme muayenesi yaparmış gibi, memenizi hafifçe okşayarak ve masaj yapın.
Oturun ve elinizi (herhangi biri olabilir) memenizin üstüne yerleştirin; parmaklarınızla ve başparmağınızla, meme ucundan 3 cm. uzak bir bölgede bir C harfi çizer gibi, genelde meme ucunun kahverengi bölümünün (areola) etrafında çevirin.
Başparmağınızla ilk iki parmağınızı yavaşça birbirlerine yaklaştırın ve göğüs duvarına doğru bastırın. Sonra da meme ucuna doğru ilerleyin. Genelde parmaklarınızı meme üstünde kaydırmak yerine yuvarlayarak meme ucuna getirmek, size daha rahat gelecektir. Bu hareket, meme kanalarına baskı yapacak ve kısa bir zaman sonra, meme ucunuzdan birkaç damla süt geldiğini göreceksiniz. Bir zaman sonra bir fışkırma olabilir ve bu sütü steril bir kaba doldurabilirsiniz. Süt akışı yavaşlayınca, elinizi, koyu renkli bölgenin etrafında gezdirin ve ritmik hareketlerle, sütünüzü çekmeye devam edin. En az iki kere meme değiştirerek, toplamda 20-30 dakika süresince memenizden süt çekin. Eğer bebeğiniz, memenizi almakta ve emmekte zorlanıyorsa, bu şekilde süt sağmaya hemen başlamanız ve bebeğiniz acıktıkça devam etmeniz önerilir. Bu da ilk günlerde, 24 saatlik zaman içinde 8-12 kere demektir.
Eğer doğumdan çok kısa bir süre sonra, ilk sütü- kolostrumu sağarsanız (rengi koyu turuncudan açık sarıya değişebilir), bunu 12 saat boyunca, 32ºC ye kadar olan ısı düzeninde saklayabilirsiniz. Çok kısa miktarlarda çekme yapabileceğiniz beklenendir; örneğin, ilk birkaç günde, sadece bir çay kaşığı kadar. Bebeğinize bunu, sizden başka bir kimse daha da rahat verebilir; bunun için bir damlalık, emzik, kaşık veya fincan kullanılabilir.
Memeden Süt Sağmak, Öğrenilen Bir Sanattır
Anne sütünü çekmek, öğrenilen bir beceridir. Bu nedenle, ilk başlarda sütünüzü sağamazsanız, hayal kırıklığı yaşamayın. Bebeğinizin doğumundan 3-5 gün sonra, memeniz ‘olgun süt’ üretmeye başlayacaktır. Kolostrum ise, az miktarda, iki hafta süresince, bu olgun sütte de var olmaya devam edecektir. Memenizin ürettiği süt miktarı ise, gittikçe artacaktır. ‘Olgun süt’ memeye dolmaya başladığında, birçok anne, elle veya elektrikle çalışan pompalarla memeden süt sağmayı tercih ederler. Elle süt sağma işlemi bazı zamanlar için rahat ve kolaysa da, pompa yöntemi genellikle daha hızlıdır. Kullandığınız pompanın ağız kısmının, meme ucunuza rahatça yerleşecek kadar geniş olmasına dikkat edin. Bazı pompaların birden fazla ağız genişliği seçenekleri vardır; eğer meme uçlarınız küçük değilse, bu tip pompaları tercih edin.
Pompalar, meme ucunu emerek ve serbest bırakarak çalışır ve böylece memeden süt çekerler. Elektrikle çalışan bazı pompalar, sizin rahatınıza uygun olarak, emme seviyesini ayarlarlar. Bazıları da sağma işlemi esnasında, size hareket izni verir. Bir elinizle rahatça kullanabileceğiniz bir pompa, size daha yararlı olacaktır. Özellikle bir memeden süt çekerken, diğer memeden bebeğinizi emziriyorsanız, bu önemlidir. Elle çalışan pompaların biçimi ya silindir şeklindedir, veya elinizle sıkmak yoluyla işlev görür. Pompanın her bölümünün çok temiz olması gerekir; bazı çalışan anneler yanlarında yedek parçaları da taşırlar ve bunları sonra evde tekrar yıkarlar. Pompanızı temiz ve kurulmuş olarak muhafaza ederseniz daha rahat sağım yapabilirsiniz. Stresli olmak ve düşük vücut ısısı gibi faktörler, sütün akma refleksini engelledikleri için, sağma işleminin üretkenliğini düşürür. Bu zamanlarda ılık kompres deneyebilirsiniz; memeye masaj yapabilirsiniz ve gevşeme teknikleri uygulayabilirsiniz. Bebeğinizin bir resmine bakmak, yakın zaman önce giyindiği bir giysiyi koklamak ve onun kokusunu anımsamak da yararlı olacaktır.
Sağılmış sütü saklamak
Buzdolabına konulmuş veya dondurulmuş anne sütü, sert kenarlı plastik kaplarda, ağzı sıkı sıkı kapalı cam kaplarda veya özellikle anne sütü için üretilmiş, anne sütü saklama torbalarında saklanabilir. Bir kullanımlık ve atılabilen şişe torbalar önerilmez.
Aşağıda ‘olgun’ anne sütünü saklamak için bilmeniz gerekenler sıralanmıştır:
Isı Saklama süresi
Oda ısısı (19-26ºC) 6 saate kadar
Buzdolabı (<4ºC) 72 saate kadar
Buzluklu ve tek kapılı buzdolabı Buzluk bölmesinde 2 haftaya kadar
İki kapılı buzdolabı / buzluk Buzluk bölmesinde 3-4 kadar aya
Sabit olarak 0ºF (-18ºC) derecede 6 ay tutulan derin dondurucuda
Eğer sakladığınız anne sütü ile ilgili bir şüpheniz varsa, sütü atın ve bebeğinize vermeyin. Eğer anne sütünün doğru saklanması konusuyla ilgili sorularınız varsa, sağlık profesyonellerine danışınız. Meme pompası ile süt sağan ve bunu işyerlerinin ortak buzdolaplarında saklayan çalışan anneler, sütlerini, kendi isimleri yazılı etiketlerle ayırdıkları torbalara yerleştirirler - amaç, inek sütü ile kendi sütlerinin karışmamasıdır. Sütünüzü derin dondurucu poşetlerine aktarıp saklayabilirsiniz. Amaç hem sütü korumak, hem de donmasını önlemektir.
Anne Sütü Nasıl Ilıtılır
İdeal olan, donmuş sütün buzdolabında çözülmesini beklemektir.
Eğer süt buzdolabında erimişse, 24 saat süresince tutulmak üzere ve kabın ağzı açılmadan tekrar buzdolabına konulabilir.
Eğer ısıtma gerekiyorsa, kabı veya torbayı, ya sıcak su dolu bir kaba daldırın veya sıcak akan çeşme suyu altına tutarak, sütü ılıtın.
Sütün ısısını asla kaynama noktasına getirmeyin. Donmuş süt çözülme aşamasında ekşi kokuyorsa, sütü dondurmadan önce, kabı sıcak buhar veya sıcak su altında haşlamak tavsiye edilir. (İçinde yüksek Lipaze bulunan anne sütü dondurulduktan sonra ekşi kokabilir. Süt kabını, sıcak su veya buhara tutmak, bu ekşi kokuyu engeller).
Isısını ölçmeden önce, anne sütünü, kabı içinde hafifçe döndürünüz, çalkalayınız. Üstte biriken kaymak kısmı, bunun sonucunda bütün süte dağılacaktır. (Saklanan sütün kaymak ve sıvı süt olarak ayrışması normaldir.) Kabı çok hızlı ve kuvvetli şekilde çalkalamayınız. Bu, anne sütünün içinde var olan değerli ve gerekli bir takım canlı maddeleri zedeleyecektir.
İçindeki yararlı besinler yok olacağı için, asla mikrodalga fırın kullanmayın. Bu tip bir ısıtma, sütün içinde çok sıcak bölümler yaratabilir; bu nedenle de tavsiye edilmez.
Eritilen anne sütü tekrar dondurulamaz
Kaynak: HT Hayat
Anne sütünü sağma, ya elinizle, ya da manuel (elle) veya elektrikle çalışan bir pompa yardımı ile, memenizdeki sütü alma işlemidir. Süt sağma, şu durumlarda bir gereksinim olabilir:
Memenizdeki doluluk sizi rahatsız ediyor: Sütü sağmak, doluluk hissini azaltacak ve bebeğinizin memenizi almasını kolaylaştıracaktır.
Bir başka kişinin sizin sütünüzü bebeğinize vererek, sizin bir süreliğine bebekten uzaklaşmanızı veya işinize geri dönmenizi sağlar.
Bebeğiniz iyi beslenemiyor (örneğin bebeğinizde çatlamış dudak ve yarık damak var ise).
Bebeğiniz erken doğduysa, memeden emebilecek olana kadar(eğer sağlıklı bir bebekse, 32 hafta süresinde) sütünüzün gelişini hızlandırmanız gerekir. Sütünüzü nasıl sağacağınızı bilmek, yararlıdır. Bu işlemi ya sizi rahatlatmak adına, ya da saklayıp daha sonra bebeğinize vermek için yaparsınız. Böylece, bebeğinizin, besleyici ve sağlıklı anne sütünüzden yararlanmaya devam etmesini sağlamış olursunuz. Bazı anneler, hamilelik dönemlerinin son dönemlerinde ‘kolostrum’ (karbonhidrat, protein ve antikor açısından zengin ilk süt) çeker ve bunu damlalıklara doldurarak dondururlar. Bunu amacı, kendilerinin veya bebeklerinin doğum sonrası dönemde yaşama olasılıkları olan emzirme zorluklarına karşı bir tedbir almaktır. Bu annelerin sağlıklı ve hamilelik dönemlerinin de iyi gidiyor olmaları gerekir.
Elle sütünüzü sağma
Emzirme süresince, memeden elle süt sağmak, faydalı bir yöntemdir.
Önce, ellerinizi iyice yıkamalısınız. Biraz öne eğilip, memenizin rahat bir konuma gelmesini sağlayın. Sanki bir meme muayenesi yaparmış gibi, memenizi hafifçe okşayarak ve masaj yapın.
Oturun ve elinizi (herhangi biri olabilir) memenizin üstüne yerleştirin; parmaklarınızla ve başparmağınızla, meme ucundan 3 cm. uzak bir bölgede bir C harfi çizer gibi, genelde meme ucunun kahverengi bölümünün (areola) etrafında çevirin.
Başparmağınızla ilk iki parmağınızı yavaşça birbirlerine yaklaştırın ve göğüs duvarına doğru bastırın. Sonra da meme ucuna doğru ilerleyin. Genelde parmaklarınızı meme üstünde kaydırmak yerine yuvarlayarak meme ucuna getirmek, size daha rahat gelecektir. Bu hareket, meme kanalarına baskı yapacak ve kısa bir zaman sonra, meme ucunuzdan birkaç damla süt geldiğini göreceksiniz. Bir zaman sonra bir fışkırma olabilir ve bu sütü steril bir kaba doldurabilirsiniz. Süt akışı yavaşlayınca, elinizi, koyu renkli bölgenin etrafında gezdirin ve ritmik hareketlerle, sütünüzü çekmeye devam edin. En az iki kere meme değiştirerek, toplamda 20-30 dakika süresince memenizden süt çekin. Eğer bebeğiniz, memenizi almakta ve emmekte zorlanıyorsa, bu şekilde süt sağmaya hemen başlamanız ve bebeğiniz acıktıkça devam etmeniz önerilir. Bu da ilk günlerde, 24 saatlik zaman içinde 8-12 kere demektir.
Eğer doğumdan çok kısa bir süre sonra, ilk sütü- kolostrumu sağarsanız (rengi koyu turuncudan açık sarıya değişebilir), bunu 12 saat boyunca, 32ºC ye kadar olan ısı düzeninde saklayabilirsiniz. Çok kısa miktarlarda çekme yapabileceğiniz beklenendir; örneğin, ilk birkaç günde, sadece bir çay kaşığı kadar. Bebeğinize bunu, sizden başka bir kimse daha da rahat verebilir; bunun için bir damlalık, emzik, kaşık veya fincan kullanılabilir.
Memeden Süt Sağmak, Öğrenilen Bir Sanattır
Anne sütünü çekmek, öğrenilen bir beceridir. Bu nedenle, ilk başlarda sütünüzü sağamazsanız, hayal kırıklığı yaşamayın. Bebeğinizin doğumundan 3-5 gün sonra, memeniz ‘olgun süt’ üretmeye başlayacaktır. Kolostrum ise, az miktarda, iki hafta süresince, bu olgun sütte de var olmaya devam edecektir. Memenizin ürettiği süt miktarı ise, gittikçe artacaktır. ‘Olgun süt’ memeye dolmaya başladığında, birçok anne, elle veya elektrikle çalışan pompalarla memeden süt sağmayı tercih ederler. Elle süt sağma işlemi bazı zamanlar için rahat ve kolaysa da, pompa yöntemi genellikle daha hızlıdır. Kullandığınız pompanın ağız kısmının, meme ucunuza rahatça yerleşecek kadar geniş olmasına dikkat edin. Bazı pompaların birden fazla ağız genişliği seçenekleri vardır; eğer meme uçlarınız küçük değilse, bu tip pompaları tercih edin.
Pompalar, meme ucunu emerek ve serbest bırakarak çalışır ve böylece memeden süt çekerler. Elektrikle çalışan bazı pompalar, sizin rahatınıza uygun olarak, emme seviyesini ayarlarlar. Bazıları da sağma işlemi esnasında, size hareket izni verir. Bir elinizle rahatça kullanabileceğiniz bir pompa, size daha yararlı olacaktır. Özellikle bir memeden süt çekerken, diğer memeden bebeğinizi emziriyorsanız, bu önemlidir. Elle çalışan pompaların biçimi ya silindir şeklindedir, veya elinizle sıkmak yoluyla işlev görür. Pompanın her bölümünün çok temiz olması gerekir; bazı çalışan anneler yanlarında yedek parçaları da taşırlar ve bunları sonra evde tekrar yıkarlar. Pompanızı temiz ve kurulmuş olarak muhafaza ederseniz daha rahat sağım yapabilirsiniz. Stresli olmak ve düşük vücut ısısı gibi faktörler, sütün akma refleksini engelledikleri için, sağma işleminin üretkenliğini düşürür. Bu zamanlarda ılık kompres deneyebilirsiniz; memeye masaj yapabilirsiniz ve gevşeme teknikleri uygulayabilirsiniz. Bebeğinizin bir resmine bakmak, yakın zaman önce giyindiği bir giysiyi koklamak ve onun kokusunu anımsamak da yararlı olacaktır.
Sağılmış sütü saklamak
Buzdolabına konulmuş veya dondurulmuş anne sütü, sert kenarlı plastik kaplarda, ağzı sıkı sıkı kapalı cam kaplarda veya özellikle anne sütü için üretilmiş, anne sütü saklama torbalarında saklanabilir. Bir kullanımlık ve atılabilen şişe torbalar önerilmez.
Aşağıda ‘olgun’ anne sütünü saklamak için bilmeniz gerekenler sıralanmıştır:
Isı Saklama süresi
Oda ısısı (19-26ºC) 6 saate kadar
Buzdolabı (<4ºC) 72 saate kadar
Buzluklu ve tek kapılı buzdolabı Buzluk bölmesinde 2 haftaya kadar
İki kapılı buzdolabı / buzluk Buzluk bölmesinde 3-4 kadar aya
Sabit olarak 0ºF (-18ºC) derecede 6 ay tutulan derin dondurucuda
Eğer sakladığınız anne sütü ile ilgili bir şüpheniz varsa, sütü atın ve bebeğinize vermeyin. Eğer anne sütünün doğru saklanması konusuyla ilgili sorularınız varsa, sağlık profesyonellerine danışınız. Meme pompası ile süt sağan ve bunu işyerlerinin ortak buzdolaplarında saklayan çalışan anneler, sütlerini, kendi isimleri yazılı etiketlerle ayırdıkları torbalara yerleştirirler - amaç, inek sütü ile kendi sütlerinin karışmamasıdır. Sütünüzü derin dondurucu poşetlerine aktarıp saklayabilirsiniz. Amaç hem sütü korumak, hem de donmasını önlemektir.
Anne Sütü Nasıl Ilıtılır
İdeal olan, donmuş sütün buzdolabında çözülmesini beklemektir.
Eğer süt buzdolabında erimişse, 24 saat süresince tutulmak üzere ve kabın ağzı açılmadan tekrar buzdolabına konulabilir.
Eğer ısıtma gerekiyorsa, kabı veya torbayı, ya sıcak su dolu bir kaba daldırın veya sıcak akan çeşme suyu altına tutarak, sütü ılıtın.
Sütün ısısını asla kaynama noktasına getirmeyin. Donmuş süt çözülme aşamasında ekşi kokuyorsa, sütü dondurmadan önce, kabı sıcak buhar veya sıcak su altında haşlamak tavsiye edilir. (İçinde yüksek Lipaze bulunan anne sütü dondurulduktan sonra ekşi kokabilir. Süt kabını, sıcak su veya buhara tutmak, bu ekşi kokuyu engeller).
Isısını ölçmeden önce, anne sütünü, kabı içinde hafifçe döndürünüz, çalkalayınız. Üstte biriken kaymak kısmı, bunun sonucunda bütün süte dağılacaktır. (Saklanan sütün kaymak ve sıvı süt olarak ayrışması normaldir.) Kabı çok hızlı ve kuvvetli şekilde çalkalamayınız. Bu, anne sütünün içinde var olan değerli ve gerekli bir takım canlı maddeleri zedeleyecektir.
İçindeki yararlı besinler yok olacağı için, asla mikrodalga fırın kullanmayın. Bu tip bir ısıtma, sütün içinde çok sıcak bölümler yaratabilir; bu nedenle de tavsiye edilmez.
Eritilen anne sütü tekrar dondurulamaz
Kaynak: HT Hayat
Kadınlarda cinsel arzuyu söndüren 8 psikolojik neden

Dünyanın önde gelen kadın cinselliği araştırmacılarından Cindy M. Meston ve evrim psikolojisi alanının kurucularından David M. Buss, ortaklaşa kaleme aldıkları “Kadınlar Neden Seks Yapar?” adlı kitapta, araştırmalardan yola çıkarak, kadınlarda cinsel arzuyu söndüren psikolojik davranışları açıklıyorlar. İşte, o kitaptan derlediğimiz, kadınlarda cinsel isteği azaltan 8 psikolojik neden..
Fiziksel değişim
Çoğu kişi cinsel olarak çekici bulduğu fiziksel özellikler konusunda güçlü bir tercihe sahiptir. İlişkinin seyri sırasında partnerin fiziksel görünümü değişirse erkekler için olduğu kadar kadınlar için de cinsel çekicilik azabilir. İnsanlarda yaşlandıkça en sık görülen fiziksel değişiklik kilo almaktır. Bu durum bazen çekim düzeyini etkilemez ama partnerinin önemli oranda kilo alması birçok kadına cinsel açıdan itici gelebilir.
Kötü hijyen
Kötü hijyen pek çok kadın için cinsel arzuyu söndüren bir etmendir. Kişi sürekli olarak terliyse, kirliyse, kokuyorsa, tıraşsız ve hırpaniyse, sigara kokusu üstüne sinmişse ya da ağzı kokuyorsa, seks yapacak kadar yanına yaklaşmayı kim ister?
Statü değişikliği
Statü ve zenginlik de pek çok kadın için cinsel çekim kaynaklarıdır ve zamanla partnerin statü ya da zenginliğinin azalması durumunda kadının ona duyduğu çekim azalabilir.
Sekste başarısızlık
Cinsel beceriden yoksun ya da zaman içinde öğrenmeye isteksiz bir partnerle birlikte olmaz bıkkınlık yaratabilir ve seks yapma arzusunu azaltabilir. Kimi erkekler hemen işe girişip şevkle kadının klitorisini uyarmaya başlamakla en özverili aşık olunacağını sanırlar. Ama çoğu kadın için ön sevişme, asıl sevişmeden çok önce başlar.
Rutin seks
Uzun süreli bir ilişki yaşayan kadınların en çok yakındıkları şeylerden biri de seksin rutin, tahmin edilebilir ve daha az zevkli hale gelmesidir.
Yaşlı partner
İleri yaşta bir erkekle evlenme ya da uzun süreli ilişkiye girme söz konusuysa yaşlanan partnerlerinin cinsel ve diğer sağlık sorunlarına, kendileri aynı sorunlarla yüz yüze gelmeden önce uyum sağlamak zorunda kalıyorlar. Partnerin cinsel işlevlerindeki değişimler kadının seks yapma arzusunu birçok açıdan azaltabilir.
Örneğin, partnerinde erken boşalma sorunu başlamışsa ve cinsel birleşme öncesinde ya da hemen sonrasında boşalıyorsa, kadın bu durumun yarattığı bıkkınlık yüzünden sekse olan ilgisini kaybedebilir. Aynı şekilde erkekte sertleşme ya da sert kalamama sorunu başlamışsa, kadının onunla seks yapma arzusu sönebilir.

Partnerle kavga etmek bazen cinsel uyarılmayı artırıp çiftin yeniden bağ kurmasına yardımcı olabilir. Ama bitmek bilmez kavga ve tartışmalar pek çok çifti zaman içinde yıpratır. Çoğu zaman nedenle sonucu birbirinden ayırmak zordur: Cinsel ilginin azalması mı bitmeyen kavgalara neden olmuştur, yoksa kavgalar mı cinsel ilginin azalmasına? Çoğunlukla ikisi de doğrudur.
Kimi zaman kavga kendi başına seksin değil, cinsel olmayan yakınlık gereksinimindeki farklılıkların etrafında döner. Birçok kadın partneriyle seks yapmayı istemek için kendini onun yanında iyi ve ona yakın hissetmesi gerektiğini söylüyor. Yakın hissetmek için de yalnızca ön sevişmeye değil, samimi sohbetlere ya da birlikte kaliteli zaman geçirmeye gerek duyulabilir.
Farklı cinsel yönelim
Pek sık olmasa da kadının erkek partneriyle seks yapma arzusu farklı cinsiyetten kişileri daha çekici bulduğunu fark etmesiyle azalabilir. Ya da belki cinsel yöneliminin partnerininkiyle uyumlu olmadığını baştan beri bildiği halde, ilişki ilerleyene dek bunu bildirmek istememiş ya da bilinmesinden korkmuş olabilir.
Kaynak: pudra
Meşgalesiz emeklilik sağlığı bozuyor

Daily Telegraph’ın haberine göre, yeni bir araştırma, çalışma hayatını tamamen geride bırakanların, emekliliğin ardından yarı zamanlı işlerde çalışanlardan daha az sağlıklı olduklarını ortaya koydu.
Araştırmaya göre, emeklilikten sonra bir işle meşgul olanlar çalışmayı tamamen bırakanlardan daha az ciddi hastalıklara yakalanıyor. Daha önceki işleriyle bağlantılı bir yarı zamanlı işle meşgul olanlarınsa, zihni olarak daha iyi durumda olduğu belirtildi.
Araştırmacılar, ABD Milli Yaşlılık Enstitüsünün 51-61 yaş arasındaki 12 bin kişinin sağlık, maliye, istihdam ve emeklilik hikayelerini 6 yıl boyunca inceleyen verilerini değerlendirdiler. Araştırmacılar bu kişilerin tansiyon, şeker, kanser, akciğer ve kalp hastalıkları, inme ve psikiyatrik sorunlarına baktılar.
Ölüm bile gelebilir
Sonuçlar, çalışmaya devam eden emeklilerin bu temel hastalıklardan daha az mustarip olduğunu gösterdi.
Belli başlı akıl sağlığı problemleri açısından da incelenen bu kişilerden, emekliliğin ardından önceki kariyerleriyle bağlantılı bir işle meşgul olanların, iş hayatından tamamen el etek çekmiş oranlara kıyasla akıl sağlıklarının daha iyi olduğu belirlendi. Ancak, akıl sağlığı konusundaki bu olumluluk, emeklilikten sonra önceki kariyerleri dışındaki bir işle meşgul olanlarda görülmedi.
Bunun nedeninin, esas meslekleri dışında bir işte çalışmaya başlayanların, farklı bir işe ve iş çevresine adapte olmanın getirdiği zorluklardan dolayı strese girmeleri olabileceği belirtildi.
Yapılan bu son araştırma, uzun süreli çalışma hayatından sonra emekli olanların emeklilikten kısa bir süre sonra ölebilecekleri yolundaki araştırmayı teyit ediyor.
24 Ocak 2013 Perşembe
İhanete uğrayınca hayata küsmek yanlış

Geç saatlere kadar uzayan toplantılar, cep telefonlarına gelen gizli saklı çağrılar, birden değişen alışkanlıklar… Tüm bunlar bir bunalımın işareti mi, yoksa ilişkinizde bir üçüncü kişi mi var? Hiç kimse kabul etmek istemese de, birçok kişi aldatan veya aldatılan olarak, ihanetin bir tarafında yer alır. Eğer aldatılan kadın tarafındaysanız, bunu hayatın gerçeklerinden biri olarak kabul etmeyi öğrenmeniz gerekiyor. Bunu kabullenmek istemezseniz, başına geldiğinde uzun süre acı çekmeye mahkûmsunuz demek.
Son olarak derin bir nefret
İhanete uğradığını öğrenen kadınlar genelde benzer tepkiler verir. Önce büyük bir öfke, ardından hayal kırıklığı ve son olarak derin bir nefret hisseder. Çoğu zaman diğer kadının tanıdık olması, eşinin ilişkisinin herkes tarafından biliniyor olması ya da uzun süredir devam etmesi, durumu ağırlaştıran faktörlerdir. Yaşananlar ne kadar acı olsa da, önemli olan artık karar vermeniz gerektiği gerçeğidir. Ya ilişki sürecek, ya da bitecek. Seçim hangisinden yana yapılırsa yapılsın, öncelikle sakin davranmalı ve çözüme yönelik çareler aranmalı.
Kesinlikle baskı yapmayın
Ayrılmak istemiyorsanız, partnerinizin ve kendinizin hatalarını gözden geçirin. İleride neyi daha iyi yapabileceğinizi konuşun. Tüm süreç boyunca sakin kalmaya çalışın. Eşinizle yakın olmaya özen gösterin. Onu hala sevdiğinizi ve ona ihtiyacınız olduğunu bilmesine izin verin. Ona baskı yapmayın. Dostu olduğunuzu ve geçmişte yaşanan güzel günlere geri dönebileceğinizi ona hissettirin.
Kadınlar neden ayrılmaz?
Birçok kadın eşinin ihanetine rağmen ilişkisini sürdürmeyi tercih ediyor. Özellikle maddi bağımlılık, çoğu zaman kadınların boşanmamalarının en önemli nedenleri. Bunun dışında etkili olan sebepler ise:
- Çocukların geleceği ile ilgili kaygılar.
- Eşinden bağımsız bir kişiliğe sahip olamama.
- Sosyal statüyü kaybetmeme isteği.
- Aile veya çevre baskısı.
- Her erkek yapar düşüncesi.
Tehdit etmek çok yanlış
Barışmak niyetinde olan birçok kadın, öfkesine yenik düşüp, duyduğu kızgınlıkla eşini çeşitli araçlar kullanarak tehdit eder. Bunların başında çocuklar gelir. “Çocukları bir daha göremezsin” gibi tehditler size dönmek isteyen bir erkeği daha çok uzaklaştırabilir. Çocuklarınızı veya çevrenizi eşinize karşı kışkırtmayın. Bu durum hem eşinizin dönmesini zorlaştırır hem de ileride ilişkiniz düzeldikten sonra sizi rahatsız eder. Kendinizi biraz geri çekin. Kartlarınızı açık oynayın ama gizemli bir yanınızın kalmasına dikkat edin. Erkekler meraklıdır ve keşfetmeye bayılır. Geçmişe, sevginize veya çocuklara rağmen kararınız ayrılmaktan yana ise, mal paylaşımı ve varsa çocukların velayeti konusunda anlaşmaya çalışın.
Bahaneler var, açıklama yok
Psikiyatri uzmanlarına göre ilişkinin kötü gitmesi aldatma nedenlerinden sadece biri. Çünkü erkekler mutlu oldukları halde ihanet edebilirler.
- Erkek hiperseksüel olabilir ve bundan dolayı sürekli eş değiştiriyordur.
- Bağımlılık yaratan maddelerle sıkıntılarını aşmaya çalışanların yanı sıra, bunu çapkınlıkla da yapanlar var.
- Hayatının genelinde başarısız olan kişiler, eşlerini aldatarak kendilerini bu şekilde avutmaya çalışabilir.
- Manik hastalıklar cinsel istek üzerinde etkili olup, aktif davranışlara itebilir.
- Başkalarına duyulan özenti ihanete neden olabilir.
- Yaşın ilerlemesi ile birlikte andropoz döneminde aldatmaya meyil artabilir.
Ben hallederim...

“Nasıl bozdunuz bunu?.. Zıttırı vıttırısıyla oynamışsınız bunun!.. Uhuu uuu, komple değişmesi lazım!.. Motorunu yakmışsınız! masraftan kaçarsanız böyle olur...” Klozetin başına çökmüş, suratınıza “Nassıl becerdiniz bunu beah?!” diyen gözlerle bakan tesisatçıya “çocuklar ne attıysa artık, yaramazlar... keh, keh, o kadar da porçöz attık, kusura bakmayın...” demek ömürden ömür götürür... Zaten genelde de, ‘yahu iki vida sıkamayacak mıyım, yaparım ben onu, ne gerek var bir sürü para vermeye şimdi’ zihniyeti hakimdir.
Kendi işini ‘kendi’ halletmeyi seven Türk insanının pratik zekâsı ve ‘ver oradan iki tornavida bir pense, portakal sandığından bilgisayar yapayım!’ özgüveni kendi tamir tekniklerini geliştirmesine yol açmıştır... İlk akla gelen tamir tekniği, üflemektir. Çok eskilerden gelen bir huydur. Tokatlamadan bir önceki evredir. Kaynağı okuyup üflemek midir bilinmez ama işe yaramaktadır. Aletin parçaları sökülür... üflenir... takılır...
Tüm parçaları söküp tekrar takmak bilgisayar, çamaşır makinesi, elektrikli süpürge her alette işe yarar. Muhakkak parça artar, onlar da etrafa saçılır, bakıp bakıp ‘onlarsız da çalıştırabildim’ diye sevinilir, hava atılır.
Yirmi birici yüzyılda dahi popülerliğini yitirmeyen diğer bir tamir yöntemi; temassızlığı aleti tokatlayarak gidermektir. Karıncalı gösteren televizyonun tokatlanmasıyla başlamıştır. Alet edevatın aklı başına gelir, toparlanır düzelir. Yeşilçam filmlerinde de ilişkiyi tamir etmede kullanılan yöntemdir. “Seviyorum huleyn seni! Şrakkk!”
Kapatıp açmak. Elimizdeki en iyi tamir yöntemlerinden bir tanesidir kapatıp açmak, ya da bir süre kendi haline bırakmak ve daha sonra tekrar denemek...
Çalışmayan uzaktan kumandayı önce hafiften silkelemek, olmadıysa dize tıklatmak, olmuyorsa, pil ve pil yuvası kurcalamak, hâlâ olmadıysa diğer elin desteği ile şiddetli vuruşlarla kumanda dağılana kadar uğraşmak.
Anahtar dürtmek. Her derde devadır anahtar. Parça sıkışmış; anahtar, televizyonun düğmesi bozulmuş; anahtar, bankamatik kartı yuttu; aha sana anahtar...

Televizyona çatal, kaşık, bıçakla anten yapmak. Arabanın kopan motor kayışını kadın çorabıyla bağlamak... Laçkalaşmış pil kapağını, paket lastiğiyle tutturmak. Topallayan eşyanın ayakları altına gazete kağıdı sıkıştırmak. Ve... Ağızda sigara ile tüpün havasını almak. Bambaşka olmak, pırıl pırıl kalmak!..
* Halime Gürbüz
© Copyright, Sağlık TV özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
Yürüyüş tansiyonu düşürüyor!
Hipertansiyon başta kalp damar sistemi olmak üzere pek çok organımızda ciddi hasarlar oluşturabiliyor.
Ancak yaşam alışkanlıklarınızda alacağınız basit önlemlerle kan basıncınızın kontrol altında olmasını sağlayabilirsiniz. Örneğin 30 dakika tempolu yürüyüş yapmak gibi!
Yaşam tarzı açısından geçiş döneminde olan ülkemizde başta tuz tüketimindeki artış olmak üzere beslenme alışkanlıklarının değişmesi, hareket düzeyinin azalması ve obezite sıklığının artması nedeniyle hipertansiyon görülme oranı giderek artıyor. Öyle ki 2008 yılı verilerine göre; ülkemizde yaşayan erişkin nüfusun yüzde 31,8’i hipertansiyon hastası. Üstelik ülkemizde her 4 ölümden biri, hipertansiyon nedeniyle gerçekleşiyor. Uzun süre devam eden kontrolsüz hipertansiyon kalp damar sistemi, beyin, böbrek ve gözlerde ciddi hasarlar oluşturabiliyor, hatta ölüme bile yol açabiliyor. Bu iç karartan tablo canınızı sıkmasın, çünkü yaşam alışkanlıklarınızda yapacağınız basit düzenlemelerle hafif düzeydeki hipertansiyonu kontrol altına alabilir veya ilaç kullanıyorsanız kan basıncının daha iyi düşmesini sağlayabilirsiniz.
1. Düzenli egzersiz yapın: Haftada 5 gün en az 30 dakika, örneğin orta tempolu yürüyüş gibi, orta tempolu aerobik egzersiz yapın. Eğer egzersiz süresini 1 saate çıkartabilir ve şiddetini artırabilirseniz (hızlı tempolu yürüyüş veya koşmaca gibi) sporu haftada 3 gün yapmanız yeterli olacaktır. İnsan vücudunun biyoritmi açısından en iyi egzersiz saatlerinin öğle-akşamüzeri olduğu düşünülmekle birlikte, bulabildiğiniz her fırsatta egzersiz yapmanız önemli. Siz yeter ki buna zaman ayırın. Yine yemekten sonraki ilk 1,5 saat içerisinde yoğun sindirim faaliyetleri nedeniyle yoğun egzersiz önerilmiyor.
2. İdeal kilonuza ulaşın: Fazla kilolarınızı vermeniz kan basıncınızı düşüreceği gibi sizi diyabet ve kalp hastalıkları riskinden de koruyacaktır. 5–10 kilo kaybı bile kan basıncında anlamlı düşüş yapabiliyor. Çalışmalar kısa vadede kan basıncını düşüren en etkili önlemin kilo kaybı olduğunu, tuz kısıtlaması ve egzersizin etkisinin ise orta uzun vadede ortaya çıktığını gösteriyor.
3. Sağlıklı beslenin: Özellikle hayvansal yağlardan fakir, karbonhidratı azaltılmış, proteinden zengin ve bol sebze ile meyveden oluşan bir beslenme türünü tercih edin. Şeker ilave edilmiş gıdalardan ve içeceklerden de kaçının. Dikkat etmeniz gereken bir başka nokta da, günlük tuz tüketimini günde 6 gramla sınırlandırmak olmalı.
4. Sigara içiyorsanız bırakın: Yapılan araştırmalara göre; sigara içimi sırasında ve sonrasında kan basıncı yükseliyor. Unutmayın ki sigara aynı zamanda kalp damar hastalıklarına da yol açan önemli etkenlerden biri.
5. Alkol miktarını sınırlayın: Düzenli ve daha yüksek miktarlarda alınan alkol tansiyonu yükseltmenin yanı sıra, diyabet, kalp damar hastalıkları, karaciğer sirozu ve kanser gelişim riskini de artırıyor. Şarap ve benzeri içkiler için günlük miktar erkekseniz 2 kadehi, kadınsanız 1 kadehi geçmemeli.
6. Stresin esiri olmayın: Stres yeme bozukluklarını tetikliyor, sigara ve alkol kullanımına olan eğilimi artırıyor, hareket düzeyini azaltabiliyor böylece kan basıncı yüksekliğine eğilimi artırabiliyor. Eğer stresin olumsuz etkilerinden korunamıyorsanız sağlık profesyonellerinden, örneğin psikologlardan yardım isteyebilirsiniz.
İlaç tedavisine ne zaman başvurulmalı?
Eğer ilk ölçümlerde kan basıncınız 160/100 mmHg’nın üzerinde ise ve bu şekilde devam ediyorsa muhtemelen doktorunuz tıbbi durumunuza uygun bir ilacı size reçete edecektir.
Yine başlangıçta ilaç tedavisi gerekli görülmemiş, ancak yaşam tarzı değişikliklerinize rağmen tansiyonunuz 140/90 mmHg’nın üzerinde seyrediyorsa, uzun dönemde oluşabilecek komplikasyonları engellemek için doktorunuz ilaç tedavisine başlar.
Özellikle son yıllarda kullanıma giren ve sayıları giderek artan modern tansiyon ilaçlarının yan etki potansiyelleri oldukça düşük olup, ilaçların seçimi eşlik eden tanılara göre değişebiliyor.
İlaç kullanımında önemli olan nokta, doktorunuzun sizin için seçtiği ilacı saatinde aksatmadan kullanmanız.
Yine ilacın etkinliğini değerlendirebilmek için büyük olasılıkla doktorunuz kan basıncınızı takip etmeye ve sonuçları kaydetmeye devam etmenizi isteyecektir.
Kaynak: HT Hayat
Ancak yaşam alışkanlıklarınızda alacağınız basit önlemlerle kan basıncınızın kontrol altında olmasını sağlayabilirsiniz. Örneğin 30 dakika tempolu yürüyüş yapmak gibi!
Yaşam tarzı açısından geçiş döneminde olan ülkemizde başta tuz tüketimindeki artış olmak üzere beslenme alışkanlıklarının değişmesi, hareket düzeyinin azalması ve obezite sıklığının artması nedeniyle hipertansiyon görülme oranı giderek artıyor. Öyle ki 2008 yılı verilerine göre; ülkemizde yaşayan erişkin nüfusun yüzde 31,8’i hipertansiyon hastası. Üstelik ülkemizde her 4 ölümden biri, hipertansiyon nedeniyle gerçekleşiyor. Uzun süre devam eden kontrolsüz hipertansiyon kalp damar sistemi, beyin, böbrek ve gözlerde ciddi hasarlar oluşturabiliyor, hatta ölüme bile yol açabiliyor. Bu iç karartan tablo canınızı sıkmasın, çünkü yaşam alışkanlıklarınızda yapacağınız basit düzenlemelerle hafif düzeydeki hipertansiyonu kontrol altına alabilir veya ilaç kullanıyorsanız kan basıncının daha iyi düşmesini sağlayabilirsiniz.
1. Düzenli egzersiz yapın: Haftada 5 gün en az 30 dakika, örneğin orta tempolu yürüyüş gibi, orta tempolu aerobik egzersiz yapın. Eğer egzersiz süresini 1 saate çıkartabilir ve şiddetini artırabilirseniz (hızlı tempolu yürüyüş veya koşmaca gibi) sporu haftada 3 gün yapmanız yeterli olacaktır. İnsan vücudunun biyoritmi açısından en iyi egzersiz saatlerinin öğle-akşamüzeri olduğu düşünülmekle birlikte, bulabildiğiniz her fırsatta egzersiz yapmanız önemli. Siz yeter ki buna zaman ayırın. Yine yemekten sonraki ilk 1,5 saat içerisinde yoğun sindirim faaliyetleri nedeniyle yoğun egzersiz önerilmiyor.
2. İdeal kilonuza ulaşın: Fazla kilolarınızı vermeniz kan basıncınızı düşüreceği gibi sizi diyabet ve kalp hastalıkları riskinden de koruyacaktır. 5–10 kilo kaybı bile kan basıncında anlamlı düşüş yapabiliyor. Çalışmalar kısa vadede kan basıncını düşüren en etkili önlemin kilo kaybı olduğunu, tuz kısıtlaması ve egzersizin etkisinin ise orta uzun vadede ortaya çıktığını gösteriyor.
3. Sağlıklı beslenin: Özellikle hayvansal yağlardan fakir, karbonhidratı azaltılmış, proteinden zengin ve bol sebze ile meyveden oluşan bir beslenme türünü tercih edin. Şeker ilave edilmiş gıdalardan ve içeceklerden de kaçının. Dikkat etmeniz gereken bir başka nokta da, günlük tuz tüketimini günde 6 gramla sınırlandırmak olmalı.
4. Sigara içiyorsanız bırakın: Yapılan araştırmalara göre; sigara içimi sırasında ve sonrasında kan basıncı yükseliyor. Unutmayın ki sigara aynı zamanda kalp damar hastalıklarına da yol açan önemli etkenlerden biri.
5. Alkol miktarını sınırlayın: Düzenli ve daha yüksek miktarlarda alınan alkol tansiyonu yükseltmenin yanı sıra, diyabet, kalp damar hastalıkları, karaciğer sirozu ve kanser gelişim riskini de artırıyor. Şarap ve benzeri içkiler için günlük miktar erkekseniz 2 kadehi, kadınsanız 1 kadehi geçmemeli.
6. Stresin esiri olmayın: Stres yeme bozukluklarını tetikliyor, sigara ve alkol kullanımına olan eğilimi artırıyor, hareket düzeyini azaltabiliyor böylece kan basıncı yüksekliğine eğilimi artırabiliyor. Eğer stresin olumsuz etkilerinden korunamıyorsanız sağlık profesyonellerinden, örneğin psikologlardan yardım isteyebilirsiniz.
İlaç tedavisine ne zaman başvurulmalı?
Eğer ilk ölçümlerde kan basıncınız 160/100 mmHg’nın üzerinde ise ve bu şekilde devam ediyorsa muhtemelen doktorunuz tıbbi durumunuza uygun bir ilacı size reçete edecektir.
Yine başlangıçta ilaç tedavisi gerekli görülmemiş, ancak yaşam tarzı değişikliklerinize rağmen tansiyonunuz 140/90 mmHg’nın üzerinde seyrediyorsa, uzun dönemde oluşabilecek komplikasyonları engellemek için doktorunuz ilaç tedavisine başlar.
Özellikle son yıllarda kullanıma giren ve sayıları giderek artan modern tansiyon ilaçlarının yan etki potansiyelleri oldukça düşük olup, ilaçların seçimi eşlik eden tanılara göre değişebiliyor.
İlaç kullanımında önemli olan nokta, doktorunuzun sizin için seçtiği ilacı saatinde aksatmadan kullanmanız.
Yine ilacın etkinliğini değerlendirebilmek için büyük olasılıkla doktorunuz kan basıncınızı takip etmeye ve sonuçları kaydetmeye devam etmenizi isteyecektir.
Kaynak: HT Hayat
23 Ocak 2013 Çarşamba
Psikolojik rahatsızlık: Kendini beğenmişlik

Narsisist kendisini fazla beğenen, üstün gören, hep takdir ve ilgi bekleyen, imtiyazlı olduğuna inanan, özel muamele bekleyen kişidir. Narsisist kişiliğin altında, paradoksal olarak, derin bir kendine güvensizlik yatar. Nitekim bu kişiler çok alıngan, eleştiriye oldukça tahammülsüz insanlardır.
Bu insanları şuuraltı kendine güvensizliği bastırarak egosu yüksek insanı üretir. Narsisistler ayrıca empati kuramayan, başkalarının duygularını anlayamayan kişilerdir. Kendine güvensizlikle başkalarını anlayamama birleşince, narsisistik kişilik gelişir.
Narsisist davranışların eğitim ile bağlantısı var mıdır?
Narsisistler övgüyle beslendikleri için, çok çalışırlar. Dolayısıyla hayatta başarı kazanma, iyi bir yere gelme ihtimalleri yüksektir. Başarı, kendini beğenmişliklerini iyice besler, böylece narsisistin yakın çevresiyle ilişkisi iyice bozulur.
Parlak bir statüsü olan, ama yalnız bir insan vardır tepelerde bir yerde. Çalışkan olmayan, başarı kazanamayan narsisistlerin de hayatları kötüdür, çünkü çok ihtiyaç duydukları övgüyü bir türlü elde edemezler.
Narsisistler elitist davranışa eğilimlidirler. Statüsü yüksek arkadaşlar edinmek, iyi yerlere gitmek, iyi arabalara binmek isterler. İnsanları ezmekten çekinmezler, kendileri en üstün oldukları için, başkalarını ezmek doğal davranışlarıdır.
İzleri ergenlik, hatta çocukluk yıllarına kadar uzanabilir, ama asıl 18 yaşından sonra belirgin hale gelir. Narsisistler, genellikle narsisist olduklarını fark etmezler; söyleseniz de kabul etmezler; kabul etseler bile kolay kolay değiştiremezler.
Narsisist kişiler çevresine zarar verirler mi?
Önemli özelliklerinden biri empati eksikliğidir. Başkalarının duygularını anlayamazlar. Zaten başkalarını önemsemezler. Başkaları, ancak kendilerini övmek, onaylamak için vardır. Bu yüzden yakın ilişkileri; evlilik ve yakın dostlukları sürdüremezler.
Fedakarlığı hep başkalarından beklerler, çünkü onlar uğruna her türlü fedakarlığın yapılacağı insanlardır. Vermezler, alırlar. Aşkta bile, beğenilmek için vardırlar. Başkalarının hakkını çiğnemekten çekinmezler, hatta hak çiğnediklerinin farkına bile varmazlar, zaten her şeyin kendi hakları olduğuna inanırlar. Çıkarcıdırlar.
Hepimiz narsisistik savunmalar yaparız. Çünkü hepimiz kendimizi iyi görmek isteriz. Ama narsisistlerin problemi kendilerini iyiden de öte imtiyazlı görmek ve başkalarına değer vermemektir.
Narsistiklerin tedavi edilmesi gerekir mi? Ya da bu kişilikler tedaviyi kabul eder mi?
`Ben narsisistim` diye diye tedaviye gelmezler. Genellikle depresyon yüzünden başvururlar. Çünkü narsisistler sık hayal kırıklığı yaşarlar. Çünkü hep sevilme, övülme beklentilerinin hayat boyu devamlı karşılanması mümkün değildir.
Kaynak: elmaElma
Panikteyim panikte!

Panik bozukluk neden giderek daha yaygın hale geliyor? Bunun biyopsikososyal nedenleri nelerdir? Kişinin sürekli öleceği, kalp krizi geçireceği gibi korkularla yaşaması başkaları tarafından nasıl anlaşılabilir? Aile ve yakın çevre ataklar geçiren kişiye karşı doğru davranışı nasıl geliştirebilir? Panik atakla ilgili tüm bilinmeyenleri Üsküdar Üniversitesi Feneryolu Sağlık Uygulama Araştırma Merkezi'nden Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Orhan Doğan cevapladı...
-Panik bozukluğu nedir? Nasıl ortaya çıkar?
Panik bozukluğu, aniden ortaya çıkan panik nöbetleri ve nöbetler dışındaki zamanda beklenti anksiyetesinin olmasıyla belirli bir bozukluktur. Panik nöbeti, aniden ortaya çıkan şiddetli anksiyete, onun fizyolojik ve bilişsel belirtilerinin yaşandığı, belirtilerin 10 dakika gibi bir sürede en üst düzeye ulaştığı ve sonra şiddetinin giderek azaldığı bir nöbettir.
-Panik bozukluk ile panik atak arasındaki fark nedir?
Panik bozukluğunda panik nöbeti vardır, ancak kişi bir kez panik nöbeti geçirip başka nöbet geçirmez ve beklenti anksiyetesi olmazsa, panik bozukluğu tanısı konmaz. Panik bozukluğu olan kişide işlev bozukluğu ortaya çıkar.
-Panik bozukluğun temelinde korku nasıl bir yere sahip?
Panik bozukluğunun temel belirtisi ani, beklenmedik ve şiddetli anksiyete duygusunun fizyolojik belirtiler de dahil şekilde yaşanmasıdır. Anksiyete görünür bir neden olmadan ortaya çıkabilirken, bazı gerçek veya hayali korkulu durumlarla karşılaşmayla da ilgili olabilir. Burada kişinin tehdit veya tehlike algısı önemlidir, gerçekten bir tehdit veya tehlike olması gerekmez. Panik bozukluğu olan kişilerde korku, anksiyetenin fizyolojik belirtilerinin yanlış yorumlanmasıyla ilgilidir. Burada stres kavramından da söz etmek uygun olur. Stres yaratan durumlarda insan kendisini bir tehdit veya tehlike altında hisseder. Strese verilen en temel yanıt "kaç veya savaş" tepkisidir. Anksiyete, korku gibi duygusal tepkiler strese karşı verilen uyuma yönelik tepkilerdir.
-Panik hastalarında en çok yaşanan korkular nelerdir?
Panik bozukluğunda nöbet sırasında en sık görülen korkular denetimini kaybetme, delirme/çıldırma, ölüm, kalp krizi geçireceği korkularıdır. Temel olarak kişinin beden duyumlarını algılaması ve değerlendirmesindeki bozukluk korkuya neden olur. Zamanla korkudan korkmaya kadar ilerleyebilir. Panik bozukluğu agorafobiyle birlikteyse, yalnız başına dışarıya çıkmaktan da korkabilir.
-Panik bozukluğun bir ön evresi var mı?
Panik bozukluğunda anksiyete aniden ortaya çıkar. Bir ön evreden söz edemeyiz, fakat nöbetler arasında beklenti anksiyetesi sürekli vardır.
-Panik bozukluğun başlama yaşı nedir?
Panik bozukluğu genellikle gençlik ve genç erişkinlik dönemlerinde başlar. Bu dönemlerle kastedilen yaşlar yirmili yaşların hemen öncesi ve sonrasıdır. Çocukluk ve erişkinlik dönemlerinde de başlayabilir, yaşlılık döneminde çok nadirdir.
-Panik atakları ile panik nöbetleri aynı şey midir?
Evet, eşanlamlı olarak ikisi de kullanılmaktadır.
-Nöbetleri önceden fark etmek mümkün müdür?
Genel olarak panik nöbetlerinin ne zaman, nerede geleceği belli değildir ve tanım gereği aniden başlar.
-Yüksek kaygı ve panik arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir?
Anksiyete terimi Türkçede kaygı olarak da kullanılır. Bu açıdan bakarsak, yüksek kaygı ile panik birbiriyle yakından ilişkilidir. Panik duygusu aniden ortaya çıkan şiddetli düzeydeki anksiyete anlamına gelir. Panik nöbeti geçirmeyen, fakat genel olarak kaygı düzeyi yüksek olan kişilerde panik bozukluğunun ortaya çıkma olasılığı diğer kişilerden daha yüksektir. Bir başka deyişle, kaygı düzeyinin yüksek olması panik bozukluğu için bir risk etkenidir.
-Cinsiyet farklılıkları açısından değerlendirir misiniz?
Panik bozukluğu tüm çalışmalarda ve tüm toplumlarda kadınlarda erkeklerden daha yüksek oranda görülmektedir. Çalışmaların çoğunda kadın/erkek oranı 2 civarında bulunmuştur.
-Panik bozukluğunda öğrenilmişlik söz konusu mudur?
Panik bozukluğunda öğrenmenin rolü konusunda hayvan deneyleri yapılmış olmakla birlikte, insanlardaki rolü konusunda fazla bilgimiz yok. Kaygı düzeyi yüksek olan anne-babaların çocuklarında panik bozukluğunun daha yüksek oranda görüldüğü saptanmakla birlikte, bu durum daha çok genetik etkenlere bağlanmıştır.
-Panik bozukluğu yaşayanlarda intihar eğilimleri görülüyor mu?
Panik bozukluğu olanlarda intihar eğilimi olabilmekle birlikte, intihar girişimleri çok düşük orandadır. Bunlar önceden planlanmayan girişimlerdir.
-Panik ataklarında yaşanan fiziksel durumlarda var değil mi? Kişide ataklar sırasında ne gibi değişiklikler gözlenir?
Panik nöbeti sırasında duygusal belirtilere anksiyetenin fizyolojik belirtileri de eşlik eder. Bunlar çarpıntı veya nabızda artma, nefes darlığı veya hava açlığı, titreme, uyuşma, terleme, bulantı, sıcak-soğuk basması, denge bozukluğu, baygınlık hissidir. Davranışsal olarak nöbet sırasında kişi ne yapacağını bilemez, amaçsızca dolaşabilir.
-Fizyolojik belirtileri aldık. Panik atakların psikolojik belirtilerini de alabilir miyiz?
Tabi. Panik nöbeti sırasında kişi yoğun bir sıkıntı, denetimini yitirme korkusu, delirme/çıldırma korkusu yaşanır. Fiziksel belirtilerle ilgili endişe, kalp krizi veya inme geçireceği gibi korkular, kendini ve çevresini farklı algılama, ölüm korkusu gibi belirtiler yaşayabilir. Bu belirtilerle birlikte çaresizlik, ne yapacağını bilememe duygusu da vardır.
-Atakların geldiği yerler kişiye göre farklılık gösteriyor mu?
Panik nöbetlerinin ortaya çıkma yeri agorafobi olup olmamasına göre değişir. Agorafobisiz panik bozukluğunda nöbet herhangi bir yerde gelebilir. Agorafobili panik bozukluğunda ise, nöbet kişinin kolayca kaçamayacağı veya yardım alamayacağı yerlerde örneğin, aşırı kalabalık ortamlar, uçak, açık alan, kapalı alan gibi yerlerde ortaya çıkar.
-Alkol ve maddenin panik bozuklukta yeri nedir? Başı çektiği söylenebilir mi?
Bağımlılık yapan maddeler panik bozukluğunun başlamasından çok, panik bozukluğuyla birlikte görülme açısından önemlidir. Aşırı kafein alma panik nöbetini ortaya çıkarabilmektedir.
-Atağı başlayan kişi neler yapmalıdır?
Panik nöbeti sırasında kişi mantıklı olarak düşünemez. Tedaviyle kişiler ne yapabileceklerini ve yoğun anksiyeteyi denetim altına alabilmektedir. Bozukluğun yeni başladığı kişiler güvenli buldukları bir yere oturup gevşeme ve solunum egzersizi yapabilir.
-Panik hastalarının temel karakteristik özellikleri nelerdir?
Panik bozukluğu olanlarda nöbetler dışında en belirgin özellik beklenti anksiyetesinin olmasıdır. Bu durum onların sürekli olarak normalden biraz daha anksiyeteli ve gergin olmalarına neden olur. Bazıları yalnız olarak evden dışarıya çıkamaz, bazıları çalışmıyorlarsa veya izindeler ise, en güvenli buldukları yer olarak hastanede zaman geçirebilir.
-Panik sorunlarında stres ne kadar önemli bir etkendir?
Panik bozukluğunda stres hem bozukluğu başlatıcı, hem de bozukluğu sürdürücü olarak rol oynayabilir. Bu açıdan önemli bir etkendir.
-Kişilik ne kadar önemli burada? Panik bozukluğuna kişilik yatkınlığından bahsedilebilir mi? Hangi kişilik tiplerinde daha çok görülür?
Panik bozukluğuna yatkınlığı gösteren özgül bir kişilik bozukluğu yoktur. Bazı kişilik özellikleri panik bozukluğu açısından önemlidir. Bunlar anksiyete duyarlılığı, davranışsal engellenme, stresle baş etme yetersizliğidir. Bu özelliklerin genetik ve yetiştirilme biçimiyle ilgisi vardır.
-Biraz da ipuçları almak istiyorum şimdi sizden. Panik bozukluğu yaşayanlar bastırmak için ne gibi şeylere yönelirler?
Panik nöbeti sırasında yaşanan en önemli duygulardan biri çaresizliktir. Hastalar o anda hiç bir şey yapamayacak, düşünemeyecek gibi olduklarını belirtir. Panik bozukluğunun gidişi sırasında ise, kendi kendine telkin, öğrendikleri solunum egzersizi ve bilişsel tedavi tekniklerini uygulamaya çalışırlar. Bazıları olumsuzu duygu ve yaşantılardan kurtulmak için bazı maddeler kullanmaya başlayabilir. Bazıları çaresizlik içinde teslim olmuş gibidir.
-Başarı günümüzün temel kaygılarından birisi… Sürekli başarı beklentisini yüksek tutan bir ailenin hassas çocuğunu risk altında sayabilir miyiz?
Çocukta genetik bir temel varsa birinci derece akrabalarında panik bozukluğunun olması, bu durum riski artırabilir. Genetik temel yoksa, herhangi bir stres etkeni kadar önemli olabilir; tek başına önemli bir risk etkeni olarak düşünmek doğru olmaz.
-Sık duyduğumuz egzersizleri sormak istiyorum. Panik atağı yaşayanlarda nefes egzersizleri önemli bir yere sahip herhalde?
Solunum egzersizleri herkeste hem bedensel, hem de zihinsel bir gevşeme sağlar. Panik bozukluğu olanlarda solunum egzersizleriyle birlikte, diğer gevşeme tekniklerinin uygulanması yararlıdır.
-Seyri hakkında neler söyleyebilir siniz? Panik bozukluğunun gidişi ve sonlanması nasıldır?
Panik bozukluğu genel olarak inişli-çıkışlı bir gidiş gösterir. Hastaların yarıya yakını tam olarak düzelirken, geriye kalanlarda kronik bir gidiş görülebilir.
-Tedavide neler yapılıyor?
Panik bozukluğunun tedavisinde en temel yaklaşımlar ilaç tedavisi ve bilişsel-davranışçı tedavilerdir. Bunlarla iyi sonuç alınabilmektedir. Bunların dışında özellikle anksiyetenin fizyolojik belirtilerine yönelik olarak biofeedback uygulanabilir.
Doğal yollarla ergenlik sivilcesi tedavisi

Yine bu yaşlarda ve ileriki yaşlarda, bağırsak bozukluğuna, karaciğer sorununa, cinsel hormon bozukluğuna ve buna benzer birçok sebebe bağlı olarak sivilceler oluşur.
Ergenlik sivilcelerinin oluşumunda, beslenme alışkanlıklarının da etkisi vardır. Bol sebze ve meyve tüketen kimselerde sivilce görülmez. Görülse bile derin izler bırakmaz.
Ergenlik sivilceleri buluğ çağına girince 1-2 yıl içinde geçse de bazı kimselerde 30 yaşa kadar geçmez. Sivilceler genellikle toplu iğne başı gibi veya nohut büyüklüğüne kadar olabilir. Kaşıntı yapabilir, kızarık ve ağrılı olabilir.
Ergenlik sivilceleri daha çok alın, boyun, çene ve zaman zaman sırt bölgesinde görülür. Bu gibi durumlarda bol sebze ve meyve tüketilmelidir.
Ergenlik sivilceleri için alınabilecek önlemler şunlar:
- Protein ihtiyacı yumurta, süt ve süt ürünleri ile karşılanmalı, et ve hayvani gıdalar az tüketilmelidir.
- Soğan, şalgam, tere, sarımsak bolca tüketilmeli.
- Taze üzümün, mevsimine göre kürü yapılmalı. Sabahları beyaz üzüm suyu içilmeli. (İki bardak)
- Kabızlık da sivilceye neden olabilir.
- Cilt her zaman temiz tutulmalıdır.
- Karaciğer rahatsızlığı varsa hemen bir uzman doktora görünmeli ve bu rahatsızlık tedavi edilmeli.
- Sabahları kahvaltıdan önce 1 bardak sıcak suya 1 tatlı kaşığı menekşe yaprağı konulup 10-15 dakika demlenip içilmeli. Akşamları da 1 bardak suya 3 tatlı kaşığı kuşdili koyup 10 dakika demlenip içilmelidir. Bu iki çay kanı temizler ve karaciğeri çalıştırır.
22 Ocak 2013 Salı
İlişkinizde bunlara dikkat etmelisiniz

Sevgiliniz fazla konuşmayı sevmeyen ve sakin yapıda biriyse sürekli üzerine giderek “bir derdin mi var? Niçin konuşmuyorsun” gibi sözlerle onu bunaltmayın. Böyle davranmakla aslında iyilik yapılmadığını vurgulayan uzmanlar, erkeklerin, kadınlar kadar çok konuşmayı sevmediğine ve tek başlarına da çok mutlu olabildiğine dikkat çekiyor.
Onu çok seviyor ve merak ediyor olabilirsiniz ama bu onu günde 10 kez aramanızı gerektirmez. Özellikle işyerinden saat başı sevgilinizi arayıp onu kontrol etmeniz onu oldukça sıkabilir. Eğer aramadan duramıyorsanız, en azından vakti olup olmadığını sorun.
Hesabı genelde erkekler öder ancak bırakın bunu içinden geldiği için yapsın. Eğer her zaman hesap ödeme görevini ona bırakıyorsanız, kendilerini kullanılmış gibi hissederler. Zaman zaman siz de hesap ödemeyi teklif edin.
Bir tartışma sonrasında erkeklerin, hatalı olsalar da, ya hiçbir şey söylemediğini veya çok doğal şekilde özür dilediğini kaydeden uzmanlar, şöyle devam ediyor:
“Sizden taş gibi duygusuz olmanız beklenmiyor, yeter ki tartışmalar sırasında duygularınıza hâkim olup bir yetişkin gibi konuşun. Erkekler gözyaşlarından etkilenir ve hiçbir erkek bir kadını ağlatmak istemez. Ne var ki, her şeye ağlarsanız, sizinle doğru dürüst konuşamayacak ve söylemek istediklerini söyleyemeyecektir.”
Erkeklerin, içlerinden geldiği gibi davranmayı sevdiğine ve sürprizlerle dolu bir hayat istediğine dikkat çeken uzmanlar, şunları kaydediyor:
“Siz cumartesi akşamlarının programını 3 hafta önceden yaparsanız, çok sevdikleri sürprizleri yaşayamazlar. Fazla üstlerine düşerseniz, hareketlerinin kısıtlandığını düşünürler. Uzun zamandır biriyle birlikte olan bir erkek bile özgürlüğünden kolay kolay vazgeçmez.
Eğer siz de planlama huyundan vazgeçemiyorsanız, en azından havayı yumuşatın. Ona öneri yapın, emir vermeyin. Böylece kendine de söz hakkı verdiğinizi düşünür ve rahatsız olmaz.”
Mide sorunlarına karşı yoğurt

''Yoğurt diş ve kemik gelişimi açısından önemlidir, sindirimi kolaylaştırdığı için insanı rahatlatır.''
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Songül Çakmakçı, süt içtiği zaman karın ağrıları, ishal, gaz, şişkinlik gibi şikayetleri olanlara yoğurt tüketmelerini önerdi.
Prof. Dr. Çakmakçı, açıklamada sütün içeriği bakımından mükemmele yakın bir gıda maddesi olduğunu, özellikle çocukların gelişimine önemli katkıda bulunduğunu belirtti.
Çakmakçı, ''Yoğurtta bulunan laktoz, karbonhidrat, proteinler ki özellikle bu proteinler muhakkak dışarıdan alınması gereken önemli aminoasitlerdir, yumurta proteini en fazla biyolojik değeri olan protein olarak anlatılmaktadır ama sütte ve yoğurta bulunan bazı proteinler yumurtayı bile geçen proteinlerdir'' diye konuştu.
Bazı insanlarda laktoz denilen enzimim az bulunduğunu veya olmadığını, bu insanlarda sütün karın ağrısı, ishal, gaz ve şişkinliğe neden olduğunu ifade eden Çakmakçı, ''Ama yoğurt yedikleri zaman bu belirtiler daha az görülmektir. Çünkü laktozun oranı azalmış ve laktik asit oluştuğu zaman bu belirtiler görülmemektedir. Süt içtiği zaman bu sıkıntılarla karşılaşanların yoğurt yemelerini tavsiye ediyoruz. Fosfor ve kalsiyum, aynı miktarda oldukları zaman bile yoğurttaki emilim, vücut tarafından sindirilebilirlik, yarayışlılık süte göre daha fazladır'' dedi.
Yoğurt ve sütte bulunan kalsiyum ve fosforun başka hiçbir üründe bulunmadığını belirten Çakmakçı, kemik ve diş gelişimi açısından süt ve yoğurt tüketimini tavsiye ettiklerini söyledi.
Çakmakçı, ''Yoğurtta laktik asit olduğu için bu asit sindirimi ve kalsiyumun yarayışlılığını artırır. Diğer taraftan, yoğurt sindirimi kolaylaştırdığı için insanı rahatlatır, besleyici özelliği vardır'' diye konuştu.
Günde 200-250 gram yoğurt tüketilmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Çakmakçı, şunları kaydetti:
''Çocuklar, yoğurdun ekşimsi tadından dolayı yoğurt tüketmeye eğilimli değildir. Avrupalılar, Amerikalılar yoğurdu 20. yüzyılda tanımalarına rağmen yoğurt tüketimini artırmak için meyveli yoğurdu piyasaya sürdüler. Özellikle çocukların yoğurt tüketimini sağlamışlardır. Yoğurtlardaki meyveler usulüne uygun üretilmişse yoğurttaki bazı minerallerin artışını sağlayabilir.''
Kış uykusuna çekilmeyin ama
Uzmanların kış için yaptığı tavsiyeleri uygularsanız, güneşli günleri mutlu ve sağlıklı bir şekilde karşılayabileceksiniz. İşte uzmanların kıştan etkilenmemek için önerileri…
1. Mutluluk şapkasını asla unutmayın
Uzmanlara göre insan vücudu 18 derecenin üzerindeki sıcaklıklarda kendini iyi hisseder. Hava sıcaklığı 18 derecenin altına iner inmez ise; ilk sinirlilik işaretleri ortaya çıkmaya başlar. Soğuk havalarda mutlu hissetmenin sırrı sıkı giyinmektir. Kışın asla şapkasız dışarı çıkılmamalı; çünkü insan vücudu en çok başından sıcaklık kaybeder.
2. Korunduğunuzdan emin olun
Uzun gecelerde aşka daha fazla vakit ayırmak ve hamile kalmak istemiyorsanız, doğum kontrol yöntemlerini titizlikle uygulayın. Kıs yılın en doğurgan dönemidir. Daha uzun süren karanlık, yumurtlamayı canlandıran hormonların seviyesini arttırır. Sonuç? Daha düzenli bir yumurtlama, daha büyük ve sağlıklı yumurtalar… Aynı şekilde erkeklerin spermleri de kışın daha kuvvetlidir. Doğurmaya niyetiniz yoksa, aralık-şubat dönemine dikkat: Hamilelik olasılığı bu aylarda oldukça yüksek.
3. Erken yemek yiyin
Yapılan araştırmalara göre; sabah kahvaltısını atlamazsanız, kışın hasta olma riskiniz yarı yarıya iner. Sabahları on dakikayı kahvaltıya ayırmak sizi kötü sürprizlerden korur. “Minide Foods” (Sihirli Yiyecekler) adlı kitabın yazarı Anna Selby ise; sağlıklı bir kış geçirmenin formülünü bulmuşa benziyor: “Mascarpone peynirine bal ve rendelenmiş limon kabuğu karıştırın. Elde ettiğiniz karışımı bir dilim ekmeğe sürün ve her kahvaltıda onu mutlaka yiyin.”
4. Ellerinizi yıkayın
Pennsylvania Üniversitesi’nde yapılan araştırmalara göre; kışın elleri sık yıkamak grip ve soğuk algınlığına neden olan mikroplara karşı oldukça etkin bir yöntem. Ellerinizi yıkamayı unutmamak için işyerinizde ufak hatırlatma notları yapıştırabilirsiniz. Ihlamur özlü sabunlar ve bazı mikrop öldürücü sabunlar kış hijyeni için daha etkilidir.
5. Kış uykusuna çekilmeyin
“Be Yourself (Kendiniz Olun) adlı kitabın yazarı Lynda Field’e göre; kışla ilgili yapılan en büyük hata, kışı bir dinlenme mevsimi olarak görmektir: “Doğada kış bir uyku değil, tam tersi, bir hazırlıktır. İnsanlar için de kış bir hazırlık anlamına gelmeli. Yeni yıl için planlar yapılmalı, değişimler için ilk adımlar atılmalı.”
6. Şekere dikkat
Psikologlar, aşırı şeker tüketimine eğilim gösteren kişilerin kış depresyonuna yakalanma riskinin daha fazla olduğunu belirtiyor. Aşırı şeker tüketimi, insanın enerji seviyesini düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda bağışıklık sistemini olumsuz etkiliyor. İdeal bir şeker tüketimi, günlük 40 gramı aşmamalı. Bu dengeyi aşmamak için, şeker ihtiyacı duyulduğunda, kek ve bisküvi yerine doğal şeker içeren meyvelere yönelmeli.
7. Duruşunuzu kontrol edin
Soğuğun etkisiyle, kışın vücut duruşunu sık sık bozarız. Soğuktan korunmak için omuzlar iner, sırt kamburlaşır, baş omuzlar arasına gömülür. Bu yanlış pozisyon boyun ve sırt için son derece zararlı ve oldukça şiddetli ağrıları da beraberinde getirir. Vücut duruşunuz her bozulduğunda, omuzlarınızı geriye çekip, duruşunuzu düzeltin.
8. Mutlu kalın
Yapılan son araştırmalar, mutlu kişilerin grip ve soğuk algınlıklarına daha az yakalanmakla kalmayıp hastalıkları da daha hafif atlattıklarını gösteriyor. Sizi mutlu eden üç faktör belirleyin ve bunları asla aklınızdan çıkarmayın.
9. Spor yapın
Egzersiz yapmayı kışın bir alışkanlık haline getirmelisiniz. Egzersiz yaparsanız, kendinizi daha enerjik hissedersiniz, bağışıklık sisteminiz daha iyi çalışır, soğuğu daha az hissedersiniz. Günler kısaldıkça, egzersize ayrılan vakit de kısalır ve insanlar yağlı besinlere yönelir. Programınızı yeniden yapılandırın ve kış için sporu bir alışkanlık haline getirin. Sloganınız: “Salona gitmeden, eve gitme” olmalı.
10. Cildinizi nemlendirin
Soğuk hava ve merkezi ısıtma sistemlerinin etkisiyle cilt kışın doğal nemini kaybeder. Cildinizin kurumasını engelleyen bir nemlendirici kullanmalısınız. Aynı zamanda, evin belirli yerlerine suyla dolu kaplar yerleştirerek, havanın nemini yeniden kazandırmalısınız.
11. Güneşi arayın
Kışın güneş ışığının daha az olması, insanın sağlığını olumsuz etkiler. Duygusal rahatsızlıklarla birlikte, insanların çoğu enerji eksikliğinden yakınır. Işık yetersizliği, beyindeki bazı hormonların aktivitesini etkileyip, insanların enerji seviyesini düşürür. Kışın enerjinizi kaybetmek istemiyorsanız, öğle saatlerinde dışarı çıkmalısınız. Kapalı yerlerde kalmak mecburiyetindeyseniz, cam kenarlarında oturun ve perdeleri açın.
12. Pozitif insanlarla takılın
Negatif insanlar sizin de ruh sağlığınızı bozabilir. Bioenerji uzmanı Fiona Slatter, “Biriyle konuşurken, size negatif enerji verdiğini hissediyorsanız, elinizi göğsünüzün ortasına koyun. Negatif enerjinin size geçmesini engelleyeceksiniz” diyor.
13. Arı gibi olun
Bir kaşık bal her zaman iyi gelir. İçerdiği glukoz ve fruktoz kan dolaşımına hızla geçip, enerji kaynağı oluşturur. Nemi çekip, muhafaza ettiği için, bal cilt kuruluğuna da çok iyi gelir (Madonna da, Kylie Minogue da bunu uyguluyor). Kış için ideal bir maske hazırlamak istiyorsanız, bir çorba kaşığı bala, bir yumurta akı ve 1-2 çorba kaşığı gliserin ekleyip, çeyrek bardak unla karıştırın. Cildinize uyguladıktan sonra, on dakika bekletin ve ılık suyla durulayın.
14. Kötü bir ev sahibi olun
Dirençli bir vücut virüs ve mikroplara iyi ev sahipliği yapmaz. Sağlıklı ve dayanıklı bir vücut için kalsiyumu ve magnezyumu unutmamalısınız (yeşil yapraklı sebzelerde, balık ve süt ürünlerinde bulunur). Bu iki mineral hücreleri virüslere karşı güçlendirir. A vitamini de çok önemli (ciğer, havuç, portakal ve sarı renkli sebze ve meyvelerde bulunur).
15. Aynaya bakın
Bağışıklık sistemi sorunları, yüzden kolayca okunabilir. Gözlerin burunun yanındaki köşelerinde oluşan mavi/siyah renk, zayıf bir bağışıklık sistemine işaret eder. Bu işareti fark ederseniz, meyve ve sebze tüketimine ağırlık verin, dinlenin ve stresten uzak durun.
16. Sevişmeyi ihmal etmeyin
Uzun kış gecelerinde sevişmekten daha yararlı yapılacak ne var? Haftada en az bir kez seks yapan insanlarda ‘Imunoglobin A’ denilen ve enfeksiyonlara karşı koruyan bir madde daha çok oluyor. Hiç seks yapmayan veya haftada 3 defadan fazla yapan kişilerde, bu madde düşük seviyelerde seyrediyor. Yani, sevişin, ama dozu kaçırmayın!
17. Hayal edin
Ruhunuzu ısıtacak hayaller kurun. Kendinizi bir sahilde hayal edin. Hafif bir rüzgar saçınızı okşarken, güneş vücudunuzu ısıtıyor ve huzurlusunuz.
18. Sisteminize yardım edin
Hasta olmayıp, devamlı üşüyorsanız, sorununuz hatalı bir dolaşım sistemi olabilir. Dolaşım sisteminin en iyi dostu zencefildir.
19. Bir hedef belirleyin
Kariyerle, aşkla veya sporla ilgili, hedefiniz ne olursa olsun, gerçekçi olmalı. Planınızı iyi yapın ve onu adım adım uygulayın.
20. Yünden kaçının
Alerjik biri misiniz? Avustralya’da yapılan araştırmalar, yünde bulunan ve alerjileri tetikleyen bazı maddelere dikkat çekiyor. Sorununuz hayvan tüyüyse, yünden uzak durup, pamuklu giysileri tercih edin. Yoksa, bütün kışı burnunuzu çekerek geçirme ihtimaliniz yüksek!
21. Sosyal bir kelebek olun
Ne kadar sosyal olursanız, o kadar az hasta olursunuz (arkadaşlık stresi azalttığından olmalı). Soğuk algınlığı virüsü bir grup kişiye verilerek yapılan bir araştırmaya göre, arkadaşlarla ve aile mensuplarıyla daha sık görüşen kişilerde hastalık belirtilerinin daha az görüldüğü ortaya çıkmış.
22. Magnezyuma dikkat
Magnezyum enerji seviyesini ve ruh sağlığını ayakta tutan bir mineraldir. Besinlerden enerji alınmasını sağlar. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve kan basıncını ayarlar. Ne yazık ki, yedi kadından birinde magnezyum eksikliği var. Magnezyumu yeterli miktarda bulundurmak için, beslenmenizde yeşil sebzelere, ceviz, balık ve deniz ürünlerine, çekirdek, kuru ve taze meyvelere yer verin.
23. Saçınıza özen gösterin
Soğuk havanın, sürekli taktığınız şapkanın saçlarınızı kötü etkilemesine izin vermeyin. Saçınıza bakım yapacak, canlı, parlak ve sağlıklı olmasını sağlayacak bakımlar uygulayın.
24. Bahçıvanlığı unutmayın
Sırf kış olduğu için bahçenizi unutmayın. Eldivenlerinizi takın ve arada sırada bahçenize inin. Son araştırmalar, toprakla, çiçeklerle uğraşmanın kan basıncını düşürdüğünü ve beyin aktivitesini hızlandırdığını gösteriyor. İşte kış depresyonuna ideal panzehir!
25. Bir parti planlayın
Hiçbir madde size hitap etmiyorsa ve hâlâ kıştan nefret ediyorsanız, kışın beraberinde getirdiği bazı güzel anları düşünün (yılbaşı, sevgililer günü vs). Güzel bir parti organize edip, hem eğlenin hem enerji kazanın.
1. Mutluluk şapkasını asla unutmayın
Uzmanlara göre insan vücudu 18 derecenin üzerindeki sıcaklıklarda kendini iyi hisseder. Hava sıcaklığı 18 derecenin altına iner inmez ise; ilk sinirlilik işaretleri ortaya çıkmaya başlar. Soğuk havalarda mutlu hissetmenin sırrı sıkı giyinmektir. Kışın asla şapkasız dışarı çıkılmamalı; çünkü insan vücudu en çok başından sıcaklık kaybeder.
2. Korunduğunuzdan emin olun
Uzun gecelerde aşka daha fazla vakit ayırmak ve hamile kalmak istemiyorsanız, doğum kontrol yöntemlerini titizlikle uygulayın. Kıs yılın en doğurgan dönemidir. Daha uzun süren karanlık, yumurtlamayı canlandıran hormonların seviyesini arttırır. Sonuç? Daha düzenli bir yumurtlama, daha büyük ve sağlıklı yumurtalar… Aynı şekilde erkeklerin spermleri de kışın daha kuvvetlidir. Doğurmaya niyetiniz yoksa, aralık-şubat dönemine dikkat: Hamilelik olasılığı bu aylarda oldukça yüksek.
3. Erken yemek yiyin
Yapılan araştırmalara göre; sabah kahvaltısını atlamazsanız, kışın hasta olma riskiniz yarı yarıya iner. Sabahları on dakikayı kahvaltıya ayırmak sizi kötü sürprizlerden korur. “Minide Foods” (Sihirli Yiyecekler) adlı kitabın yazarı Anna Selby ise; sağlıklı bir kış geçirmenin formülünü bulmuşa benziyor: “Mascarpone peynirine bal ve rendelenmiş limon kabuğu karıştırın. Elde ettiğiniz karışımı bir dilim ekmeğe sürün ve her kahvaltıda onu mutlaka yiyin.”
4. Ellerinizi yıkayın
Pennsylvania Üniversitesi’nde yapılan araştırmalara göre; kışın elleri sık yıkamak grip ve soğuk algınlığına neden olan mikroplara karşı oldukça etkin bir yöntem. Ellerinizi yıkamayı unutmamak için işyerinizde ufak hatırlatma notları yapıştırabilirsiniz. Ihlamur özlü sabunlar ve bazı mikrop öldürücü sabunlar kış hijyeni için daha etkilidir.
5. Kış uykusuna çekilmeyin
“Be Yourself (Kendiniz Olun) adlı kitabın yazarı Lynda Field’e göre; kışla ilgili yapılan en büyük hata, kışı bir dinlenme mevsimi olarak görmektir: “Doğada kış bir uyku değil, tam tersi, bir hazırlıktır. İnsanlar için de kış bir hazırlık anlamına gelmeli. Yeni yıl için planlar yapılmalı, değişimler için ilk adımlar atılmalı.”
6. Şekere dikkat
Psikologlar, aşırı şeker tüketimine eğilim gösteren kişilerin kış depresyonuna yakalanma riskinin daha fazla olduğunu belirtiyor. Aşırı şeker tüketimi, insanın enerji seviyesini düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda bağışıklık sistemini olumsuz etkiliyor. İdeal bir şeker tüketimi, günlük 40 gramı aşmamalı. Bu dengeyi aşmamak için, şeker ihtiyacı duyulduğunda, kek ve bisküvi yerine doğal şeker içeren meyvelere yönelmeli.
7. Duruşunuzu kontrol edin
Soğuğun etkisiyle, kışın vücut duruşunu sık sık bozarız. Soğuktan korunmak için omuzlar iner, sırt kamburlaşır, baş omuzlar arasına gömülür. Bu yanlış pozisyon boyun ve sırt için son derece zararlı ve oldukça şiddetli ağrıları da beraberinde getirir. Vücut duruşunuz her bozulduğunda, omuzlarınızı geriye çekip, duruşunuzu düzeltin.
8. Mutlu kalın
Yapılan son araştırmalar, mutlu kişilerin grip ve soğuk algınlıklarına daha az yakalanmakla kalmayıp hastalıkları da daha hafif atlattıklarını gösteriyor. Sizi mutlu eden üç faktör belirleyin ve bunları asla aklınızdan çıkarmayın.
9. Spor yapın
Egzersiz yapmayı kışın bir alışkanlık haline getirmelisiniz. Egzersiz yaparsanız, kendinizi daha enerjik hissedersiniz, bağışıklık sisteminiz daha iyi çalışır, soğuğu daha az hissedersiniz. Günler kısaldıkça, egzersize ayrılan vakit de kısalır ve insanlar yağlı besinlere yönelir. Programınızı yeniden yapılandırın ve kış için sporu bir alışkanlık haline getirin. Sloganınız: “Salona gitmeden, eve gitme” olmalı.
10. Cildinizi nemlendirin
Soğuk hava ve merkezi ısıtma sistemlerinin etkisiyle cilt kışın doğal nemini kaybeder. Cildinizin kurumasını engelleyen bir nemlendirici kullanmalısınız. Aynı zamanda, evin belirli yerlerine suyla dolu kaplar yerleştirerek, havanın nemini yeniden kazandırmalısınız.
11. Güneşi arayın
Kışın güneş ışığının daha az olması, insanın sağlığını olumsuz etkiler. Duygusal rahatsızlıklarla birlikte, insanların çoğu enerji eksikliğinden yakınır. Işık yetersizliği, beyindeki bazı hormonların aktivitesini etkileyip, insanların enerji seviyesini düşürür. Kışın enerjinizi kaybetmek istemiyorsanız, öğle saatlerinde dışarı çıkmalısınız. Kapalı yerlerde kalmak mecburiyetindeyseniz, cam kenarlarında oturun ve perdeleri açın.
12. Pozitif insanlarla takılın
Negatif insanlar sizin de ruh sağlığınızı bozabilir. Bioenerji uzmanı Fiona Slatter, “Biriyle konuşurken, size negatif enerji verdiğini hissediyorsanız, elinizi göğsünüzün ortasına koyun. Negatif enerjinin size geçmesini engelleyeceksiniz” diyor.
13. Arı gibi olun
Bir kaşık bal her zaman iyi gelir. İçerdiği glukoz ve fruktoz kan dolaşımına hızla geçip, enerji kaynağı oluşturur. Nemi çekip, muhafaza ettiği için, bal cilt kuruluğuna da çok iyi gelir (Madonna da, Kylie Minogue da bunu uyguluyor). Kış için ideal bir maske hazırlamak istiyorsanız, bir çorba kaşığı bala, bir yumurta akı ve 1-2 çorba kaşığı gliserin ekleyip, çeyrek bardak unla karıştırın. Cildinize uyguladıktan sonra, on dakika bekletin ve ılık suyla durulayın.
14. Kötü bir ev sahibi olun
Dirençli bir vücut virüs ve mikroplara iyi ev sahipliği yapmaz. Sağlıklı ve dayanıklı bir vücut için kalsiyumu ve magnezyumu unutmamalısınız (yeşil yapraklı sebzelerde, balık ve süt ürünlerinde bulunur). Bu iki mineral hücreleri virüslere karşı güçlendirir. A vitamini de çok önemli (ciğer, havuç, portakal ve sarı renkli sebze ve meyvelerde bulunur).
15. Aynaya bakın
Bağışıklık sistemi sorunları, yüzden kolayca okunabilir. Gözlerin burunun yanındaki köşelerinde oluşan mavi/siyah renk, zayıf bir bağışıklık sistemine işaret eder. Bu işareti fark ederseniz, meyve ve sebze tüketimine ağırlık verin, dinlenin ve stresten uzak durun.
16. Sevişmeyi ihmal etmeyin
Uzun kış gecelerinde sevişmekten daha yararlı yapılacak ne var? Haftada en az bir kez seks yapan insanlarda ‘Imunoglobin A’ denilen ve enfeksiyonlara karşı koruyan bir madde daha çok oluyor. Hiç seks yapmayan veya haftada 3 defadan fazla yapan kişilerde, bu madde düşük seviyelerde seyrediyor. Yani, sevişin, ama dozu kaçırmayın!
17. Hayal edin
Ruhunuzu ısıtacak hayaller kurun. Kendinizi bir sahilde hayal edin. Hafif bir rüzgar saçınızı okşarken, güneş vücudunuzu ısıtıyor ve huzurlusunuz.
18. Sisteminize yardım edin
Hasta olmayıp, devamlı üşüyorsanız, sorununuz hatalı bir dolaşım sistemi olabilir. Dolaşım sisteminin en iyi dostu zencefildir.
19. Bir hedef belirleyin
Kariyerle, aşkla veya sporla ilgili, hedefiniz ne olursa olsun, gerçekçi olmalı. Planınızı iyi yapın ve onu adım adım uygulayın.
20. Yünden kaçının
Alerjik biri misiniz? Avustralya’da yapılan araştırmalar, yünde bulunan ve alerjileri tetikleyen bazı maddelere dikkat çekiyor. Sorununuz hayvan tüyüyse, yünden uzak durup, pamuklu giysileri tercih edin. Yoksa, bütün kışı burnunuzu çekerek geçirme ihtimaliniz yüksek!
21. Sosyal bir kelebek olun
Ne kadar sosyal olursanız, o kadar az hasta olursunuz (arkadaşlık stresi azalttığından olmalı). Soğuk algınlığı virüsü bir grup kişiye verilerek yapılan bir araştırmaya göre, arkadaşlarla ve aile mensuplarıyla daha sık görüşen kişilerde hastalık belirtilerinin daha az görüldüğü ortaya çıkmış.
22. Magnezyuma dikkat
Magnezyum enerji seviyesini ve ruh sağlığını ayakta tutan bir mineraldir. Besinlerden enerji alınmasını sağlar. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve kan basıncını ayarlar. Ne yazık ki, yedi kadından birinde magnezyum eksikliği var. Magnezyumu yeterli miktarda bulundurmak için, beslenmenizde yeşil sebzelere, ceviz, balık ve deniz ürünlerine, çekirdek, kuru ve taze meyvelere yer verin.
23. Saçınıza özen gösterin
Soğuk havanın, sürekli taktığınız şapkanın saçlarınızı kötü etkilemesine izin vermeyin. Saçınıza bakım yapacak, canlı, parlak ve sağlıklı olmasını sağlayacak bakımlar uygulayın.
24. Bahçıvanlığı unutmayın
Sırf kış olduğu için bahçenizi unutmayın. Eldivenlerinizi takın ve arada sırada bahçenize inin. Son araştırmalar, toprakla, çiçeklerle uğraşmanın kan basıncını düşürdüğünü ve beyin aktivitesini hızlandırdığını gösteriyor. İşte kış depresyonuna ideal panzehir!
25. Bir parti planlayın
Hiçbir madde size hitap etmiyorsa ve hâlâ kıştan nefret ediyorsanız, kışın beraberinde getirdiği bazı güzel anları düşünün (yılbaşı, sevgililer günü vs). Güzel bir parti organize edip, hem eğlenin hem enerji kazanın.
Her erkeğin istediği gizli 10'lu

Erkekler kendi kendini tahrik edebilen kadın ister
Bunun bir aktivite ya da zorunluluk olması gerekmiyor. Ateşli ve arzulu bir kadın bir erkeği anında canlandırabilir! Seks kimliğini tanıyan, kendi arzularının farkında olan ve orgazmı yaşamaya kararlı bir kadın bir erkeğin hayalidir.
Erkek seksin eğlenceli olmasını ister
Cosmopolitan dergisinin yaptığı bir araştırmada bir erkeği en çok tahrik eden şeylerin başında seks sırasında gülen bir kadın olduğunu biliyor muydunuz? Seksi hayatın bir parçası olarak kabul ederek yatak dünyasını eğlenceli hale getirmek gerekiyor. Oyunlar oynayın, birbirinize dokunurken şakalar yapın. Ona komik ve seksi mesajlar çekin.
Erkek yardım ister
Ona ne istediğinizi anlatın. Bunu yaparken de ateşli olun. 'Beni böyle öpmene bayılıyorum' gibi ipuçları verin. Bazen de onu siz yönlendirin. Seks çift taraflı bir aşk oyunudur. Onun zevki kadar sizinki de önemlidir. Bunu ona da hissettirin.
Erkek izlemek ister
Ondan kaçmayın. En seksi özellik özgüvenli olmaktır. Vücudunuzu yatakta gizlemeyin. Sizi seyredebilmesi için imkan tanıyın. Örneğin iç çamaşırlarınızla mutfağa gidin, sonra yatağa, onun yanına gelin. Örtülere değil, ona sarılın.
Erkek hareketli kadın ister
Erkekler genelde baskın taraf olmak istese de , yatakta 'işi' kendilerine bırakmayan kadınlara da bayılırlar. Arzulu tavırlarınız ve onu yönlendirmenizden büyük zevk alabilirler. Öneriler sunun, onu bir yatak oyunu hazırlayarak şaşırtın. Hatta eşiniz için striptiz ya da kucak dansı yapmaktan çekinmeyin. Seks hayatınızı böyle renklendirebilirsiniz.
Erkek 'Bu da neydi?' demek ister
Bir önceki maddeyi hatırlayın. Erkeği şaşırtan bir cinsel deneyim asla unutulmayacaklar arasına girer. Örneğin tam sizi istediği anda ondan kaçabilirsiniz, beklemediği bir anda bu kez siz ona gidebilirsiniz. Ya da öpmek yerine vücudunu dudak ve dilinizin ucuyla gezebilir, artık ikiniz de sabırsızlanmaya başlayınca ilk hamleyi siz yapabilirsiniz. Partnerinizi siz tanıyorsunuz, yaratıcı olun!
Erkek aynı anda birkaç şey ister
Bir pozisyon denemekten vazgeçin. Yeniliklere açık olun ve sınırlarınızı keşfedin. Romantizm ve erotizmi birleştirin. Hem fiziksel, hem d eruhsal bir doygunluk için bu çok önemlidir. Sevişirken kulağına bir şeyler fısıldayın. Aynı anda da onu ne kadar istediğinizi gösteren bir hamlede bulunun.
Erkek sıkıntı değil, seks ister
İlişki Uzmanı Joel Block, "Bir erkeği sıkıntılı bir zamanında seksle kendine getiren kadın gibisi yoktur", diyor. Elbette sizinle konuşmak ya da yalnız kalmak isteyeceği durumlar olabilir. Ama ona yeniden enerji veren ve özgüvenini tazeleyen bir kadın dokuşu da bazen çok etkili olabilir. Bunun için cinsel birleşmeye bile gerek yok! Sevdiği tarzda bir gecelikle karşısına çıkıp uyurken ona sarılmanız bile yeterli olacaktır.
Erkek sahiplenmek ister
Bu erkeklerin çocukluklarından gelen ve asla değişmeyen bir özelliktir. Erkek beğendiği her şeyi sahiplenmek ve 'benim' demek ister. Ona 'onun' olduğunuzu hissettirin. İlginizle, sözlerinizle bunu hissettirebilirsiniz. Arada bir kıskançlık oyunları oynamak zararlı değildir, fakat sınırı bilmek gerekiyor.
Bazen erkek hiçbir şey yapmak istemez
Bu gerçek bir erkek fantazisidir. Daha önce bahsettiğimiz gibi egemen olmak isteyen erkekler konu seks olduğunda 'bazen' tembelliği tercih edebiliyor. Sadece uzandığı yerden onun için deli olan güzel bir kadını izlemek ve o zevki sadece kadının hamleleriyle yaşamayı her erkek ister. Enerjinizi topladığınız bir gün denemeye ne dersiniz?
11 Ocak 2013 Cuma
Gecenin Titreşimini Onunla Birlikte Hissedin!
Gece, yatak ve seksi bir kadın... Telefonun ve Durex’in de varsa tamamsın. Aşk hayatına biraz heyecan katmak isteyenler videoyu mutlaka izlesin! Videoda Durex kızı Alina zıplıyor, yatağı da odayı da sallıyor. İzlerken bile titreşimi hissetmemek elde değil. : )
Eğer bu deneyimi bizzat yaşamak istiyorsanız, oluşan titreşimlere göre yataktaki performansınızı ölçen Sexmograf uygulamasını buradan indirebilirsiniz: https://itunes.apple.com/us/app/sexmograf/id507055633?mt=8
Yapmanız gereken tek şey uygulamayı açıp telefonu yatağa koymak... Gerisi size kalmış!
Ayrıca Sexmograf için bir de keyifli bir oyun hazırlamışlar. http://www.durexsexmograf.com/ adresinde oynayabileceğiniz oyunda, parmakları çalıştırarak odayı sallıyorsunuz; sonunda da Alina’nın sürpriz videolarıyla karşılaşıyorsunuz. Ne kadar tık, o kadar yüksek performans... Kısacası performansına güvenenler Sexmograf’a!
Açıkçası Durex’in daha neler yapacağını merak ettim... https://www.facebook.com/Durex.Turkiye adresinden takip etmekte fayda var.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
8 Ocak 2013 Salı
Erkekler evlenecekleri kızda bu özellikleri arıyor

Önce hayatı sonra yatağını paylaşacağı, şefkati, sevgiyi, güveni, sadakati, huzuru ve bunun meyvesi mutluluğu yaşayacağı bir erkeği öyle değil mi? Peki bunları isterken ya da beklerken hayatımıza giren karşı cinse beklentilerimiz ve içimizdeki gerçek bizle ilgili ne kadar sinyal gönderebiliyoruz. Daha açık konuşmak gerekirse kendimizi gerçekten iyi ifade edebiliyor muyuz? Duruşumuzla, konuşmalarımızla ve hareketlerimizle!
Aslında ilişkilerin öyle 'top on' kurallarıyla sınırlandırılmasına karşıyım. Fakat sonuçta bilimsel olarak kanıtlanmış ve yaradılıştan gelen (fıtratla) ve desteklenmiş bazı genellemeleri de herkes kabul eder. Erkekler ve kadınlarla ilgili gerek aynı pencereden ve gerekse karşı pencerelerden kesinleşmiş yargı ya da kurallarımız vardır değil mi? Dilerseniz bunlardan birkaçını paylaşalım.
Şimdi efendim, günümüz erkekleri evlenilecek kızlarda artık şu özellikleri arıyorlarmış:
Günümüz erkekleri bağımlı kadınlar istemiyorlar hayatlarında arkadaşlar. Nasıl mı? Kendinize ait özel bir hayatınız olmalı, arkadaşlarınız, akşam yürüyüşleriniz kendinize ait, yemekleriniz, seyahatleriniz ve ille de işiniz olmalı! Ayakları yere basan ve her daim erkeğin gölgesine ihtiyaç duymayan özgüvenli hatunlar artık makbul dostlar! Kural 1.
Erkekler genel anlamda romantizm özürlüdürler. Ya da bunu yalnızca kadını elde edinceye kadar kullandıkları etkili, vurucu bir av malzemesi olarak görürler. İlişkinin devamı ve taze kalması için vazgeçilmez ise de bunu ilişkinin sürekliğin de kadından beklenmeye başlanır. Yani plan yapmak zorunda kalmaktan sıkılırlar. Bunu “ilk adımı erkeğin atması lazım, o benden bekler” falan diye düşünmüyorlar artık! İstedikleri kadınının plan yapması, organizasyonda iş bitiriciliği artık etkileyici bir unsur! Pahalı hediyeler alıyorsa değer veriyor, sık arıyorsa önemsiyor diye takıntılarımızı artık rafa kaldırmalıyız! Erkekler hayatı teferruatta aramıyorlar arkadaşlar, onlar daha basit algılıyorlar hayatı ve yorulmak istemiyorlar!
Cinsellik, kullanılması bilinirse en büyük silah! Fakat yanlış kullanımlarda ise kendimize en büyük tehlike! Dikkat! Erkekler ulu orta kendisini öpen, sarılan ve hatta tahrik eden kadınlardan hoşlanmıyorlar ve bu tip kadınları evlenilecek ciddi ilişkilere girecek sınıfta görmüyorlar. İlişkinin başında anlamlı bakışlar, küçük dokunuşlar hoş karşılansa da ilerleyen zamanlarda cinsel beklentileri olan bir kadın pozisyonu makbul değil!

* Dilek YAKA
© Copyright, Sağlık TV özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
Güzellik Uğruna Ağır Bedeller Ödemeyin!

"Maddi ve manevi birçok zorluğu göze alarak güzel olmak için katlanılan zorlukların bedeli ağır olmamalı" diyen, Estetik, Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Alper Tuncel, güzelleşmek için bir dizi operasyon geçirdikten sonra çirkinleşen ve doğallıktan uzaklaşan kişilere dikkat çekerek, estetik ameliyat yaptırmak isteyenlere önemli tavsiyelerde bulunuyor. Ayrıca Tuncel, güzellik kavramının tek bir tanımının olmadığını; ifade sahibi, anlamlı, dengeli, uyumlu, ürpertici, masum, yüce gibi birçok kavramı da içinde barındırdığını belirtiyor.
Op. Dr. Alper Tuncel, estetik işlemlerde de kesin veya yüzde yüz diye bir sonuç olmadığının altını çiziyor. Gerçek güzelliğin bütünde doğal görünebilmek olduğunu belirten Tuncel, herkesin Angelina Jolie gibi Hollywood yıldızlarına benzemek istediğini eğer, alt yapı uygun değilse bunun mümkün olmadığını vurguluyor.
Estetik, Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Alper Tuncel, kalkık hokka gibi burunların, yay gibi kaşların ve dolgun dudakların tek başlarına çok güzel ve dört dörtlük gibi göründüklerini, ancak bir araya geldiklerinde ise her zaman güzel bir görüntüyü oluşturmadıklarını; ifadesiz, yapay ve kötü görüntü de oluşturabildiklerinin altını çiziyor. Ayrıca Tuncel, bilinçsizce yapılan işlemlerin yüz ifadesini bozduğunu, birbirine benzeyen, doğallıktan uzak çirkin insanlar oluşturduğunu da belirtiyor.
Fit Olayım Derken…
Op. Dr. Alper Tuncel; zayıf ve fit bir görünüme sahip olmak için sıklıkla başvurulan ve uygun koşullar olduğunda “mükemmel sonuçlar” veren liposuction’un zayıflatma değil şekillendirme ameliyatı olduğunu söylüyor. Liposuction’un basen, göbek, bacaklar gibi bölgelerde zayıflama amaçlı kullanıldığında ve özellikle Plastik Cerrah olmayan doktorlar tarafından yapıldığında deride sarkmalar ya da çukurluklara neden olabileceğine fit olmak isterken sarkık bir deriye de sahip olunabileceğine, bu nedenle tekniği bilmeyen kişilere sırf ucuz diye gidilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Türkiye’de En Çok Burun Estetiği Yapılıyor
Burun ameliyatlarının en çok yapılan estetik ameliyat olmasına rağmen, yanlış uygulama sonrası ciddi sorunlar görülebildiğine ve kötü yapılmış burunların hemen fark edildiğine değinen Op. Dr. Alper Tuncel, en çok rastlanan hatanın; burnun ameliyat geçirmiş olduğunun belli olması olduğunu söylüyor. Yüze uyumlu olmayan, orantısız sonuçların bakıldığında anlaşılmasının dışında sağlık açısından da riskli olduğunun önemine değiniyor.
Botoks’a Dikkat…
Son yıllarda estetik alanında sıkça başvurulan yöntemlerden biri olan Botoks konusunda; bu uygulamaların çok titiz, işinin ehli hekimler tarafından ve kalitesi tescil edilmiş maddeler kullanılarak yapılması gerektiğini belirten Tuncel, her estetik kusurun botoks ile düzelemeyeceğini söylüyor. Botoks’un dikkatle uygulanmadığında yüzde donuk, şaşkın ve hayret ifadesi oluşabildiğini belirtiyor.
İri Göğüsler, Dolgun Dudaklar…
Op. Dr. Alper Tuncel; estetik müdahalelerde ucuz olduğu için tercih edilen bazı maddelerin alerjik reaksiyonlara yol açtığını söylüyor. Özellikle göğüs ameliyatlarında seçilen protezin kalitesinin çok önemli olduğuna ve sonucu etkilediğine değinen Tunçel, bu tür ameliyatlarda doktor ile hastanın ortak karar oluşturamadığında göğüs ölçüsünün karşılaştıkları en büyük sorun olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca Tuncel, göğüs küçültme ve dikleştirme ameliyatlarında uygun yöntem tercih edilmezse çok iz kalabildiğini ve simetrinin bozularak, şekilsiz bir görüntünün ortaya çıktığını söylüyor. Dudak kalınlaştırmada ise yanlış uygulamalar ördekgagasını anımsatan, doğallıktan uzak itici görüntülere neden olabiliyor, dolayısıyla güzel görünmek isterken önceki halinden bile kötü görünüme kavuşan hastanın psikolojisi bozularak bir çıkmaz doğurduğunu da sözlerine ekliyor.
Sağlıklı Karar Vermek Gerek
Op. Dr. Alper Tuncel, hastanın gerçekten istediği operasyona ihtiyacının olup olmadığının, psikolojisinin, beklentilerinin, vücudunun alt yapısının detaylıca ele alınması ve sonrasında operasyon kararının verilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Cerrahi olsun ya da olmasın her türlü estetik müdahalenin diğer müdahalelerde olduğu gibi belli başarı oranları ve sonuçları ve de riskleri olduğunu, bu işlemleri yaptırmak isteyen her bireyin bunu kabul etmesi gerektiğini belirtiyor. Plastik Cerrah'ın geçmiş tecrübelerinden faydalanarak olmayacak olanı olacakmış gibi sunmaktan kaçınması ve gerçekçi hedeflerle ilerlemesi gerektiğini, bu süreçte risklerin gerçekten kabul edilecek kadar azalacağını sözlerine ekliyor.
Erkeklere Neler Oluyor?

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), çocuğu olan erkekler üzerinde 4 kıtada yaptığı araştırma sonuçlarına göre, sperm parametrelerinin düştüğünü açıklıyor. Özel Avrupa Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü Op. Dr. Serhat Partalcı; iyi haberin semen (meni) değerlerinin düşmesine rağmen halen gebeliklerin oluşabilmesi, kötü haberin ise semen (meni) değerlerindeki bozulma bu hızla devam ederse insanoğlunun yakında gebelik oluşturmakta çok zorlanabileceği olduğunu belirtiyor.
Bir İyi Bir Kötü Haber!
Sperm sayısını ve fiziki özellikleri incelendikten sonra hareketliliği ve hareketin niteliğinin değerlendirildiğini belirten Op. Dr. Serhat Partalcı, bu bağlamda bir iyi bir de kötü haberinin olduğunu vurguluyor. Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) son yayınladığı verilere göre, evli çiftlerin kendiliğinden gebelik oluşturabilmesi için gerekli en düşük semen değerleri eskiden (1999 verilerine göre) 2 ml iken son araştırmada 1,5 ml’ye düştüğünü, spermin hareketlilik oranının ise yüzde 61’den yüzde 40’a gerilediğini kaydediyor. En önemlisinin ise morfoloji yani spermlerin şekil bozukluğu oranının gebelik yeterliliği için yüzde 15 yeterli görülürken, son verilere göre yüzde 3’e düştüğünü belirtiyor. Aynı zamanda WHO'nun eskiden yüzde 5’in altında kalan değerleri mutlak kısır kabul ettiğini vurguluyor.
Spermlerin Yarıdan Fazlası Kayboluyor
Tüm bu değişikliklerin çevresel nedenlerden kaynaklandığını aktaran Op. Dr. Serhat Partalcı, testislerin vücut derecesinden 1 – 1,5 derece daha düşük ısıda çalışmaya programlandığını spermlerin 35,5 - 36 derecede yaşadığını, bu sebepten dolayı vücut dışına yerleştirildiğini, son yıllarda yaşanan küresel ısınmanın da etkisiyle spermin yarıdan fazlasının kaybolduğunu belirtiyor. Partalcı, gelişen teknolojiyle birlikte elektro manyetik alanların içinde bulunmanın, yediğimiz hazır gıdaların, kutu içeceklerin ve sigara kullanmanın sperm sayılarını azalttığının altını çiziyor.
Sperm Sayısını Artırmak İçin...
Op. Dr. Serhat Partalcı; genetik mirasını değiştiremeyen erkeğin sperm sayısını arttırmak için; doğal beslenmeye önem vermesini, konserve ve hazır yiyeceklerden uzak durmasını, sigara, alkol ve madde kullanımını kesmesini, stresi yönetmeyi öğrenmesini, kıyafetlerini özellikle iç çamaşırını pamuklu ve serin tutan kumaşları tercih etmesini, beden ölçüsünden dar pantolon kullanmamasını tavsiye ediyor.
Sevgiliniz sizinle eğleniyor mu yoksa ciddi mi?

Bazen şefkat, tutku ve verilen sözlerin sonsuza dek süreceğini hissederiz. Bazen de bunların hepsi uzak bir düşten ibarettir. Şefkat gerçek görünmez, tutku var olmayan bir şeye dönüşür ve sözler sanki hiç verilmemiştir. Böyle zamanlarda ilişkinin temeli sorgulanır. Düşünmeye başlar ve uzun süre devam ederiz. "Benim hakkımda ciddi mi düşünüyor?", "Acaba ilişkimiz hakkında ciddi mi?", "Verdiği sözlerde ciddi mi?" Tüm bu sorular cevapsız kalır.
Evet, Bir erkeğin sizin hakkınızda ciddi olup olmadığını bilebilirsiniz. Fakat, ilerlemeden önce anlamanız gereken bir şey var. Erkekler basittir. Eğer ciddi olduklarını söylüyorlarsa, ciddilerdir. Eğer değillerse, bunu asla açıkça dile getirmezler. Size gerçekten aşık olup olmadığını bilmek istiyorsanız, ona sormanız yeterli. Size söyleyecektir. Burada bir seçenek de, ona neden sizin hakkınızda o şekilde hissetmediğini ve bunu düzeltmek için ne yapmanız gerektiğini sormak. Ama bir şeyler sizi engelliyorsa, bu ipuçları size bir erkeğin sizin hakkınızda ciddi olup olmadığını söyleyecektir.
Sizi umursuyor mu?
Erkeğin ciddi olup olmadığını öğrenmenin ilk adımı sizi umursayıp umursamadığını öğrenmek. Umursayıp umursamadığını sizinle ilgili olaylarda harcadığı küçük eforlarda görebilirsiniz. Eğer gerçekten umursuyorsa ihtiyacınız olduğunda gelip size yardım eden ilk insan olacaktır. Omzu daima göz yaşlarınız akarken yaslanmak için orada olacaktır. Hayatınızdaki tüm hüznü silmek için elinden geleni yapacaktır. Beş dakikada bir iyi olup olmadığınızı kontrol edecektir.
Düşüncelerinize değer veriyor mu?
Fikirlerinize ve kararlarınıza değer veriyor mu? Hisleriniz diğer şeylerden önemli mi? Bir öneriniz varsa, bu öneri başkalarının önerilerinden önce mi değerlendiriliyor? Direkt ya da dolaylı olarak ikiniz için verilen kararlarda size danışıyor mu? İkinizi ilgilendiren konularda onayınız eş değerde mi? Eğer evet ise, partneriniz sizi hayatındaki en önemli insanlardan biri olarak görüyor.
Sizi ağlarken görüyor mu?
Herkesin ağladığı ya da herhangi bir konu hakkında üzgün olduğu olur. Böyle zamanlarda ne yapıyor? Sizi teselli ediyor ya da neşelendirmeye çalışıyor mu? Her şeyi düzeltmek için elinden geleni yapıyor mu? Eğer sizin ağlamayı bırakmanızı ve gülmeye başlamanızı sağladığından emin olana kadar çabalıyorsa, bu adam ciddi. Eğer sizi ağlatacağını bildiği bir şey varsa, size asla bunu yaşatmamak için elinden geleni yapacaktır.
Gelecek hakkında konuşuyor mu?
Sizinle gelecek hakkında konuşuyor mu? Pekiyi bu geleceğin bir parçası mısınız? Hayat hakkında konuştuğunda, sizin daima birlikte olacağınızı düşünerek mi konuşuyor? Gelecek hakkında planlar yaparken sizin fikrinizi ve önerilerinizi alıyor mu? Size hiç hayatını nasıl planladığını ya da geleceğe dair neler düşündüğünü anlattı mı? Bu gelecek hayalinde siz olmadan bir şeylerin hep eksik olacağından hiç bahsetti mi? Eğer bu sorulara cevabınız hayır ise, ona sizin hakkınızda tam olarak ne düşündüğünü sorma vaktiniz gelmiş demektir.
Duygusal olarak size güveniyor mu?
Morali bozuk olduğunda hemen koştuğu kişi siz misiniz? Daima onun destek ünitesi misiniz? Bir sorun olduğunda danışacağı ilk kişi siz misiniz? Yalnız olduğunda ilk aradığı kişi siz misiniz? Her şeyi kolaylıkla sizinle paylaşabiliyor mu? Eğer evet ise sizinle ilgili düşünceleri gerçekten de ciddi. Çünkü erkekler duygusal olarak bağlanmakta zorlanır, ve bağlandığı kişi siz iseniz, aranızda gerçek bir şeyler olmalı. Şimdi bir erkeğin sizi sevip sevmediğini anlayabilirsiniz değil mi?
Bunlar bir erkeğin size karşı ciddi olup olmadığını anlamanıza yardımcı olacak ipuçlarıydı. Daha önce söylediğimiz gibi, bunu öğrenmenin en iyi yolu doğru zaman geldiğinde bunu ona açıkça sormaktır. Sessiz sakin bir ortamda ona neler düşündüğünüzü açın. Dünyada iki insanın konuşamayacağı hiçbir şey yoktur. Umarız aradığınız tüm cevapları bulmuşsunuzdur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)