istanbul escortistanbul escort ankara escortankara escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort bahçeşehir escortbahçeşehir escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort istanbul escortistanbul escort Yaşam Durmaz: Mart 2013

29 Mart 2013 Cuma

Anne ve bebekleri mutlu edecek internet sitesi Mompery.com açıldı!


Annelere müjdeli bir haberimiz var. Siz ve bebeğinizin tüm ihtiyaçlarını, uygun fiyatlarla alabileceğiniz bir internet sitesi daha yayına başladı. Artık bebek bezi, biberon, çocuk giyim, hamile ürünleri, bebek arabası, bebek şampuanı gibi ürünleri almak için mağaza gezmeye son! Bebeklerinizin rahatlığına ve şıklığına değer katan ürünlere yer veren bir site olan Mompery, her 3 günde bir yenilenen butikleri ve her sabah 7’de açılan yepyeni ürünleriyle %90’a varan indirimli alışveriş keyfini ayağınıza getiriyor.

Mompery.com’da bir gün kızınız için muhteşem bir elbise görmüşken, ertesi gün kendiniz için harika bir yoga pantolonu bulacak veya küçük oğlunuz için mükemmel bir doğumgünü hediye paketi oluşturacak ; bebek bezlerini aldığınız indirimli fiyata şaşırıp kalacaksınız…


Mompery.com dünyasına hemen girmek için; www.mompery.com adresinden üye olmanız yeterli! Üye olduğunuzda 20 TL hediye çeki ve ilk 100 TL alışverişinize 20 TL “ekstra” indirim kuponu kazanma fırsatı kısa bir süre için sizleri bekliyor. Ayrıca "Avvio, Hello Kitty, Huggies, Kotex, Wonderwalls, Be Cool” gibi önemli markalardaki ürünleri hem kendiniz hem de sevdikleriniz için satın alabilirsiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

26 Mart 2013 Salı

Sezon Modasını Saçınla Yansıtmaya Hazır Mısın?

Farklı renk ve yapılardaki saçlara özgü farklı ürünler sunan TONI&GUY Saç Bakım ve Şekillendirme Ürünleri ile Haute Couture saç stilleri yaratmak mümkün.

Londra Moda Haftası’nın 17 yılı aşkın süredir saç sponsoru olarak ''Saçın Tarzındır'' diyen TONI&GUY Saç Bakım ve Şekillendirme Ürünleri ''Moda, artık yalnız güzel bir kıyafet almak değil! Bugün modada STİL satın alıyorsunuz'' diyen tasarımcı Elif Cığızoğlu ile Mercedes Benz İstanbul Fashion Week kapsamında muhteşem bir iş birliğine imza attı.

Modanın giyilen üründen çok seçilen stile dönüştüğünü söyleyen Elif Cığızoğlu, koleksiyonunun stilini TONI&GUY Türkiye saç danışmanı Kemal Baykar ve ekibinin yarattığı saçlarla tamamladı.

''TONI&GUY Presents ELIF CIĞIZOĞLU'' ismiyle anılan bu muhteşem görsel şölen 14 Mart 2013 Perşembe günü Pera Palace Hotel Jumeirah’ta moda severlerin beğenisine sunuldu.


Modanın ayrılmaz parçasının saçlar olduğunu çok iyi bilen TONI&GUY, Londra Moda Haftası kulislerinde edindiği deneyimle geliştirdiği yeni saç bakım ve tarzına özel şekillendirme ürünleriyle Türkiye’de de saçının tarzıyla buluşmasını isteyenlerin bir numaralı tercihi oldu!

Tarzın ister klasik, ister ışıltılı, ister yaratıcı olsun http://www.sacintarzin.com/sendeuygula adresindeki videolar ve diğer zengin içeriklerle dünyadaki moda trendlerine uygun saç tasarımlarını saçlarına yansıtman çok kolay!

Sezon modasını saçlarınla buluşturmak istiyorsan, TONI&GUY’ın Şekillendirme kategorisi altında yer alan Casual, Glamour, Classic ve Creative koleksiyonlarını daha yakından tanıman için detaylar aşağıda;


Casual: Zamanın karmaşasına inat, pratik, hızlı ve doğal bir stil sunuyor. Serideki ''Deniz Tuzu Etkili Şekillendirici Sprey'', ''Şekillendirici & Yağ Emici Saç Pudrası'' ve ''Esnek Tutuşlu Saç Spreyi'' favorin olacak!

Glamour: Eğlenmeden duramayan, dikkatleri üzerine çekmeyi seven, gösterişli ve parıltılı bir stil. Serinin ürünlerinden ''Işıltı Verici Köpük'', “Nemlendirici & Parlaklık Verici Sprey'', “Işıltı Verici & Elektriklenmeye Karşı Koruyucu Serum'' ve “Yüksek Tutuşlu Saç Spreyi'' seni bekliyor.

Classic: Asla modası geçmeyen, zamanın ötesinde bir stilin altın anahtarı. ''Parlaklık Verici Serum”, ''Bukle Belirginleştirici Sprey'', ''Orta Tutuşlu Saç Spreyi'' ile nostaljik ve sofistike saçlara sahip olmak hiç de zor değil!   

Creative: Hayatın sınırlarını zorlayarak yaşayan ve her zaman cesur olanların stili. ''Şekillendirici Krem Jöle'' ve ''Ekstra Yüksek Tutuşlu Saç Spreyi'' ile hayal gücünü yansitan saçlar yarat!

Men: Şampuandan saç şekillendiricisine sadece erkeklere özel bir koleksiyonla saçın tarzınla buluşuyor! ''Yoğun Arındırıcı Şampuan'', ''2'si 1 Arada Kepeğe Karşı Etkili Şampuan ve Saç Kremi'' ve ruhunu hayatına yansıtan birbirinden değişik stiller için ''Şekillendirici Wax'' ve “Şekillendirici Krem Jöle'' seni bekliyor.

TONI&GUY hakkında daha detaylı bilgi için:
www.sacintarzin.com
www.hairmeetwardrobe.com
facebook/hairmeetwardrobe
twitter/hair_wardrobeTR
youtube/hair_wardrobeTR

Bir bumads advertorial içeriğidir.

14 Mart 2013 Perşembe

Evlilik mi insanları değiştirir?

Bütün ilişkiler güzel duygularla  başlıyor. Hissedilenler o kadar büyüleyici, o kadar yoğun oluyor ki, sanki bulutlar sarıyor çiftlerin etrafını. Ancak zaman ilerledikçe gerçekler ortaya çıkmaya başlıyor. 

Önce, hafif yaşanan anlaşmazlıklara, kişilik karmaşalarına, bir gün geçecek umuduyla göz yumuluyor. Ancak beklenilenler olmuyor ve bir süre sonra o aşık olduğumuz insanın ya da başka bir deyişle yere göğe sığdıramadığımız ilişkinin maskesi düşüyor.

Eşiniz kıskançlık krizleri mi yaşıyor?
Araştırmalara göre, kadınlar en çok eşlerinin aşırı kıskançlıklarından şikayet ediyor.  Bazen bu kıskançlık krizleri öyle bir boyuta varıyor ki, ilişkinin de, kişilerin de huzurunu ve düzenini bozabiliyor. Böyle durumlarda sakin olmaya çalışın. Eşinize inat olsun diye, onu daha fazla kıskandırma yoluna gitmeyin. Ona verdiğiniz değeri gösterin ve hissettirin. Ayrıca size güvenmesi gerektiğini vurgulayın. Tabii sürekli sorgulama tarzında gelen sorularını da yanıtlamayacağınızı belirtin. Eğer bütün bu yaklaşımlarınız çözüm getirmiyorsa ve eşinizin güvensizliği devam ediyorsa, beraber bir uzmana gitmeyi önerin.

Yalan konuşmaya mı başladı?
Yalan konuşmak bazen bir kaçamak, bazense bir alışkanlık, hatta hastalık boyutuna varabiliyor. Eğer eşinizin size yalan konuştuğunu düşünüyorsanız, bunu öncelikle sorgulama yoluna gitmeden sessizce izleyin. Ve kendinize çeşitli sorular sorun. Örneğin; acaba eşiniz sizi üzmemek, tepkinizi çekmemek için mi yalan konuşuyor? Eğer sonuçta eşinizin gerçekten yalan konuştuğunu düşünüyorsanız ve sevmediğiniz davranışlara devam ediyorsa, önce kendinizi kandırmadan önyargısız hareket etmeye çalışın. Çünkü bir insanın dürüst davranışlarda karar kılması, ancak kendi isteğiyle mümkün olur. Eşinize, bu konuda önceki deneyimlerinizi ve çevrenizde yaşananları anlatın. Ve ona sınırlarını hatırlatarak, ilişkinizin devamı için şartlar koyun.

Aldatıldığınızdan mı şüpheleniyorsunuz?
Kadınların eşleriyle ilgili diğer büyük sıkıntılarından biri de, erkeğin eşini aldatıyor olması. Evliliklerde böyle olaylara çok rastlandığı için, kadınlar kolaylıkla bu duyguya kapılabiliyor. Eşinizin sizi aldatıp aldatmadığını anlamak için, onun rutin davranışlarını inceleyin. Örneğin; haftalarca sizinle seks yapmaması, istekli olmanız karşısında çeşitli bahanelerle sizi reddetmesi, mutlaka sizi rahatsız eder. Bütün veriler sizi aldattığını gösteriyorsa, kesinlikle telaşa kapılmayın. Uygun bir zamanı seçin ve eşinizle oturup güzel bir dille konuşun. Kesinlikle suçlama yoluna gitmeyin. Eğer gerekli duyuyorsanız, bir uzmandan destek isteyin. Bütün bunlar da sonuç getirmiyorsa, kendiniz için neler yapabileceğinizi düşünün.

Şiddete mi başvuruyor?
Bir ya da birkaç kez olması hiç fark etmez, eşinizin size herhangi bir şekilde vurması, suç sayılır. Çünkü hiçbir insanın kimseye vurmaya hakkı yoktur. Eğer eşiniz size sık sık vuruyor ve kendinizi bu tip kaba tavırlardan dolayı tehlike altında hissediyorsanız,  ondan biraz uzak kalmayı deneyebilirsiniz. Küçük çocuklarınız varsa, onları da yanınıza almanız uygun olur. Eğer eşiniz sizi sürekli dövüyor veya vurma tepkisinin ardı kesilmiyorsa, bunu polise bildirebilirsiniz. Çünkü böyle bir olayın kayıtlara geçmesi, ilerde yapacağınız boşanma gibi yasal başvurularda işinize yarayabilir. Fakat olaylar bu boyuta varmadan önce, bir uzmana danışmanız doğru olur.

Yatakta sadece kendini mi düşünüyor? 
Eşiniz, sevişirken sizin nelerden zevk aldığınıza dikkat etmiyor mu? Yatakta sadece kendini mi düşünüyor? Eğer öyleyse, ona, ilgiye ve şefkate ihtiyaç duyduğunuzu ifade edin. Ayrıca ona sevişirken nelerden zevk aldığınızı, size nasıl davranmasını istediğinizi vurgulayın. Küçük aşk oyunlarıyla ilişkinizin daha rekli ve zevkli olacağını belirtin.

13 Mart 2013 Çarşamba

Ergenlik Sonrası Kabakulak Geçiren Erkekler Dikkat!

Bulaşıcı olan ve yüzde 40 oranında belirti göstermeyen kabakulak hastalığını ergenlik sonrası geçiren erkeklerin, kısır olma ihtimali yükseliyor!

Kabakulak hastalığının öldürücü olmadığını belirten Avrupa Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi Doktorlarından Op. Dr. Serhat Partalcı, hastalık süresinde ve sonrasında oluşan durumun önemine değiniyor. Kabakulak hastalığına çocukluk çağında sıklıkla rastlanıyor. Bu hastalık, tükürük bezlerini tutuyor. Konuşurken, öksürürken, hapşırırken etrafa saçılan tükürük aracılığı ile damlacık enfeksiyonu şeklinde direk temasla geçebiliyor.

14 ila 21 gün kuluçka döneminden sonra, iki kulak altı tükürük bezinin şişmesi ile başlıyor ve şişlik boyuna doğru yayılıyor. Şişlik ağrılı ve ateşli oluyor. Kabakulak virüsü, pankreas dedikleri hazım bezinde, kadın yumurtalıklarında, erkeklik bezlerinde, gözyaşı kesesinde ve böbrek üstü bezlerinde iltihaplar oluşturabiliyor. Virüs, bazı hastalarda da menenjit oluşturabiliyor. Bu hastalık testisi tuttuğunda  şiddetine göre kısırlık yaparak, çocuk oluşmasına engel olabiliyor.

Avrupa Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi Doktorlarından Op. Dr. Serhat Partalcı, bazı vakalarda kabakulak hastalığının erkeklerde sperm üretimini bir seneye yakın durduğunun gözlendiğini söylüyor. Ancak sperm üretiminin eski seviyesine çıkmasa bile çocuk olabilecek kadar hastanın, sağlıklı sperm üretebileceğini sözlerine ekliyor. Dr. Partalcı; sperm sayısının azalmasının yanı sıra hastalığın asıl etkisinin testislerin küçülmesi sonucu erkeklerin bu durumdan yakınmasının ve psikolojik olarak sıkıntıya girmesinin yaygın olduğunun altını çiziyor. Kadınların yumurtalıklarında kısırlık etkisi oluşturmadığına vurgu yapıyor.

Kabakulak Hastalığının Tedavisi

Avrupa Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi Doktorlarından Op. Dr. Serhat Partalcı, kabakulak hastalığının virüsle bulaşması nedeniyle hiçbir ilaç tedavisi olmadığını belirtiyor. Dinlenmenin önemine değinerek, ekşi olan gıdalar tükürük bezini uyardığı için bu gıdalar dışında beslenmenin faydalı olabileceğine, ağrı kesici, ateş düşürücü kullanmanın yararına değiniyor.

Kabakulak Hastalığından Korunma

Op. Dr. Serhat Partalcı; aşının çok önemli olduğunu, erken yaşta aşı olmamış erkeklerin 11-12 yaşlarına kadar mutlaka aşılanması gerektiği vurguluyor. Hastalığı geçirenlerin ömür boyu bağışıklık kazandığını sözlerine ekliyor.

12 Mart 2013 Salı

Başarının Anahtarı: Duygusal Zeka!...

Duyguların farkına varmak, duyguları yönetebilmek ve özdenetim yapabilmek gibi yetilerle belirlenen duygusal zeka, hayatta başarılı olmanın anahtarı... 

Bazı kişilerin, özellikle heyecanlandıkları ve beklemedikleri bir olayla karşılaştıkları zaman verdikleri tepkileri hatırlamadıklarını belirten uzmanlara göre, herhangi ani bir uyarıcı ile karşılaşınca, beynin heyecan merkezi kişiye "düşün, değerlendir, eyleme geç" emrini veriyor. Duygusal zekası gelişmeyenlerde, ilkel tepki denilen ilk tepki düşünmeden veriliyor. Bu nedenle ani verilen ilk tepkilere genelde anlam verilemiyor ve olumsuz sonuçlar ortaya çıkabiliyor.

Duygusal Zekanın Özellikleri    

Uzmanlar duygusal zekanın özelliklerini şöyle sıralıyor:

- Duyguların farkında olma ve tanıma,
- Duyguları yönetebilme,
- Güdülenme,
- Empati,
- İyi ilişkiler kurabilme yetenekleri.

Duygusal Zekayı Duygusallıkla Karıştırmayın   

EQ denilen duygusal zekanın, akademik zeka olan IQ ile karıştırılmaması gerekiyor.  EQ ve IQ herkeste doğuştan potansiyel olarak oluşsa da, EQ’nun seviyesinin yükselişe ve gelişime daha açık olduğunu belirtiliyor. Duygusal zekanın, akademik zekanın destekleyicisi, yani yakıtı olduğunu belirten uzmanlar, duyarlı insanların duygusal zekalarının çok gelişmiş sanıldığını ancak, bu kavramların birbirinden oldukça farklı olduğunu da vurguluyor. Uzmanlar, kişisel başarıda, yüzde 20 akademik zekanın, yüzde 80 duygusal zekanın etkili olduğu kaydediyorlar.

Problemleri Ertelemeyin

- Ne olursa olsun başınızı kuma gömmeyin, problemleri ertelemeyin. Üstüne gidin.
- Bir mucize beklemeyin. Sabırlı olun, yılmayın.
- İçinizdeki gücü fark edin.

Zihninizi güçlendirmenin 6 yolu!

Zihin gücünüzü artırmak için birçok yol var.

Oyuna ne dersiniz? 
Tabiki video oyunlarından bahsetmiyoruz. Sudoku, bulmaca ve puzzle gibi zeka oyunlarını deneyin.

Uykunuza dikkat! 
Eğer zihninizi güçlendirmek istiyorsanız, iyi bir uyku çekmelisiniz. Yeterli miktarda uyku sizin önceliğiniz olsun. Gün içerisinde kısa dinlenmelerde daha etkili çalışmanızı sağlar.

Zekanız için yemek yiyin! 
Bedeniniz gibi beyninizde düzgün çalışabilmek için doğru besinlere ihtiyaç duyar. Abur cuburlardan oluşan bir beslenme düzeni konsantrasyonunuzu bozar ve tembelleşmenize neden olur.

Yeni şeyler öğrenmeye açık olun! 
Öğrenme işi okuldan mezun olduktan sonra biter diye bir şey yoktur. Zihninizi yeni bilgilerle yormadığınız zaman beyniniz bundan olumsuz yönde etkilenir. Yaşınız ne olursa olsun, yeni bilgiler öğrenmeye açık olun. Mesela yeeni bir dil öğrenin, merak ettiklerinizi araştırın ve bol kitap okuyun.

Yazı yazmak mı? 
Öyle bir zamanda yazşıyoruz ki, neredeyse yazmayı unutacağız. Yazdıklarımız, düşüncelerimizi organize etmemize neden olur. Eğer bir problemi çözmekte sorun yaşıyorsanız, hemen elinize kağıt ve kaleminizi alın. Yaşadıklarınızı bir kağıda not aldığınızda, olayı daha geniş bir perspektiften görebilirsiniz. Böylece aklınıza yeni çözümler ve fikirler gelebilir.

Kararında merak iyidir! 
Sürekli sorular sorun, karşınızdaki insanlara değil, kendinize. Böylece cevaplar ararken beyin egzerisizi yapmış olacaksınız. Meraklı kaldığınız sürece, zihniniz daha güçlenecek. Yeni sorular sorarak kendinizi sürekli geliştirmiş olacaksınız.

Yediklerinize dikkat!
Zihin güçlendirmek için yaptığınız fiziksel veya mental aktivitelerin dışında yedikleriniz de çok önemlidir. Bilindiği üzere beyin glükoz ve oksijenle çalışır. Meyvelerde bulunan şeker ise kolaylıkla glükoza dönüşebilir. Bu nedenle bol bol meyve yemeye özen gösterin. Bunun yanında, bal, siyah üzüm, ceviz, fındık, fıstık, fesleğen, limon, balık, karabiberin, zencefil, havuç, ananas, avokado, limon ve soğan tüketmeye özen gösterin.

İlk yıl bebeğe inek sütü vermeyin

Anne sütü verilmesi gereken ilk bir yılda bebeğe normal süt vermenin demir eksikliğine yol açtığını belirten uzmanlar, inek sütündeki proteinin anne sütüne göre daha yüksek olduğu için şişmanlığa neden olduğu uyarısında bulunuyor.

Bebekler için en iyi besinin anne sütü olduğu tartışılmayacak bir gerçek. Tüm bebeklerin gerektiği kadar anne sütü içmesi, hem ailelerin hem de çocuk sağlığı ve beslenmesiyle uğraşan uzmanların en büyük hayali.

Anne sütü konusundaki çalışmalarıyla dikkat çeken ve ‘Hayat Boyu Sürecek Sağlığın Temelleri’ konulu seminere konuşmacı olarak katılmak için Türkiye’ye gelen, Iowa Üniversitesi Çocuk Hastanesi Pediatri Profesörü Dr. Ekhard E. Ziegler, ne kadar çabalasa da her annenin bebeğine anne sütü vermesinin mümkün olmadığını söylüyor.

“Annelerin yüzde 15’i bebeklerine anne sütü veremiyor” diyen Prof. Dr. Ziegler, günümüz mamalarının bebek beslenmesindeki en iyi 2. seçenek olarak görülmesi gerektiğini dile getiriyor.

Demir eksikliğine yol açar

Bebeklere, hayatlarının ilk yılında inek ya da keçi sütü içirilmesini kesinlikle önermeyen Prof. Dr. Ziegler, bunun nedenlerini şöyle açıklıyor:

“1. neden inek sütünde anne sütünün 3-4 katı yüksekliğinde protein bulunmasıdır. Yüksek protein tüketimi ileri yaşlarda şişmanlığa neden olarak böbrekleri yorar.

2. neden inek sütünün sodyum, kalsiyum ve potasyum gibi çok yüksek oranlı bazı mineraller içermesidir. Bu mineraller inek sütüyle alındığında, vücuttan atılabilmeleri yüksek miktarda su alımını gerektirir. Bunların atılması çok yüksek miktarda su kaybına (dehidratasyon) neden olur ve vücudun su stoğu azalır.

3. neden ise demir eksikliğidir. Buna, inek sütünde demirin yok denecek kadar az olması yol açar. Çok sayıda çalışma, 2 yaşına kadar inek sütü içen çocuklarda ciddi demir eksikliği olduğunu göstermektedir. Beynin gelişimi üzerindeki olumsuz etkisinden dolayı, bu konunun özellikle dikkate alınması gerekmektedir.”

B vitamini açısından eksik!

Prof. Dr. Ziegler, ABD’deki inek sütlerinin B vitaminiyle güçlendirildiğini, Türkiye’de ise böyle olmadığı için ciddi bir B vitamini eksikliğiyle karşılaşmanın kaçınılmaz olduğunu dile getiriyor. Ziegler, “1982’den önce Amerika’da ciddi oranda inek sütü tüketiliyor, bebeklere 3. aylarından itibaren inek sütü veriliyordu. 1982’de Amerikan Pediatri Akademisi’nin ‘1 yaşın altındaki çocuklarda kullanılmamalıdır’ şeklindeki yayını üzerine, Amerika’da 1 yaş altında inek sütü tüketimi çok azaldı. Tüketim çok düşük oranlı olarak 10, 11 ve 12. aylardan itibaren başlar oldu” diyor.

Türkiye’nin süt banyosu yok

PROF. Dr. Ziegler, izin süreleri dolduğu için çalışma hayatına geri dönen annelerin süt miktarlarının azaldığını görmenin, sık karşılaştıkları bir sorun olduğunu söylüyor. Bazı annelerin bebeklerine yetecek sütü yokken, bazı annelerin çok miktarda sütü olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ziegler, ihtiyacın üzerinde sütü bulunan annelerin sütlerinin boşa gitmemesi için süt bankalarına bağış yapılmasının önemine değiniyor.

Türkiye’de süt bankası bulunmamasının bir eksiklik olduğunu belirten Ziegler, sütü olmayan annelerin anne sütünü katı gıdayla değiştirmemelerini, bebeğin ciddi miktarda anne sütüne ihtiyacı olması durumunda bunun bir mamayla tamamlanmasını öneriyor.

0- 1 yaş arası beslenmenin püf noktaları

Prof. Dr. Ekhard E. Ziegler, “İdeal bebek beslenmesi nasıl olmalı?” sorusunu, şu sözlerle yanıtlıyor:

“Bebekler, hayatlarının ilk 4 ayı muhakkak anne sütü tüketmeli. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bu sürenin 6 ay olması gerektiğini söylese de, anneler bebeklerine en az 4 ay sadece anne sütü vermeye çalışmalı. Anne sütü dışında bebeğin ilk olarak tahıl bazlı ek besinlerle tanıştırılması gerekiyor. Bunun ardından ise sebze ve meyve tüketimi öneriliyor. Bebek beslenmesinde son sırayı ise bebeğin yiyebileceği şekilde ezilmiş ya da parçalanmış etin alması gerekli.”

11 Mart 2013 Pazartesi

Ruh Halinize Göre Beslenin...

Beslenme uzmanları, beslenme ile ruh hali arasında yakın ilişki bulunduğunu belirtirken bazı yemeklerin psikolojiyi kötü, bazılarının ise iyi yönde etkilediğini açıkladı. 

Bezginlik halinde olanların sebzeye ağırlık vermesi gerekir. Sebzelerin çiğ olmasına ve yavaş yenmesi gerektiğine de dikkat edilmesi öneriliyor.

Yorgunluktan kurtulmak için bezelye ve havuç öneren uzmanlar; taze sıkılmış meyve sularıyla birlikte evde yapılan meyveli yoğurtların da yararı olduğunu söylüyor.

Çekingenlik için kuru baklagiller ve fosfor açısından zengin besinler tavsiye ediliyor.

Agresiflere örnerilen yiyecekler ise yağlı tohumlar; özellikle fındık, ceviz ve fıstık.

Keyifinizin yerine gelmesini istiyorsanız uzmanlara kulak vererek pizza, börek gibi hamur işi yiyeceklere yönelmeniz gerekiyor.

Endişe anında vücutta aşırı sıvı kaybı olacağından hafif çorba, komposto, meyve suyu içilmesi tavsiye ediliyor.

Hayal kırıklığına karşı enginar ile kerevizin etkili olduğu bilinirken, diğer sebzelerin de hayal kırıklığını hafifletici etkisi olduğu söyleniyor.

Yalnızlığından sıyrılmak isteyenlere domates, biber, patlıcan ve patates öneriliyor.

Aşırı öfke duygusunu hafifletmek için; ekmek, makarna, sebze, meyve yenmesi tavsiye edilirken, kırmızı et ve kafeinli içeceklerin aşırı öfkeyi arttırdığına dikkat çekiliyor.

Depresyona ilaç olarak aşırıya kaçmamak şartıyla çikolata, şekerli ve sütlü tatlılar kullanılıyor. Bu durumlarda vücuda mutlaka şekerli besin takviyesi yapılması gerekiyor. .

Özgüveni arttırmak için C vitaminli yiyeceklere yönelmek özellikle yeşil biber, maydanoz, haşlanmış patates ve kuşburnu öneriliyor.

Sağlıklı aşk hayatı için yapmanız gerekenler

Mutlu ve sağlıklı bir ilişki yaşamak yaşam kalitenizi arttırır, hayata bakış açınızı değiştirir...

Sağlıklı ve mutlu bir ilişki nasıl yaşanır? Hayat şartları, zamanın getirdiği ve gerektirdiği prensipler, kişisel egolar... Uzun ve mutlu bir ilişki yaşamanın ilk adımını atın!

Akıllıca bir partner seçin. Birçok nedenle insanlar bizimle ilgilenir ama biz, bize en yakın olan kişiyi seçmeliyiz. İlk önce bir arkadaş olarak potansiyel sevgili adayınızı değerlendirin. Karakterine, kişiliğine, değerlerine, cömertliğine, ruhuna, sözlerine ve eylemlerine bakın. Diğer insanlarla olan ilişkilerini gözlemleyin.

İlişkiler hakkındaki inançlarını, düşüncelerini öğrenin. Farklı insanlarla yaşadığı ilişkiler hakkında sık sık çatışan inançlara mı sahip? Onlar hakkında kötü konuşuyor mu? Onları aldatmış mı?

Seksi, sevgi ile karıştırmayın. Özellikle ilişkinin başında, cinsel cazibe ve keyif sık sık aşk ile karıştırılmaktadır.

Birbirinizin ihtiyaçlarını bilin ve onlar için açıkça konuşun. İlişkiler kişilerin kendilerini tatmin yolu değildir. Bir çok kişi, özellikle de kadınlar ihtiyaçlarını  bildirmekten korkarlar. Bunun sonucu olarak duygularını gizlerler ve maske takarlar. Sonucunda sevgilisinin ne istediğini bilmeyen ve anlamayan bir adam, mutsuz ve mutlu numarası yapan bir kadın. Yakınlık, dürüstlük olmadan oluşmaz.

Saygı, saygı, saygı... Sevgilinizle her zaman saygınızı korumalısınız. Böylece ilişki içinde veya dışında birbirinizi asla kaybetmezseniz. Saygı bir ilişki için şarttır.

Farklı bakış açılarınızı kabul edin. İkinizde eşsiz bireyler olduğunuz için farklılıklar ilişkiye hem güç hem de bir takım değerler kazandıracaktır.

Tartışmaya başlamadan önce keşfedin. İstemediğiniz bir şey yaptığından bunu neden yaptığını sorun. Ve anlamaya çalışın.

Gerçekten karar vermeden birbirinizin kaygılarını ve şikayetlerini dinleyin.

Uzun menzilli bir ilişki görünümü alın. Evlilik, birlikte gelecek geçirmek için bir anlaşmadır. Hayallerinizi sürekli olarak güncelleyin. İlişkinin her döneminde birbirinize ne istediğinizi sorun ve cevapları kabullenin.

Seks yapmayı ihmal etmeyin. İyi ve düzenli seks kişilerin birbirlerine olan bağını pekiştirir. Tarafların birbirlerini tanımasına izin verir.

Seksin aşkla ne ilgisi var?

Aşk olmadan seks olur mu? Peki ya seks olmadan aşk? Aşk ve seks arasındaki ilişkiye dair bilgilerimizi araştırma sonuçlarına dayanarak tazeleyelim mi?

Seksin aşkla ne ilgisi var, aşkın seksle ne ilgisi var? Bu soruların cevabını ararken, Cindy M. Meston ve David M. Buss’ın yazdıkları “Kadınlar Neden Seks Yapar?” adlı kitabın referans verdiği araştırmalar zihnimizi aydınlattı.

Toplumda sıkça söylenen “Kadınlar aşk olmazsa seks yapmaz”, “Erkekler için aslolan aşk değil, sekstir” söylemleri acaba gerçeği yansıtıyor mu? Araştırma sonuçları farklı bakış açıları sunuyor mu? İşte, bu konuya dair “Kadınlar Neden Seks Yapar?” kitabından alıntıladığımız bilgiler…

Kadınlar neden seks yapıyor?
Bir araştırmaya göre, kadınlar seks yapmalarına gerekçe olarak, “O kişiye sevgimi ifade etmek istedim” ve “Aşık olduğumun farkına vardım”ı, ilk on nedenlerinden ikisi olarak sıralıyorlar. Aşka ulaşmanın bir yolu olarak seksi nasıl kullandıklarını açıklıyorlar.

Kimi zaman seks, umulduğu gibi aşk ve bağlılık getiriyor. Kimi zaman da seks, asıl istenen sevgi yerine geçici bir sevildiğini hissetme yanılsaması yaratıyor. Kimi zamansa ne aşk ne de aşk yanılsaması…
Araştırmaya katılan kadınların pek çoğu kendi başına aşk için değil, başka birine olan aşklarını ifade etmek için seks yapıyor.

Dört bin yıl önce aşk ve seks ilişkisi
Aşkla seksin birbirine bağlı olduğu yeni bir düşünce değil. Hatta insanın yazıyı ilk kez icat edişinden beri bu bağa işaret ediliyor. 1880’lerin sonlarında, günümüzde Irak’ta bulunan bir bölgede küçük bir tablet ortaya çıkartıldı. Dört bin yıllık bu tabletin üzerine, tarihçilerin en eski aşk şiiri olduğuna inandıkları bir şiir kazınmıştı. Şiirde bir rahibe, krala yalnızca aşkını değil, duyduğu şehveti de itiraf ediyordu:

“Kalbimin sevgilisi, damat
Parlaktır güzelliğin, baldan tatlı
Esir ettin beni, titreyerek durayım önünde
Damat, yatağa götürülmek isterim”

Rahibenin bir başka şiiri:

Damat benden zevkini aldın
Söyle anneme, nefis şeyler yedirsin sana
Babam da armağanlar versin”

Aşksız sekse açık kadınlar hangileri?
Birçok kadın için aşkla seks birbirinden ayrılmaz olsa da hepsi için öyle değil tabii. Araştırmalar, hangi kadınların seksten önce aşk ya da duygusal ilgi istemeye daha az eğilimli olduğuna dair bir şeyler de öğretti. Aşksız sekse en açık kadınlar genellikle dışa dönük bir kişiliğe sahip ve yeni, egzotik yiyecekleri denemek ya da seyahat edip başka kültürler görmekten hoşlanmak dahil, her türlü yeni deneyime daha açık oluyorlar.

Sekse bakışta kadın erkek farkı
Birçok kadın seks için aşka ihtiyaç duymasa ya da aşk peşinde koşmasa da kadınlar aşkın sekse eşlik etmesi gerektiğine erkeklerden daha fazla inanıyorlar.

Meston Cinsel Psikofizyoloji Laboratuvarı’nda 700’den fazla üniversite öğrencisine, “Aşksız sekste bir sorun yoktur” yorumuna katılıp katılmadıkları soruldu. Öğrencilerin yaklaşık yarısı Avrupa, yarısıysa Güneydoğu Asya kökenli ailelerden geliyorlardı. Her iki kültürel grupta da aşksız seksin kabul edilebilir olduğunu düşünme olasılığının erkeklerde kadınlara kıyasla çok daha yüksek olduğu görüldü.

Seksin ön koşulu aşk mı?
Buss Evrim Psikolojisi Laboratuvarı’nda yürütülen bir çalışmada elde edilen sonuçlar da aşk-seks ilintisinde bir cinsiyet farklılığı olduğunu gösteriyor. Kadınların yalnızca yüzde 8’i, “seks yapma”yı bir aşk edimi olarak gösterirken, erkeklerin yüzde 32’si cinsel aşk edimlerinden bahsetti.

Bu bulgu erkekler için seksle aşkın en azından bir açıdan yakından bağlantılı olduğunu gösteriyor. Anlaşılan seks, erkeklerin aklında aşkın bariz bir özelliği olarak kadınlara kıyasla daha fazla öne çıkıyor. Dolayısıyla kadınlar aşkı seksin bir önkoşulu olarak görmeye daha yatkınlar.

İşsizlik Ruhumuzu Kararttı!

Ekonomik kriz ruh sağlığımızı da bozuyor! Açıklamalara göre işsizliğe bağlı ruhsal sorunlar ikiye katlanıyor. Türkiye Psikiyatri Derneği, Sağlık Bakanlığı’nı ve ilgili tüm kurumları acil önlem almaya çağırıyor.

15-18 Nisan tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirilen 13. Türkiye Psikiyatri Derneği Yıllık Toplantısı ve Bahar Sempozyumu’nda ruh sağlığına dair bütün konular masaya yatırıldı. Güncel konularda yapılan 13 panel, 3 kurs, 14 çalışma grubu toplantısı’ndan oluşan yoğun bilimsel programı 500’ün üzerinde katılımcı takip etti.

Ekonomik kriz, ilaç kullanımının artışı ve diğer ruh sağlığına yönelik güncel konular tartışıldığı sempozyum kapsamında yapılan basın toplantısında söz alan Türkiye Psikiyatri Derneği MYK Üyesi Doç Dr. Burhanettin Kaya, “15 Nisan 2009 tarihinde  TUİK tarafından açıklanan rakamlar işsizlik oranlarının ürkütücü bir düzeye ulaştığını gösteriyor. Aralık ayında işsizlik oranlarının ortalaması yüzde 13.6 ile rekor düzeye çıkmış ve basında yoğun bir biçimde tartışılmıştı. Kayıtlı işsiz sayısının 3.2 milyona ulaştığı, Türkiye’nin işsizlikte dünya dördüncüsü olarak tarihteki yerini aldığının altı çizilmişti.  Bu verilere göre kent işsizliği 15.4’e ulaşırken, tarımda bu oran yüzde 27.3 olmuştu. Asıl dramatik tablo genç nüfustaydı. 18.7 olan genç işsizliği yaklaşık 7 puan artarak yüzde 25.6’ya çıkmıştı. İşsizlerin büyük oranının da son 6 ayda işini yitirenler oluşturduğunu biliyoruz” diye konuştu.

Bugün Tablo Daha da Ürkütücü

Açıklanan rakamların durumun daha ürkütücü, acı verici olduğunu gösterdiğini vurgulayan Doç Dr. Kaya, “Geçen yılın ocak ayında yüzde 11.6 olan resmi işsizlik oranı, bu yılın ocak ayında yüzde 15.5'e ulaşmış durumdadır. TUİK’in açıkladığı bu  rakamlar rekorun kırılmaya devam edeceği izlenimi veriyor. 3 milyon 650 bin kişi yeni işsizler ordusunu oluşturuyor. Bu genç nüfusta ve kent nüfusundaki işsizlik oranlarının daha da arttığını gösteriyor. Kentlerdeki işsizlik oranının yüzde 13'ten yüzde 17.2'ye çıktığını, kayıt dışı çalışmanın da arttığını, yüzde 40’ları aştığını görüyoruz. Ayrıca var olan istihdam biçiminin ucuz emek sömürüsünü içeren güvencesiz bir çalışma biçimine dönüştüğünü, bunun artarak süreceğini gösteriyor. Özellikle üretken dönemdeki genç işsizliğin artışı çok ürkütücüdür. Bu artış yeniden iş bulacağına ilişkin umutlarının yitirenlerin sayısını daha artıracaktır” dedi.

Eşleri İşşiz Olan Kadınlar da Depresyona Giriyor

Doç. Dr. Burhanettin Kaya, tüm bu verilerin işsizliğe bağlı ruhsal sorunların da giderek artacağını, ikiye katlanacağını gösterdiğini vurguladı. Doç Dr. Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu verilerden depresyon ve anksiyete bozukluklarının yaygınlığının artacağını, davranış sorunlarının ortaya çıkacağını, insanların yaşadıkları sıkıntı ile başa çıkabilmek için alkol ve madde kullanımına yöneleceğini, öfkenin dışa vurumu ile ilgili sorunların artacağını, her ortamda şiddet davranışlarının ortaya çıkma riskinin artacağını söyleyebiliriz. Çalışabilecek durumdayken çalışamamak, çalışırken işini kaybetmek ya da çalışma sırasında olumsuz deneyimlere maruz kalmak hem doğrudan hem de dolaylı karmaşık mekanizmalarla uzun süreli stres yanıtının ortaya çıkmasına yol açarak akıl ve ruh sağlığını derinden etkileyen, bozan bir etkendir İşsizliğin ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin genel olarak iş kaybından hemen sonraki ilk dönemde hızla arttığı bilinmektedir” diye sözlerini devam etti.  Eşleri işsiz olan kadınlarda da depresyon geliştirme riskinin daha da artmakta olduğunu ifade eden Doç. Dr. Kaya, “Yaşanan bu süreç aile ilişkilerini, ebeveyn çocuk ilişkisini bozarak, çocukların ruhsal gelişimleri üzerinde iz bırakma riskini içermekte, bu etki gücünü taşımaktadır. Ayrıca halen işini sürdürenlerin artan işsizliğe bağlı iş yükünün artacağını, güvencesiz, güvensiz ve riskli çalışmanın süreceğini, yıldırmayı da içeren işyerinde baskı ve şiddetin artacağını belirtmeliyiz. Her an işin kaybetme beklentisinin yarattığı kayıp ve onun bireyin üretken gücünde yaratacağı bozulma ise aynı derecede önemli başka bir tartışma alanıdır.”

Acilen Alınması Talep Edilen Önlemler

Türkiye Psikiyatri Derneği adına açıklama yapan Genel Başkan Dr. Şeref Özer ise, Aralık ayından bu yana yaşanan krizin ortaya çıkardığı işsizliğin yaratacağı ruhsal sorunlar ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı’nı ve ilgili tüm kurumları uyardıklarını ve uyarmaya da devam edeceklerini vurguladı. Ancak tüm uyarılarına karşın bugüne dek ilgili kurumlardan bu yönde bir girişim olmadığını üzülerek gördüklerini belirten Dr. Özer, “Sorunların daha acı sonuçlara yol açmadan çözülmesine adım atmak daha önce de vurguladığımız önerilerin gecikmeden yaşama geçirilmesi ile başlayacaktır. Kapitalizmin yaşadığı bu finansal krizin yaratıcısı olan sermayenin değil, bu krizin mağduru olan çalışanların, üretenlerin, işini kaybedenlerin, halkın gereksinimlerini karşılayan, sıkıntılarını ortadan kaldıran çözümlere imza atılmalıdır” dedi.
Dr, Özer, çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı:

1. İşsizlik ve yoksullukla mücadelede ciddi  ve etkili politikalar geliştirilmeli ve hızla yaşama geçirilmelidir.
2. İssizlik yardımının miktarı artırılmalıdır, kapsamı genişletilmeli ve süresi uzatılmalıdır .
3. Sağlık hizmetleri ve ruh sağlığı hizmetleri ücretsiz ve kolay ulaşılabilir olmalı, işsizlerin sağlık hizmetlerimden ücretsiz ve herhangi bir katkı payı ödemeksizin yararlanmaları sağlanmalıdır.
4. Özellikle işsiz kesimdeki ailelerin temel yaşam gereksinimleri sağlanmalı, çocukları beslenme, vitamin desteği, viral ve enfeksiyon hastalıkları açısından düzenli aralıklarla ve tamamen ücretsiz olarak izlenmeleri ve gerekli tedavi ve beslenmeleri olanaklı kılınmalıdır.
5. Çalışan kesimlerden her türlü sağlık hizmetlerinden alınan katkı payları ve ilaç yüzdeleri kaldırılmalıdır.
6. Her düzeyde eğitim kurumlarında/okullarda ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara karşı eğitim programları hazırlanmalıdır.
7. Risk gruplarına yönelik, görsel ve yazılı kitle iletişim aralarının da etkin olarak kullandığı eğitimlere ağırlık verilmeli, yaygınlık kazandırılmalıdır.
8. Altını çizmek istediğimiz en önemli çözüm yollarından biri işsizlere yönelik Sağlık Bakanlığı ve diğer sağlık kurumları kapsamında oluşturulmuş, ücretsiz, ulaşılabilir ve gereksinimleri karşılayacak nitelikte ruhsal destek üniteleri kurulmasıdır.  Bu gecikmeden yaşama geçirilmelidir.

İşsizlere Ruhsal Destek Projesi

Türkiye Psikiyatri Derneği teğet geçtiği sanılan ama on ikiden vurduğu her geçen gün daha da anlaşılan krizin yarattığı etkileri göstermek, bu konuya yöneticilerin, ilgili tüm kurum ve kuruluşların ve  kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla “Krize Ruhsal Destek” sloganıyla iki günlük bir sosyal sorumluluk projesini yaşama geçirmek amacında ve hazırlığında. Dernek MYK Üyesi Doç. Dr. Burhanettin Kaya, bu çalışma kapsamında işsizliğin yoğun olduğu, işsizlerin sayısını her geçen gün arttığı, krizden en çok etkilenmiş olan bölgelerde, öncelikli olarak bir kentsel alanda iki günlük bir etkinlik düzenlenmesi planladıklarını açıkladı. Doç. Dr. Kaya, “TPD Bölge halkı, işsizleri, risk grupları, kriz mağduru işsiz ve yoksullarla yoğun biçimde karşılaşan sağlık çalışanlarını kapsayan kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirecek, bilimsel etkinlikler düzenleyecek, eş zamanlı olarak 1,5 gün süreyle işsizlere TPD üyelerinin gönüllü katılımı ve başta “Halk Sağlığı” olmak üzere farklı disiplinlerin işbirliğiyle işsizlere 'Ruhsal danışma ve destek' verecek, ruhsal yardıma gereksinimi olanların sağlık birimlerine ulaşmasına çalışacaktır” dedi.

Ağlayan bebeği sakinleştirmenin 20 yolu!

Ağlayan bebeğinizi sakinleştirmenin pek çok farklı yolu var. Bunlardan birkaçını sizin için sıraladık. Buyrun okuyun...

1- Sakin olun. Sizin sakin olmanız, bebeğinizi de etkileyecektir.

2- Bebeğinizin altını kontrol edin.

3- Bebeğinizin ateşi olup olmadığını kontrol edin. Ensesine bakarak, anlayabilirsiniz.

4- Bebeğinizi emzirin.

5- Bebeğinizin gazı olup olmadığını kontrol edin. Her emzirmeden sonra mutlaka bebeğinizin gazını çıkartmasına yardımcı olun, masaj yapın. Onu rahatlattıktan sonra uykuya geçmesiniz sağlayın.

6- Bebeğinizle yatın. Bazen küçük bebeğinizin sadece size ihtiyacı vardır. Beraber yatarak, onun tüm ihtiyacını karşılamış olursunuz.

7- Bebeğiniz kucağınıza alıp, onu dışarıya bakmasını sağlayacak pozisyonda tutun.

8- Bebeğinize sakinleştirici şarkılar söyleyip, onu rahatlatmaya çalışın.

9- Bebeğiniz kucağınıza alıp, onunla dans edin. Sizinle beraber olması, teninizin teması onu rahatlatabilir. Kendini sizin yanınızda güvende hissedecektir.

10- Bebeğinizi sallayın. Bunu kucağınıza alarak, sallayabilirsiniz. Bu pozisyon bebeğinizin anne karnındaki pozisyonunu hatırlatacağı için, onu rahatlatacaktır.

11- Bebeğinizi soyup, onun vücudunu kontrol edebilirsiniz. Vücudunda kızarıklık var mı? Acaba bebek bezi bebeğinizin bacağını sıkıştırmış mı?

12- Sıcaklık ve su bebeğinizi yatıştırabilir. Bebeğinizi ılık su ile banyo yaptırabilirsiniz. İsterseniz suyuna lavanta yağı ekleyebilirsiniz. Lavantanın yatıştırıcı etkisinden yararlanabilirsiniz.

13- Bebeğinizin karnına ve sırtına dokunmak, bebeğiniz rahatlatacağı gibi anne bebek arasındaki bağı da arttıracaktır.

14- Bebeğinize masaj yağı ile masaj yapın.

15- Bebeğinize emziğini verebilirisiniz. Bazen emme ihtiyacı olduğu zaman da bebeğiniz huzursuz olabilir.

16- Dış sesleri azaltın. Bazen bebeklerimiz dış etmenlerden de etkilenebiliriler. O nedenle ışıkları, televizyonun ya da müziğin sesini kısın.

17- Sıkı, sıcak, yumuşak bir battaniye ile bebeğinizi kundaklamanız, onun sakinleşmesine  yardımcı olabilir.

18- Arabada bir yolculuk bebeğinizin sakinleşmesine yardımcı olabilir. Titreşim ve yatıştırıcı bir ses bebeğinizin rahatlamasını sağlar.

19- Bebeğinizle dışarıya çıkın. Bebek arabası ile dışarıda yürüyüş yapmak, hem sizin hem de bebeğinizin rahatlamasına yardımcı olabilir.

20- Ağlayan özellikle kolik bebeklere elektrik süpürgesi ve ya saç kurutma makinesinin sesi, anne karnındaki dolaşımının sesine benzediğinden bebeğinizin rahatladığını göreceksiniz.

Hamile eğitmeni Esra Ertuğrul

10 Mart 2013 Pazar

Yoksa sizinle ilgilenmiyor mu?

Kadınların hayatlarının bir dönemlerinde hepimiz ne yaşadıklarını çok iyi biliriz. Bu öyle bir duygudur ki boğazınız düğümlenir veya karnınızda ağrılar yaşarsınız. Küçük düşme tüm bu duyguların tek bir kelimede anlatımıdır. Bunu onun sizinle ilgilenmediğini anladığınızda hissedersiniz. 

Hanımlar bu sevgili oyununda kendimize dürüst davranmalıyız. Hepimizin insan olduğunu ve öğrenme sürecinin zorlu olduğunu anlamamız gerekir. Vereceğimiz tavsiyerle hayatınıza bir ışık tutumuş olacağız. “Nerede yanlış yapıyorum?”, “Yeterince güzel değil miyim?”, “Onunla yatmalı mıyım?”, “Beni neden beğenmiyor?” gibi sorular hepimizin kafasını yeterince yoruyordur. Bunlardan herhangi birini ya da hepsini kendinize soruyorsanız merak etmeyin yalnız değilsiniz.

Hanımlar kaçınız bir adam için yanıp tutuştunzu? Kalkan elleri görür gibiyim. Ama mutlaka binlerce erkek arasından onun olmasının nedeni onda sizi çeken birden çok şeyin olmasıdır. Kaçımız hayalimizdeki adamla yaklaşmaya çalışırken ona cadı gibi gözüktüğünü hissetti? Bu tamamen kötü bir kız gibi davranmadığınızdan yani onun istediği zaman gidebileceğini hissettirmediğinizden, aranızda hiçbir bağ ve aşk yokmuş gibi davranmadığınızdan başımıza gelioyor. Size verdiği işaretlerden emin değilseniz sizinle ilgilendiğini anlayabileceğiniz 10 işaret hakkında ipuçlarını okumanızı tavsiye ederiz.

1- Sizi aramıyor
Sizinle ilgilenmediğinin en iyi işaretlerinden biri de sizi aramamasıdır. Bir diğeri ise sizin yaptıklarınızla ilgilenmemesi olacaktır. Siz onun planına dahil olursunuz ama sadece zaman geçirdiklerinden biri olursunuz. Üzgünüz hanımlar ama en iyi kızlar gecesi yapıp yeni uğraşlar bulmanın zamanı geldi, anlaşılan o ki siz onun uğraşı değilsiniz.

2- Sizi hiçbirşeye davet etmiyor. 
Eğer sizi yaptığı hiçbir plana dahil etmiyorsa sizinle herhangi bir ilişki istemiyordur. Bir erkek sizden hoşlandığında genellikle bunu  yemeğe çıkmak veya sizinle zaman geçirmek  gibi bazı yollarla belli eder.

3- Sizinle zaman geçirmiyor
Konu sizinle vakit geçirmeye geldiğinde hep meşgulse aslında mesaj gayet açık “Hayatımda sana yer yok ve seni tanımak gayet güzeldi” demek istiyor. Onu daha fazla aramayın.

4- Hiçbir iltifata ilgi göstermez 
Sizin söylediğiniz güzel şeylere hiçbir tepki göstermiyorsa, üzgünüz zamanınızı boşa harcamayın. İlgi gösteren kadının neler yapabildiğini hepimiz biliyoruz. İlgi göstermekte bir yere kadar olduğundan, daha sonra ilgi gösterme de bittikten sonra konu siz, o ve hisleriniz olduğunda ne olacak?

5- Her yaptığınıza hata buluyor 
Sizin görüntünüze dahi dayanamıyorsa, yaptığını herşeyde bir hata buluyorsa, sürekli tartışma yaratıyorsa hemen yanından çekilerek özür dileyin.

6- Telefonlarınıza cevap vermiyorsa 
Sizi aramıyor ve siz aramaya kalktığınızda telefonlarınızı açmıyorsa sizinle konuşmak istemediği çok açık.

7-Size yalan söylüyor 
Eğer size yalan söylüyorsa, sizin ne düşündüğünüzşe ilgilenmiyordur. Size herşeyi tamda olduğu gibi anlatarak ondan iğrenip hayatından çıkmanızı istiyor olabilir. Apaçık yalancı olan bir adamı artık sorgulamayın.

8- Sizinle ilgilenmediğini açık açık söylüyorsa 
Çok rahatsız edici gelebilir ama aslında işi dolandırmadan yapılabilecek en iyi hareket budur. Size yalanlar söyleyip, oyalamasındansa açık sözlü olması her zaman sizi daha iyi hissettirmeli. Eğer sevdiğiniz adam size bunu söylüyorsa, gururlu bir şekilde oradan ayrılın. Herkes herkesi sevmek zorunda da değil zaten.

9- Size karşı fiziksel bir ilerleme yoksa
Size sarılmaya, sizi öpmeye çalışmıyorsa ve hatta artık konuşmayı bile kestiyse artık şans denen şey sizin için ortadan kalkmıştır. Erkekler kendilerini en çok fiziksel olarak ifade etmeyi severler.

10- Sizi açık açık görmezden geliyorsa 
Sizinle artık ilgilenmiyor dahası artık siz yokmuş gibi davranıyorsa veya söylediklerinizi tepki göstermiyorsa çok açık olarak görmezden geliyor.  Hanımlar onu daha fazla sorularınızla sıkıştırmayın. Kendinize olan saygınızı sağlayın ve hayatınıza devam edin.

Kaynak: HTHayat

9 Mart 2013 Cumartesi

Vaseline Losyonları ve Kremleri Yenilendi! Denediniz mi?

Vaseline’i cilt bakımı için doğal ve kaliteli ürünler üreten bir marka olarak hepimiz tanıyoruz. Yılların uzmanlığıyla, cildimizin nelere ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyor. Şimdi ise geliştirdiği yepyeni formülünde, hem doğal özleri artırmış, hem de cildin bütün tabakalarını eşit nemlendiren patentli Stratys 3+ teknolojisi geliştirmiş. Her gün kullanıyorum ve içeriğindeki artırılmış saf özlerin cildimi daha iyi nemlendirdiğini hissediyorum.

Vaseline’in yeni formülünü deneyebileceğiniz 3 çeşidi var. Ben Cocoa Butter’ın kokusuna bayılıyorum. Ayrıca kakao yağı cildin ışıltılı ve pürüzsüz görünmesini sağlıyor. Aloe Fresh losyonu, kurumuş ve çatlamış ciltleri nemlendirirken hafiflemiş bir hisse kavuşturuyor. Essential Moisture ise A, B ve E vitaminleri açısından zengin yulaf özleriyle cildi derinlemesine besliyor.

Ben yapışkanlık hissi bırakmayan Vaseline ürünlerini her gün kullanmaya çalışıyorum. Neden mi? Çünkü cildimizin; rüzgâr, sıcak - soğuk hava, suyla temas gibi etkenler yüzünden gün boyu kaybettiği nemi geri kazanması gerekiyor. Cildin üst tabakasındaki tüm katmanların günlük bakıma, nemlendirilmeye ve beslenmeye ihtiyaçları var. Cildin yüzeyi sağlıklı görünse de, alttaki katmanlar kurumuş veya çatlamış olabilir. Vaseline’in yeni Stratys 3+ formülü, hem “4 kat daha fazla nem tutma”, hem de “24 saat” özelliğine sahip. Yani cildin gün boyunca sağlıklı ve bakımlı görünmesini sağlıyor. Başka bir deyişle; cildin günlük bakımını yapıyor, hem de derin katmanlara kadar.

En sevdiğiniz Vaseline ürününü, bir de yenilenen Stratys 3+ formülüyle deneyin. Bakalım siz de farkı cildinizde hissedebilecek misiniz? Unutmayın, cildimiz her gün kuruyor ve nem kaybediyor. Kurumuş bir ciltle, bakımlı ve güzel görünmek neredeyse imkansız. Yumuşacık bir cilde sahip olmak için, ona iyi bakmamız gerekiyor. Cildinizi her gün nemlendirmeyi atlamayın. Yumuşacık, pürüzsüz ve ışıltılı bir cildi kim istemez?

Detaylı bilgi için tıklayın.


  Bir bumads advertorial içeriğidir.

Sağlam Dişlerin Katili!

En yaygın hastalıklardan biri olan dişeti hastalıkları tedavi edilmezse başınıza büyük dertler açabilir.

Dişeti hastalıkları sanıldığının aksine, en büyük ağız sağlığı problemlerinden biridir. Dişeti hastalıkları sinsi ilerler… Başlangıçta dişetlerinde kızarıklıklar ve bölgesel olarak kanamalarla başlayan dişeti hastalıkları, kemikte büyük dejenerasyonlara sebep olarak dişin çekimine kadar ilerleyen senaryolar oluşturur.

Dişeti hastalıklarını iyi anlayıp onlardan korunmak için öncelikle dişeti hastalıklarının neden oluştuğu bilinmelidir.

Dişeti hastalığının ana nedeninin Mikrobiyal Dental Plak adı verilen bir oluşum olduğunu belirten Diş Hekimi Cansın Özgür, "Mikrobiyal Dental Plak, yediğimiz yemeklerin artıklarının, ağzımızdaki bakterilerle birleşmesiyle oluşan, dişin ve dişetinin üzerini bir film gibi kaplayan yapıya verilen isimdir. Bu plağın oluşmasıyla olgunlaşmaya başlaması arasında geçen süre 12 saattir. 24 saat süreyle ağızda temizlenmeden duran plak, artık olgun plaktır ve yapısında oluşturduğu metabolitlerle dişeti hastalıklarına ve çürüklere neden olmaktadır. Bu bilgiler ışığında, ağız temizliğimizi 12 saat arayla yapmamız, ağız sağlığımız için çok büyük önem taşımaktadır" dedi.

Diş Taşı Nasıl Oluşur?

Uzun süreyle temizlenmeyen Mikrobiyal Dental Plak'ın tükürüğümüzde bulunan organik ve inorganik yapılarla da birleşerek diş taşı dediğimiz sert ve fırçayla temizlenemeyen yapıları oluşturduğunu aktaran Diş hekimi Cansın Özgür, şu açıklamalarda bulundu:

"Diş taşları 'Dişeti üstü Diş taşları' ve 'Dişeti altı Diş taşları' olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu diş taşları, dişeti tedavisi ile temizlenmezse kemikte ve dişetinde dişeti iltihabının başlangıcı olan Gingivitis ile hastalığın sürecini başlatacaktır. Gingivitis, dişeti hastalığının ilk aşaması olup, dişetinde kızarıklık ve kanama ile karakterize bir görüntü vermektedir. Eğer bu aşamada hasta Diş Hekimine başvurursa dişetlerinde ve özellikle de çene kemiğinde belirgin bir travma oluşmadan dişeti hastalığının önüne geçilebilmektedir. Bu aşamadan sonraki adım, dişeti iltihabının kemiği de dejenere etmesi sonrasında oluşan Periodontitis’tir. Periodontitis, dişlerin ağız içinde sabit durmasını sağlayan çene kemiği ve çevre dokularından oluşan periodonsiyum denilen yapıyı parçalar. Son aşamada ise dişi tutan neredeyse bütün yapılar dişin çevresinden çekilmekte ve diş kaybedilmektedir."

Sabah - Akşam 3 Dakika Ayırın

Diş Hekimi Cansın Özgür'ün verdiği bilgilere göre, diş taşlarının dişetinin üstünde kalan bölümleri standart diş taşı temizliği uygulamalarıyla temizlenebilirken, dişetinin altındaki diştaşları, küretaj ve scaling denilen uygulamalarla Diş Hekimleri tarafından özenle temizlenmelidir.

Bütün bunlardan korunmanın yolu sanıldığının aksine çok basittir. Ağız hijyenimize özen göstermemiz en güzel korunma yöntemidir. Sabah kahvaltısından sonra 3 dakika süreyle, gece uyumadan önce 3 dakika süreyle dişlerimizin bütün yüzeylerini fırçalamamız bu konuda hayati önem arzetmektedir. Ayrıca diş ipi uygulamaları gerekmektedir.

Sonuç olarak dişeti hastalıkları, sinsidir. Hiçbir zaman ciddi bir ağrı yaratmaz… Bu sebepten hastalar Diş Hekimine danışmakta gecikmektedir. Diş Hekiminize 6 ayda bir genel kontrol için yapacağınız ziyaret ve disiplinli bir ağız bakımı sizin, sağlam dişlerinizi kaybetmenize karşı en büyük engeldir.

8 Mart 2013 Cuma

Erkeğinize yakınlaşma yolları

Erkekler için kalplerini bir kadına açıp, içindekileri dile getirmek bir hayli uzun sürer. Böyle olunca da kadınlar, eşinin veya sevgilisinin aklından geçenleri bilmek ister…

Bir erkeği duygusallaştırmak istiyorsanız, doğru zamanı ve doğru yeri seçmeniz çok önemli. Eğer sevgiliniz yorgunsa; başka bir işe konsantreyse ve rahatlamak istiyorsa, ona sorularla yaklaşmanız sonuç vermeyecektir.

Misafir beklediğiniz ya da sevgilinizin rahatlamak istediği zamanları sohbet için seçmemelisiniz.

Birlikte bir aktive yaptığınız zaman konuşmayı deneyin. Onu sorgulamayın Kadınların sıkça düştükleri bir hata var.

Sevgililerine peş peşe sorular sorarken, aynı zamanda ses tonlarını da ayarlamayı beceremiyorlar. Öyle kibir sohbet havasında geçmesi gereken konuşmalar, sohbetten çok bir sorguya benziyor ve erkekler kalplerini açmak yerine kaçmayı tercih ediyor.

Erkekler duygularını kolay kolay dile getirmez, onlardan öyle bir şey istediğinizde ürkmeleri normal. Eski tecrübelerinizden, gelecek planlarınızdan bahsedin.

Erkekler gelecek ideallerinden bahsetmeyi severler, onlara özel sorular sormak istediğinizde o havayı vererek sorun.

Eğer ona açılıyorsanız, güvenini kazanırsınız ve o da size açılır. Ondan bunu istiyorsanız, ilk önce siz açık ve samimi konuşun. Durmanız gerektiğinde durun Belki anlamsız gibi gelecek ama bir erkeği konuşturmanın en iyi yolu bazen susmaktır.

Kadınlar sevdikleri erkek hakkında en ufak ayrıntıyı bilmek ister. Çoğu zaman bu bir takıntı haline gelir. Sürekli kurcalamak yerine, olayların kendiliğinden gelişmesini bekleyin. Arka planda kalmayı bir deneyin, göreceksiniz ki bilgiler daha fazla gelmeye başlayacak.

Cinsel ilişki sırasında zevk alamıyor musunuz?

İlişkinizi değerlendirerek, neye ihtiyacınız olduğunu söyleyerek, seks hakkında konuşarak cinsellikten zevk almayı öğrenebilirsiniz.

Hiç diğer kadınların da cinsel problemlerden yakındığı aklınıza geldi mi? Bir ilişkinin başlangıcında tutkuyla seven ancak daha sonra geri çekilen tek kadının siz olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Belki de eşinizi seviyorsunuz ancak cinsel ilişki sırasında zevk alamıyorsunuz? Eğer bunlar size tandık geliyorsa yalnız değilsiniz…

Cinsellikten memnun olmayı engelleyen bariyerler

Her ne kadar cinselliğin doğal ve kolay olması gerektiğine inanılsa da gerçek farklıdır. Aileden, dinden, okullardan ve medyadan alınan mesajlar ile özellikle de kadın cinselliği sürekli saldırı altındadır. Toplumun cinselliğe yönelik tutumu bu konuda yaşanılan huzursuzlukların ve belirsizliklerin temelini oluşturur.

Farkındalık ve sabır

Cinsellik konusunda zorluklar yaşandığında sabırlı olmak, deneyimi anlamaya çalışmak ve karşılaşılan olası baskı, suçlama ve eleştirilerin etkisini anlamak önemli bir adım olacaktır.

Cinsel ilişki sırasında rahatsızlık veren bir durum ortaya çıkar çıkmaz yaşanılan duyguların ne olduğunu farketmek için içe dönmek gerekmektedir. Bu durumda kişinin kendisine sorabileceği sorulardan bazıları:

Vücudunuz nasıl tepkiler veriyor?
Ne tür duygulanımlar yaşıyorsunuz?
Nefesinizi tutuyor musunuz?
Kalbiniz hızlanıyor mu?
Aklınızdan ne tür düşünceler geçiyor?

Kendinizi uyuşmuş ya da huzursuz hissettiğiniz zamanlarda tam olarak neler hissediyorsunuz?

Kendi yaşantılarınızın ve tepkilerinizin farkında olmak ve kendi bedeninizi tanımak daha sonra rahatlamak ve cinsellikten zevk almak için esas unsurlardır. Farkında olmayı denemek sekste birden bire çok iyi hissedeceğiniz anlamına gelmez, hatta başlangıçta duygularınız ve düşüncelerinizin farkında olmak sizi daha fazla rahatsız edebilir. Eğer üzgün ve huzursuz hissederseniz bu durumda hislerinizle birlikte olmaya devam edin ve derin nefes alın ve kendinize bunun işe yarayacağını hatırlatın.

Sizin ve partnerinizin bu duruma yaklaşımının hassas ve sevgi dolu olması önemli olacaktır. Farkında, kabullenici ve hassas olmak cinselliğinizi ve kendinizi anlamak için esaslı adımlardır. Bununla beraber cinselliğinizi anlamak için kendinize geçmişinize ve ilişkinize yönelik bazı sorular sorabilirsiniz.

Geçmişle bağlantılar…

İlk kez ne zaman böyle hissettiniz?
Başka durumlarda da bu şekilde hissettiğiniz oluyor mu?

Bu şekilde konunun geçmişle nasıl bir bağlantısı olup olmadığını düşünün. Cevaplar durumun nasıl tetiklendiğini anlamanıza yardımcı olacaktır.

Ne zamanlar böyle hissettiğinizi düşünmek ve bunun hislerinizle bağlantısını anlamak da açıklayıcı olabilir. Geçmiş yaşantılarla ilgili duygusal tepkiler, tamamiyle çözümlenmiş olmayabilirler. Bu durumların altında geçmişte yaşanmış bir cinsel taciz veya kaotik bir ailede yetişme gibi durumlar yatıyor olabilir.

İlişkiniz nasıl?

Seksten kendinizi uzak tutuyorsanız bu durum ilişkinizi nasıl etkiliyor?
İlişkinizde cinsellik dışında değiştirmek istediğiniz alanlar var mı?
Partnerinizle tutkunuzu kaybetmenize sebep olacak kadar çok mu vakit geçiriyorsunuz?
Cinsel faaliyetlerinizi azaltacak kadar az vakit mi geçiriyorsunuz?
Önceki ilişkilerinizden taşıdıklarınız şimdi ki ilişkinizi engelliyor mu?
Çocukluk yaşantılarınız peşinizden geliyor mu?
Eşinizden ne gibi durumlarda uzaklaşıyorsunuz? Mesafe almak, korkularınızı ve kaygınızı azaltmaya yarıyor mu?

Belki de endişenin azalmasının tek yolu eşinizden uzaklaşmak değildir. Mesafe hissetmeye başladığınız zaman eşinize bu durumu açıklayabilir, hissettiklerinizden ve istediklerinizden ona bahsedebilirsiniz.

Yavaşlayın ve sakin olun
Bu belirtilerin ortaya çıkmaya başladığını gördüğünüz zaman bazı stratejiler kullanarak daha iyi hissedebilirsiniz. Stratejilerden birisi daha yavaş olmak ve kendinizi daha iyi hissettirecek cinsel aktivitelere daha fazla zaman ayırmaktır. Partnerinizle konuşmaya ve göz teması kurmaya özen gösterin.

Neye ihtiyacınız olduğunu söyleyin
Duygusal, tensel ve cinsel ihtiyaçlarınız her zaman aynı olmayabilir. Daha sert ya da daha hafif bir dokunuş istiyor olabilirsiniz. Neye ihtiyacınız olursa bunu fark etmeyi deneyin ve karşı tarafa iletin. Nasıl hissettiğinizi en iyi siz bilebilirsiniz ve devam edip etmemeye karar verebilirsiniz.

Kendi ihtiyaçlarınızın farkında olmanız ve partnerinizin buna saygı duyması önemlidir. Bu durum bazen ikinizi de gerginleştirebilir, ancak sakinliğinizi korumanızın, sabretmenizin ve gerektiğinde yavaşlamanızın cinsel hayatınızı geliştirmede faydalı olacağını hatırlayın. Partnerlerin birbirlerinin yaşadıkları zorlukları ve sorunları bilmesi ve bunların birlikte çözülmesi gereken durumlar olduğunu düşünmesi iyi sonuçlar alınmasını kolaylaştırır.

Seks hakkında konuşun
Cinsellik hakkında konuşmak her ilişkide önemlidir. Eğer sevişirken nelerden hoşlandığınızı söylemekten utanıyorsanız, bunu partnerinizle başka bir zamanda da konuşabilirsiniz. Neşeli olun; bunları konuşurken çok ciddi olmak zorunda değilsiniz. Cinsel fantezilerinizi paylaşırken kendinizi pek rahat hissetmeseniz de kendiniz için iyi olanı yapın, seks sırasında hoşlandıklarınız ve hoşlanmadıklarınızı anlamaya çalışın ve karşı tarafa iletin.

7 Mart 2013 Perşembe

Şişmanlığın şifresi çözülebilir mi

Bana sorarsanız boşuna beklemeyin, bu şifrenin çözüleceği yok! 

Çünkü zaten ortada şifre filan değil, karmaşık bir problem var. Şişmanlık veya kilo sorunu onlarca gen, yeme yanlışı, tembellik, yeni hayatın dayattığı yaşam tarzı değişiklikleri ve daha pek çok şeyin kesişme noktası.

Bu nedenle de Harvardlı hocamız Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’in saptamalarına katılmamak mümkün değil. Odur, şudur, budur (!) ama kilo sorununun temelinde metabolik sorunlar vardır.

Gökhan Hoca diyor ki: “Kanınız sizin DNA’nızdır. Fakat metabolitlere, üretim artıklarına bakarsak onlar hem sizin, hem de vücudunuzdaki misafirlerin, yediğiniz malzemelerin toplam imzasıdır. İşin özü şu; aminoasitlerin bir araya gelip hayatı oluşturması için ilk olarak metabolik sistemin bir araya gelmesi gerekiyor. Dolayısıyla vücutta düşündüğünüz her şeyin altında metabolik denge var. Bu denge çalışmaya başlayınca ilk yapılması gereken de onu korumak. Korumak için de immun sistem -bağışıklık sistemi- karşımıza çıkıyor. Bu sistem metabolik olarak ağır maliyetleri olan bir şey. Özetle vücudu korumak gerçekten zor; tıpkı silahlı kuvvetleri savunmak gibi vücudu savunmanın da maliyeti yüksek. Eğer metabolizma enerji vermezse immun sistem de başarılı olmaz. Sonuç olarak metabolizma ile immun sistem -bağışıklık sistemi- arasındaki işbirliği verimsizleşir. Günümüzde artık bu ilişkinin de bir reforma ihtiyacı var.” Hocanın diline sağlık! Harvardlı ünlü bilimadamı Gökhan Odamışlıgil’in sözlerinin altına ben de imzamı atarım (Herkese Sağlık Dergisi/Kasım 2009).

Gökhan Hoca’nın saptamaları çok şeyi açıklıyor. Mesela “obezlerin Domuz gribi virüsüne daha kolay yakalanmaları ve hastalığı daha ağır geçirmeleri” de muhtemelen bağışıklık sistemlerinin bozuk oluşu ile ilgili bir durum. Kısacası metabolizmanın her şey olduğunu asla unutmamak gerekiyor. Sağlam bir metabolizma için de sağlıklı kiloyu korumak, düzenli ve yeterli bir uykudan taviz vermemek, egzersiz yapmak, sağlıklı ve dengeli bir beslenme tarzını ısrarla uygulamak ve tabii ki hijyen kurallarına eksiksiz uymak şart!

Metabolizmanıza dikkat edin. Bu dikkati bugünlerde daha çok gösterin.

En yakın arkadaşınız sizden mi hoşlanıyor?

Uzun zamandır hayatınızda olan en yakın erkek arkadaşınzın sizinle ilgilendiğini nasıl anlayabilirsiniz?

Uzun süredir hayatınızda. O en yakın arkadaşınız. Tüm sırlarınızı, eski erkek arkadaşınızla ilgili problemlerinizi ona anlatıyorsunuz. Fakat son zamanlarda sizinle daha farklı ve daha çok ilgilendiğini mi farkediyorsunuz? İnsanlar her zaman için en yakınında olanı görmez ve mutluluğu uzakta arar. Ama bu adam sizinle ilgileniyor olabilir. Aşağıdaki davranışlarını okuyarak onun sizinle ilgilenip, ilgilenmediğini anlayabilirsiniz.

Eş olarak her zaman sizi seçiyorsa...
Okulda, işte ya da sokakta yürürken, eğer sizinle ilgileniyorsa sürekli sizin yanınızda olmak isteyecektir. Ofiste bir proje üzerinde çalışırken ısrarla sizinle birlikte olmak istiyorsa, sizinle ilgileniyordur.

Sizinle dışarı çıkmak istiyorsa...
Dışarı çıkmak için sürekli sizi mi arıyor? Eğer sizinle ilgileniyorsa, ilk adımı o atacaktır.

Sürekli sizinle uğraşıyorsa...
Eskiler hep söyler, bir erkek eğer bir kızla uğraşıyorsa sevdiğindendir. Bu en yakın arkadaşınızın size kaba davrandığı anlamına gelmez. Eğer sizinle ilgileniyorsa sürekli sizi baştan çıkaracak, aklınıza girmeye çalışacak ve unutulmayacak davranışlarda bulunuyordur.

Sizi izliyorsa...
Ne zaman başınızı ona çevirseniz, size bakarken mi yakalıyorsunuz? Bakışlarını yakaladığınızda kafasını başka yöne mi çeviriyor? Bu önemli işaretlerden biridir hanımlar. Gözlerini sizden alamıyor, sizi daha iyi anlayabilmek için her hareketinizi takip ediyor.

Olabildiğince size yakın oturuyorsa...
Kocaman bir yerde hep ikinizi yan yana otururken mi buluyorsunuz? En yakın arkadaşlarının yanında bile, sizin yanınızda mı oturmayı tercih ediyor? İşte sizin yanınızdan bir an bile ayrılmak istemediğinin en önemli işaretlerinden biri de budur.

Sizden yardım istiyorsa...
Erkekleri biraz olsun tanıyorsanız, birinden yardım istemenin onlar için ne kadar zor olduğunu bilirsiniz. Hayatınızdaki en yakın erkek arkadaşınız sizden sürekli yardım mı istiyor? En ufak konularda bile size danışmadan hareket edemiyor mu? Belki de ilişkisi hakkında bile nasıl hareket etmesi gerektiğini size danışıyor. Bu adam kesinlikle hayatında sizin olmanızı istiyor.

Sizi gerçekten dinlediğini gösteriyorsa...
Doğum günününüzü, burcunuzu hatta geçen hafta ne söylediğinizi bile tereddütsüz hatırlıyor. Sizinle ilgilendiğine dair şüphelerinizi artık ortadan kaldırma zamanı. Erkekler, dinleme konusunda oldukça nettirler. İlgilenmedikleri veya sevmekdikleri insanlar onlar için hiç bir anlam ifade etmez. Doğum günlerini bırakın o insanın ismini dahi hatırlamazlar.

Sizi güldürüyorsa...
Erkekler kızları güldürmekten hoşlanır. Dünyada en sevdikleri şeylerden biri de budur. Eğer en yakın arkadaşınız olan bu erkek sizi sürekli güldürüyorsa, bu sizinle ilgilendiğinin en önemli ipuçlarından biri olabilir.

Sizinle ilgileniyorsa, bunu size bir şekilde söyleyecektir. Fakat kabul etmeliyiz ki bu onlar için oldukça zor bir durum. Çünkü erkekler doğaları gereği gururlarını ön planda tutarlar. Sizden alacakları olumsuz bir yanıt karşısında; siz istediğiniz kadar kibar konuşsanız bile bu durum onların gururunu kıracaktır. Bu nedenle onun davranışları karşısında eğer sizin de ilginiz varsa; karşılık verin. Ancak yoksa daha size açılmadan ona hareketlerinizle hayatınıza müdahale etme konusunda sınırları olduğunu göstermeye çalışın.

6 Mart 2013 Çarşamba

Bu sorun erkekleri sınıfta bıraktı

Dünyada, her dört kişiden birinde tedavi edilmesi gereken cinsel sorun olduğunun düşünüldüğü belirtildi.

Türkiye Psikiyatri Derneği Cinsellik ve Cinsel Sorunlar Bilimsel Çalışma Birimi Koordinatörü Uzman Dr. Ejder Akgün Yıldırım, “dünyada, her dört kişiden birinde tedavi edilmesi gereken cinsel sorun olduğunun düşünüldüğünü” belirterek, cinsel sorunların tedavisinde, bu alanda uzman bir psikiyatristten destek alınması gerektiğini bildirdi.

Dr. Yıldırım, “Geçmişten Geleceğe, Teşhisten Tedaviye Psikiyatri...” temasını içeren 45. Ulusal Psikiyatri Kongresi ve Cinsel İşlev Bozuklukları Sempozyumuna katılmak için geldiği Sheraton Otel'de cinsel sorunların yaş, cinsiyet gözetmeksizin her toplumda var olduğunu ve uygun tedavi alınmadığında ciddi sorunlara yol açabildiğini söyledi.

Türkiye'de cinsel sorunlarla ilgili tedavilerin ve tedavi olanaklarının yeterli olmadığını belirten Yıldırım, “Ülkemizde cinsel sorunlarla ilişkili psikolojik bozukluklar konusu kanayan bir yara” değerlendirmesinde bulundu. Yıldırım, cinsel sorunlarla ilgili tedavi merkezlerinin sayısının artırılması ve halkın ulaşabilirliğinin sağlanması gerektiğini ifade etti.
“Dünya genelinde her dört kişiden birinde tedavi edilmesi gereken bir cinsel sorun olduğunun düşünüldüğünü” belirten Yıldırım, “Yaygınlıklarına bakıldığında, kadınlarda cinsel tatminle ilgili sorunlar, erkeklerde ise sertleşme ve erken boşalma gibi konularda sıkıntılar ön plana çıkıyor. Bu sorunlar her üç erkekten birinde gözlenebiliyor” dedi. Yıldırım, dünya genelinde erkeklerde en sık karşılaşılan sorunun erken boşalma olduğunu ancak “Türkiye'de hekime başvuruda sertleşme sorunlarının ön plana çıktığını” kaydetti.

“TORUN SAHİBİ OLDUĞUNDA CİNSELLİĞİ YAŞAMASININ AYIP OLDUĞU DÜŞÜNÜLÜYOR”

Yıldırım, cinsel sorunların hekime gitmeden çözümlenemeyeceğini, utanma, töre, kınanma, yanlış değerlendirilme gibi kaygılarla saklanabildiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

“Türkiye'de de özellikle cinsellikle ilgili bazı tabuların olması, bu konuda yeterli ve doğru bilginin edinilememesi, baskıcı bir toplum yapısının, sorunların daha zor ve kişilerin kendi içinde yaşanmasına yol açabiliyor. Çocukluk döneminde cinsellikle ilgili olumsuz yaşantılar da erişkinlikte sorunların ortaya çıkmasında etkili oluyor.
Örneğin kadınlar arasında sık görülen vajinismusun (kadınlarda, cinsel birlikteliğe engel olacak şekilde kaslarda kasılma) Avrupa ülkelerinde yüzde 1'in altında görülürken, ülkemizde yüzde 8-12 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Cinsellik üzerine törelerin olması, bunun kadın üzerinde baskı yaratması, sorunun daha yoğun yaşanmasına neden olabiliyor.”

Sık karşılaşılan sorunlardan birinin de cinsel isteksizlik olduğunu ve bunun en çok kadınlarda görüldüğünü ifade eden Yıldırım, bu sorunun kimi zaman toplum tarafından da desteklendiği değerlendirmesinde bulundu. Yıldırım, “Kimi hastalarımız, torun sahibi olduğunda cinselliği yaşamasının ayıp olduğunu düşünüyor. Cinsellikle ilgili konuşmak ve istemek kimi zaman hor görülme nedeni olarak karşımıza çıkabiliyor. Bu tip yanlış cinsel inanışlar, sağlıklı cinselliğin yaşanmasını engelleyebiliyor” diye konuştu.

“İNTERNETTEKİ BİLGİLERLE ÇÖZÜM ARAYIŞINA GİDİLMEMELİ”

Cinsel problemlerin sadece bir kişinin sorunu olarak algılanmaması, bir çiftin mutluluğunu etkileyen önemli bir problem olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Yıldırım, “Bu, kişiye özgü bir sorun olarak ele alınmalı ve mutlaka hekime başvurulmalı. Kesinlikle arkadaş, yakın çevre, aile ile konuşularak çözümlenmeye çalışılmamalı. Özellikle hızlı bilgi akışının sağlandığı internetteki bilgilerle çözüm arayışına gidilmemeli” uyarısında bulundu.

Yıldırım, cinsel sorunların mutlaka uzman hekim danışmanlığında çözümlenmesi gerektiğini belirterek, birçok cinsel sorunun basit bilgilendirmelerle ortadan kalktığına işaret etti.

Cinsel sorunlar için öncelikle psikiyatri uzmanına başvurulması gerektiğini ifade eden Yıldırım, psikiyatristlerin ihtiyaç duyduğunda jinekoloji ya da üroloji gibi diğer branş uzmanlarından yardım alabileceğini kaydetti.

Yıldırım, “Özellikle cinsel tedavinin, alanında uzman bir psikiyatrist tarafından yapılması, sorunun kalıcı hale gelmeden çözümünü kolaylaştıracaktır. Çünkü tanı sistemlerinde cinsel sorunlar, psikiyatrik tanı sistemleri içerisindedir. Ayrıca, bu sorunlar sadece tıbbi değil, sosyal bir sorundur. Cinsel sorunlar, kişilik bozulmasına, aile içi sorunlara, suçlamalara yol açabilmekte, kimi zaman töre cinayetlerine kadar uzanabilmektedir” dedi.

Sorunlar halledilmediğinde, çiftlerin birbirlerinden uzaklaşabildiğini ve birbirlerine uygun olmadıklarını düşünebildiğini dile getiren Yıldırım, “Oysaki bu sorun doğru iletişim ile halledilebilecektir. Yanlış bir tedavi, kişileri umutsuzluğa sürüklemektedir. Bunun için de psikiyatrist desteği şarttır” uyarısında bulundu.

Yıldırım, tedavide kişilerin psikiyatrik açıdan da değerlendirildiğini, sonrasında çiftlere doğru iletişim biçiminin kullanılmasının öğretildiğini, diğer aşamada ise 8-12 haftayı bulan cinsel terapi uygulamalarının yapıldığını ve belirli egzersizlerin önerildiğini söyledi.

İşte kadınların güçsüzlüğünün nedeni

Kadınların, sosyal eşitsizlik nedeniyle hastalıklar karşısında erkeklerden daha "güçsüz" olduğu bildirildi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), "Kadınlar ve Sağlık" konulu raporunda, son yıllarda kaydedilen ilerlemelere rağmen, toplumların hala, özellikle gençlik ve yaşlılık döneminde kadınların sağlık konusundaki taleplerini karşılayamadığını bildirdi.

Raporda, genç kızlar ve kadınların hak ettikleri ve ihtiyaç duydukları tedavi ve desteği almasının artık zamanının geldiği belirtildi.

Kadınların, ihtiyaçlarına ve kendilerine özgü sorunlarına uygun tedaviden yararlanamadığının vurgulandığı raporda, özellikle yaşlı kadınların durumunun endişe verici olduğuna dikkat çekildi.

KADINLAR DAHA UZUN, AMA "SAĞLIKSIZ" YAŞIYOR

Kadınların erkeklerden ortalama 6-8 yıl daha fazla yaşadığını hatırlatan DSÖ, bunun gibi bazı biyolojik avantajlara rağmen, kadınların sağlığının sosyo-ekonomik duruma bağlı olduğunu bildirdi.

Kadınların erkeklerden daha uzun süre yaşaması nedeniyle yaşlı kadınların sayısının daha fazla olduğunun belirtildiği raporda, ülkelere, bugünden itibaren yaşlılığa bağlı sağlık sorunlarının masraflarının sorumluluğunu üstlenmeye hazırlanmaları gerektiği uyarısında bulunuldu.

DSÖ raporunda, eğitim ya da karar verme gücünün yetersizliği/yetersiz bırakılışı ve gelirin az olmasının kadınların hem kendilerinin, hem de ailelerinin sağlığını koruma becerisini sınırlandırabildiği, kadınların sağlığı konusunda bölgesel ve uluslararası önemli farklılıklar olsa da kadın ve genç kızların özellikle ayrımcılık, şiddet ve yoksulluk gibi benzer engellerle karşılaştığını vurguladı.

Başta, genellikle ailelerin yaşlı bireyin yükünü üstlendiği ülkelerde, hükümetlerden yaşlı kadınların sağlık masraflarını karşılamak için çaba göstermesini isteyen DSÖ, ayrıca yaşlı kadınların ihtiyaçlarına cevap vermenin hastalığı daha iyi anlamaktan geçtiğini vurguladı.

AIDS, verem ve aşırı kilonun 15-45 yaşındaki genç kızların ve kadınların başlıca ölüm nedeni olduğunu belirten DSÖ, bulaşıcı olmayan hastalıkların 45 yaşından sonra kadınlarda önde gelen ölüm nedenleri haline geldiğini bildirdi.

60 yaşın üzerindekilerin ise kalp sorunları, beyin kanaması gibi hastalıklardan yaşamını yitirdiğini vurgulayan DSÖ, bunun kadınların erkeklerden farklı belirtiler göstermesinden ve kadının ikinci plana itilmesinden kaynaklandığına dikkati çekti.

SAĞLIKTA REFORM GEREKLİ

DSÖ, hayatları boyunca tüm dünyadaki genç kızların ve kadınların sağlık ve hayatlarını iyileştirmek için hemen harekete geçilmesi çağrısında da bulundu.

Raporda kadınlar, yapabileceklerinin tamamını yerine getiremiyorsa, daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam süremiyorsa sağlıklı bir toplumdan bahsetmenin mümkün olmadığı ifade edildi.

Kadınların sağlık ihtiyaçlarını karşılamak için doğum öncesinde başvurulabilen merkezler, ruh sağlığı, rahim kanseri teşhisi ve tedavisinin yapıldığı merkezlerin bulunduğunu belirten DSÖ, ancak birçok ülkede cinsel sağlık hizmetlerinin evli kadınlara yönelik olduğunu, bekar ve genç kızların gözardı edildiğini vurguladı. DSÖ, hayat kadınları, uyuşturucu bağımlısı kadınlar ya da kırsal kesimde yaşayan kadınlara yönelik sağlık merkezlerinin sayısının da çok az olduğunu kaydetti.

Sağlıklı ve kalıcı bir şekilde kilo vermek neden zor?

Sağlıklı ve kalıcı bir şekilde kilo vermek için ne yazık ki dikkatli beslenmek tek başına yeterli değil. İşte dikkat etmemiz gereken ve gözden kaçırdığımız ayrıntılar…

Gizli tuzaklar

Soğuk algınlığına kapıldıysanız…
Sık sık burnunuzu çekmeniz ve öksürmeniz daha çok yemek yemenize neden oluyor. Ancak hastayken tükettiğiniz tostun içindeki peynirin kilo aldırmadığını da ekleyelim! Çok sık rastlanan AD-36 virüsü de kilo aldırabiliyor. Obezite sorunu yaşayanlar üzerinde yapılan araştırmalar, bu hastaların yüzde 30’unun vücudunda AD-36 virüsü olduğunu saptadı. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda ise AD-36 virüsünün vücuttaki yağ oranını artırdığı kanıtlandı. “Nedenleri ve etkileri daha kesinleşmemekle birlikte yapılan araştırmalar aşırı kilolu olanların ve obezite hastalarının büyük bir kısmının bu virüsü taşıdığını işaret ediyor” diyen Adam Walsh, Victoria’s Deakin Üniversitesi’nde Sağlık Bilimi eğitimi veriyor. Bu virüse karşı korunmak için bağışıklık sisteminizi güçlendirmeniz gerekiyor. Sık sık elinizi yıkayabilir ve nezle olan kişilerle aynı havayı solumamaya çalışabilirsiniz.

Geç saatlere kadar laptop ile çalışıyorsanız…
Uyumadan önce kucağınızda laptop’ınız ile online alışveriş, sörf ya da chat yapıyorsanız, yediklerinize dikkat etmeniz gerekiyor! Kuzey Avustralya Üniversitesi akademisyenlerinden Dr. Siobhan Banks; “Parlak ışık melatonin hormonu üretiminde yavaşlamaya neden oluyor ve bu hormon uykunuzun gelmesini hızlandırıp, düzenli bir uyku rutini oturtmanıza da neden oluyor” diyor. Chicago Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin yaptığı araştırmalar ise altı saatten az uykunun ensülin oranında yüzde 40’lık bir azalmaya ve bununla birlikte kilo alımıyla diyabete karşı eğilimin meydana gelmesine neden olduğunu gösteriyor. Bu nedenle akşam sekizden sonra çok aydınlık ortamlarda bulunmaktan kaçının ve daha çok masa üstü aydınlatmalarını tercih etmeye özen gösterin. Ayrıca da bilgisayar ekranının ışığını kısarak akşam geç saatlere çalışmak yerine erken yatın ve sabah erken kalkıp çalışmayı deneyin.

Evhamlıysanız…
Harvard Üniversitesi’nin yaptığı son araştırmalara göre kadınların yüzde 52’si işten evliliğe kadar birçok konuda oldukça evhamlı! Üstelik aynı araştırma evhamla birlikte ortaya çıkan stresin kilo alımına neden olduğunu da gösteriyor. Neden mi? Stresli olduğumuzda yemek yapmakla uğraşmamak için hazır yiyeceklere yöneliyor ve daha çok kalorili besinler tüketiyoruz. Üstelik stres karın bölgesinde yağ oluşumuna neden olan kortizon hormonunun vücutta daha çok salgılanmasına neden oluyor. Eğer mümkünse her gün meditasyon yapmaya ve kendinizi küçük ayrıntılar nedeniyle endişelendirmemeye özen göstermelisiniz. Tıpkı Psikolog Dr. Leah Brennan’ın da dile getirdiği gibi; “Yeri geldiğinde ‘hayır’ demeyi öğrenmeli, her gün kendinize sakinleşmek için kitap okumak ve sıcak banyo yapmak için zaman ayırmalısınız. Vereceğiniz küçük molalar ise daha büyük olayları daha sakin karşılamanızı sağlayacaktır.” Ancak küçük molalar ile rahatlamakta zorlanıyorsanız, daha kesin sonuçlar için bir psikolog ile görüşmenizde fayda var.

Gürültülü ortamlarda bulunuyorsanız...
Bir dakikalık sessizliğe dahi hasret misiniz? O zaman karın bölgenizde meydana gelen yağların nedeni keşfedildi demektir! Marie Claire'in haberine göre; Penn State Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada az seviyede bile olsa sürekli gürültülü ortamlarda bulunan kişilerin daha çok yemek yediğini ve şekerli gıdalar tüketmeyi arzuladığı görülüyor. Koşu sırasında rahatlamak için iPod’unuzdan dinlediğiniz müziğin dahi kimi zaman yağlanmaya neden olduğu belirtiliyor. Her kadar müzik dinlerken rahatladığınızı ve daha iyi çalıştığınızı düşünseniz, bazen hafif bir müziğin bile şaşırtıcı tehlikeleri bulunuyor. Bu nedenle hayatınızdaki bazı sesleri kısa süreliğine de olsa yok etmelisiniz! Arada sırada telefon ile radyonuzu kapatabilir ya da televizyonun sesini kısabilirsiniz. Bu küçük değişimlerin bile çok büyük farklar yaratacağını göreceksiniz.

Odanız ideal sıcaklıktaysa…
Son 30 yılda ev ve iş yerlerimizdeki sıcaklık altı derece arttı ve London College Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalara göre bu durum metabolizmamızın bizi sıcak ya da soğuk tutmak için daha az çalışmasına neden oluyor. Ayrıca metabolizma hızındaki bu yavaşlama daha az enerji tüketimine ve daha yavaş bunun sonucunda daha az yağ yakımına da yol açıyor. Eğer kilo almak istemiyorsanız, kalorifer ya da havalandırmanın derecesini birkaç derece indirerek metabolizmanızı daha hızlı çalışmasını sağlayabilirsiniz.

Arkadaşlarınız yemek yemeyi seviyorsa…
2007 yılında dünya genelinde yapılan araştırmalar aşırı kilolu kişilerle arkadaş olanların bu arkadaşlıkları başladıktan sonra kilolarında ciddi bir artış meydana geldiği görülüyor. Bu durum tabii ki psikolojik! Genellikle birçok kişi yakın çevresindekilerin alışkanlıklarına zamanla sahip olmaya başlıyor. Televizyon seyrederken cips ya da patlamış mısır yemek, aşırı tatlı tüketmek ve gazlı içecekler içmek de bu alışkanlıklar arasında yer alıyor. Ayrıca bazen tok olmanıza rağmen arkadaşınızın zorlamasıyla kendinizi aşırı abur cubur tüketimi yaparken bulabilirsiniz. Bu tip sorunların genellikle ofis ortamlarında karşımıza çıktığını unutmayınız. Bu nedenle eğer etrafınızda yemek yemekten hoşlanan kişiler varsa, kendinizi mutlaka kontrol etmelisiniz. Sürekli dışarıda yemek yerine evde sağlıklı yemekler pişirmeye ve yemek sonrası abur cubur yerine meyve tüketmeye özen göstermelisiniz.