istanbul escortistanbul escort ankara escortankara escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort bahçeşehir escortbahçeşehir escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort istanbul escortistanbul escort Yaşam Durmaz: Nisan 2013

30 Nisan 2013 Salı

Misafir, çocuk için iyi bir eğitim fırsatıdır

Anne babalar eve misafir geldiğinde çocuğuna “Şimdi işim var; odana git!” diyerek ayak bağı muamelesi yapmamalı. Böyle bir muamele çocuğu misafirlere karşı soğutur. Misafiri annesinden koparan insanlar olarak görür. Hâlbuki misafir gelmesi çocuğunuzun eğitimi açısından önemlidir.

Annesi kitapları çok severdi. Kızına da 1,5 yaşından beri kitap okuyordu. Evlerinin bir duvarı boydan boya 6 yaşındaki kızının kitaplarıyla doluydu. Anne bir tek misafir geldiği geceler kitap okuyamıyordu. Çocuk bu yüzden evlerine gelen yatılı misafirleri hiç sevmez olmuştu. Çünkü misafirler onların hayatlarının düzenini bozuyordu.

Terapi sırasında “Misafirleri hiç sevmiyorum çünkü o zaman annem benimle ilgilenmiyor. Ne zaman onu yanıma çağırsam, “Kızım gelemem, şimdi çok işim var diyor!” demişti. Bu kadar ilgili ve mükemmeliyetçi anneyi misafirlerle paylaşmak pek de kolay değildi. Annesini özlüyordu. Annesi de onun misafir gelmesini normal karşılamasını istiyor, bunun için ne yapabileceğini soruyordu.

Aslında bu durum birçok evde yaşanan bir sorun. Eve misafir geldiğinde anneler genelde çocuklarıyla ilgilenemez. Ve bazı anneler de bahane olarak misafirin varlığını öne sürer. Çocuk da annesinin ilgi ve sevgisini kendinden çalan bu misafirden pek de hoşlanmaz olur… Hâlbuki misafir gelmeden önce çocukla konuşulması, yapılacak hazırlıklara onun da katkıda bulunmasına fırsat verilmesi, çocuğun misafirleri sevmesine yardımcı olacaktır.

Örneğin, anne baba çocuğa, “Bugün bize misafir gelecek ve seninle bazen ilgilenemeyebiliriz, misafirlere hizmet ederken bize yardımcı olursan çok mutlu oluruz. Mesela onlar geldiğinde çay şekerlerini ikram edebilirsin. Misafir demek eve bereket gelmesi demektir!” diyebilir. Misafirlere ikram edilecek yiyecekler için alışverişin çocukla beraber yapılması da onun gelecek kişileri benimsemesini kolaylaştırır.

Misafir varken yaptığı her güzel davranışı tebessümle karşılayın ve misafir sonrası “Bana yardım ettiğin için sana teşekkür ederim.” diyerek pekiştirin. Çocuk bu davranışları yaparak yani ikram ve hizmet ederek ve misafirlerle duygularını paylaşarak misafiri sevecektir. Hatta önceden annesini kimseyle paylaşmak istemeyen 6 yaşındaki kızımız gibi yeni bir eve taşındıklarında “Neden bizim evimize hiç misafir gelmiyor!” diye de üzülebilecektir. Yeter ki anne baba, misafir geldiği zaman çocuğuna “Şimdi işim var odana git!” diyerek ayak bağı muamelesi yapmasın.

Misafir geldiğinde çocuk ne yapabilir?

Çocuğunuza misafire karşı nasıl davranması gerektiğini anlatabilirsiniz. Çocuğunuzdan ayrıca şu davranışları yapmasını isteyebilirsiniz:

Misafirlere ‘hoş geldiniz’ demesini öğütleyebilir, misafirleri kapıda karşılayabilirsiniz.

Büyüklerin ellerini öpmesini isteyebilir, bunun saygı için yapıldığını belirtebilirsiniz.

Misafirlerin giymesi için terlik vermesini sağlayabilirsiniz.

Çocuğunuzun sizinle birlikte sofrayı hazırlamasını ve ufak şeyleri taşımasını isteyebilirsiniz.

Onlar için seninle birlikte yaptığımız keki onlara “Sizin için annemle birlikte kek yaptık!” diyerek ikram edebilirsiniz.

Misafirlerin çocuklarıyla oyuncaklarını ve odasını paylaşmasını temin edebilirsiniz. Çok sevdiği oyuncakları paylaşmak istemezse çocuk zorlanmamalıdır.

Psikolog Fazilet Seyidoğlu

Erkeğin kalbini kazanma yöntemleri

Görür görmez sizi etkileyen erkeğin kalbini kazanmak için ne tür taktikler uygulamanız gerektiğini biliyor musunuz? Alçak sesle konuşmak, hafifçe tebessüm etmek gibi zamanın kalp kazanma yöntemlerini öğrenmek istiyorsanız yazımızı okuyun…

Bir dönem, flört rehberleri inanılmaz popülerdi. Kadınlar ve erkekler birbirini etkilemeye çalıştıkları sürece de popüler olacak. Fakat bu rehberlerin çoğunda birbirleriyle çelişkili ifadeler var.

Aslında flörtün doğası kişiden kişiye değişiyor. Özellikle sizin ve karşınızdaki erkeğin verdiği tepkiler, aranızdaki iletişimin nasıl gelişeceğini belirleyen en önemli etkenler. Tabii, zaman ve mekân da bir o kadar önemli. Ancak görünen o ki, yeni kuşak genç kadınlar ve erkekler için flörtün anlamı epey değişti.

Sezgilerinizi kullanın

Artık zaman sınırlı ve kimsenin uzun oyunlara vakti yok. Üstelik imaların yerini isteklerin açıkça dile getirilmesi, annelerimizin zamanındaki romantik düşlerin yerini de cinsel dürtüler aldı. Yine de bazı doğrular temelde hiç değişmiyor ama biçim değiştirdikleri kesin. Neyse ki her duygusal ilişkinin hala bir flört evresi var.

Peki, acaba eski yöntemlerin hangisini kullanmaya devam etmeli, komik duruma düşmemek için hangisinden uzak durmalıyız? Bunu anlamak için hem iyi bir gözlemci olmalı hem de sezgilerimizi iyi kullanmalıyız.

Alçak sesle konuşun

Bunun sizi daha etkileyici ve seksi kılacağını düşünseniz de gürültülü bar ve kulüplerde söylediklerinizin hiçbir şekilde anlaşılmaması tehlikesi var. Üstelik konuşma biçimine takılırsanız sohbetin içeriğini de kaçırabilirsiniz.

Her insan gibi sizin de kendinize ait özel bir ses tonunuz ve konuşma biçiminiz var, bunu nereye kadar saklayabilirsiniz ki? Bu noktada ne söylediğinizin nasıl söylediğinizden çok daha önemli olduğu ve söylediklerinizin kişiliğiniz, sosyal konumunuz, zekânız ve birikiminiz konusunda karşı tarafa çok önemli ipuçları sunduğunu unutmayın. Ama siz yine de alçak sesle konuşmaya özen gösterin.

Konuşurken gülümseyin

Hala geçerliliğini koruyan bir flört taktiği. Ama tüm konuşma boyunca sırıtarak gülünç bir konumuna düşmemek için zamanlamayı iyi ayarlamak gerekir. Şen kahkahalarınızı sonraki aşamalara saklayarak hafif tebessüm edebilirsiniz. Ayrıca asla alaycı davranmayın çünkü henüz karşınızdaki erkeği yeterince iyi tanımıyorsunuz ve onun neyi kaldırıp, neyi kaldıramayacağını bilmiyorsunuz.

Bakıp, gözlerinizi kaçırın

Karşınızdaki erkeği etkilemek için bakışlarınızı uzun süre onun üstünde yoğunlaştırmayın. Çünkü bu durumdan rahatsız olabilir. Bunun yerine sevimli bir bakış atın ve daha sonra gözlerinizi kaçırın. Böylece onda daha gizemli bir etki bırakmış olursunuz.

İlk hareketi ondan bekleyin

Evet, bekleyebilirsiniz çünkü aranızda zaten bir elektriklenme olduysa bunu kısa bir süre içinde yapacak ve bu sizin kendinize olan güveninizi artırıp heyecanınızı yenmenizi sağlayacaktır. Hangi çağda yaşarsak yaşayalım bir erkeğin bir kadının yanına gidip konuşmaya başlaması daha kolay ve onlar nasıl bir diyalog kuracaklarını sanki doğuştan biliyorlar. Fakat eğer cesur bir kadın olduğunuzu kendinize kanıtlamak gibi bir amacınız varsa elbette siz de laf atıp sohbeti başlatabilirsiniz.

Bedeninizle sinyal gönderin

Kullanılabilir bir yöntem ama sinyallerin türünü iyi belirlemeniz gerek. Mesela elinizle saçlarınızı karıştırmanız etkileyicidir. Ama dudaklarınızı yalamanız ya da parmağınızı sürekli ağzınızda tutmanız en hafif tabirle komik olur. Ne de olsa bir Playboy kızı değilsiniz. Hangi jestin karşınızdaki erkeğin hoşuna gittiğini birkaç küçük denemeyle bulmalı ama bu jesti yaparken doğal görünmeye çalışmalısınız.

29 Nisan 2013 Pazartesi

Zayıflatan bitki özleriyle kilo alıp vermeye son

Hızlı ve sağlıklı kilo vermek ve verilen kiloları tekrar geri almamak için zayıflama özelliği bulunan dört mucizevi bitkinin özünden yararlanabilirsiniz. İşte sürekli kilo alıp verme sıkıntısıyla karşı karşıya kalan hanımlar için tavsiyeler…

Şifalı bitkilerle ilgilenenlere doğal ve garantili "lokman hekim" zayıflama tavsiyeleri 6 yıldır yüzlerce kadını kalıcı zayıflatıyor. Herkesin "yaza kadar nasıl bu kilolardan kurtulacağım" endişesi taşıdığı şu günlerde, bu yolla ilgili önemli bilgileri toparlamak, anımsatmak istiyoruz: Bu sezon doğala dönüş var çünkü diyetlerle verilen kiloların kaçınılmaz olarak ve artarak geri geldiği bilinen bir gerçek. Aynı zamanda sentetik yöntemlerin sonuçlarını da basından duyuyoruz. Kalori tuzağına düşenlerin gerçeği görüp, başvurduğu tabiat yöntemleri bir inceltiyor pir inceltiyor.

Çeşitli diyetleri deneyip başaramamış ve hala şişman olanlara en doğru ve doğal bilgileri verme çabasındayız. Bu doğru inceltme formülü, fazlalıklardan kurtulup, estetik bir vücuda sahip olmayı sağlıyor. Hızlı ve sağlıklı kilo vermeniz için, zayıflama özelliği bulunan formül dört bitkinin özünde ve öğütülmüş özel şifalı bitkilerde. Tabiattan elde edilen bu özlerin zayıflama üzerindeki etkisi yağları çabuk çözmesinden ve yağ hücrelerini küçültmesinden kaynaklanıyor.

Tekrar kilo alıp vermeye son

Öncelikle kendinizi kilo vermeye şartlandırmalısınız ve kendinizden ödün vermemelisiniz. Sadece zayıflamak da yetmiyor verilen kiloların bir daha alınmaması için dengeli bir şekilde beslenmeli, kendinize dikkat etmelisiniz. Kilo verip tekrar alıyorsanız, sürekli tekrarlayan bir kısırdöngüden bilinçli, sağlıklı bir bakışla kurtulabilirsiniz. Doğal ve hiçbir yan etkisi bulunmayan ve "Z 34″ olarak bilinen 4 bitki özü formülünün içeriğinde herhangi bir kimyasal yer almıyor. Öğütülmüş gerçek bitki tozlarıyla birlikte ve 4 narenciye özü sayesinde doğal olarak herhangi bir diyet uygulamanıza gerek kalmıyor.

Şişmanlık ve fazla kilo kader değildir

Şuna artık inanın: Kilo tedavi edilmez ise, gün geçtikçe kötüleşerek devam eden bir çeşit hastalıktır. Kadınlarda hormonal dengeyi bozarak âdet düzensizliği, tüylenme artışı hatta kısırlığa yol açmakta. Orta yaşlara gelip gençlik inceliklerini muhafaza edemeyenlerin de başvurduğu doğal form yöntemleri uzun zamandır doğallık bilincinin yerleşmesi üzerine kabul gördü. Her yaşa hitap etme özelliği ile biliniyor fakat kiyolu gençler arasında da trend oldu. Ergenlik yaşında olup obez olan çok sayıda ergen insanımız bu yolla, bunalıma girdiği kilolarını def etti.

Kilo verme işini bir hapa havale edip sağlığınızı tamamen bozmaktan vazgeçmelisiniz. Onların kalbe zararlı yan etkilerinin olduğu artık herkesçe biliniyor. Bütün bunlardan dolayı çeşitli diyetleri deneyip, başaramamış kadın ve erkekler, gebelikte kilo alanlar, "çok boğazlıyım" diye yakınanlar ve aşırı şişmanlayan ergenler bu yolu deniyor, başarıyor.

Göbek, bel ve basensiz bir vücut sağlıyor

Bu sezon kilo sorunu olanlara en muhteşem önerimiz; bazı narenciye meyvelerinden özel yollarla elde edilen özler ve öğütülmüş bazı şifalı bitkiler. Bu narenciye meyve özleri, yağları bir daha gelmemecesine çözerek bedenden atıyor ve herhangi bir yan etki olmadan forma kavuşturuyor. Zayıflama konusunda bir genelleme yaptık ve önemli noktaları tekrarlayarak toparladık. Çünkü doğal yollardan uzaklaşanların gördüğü zararları duyuyoruz. Bunu bir görev bilerek aktardık.

Türk insanının göbek, bel ve basen yağlanması kronik bir mesele. Şimdi "Onlardan çok çekiyoruz, ne yapsak kurtulamıyoruz" dediğinizi duyan gibiyim. Onları eritmek en zor olanı elbette.. Söz ettiğimiz doğal yollar onlara da aman vermiyor. Fakat bunu hızlandırmak elinizde.

Çözüm olarak; o bölgelerin yağsız ve fit haline dönmesi için bazı mucizevi şifalı bitki yağlarından destek almalısınız. Karın ve basende inatçı ve kalıcı olmaya ısrar eden bu fazlalıklar, doğal özleri kullandığınız sürece eriyor. Ancak şifalı bitki yağlarıyla her gün yapılacak kısa masaj erimesini kolaylaştırdığı gibi kalıcı olarak yok ediyor. Biraz gayret ve doğaya inanç ile bu sorundan sonsuza dek kurtulmak mümkün. Tavsiyemiz olan özel bitkisel fit mönü ile 4 haftadan sonraki günlerde müthiş incelmeyi sevinçle göreceksiniz. Tekrar tekrar kilo verip alma kısırdöngüsü içinden çıkacaksınız.

Tuvalet eğitimine nasıl başlanır?

Çocuğa nasıl bir tuvalet eğitimi vermeli? Çocuk tuvalet eğitimi esnasında başarılı ve başarısız olduğunda ona karşı ebeveynin tutumu nasıl olmalı? 

Ebeveynin hangi hatalı davranışları çocuğun tuvalet eğitimini tamamlamasını geciktirir? İşte tüm bu soruların yanıtları için uzmana başvurduk.

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hatice Karaböcüoğlu, sabır gerektiren tuvalet eğitimine başlarken anne babaların nelere dikkat etmesi, hangi hatalardan kaçınması gerektiğini anlatıyor.

İlk ihtiyacınız olan şey, çocuğunuza kendi başına oturup kalkabileceği, ayaklarının yere rahatça değebileceği bir tuvalet sandalyesi almak ve onun sadece kendisine ait olduğunu çocuğunuza hissettirmektir. Tuvalet sandalyesi zeminde olmalı, asla başka bir sandalyenin üzerine bağlanmamalı. Aynı şekilde kolayca tırmanabileceği merdivenli klozet adaptörleri de kullanılabilir.

İlk günler alışması için elbiseleriyle oturmasına izin verebilirsiniz, hatta isterse kalkıp gitmesine ses çıkarmayın. Eğer çocuğunuz oturmayı reddediyorsa veya şiddetle karşı geliyorsa ısrar etmeyin, belki çocuğunuz henüz hazır olmayabilir. Başka bir zaman veya başka bir gün tekrar deneyin veya 2-3 hafta erteleyin.

Çocuğunuz tuvalet sandalyesine oturmaya alıştıktan sonraki adım, bu sandalyenin ne işe yaradığını anlamasını sağlamaktır. Bunun için çocuğunuzun bezine kaka yapmaya başladığını anladığınız zaman bezini açıp dışkıların oturağa dökülmesini sağlayın ve çocuğunuzu hemen oturağa oturtun.

Çocuğunuz 1-2 hafta içinde o oturağın gerçekte ne işe yaradığını öğrenecektir. Çocuğunuz biraz daha büyüyüp daha rahat ilişki kurulabilir hale geldiğinde, oturağın yakınlarında kısa süreli bezsiz oynamasına izin verin. Oturağını uygun kullandığı sürece siz olayı çok abartmadan öpücük, alkış veya güzel sözlerle ödüllendirin. Başarısız olduğu durumlardaysa asla cezalandırmayın.

Mesane kontrolü daha geç olur
Mesane kontrolü daima dışkı kontrolünden sonra gelişir ve daha uzun süre alır. İdrar kontrolünden önce çocuğunuzun mesanesi belli süre idrar tutabilecek kadar gelişmeli. Çocuğunuz öğlen uykusundan kuru kalkmalı. Çişinin geldiğini anlamalı. Çocuk bunu size idrarını yaptıktan sonra söyleyerek belli eder. Çocuğunuz bu olgunluğa eriştiği zaman onu oturağa yaptığı her başarı için yine fazla abartıya kaçmadan ödüllendirin. Altını ıslattığı her zamansa bir dahaki seferde daha başarılı ve dikkatli olması gerektiği konusunda teşvik edin.

Gece kontrolü daha geç gelişebilir. Uygun olan, yatmadan hemen önce ve uyanır uyanmaz hemen tuvalete götürerek gece eğitimini de birlikte vermektir. Gece bez bağlamak yerine havlulu külotlar kullanmak onun kafasını daha az karıştırır ve kendine güvenini sağlar.

Mutlaka birkaç kez kazalar yaşanır, ancak ona bunun bir kaza olduğunun anlatılması, kuru kalktığı her gece için ödüllendirilmesi eğitimin başarısını sağlar.

Dikkat!
Tuvalet eğitiminde önemli olan pozitif tutum, doğal olmak ve kesinlikle korku unsurunu kullanmama. Gündüz tuvalet terbiyesi tamamlandıktan bir yıl sonra gece sorunları sürüyorsa doktorunuza danışın.

Tuvalet eğitiminde yapmamanız gerekenler
2 yaş çocukların her şeye karşı çıktıkları, aksilendikleri bir gelişim dönemi, kitaplarda berbat 2 yaş (terrible 2) dönemi olarak geçer. Bu dönemde çocuğun isteğinden bağımsız tuvalet eğitim vermeye çalışmak, doğru olmaz. Mutlaka istekli olması gerekir.

Başarısızlık ve zorlanmak onu çok üzer. Bu nedenle oturağa oturmuyorsa zorlamayın, korkutmayın, cezalandırmayın. Sürtüşmeye asla girmeyin, bu eğitimin sizin için önemli olduğunu hissettirmemeye çalışın.

Çocuğunuz size tuvalet gereksinimini söylemeden oturağa oturtmak için uğraşmayın. İnisiyatifin onda olduğunu hissettirin. 
Eğitim süresince kazalar olacaktır, doğal karşılayın, azarlamayın. Kızgınlık, sabırsızlık sizi başa döndürecektir. Çocukta onarılması güç psikolojik sorunlara neden olabilecek ısrarcı ve otoriter, suçlayıcı eğitimi asla uygulamaya kalkmamalısınız. Bilmelisiniz ki aslında çocuk gelişmeye hazır olmadan siz ne yaparsanız yapın hiçbir konuda zorla eğitim veremezsiniz.

Cesareti yoksa, yürümeye hazır değilse, 1 yaşına geldi artık yürümeli deyip elinden tutarak zorla ortada desteksiz bırakarak yürümeyi öğretemeyeceğiniz gibi bezsiz bırakarak, 10 dakikada bir tuvalete götürerek de tuvalet eğitimi veremezsiniz. Kendi istediği zaman hazır olduğunu hissettiği zamandır ve siz sadece ona nereye ve nasıl yapılacağı eğitimini verebilirsiniz.

Özellikle dışkılama zorla verilen eğitimlerde kabusa dönüşür, günlerce tutulan dışkı katılaşıp makatta çatlaklara, kanamalara yol açabilir.

Estetik Psikolojiyi de Etkiliyor

Dış görünüşünden memnun olan kişi çoğu zaman kendisi ile barışık, iş hayatında ve sosyal ilişkilerinde daha başarılı, aşk ve evlilik hayatında daha kolay mutlu oluyor. 

Kişinin kendini aynada güzel ve alımlı görmesi özgüveninin artmasına ve insanlarla daha çabuk iletişim kurmasına olanak sağlar. Burnunun yüzüne hiç yakışmadığını, hamilelikten sonra karnının eskisi gibi dümdüz olmadığını ya da yüzünün elastikiyetini kaybedip sarktığını görüp dış görünüşünün kötü olduğunu düşünenler ise çevreleriyle olan ilişkilerinde tutuk ve uyumsuz davranabilirler. Bazı kişilerde bu kusur öyle bir takıntı haline gelir ki, bireyin iş ve sosyal hayatını tam bir kabusa çevirebilir...

Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, estetik sorunların zamanla kişide telafisi zor ruhsal sorunlara yol açtığını belirterek bazı estetik rahatsızlıkların kısa ve küçük operasyonlarla düzeltilerek, kişide ki özgüveni artırdığını kendine güvenen bireyler haline getirdiğini açıkladı...

Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu "Bireyin kendini gerçekten mutsuz hissettiği bir kusuru var ise özgüvenin yeniden kazanması açısından cerrahi operasyon yoluna gidilebilmektedir... Var olan kusur tıbbi açıdan bir sorun teşkil etmiyor ise estetik operasyonun gerekliliğine hastanın kendisi karar vermelidir. Bu hastanın beden sağlığından çok ruh sağlığı için yaptıracağı bir operasyondur" diye açıkladı.

Bedene Gereken Önem Verilmeli…

Kışlaoğlu, yüzyıllardan bu güne süregelen güzelliğin öncelikle kadınlar olmak üzere her bireyin vazgeçemeyeceği unsurlar arasında yer aldığını belirterek şunları söyledi; “Son dönemde estetik cerrahide ki gelişmeler ve estetik operasyonların uygulanma aşamalarındaki başarı birçok kişiyi estetik operasyonlara yönlendirdi. Operasyon başvurusu ile gelen birçok kişi görüntüsünde memnun olmadığı yanları açıklayarak cerrahi açıdan bizden yardım istiyor. Kişinin estetik işlem sonrası kliniğimizden ayrılırken gözlerindeki memnuniyeti görmek dolaylı da olsa hastamıza sunduğumuz psikolojik desteği de yanına alıyor” diye konuştu.

Sınırı İyi Çizilmeli…

Kadın güzelliğinin ve bakımının oldukça önemli olduğu modern hayatta, estetik operasyonlar birçok kişinin imdadına yetişiyor. Ancak uygulanacak estetik işlemlerin belirli bir sınır çerçevesinde ve uzman görüşü alınarak uygulanması gereklidir.

Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, aslında kişide olmayan; ama kişinin kendisinin vücudunun bir bölümünün anormal algılanması ya da çok küçük bir şeyin abartılarak düşünülmesine ‘ vücut dismorfofobik bozukluğu’ dendiğini kaydederek şu önemli açıklamalarda bulundu. “ Vücudunda hiçbir estetik sorun olmadığı halde kapımızı çalan yüzlerce hasta ile karşılaşıyoruz. Kişi hiç bir eksiği olmamasına karşın kendi bedenini yanlış algılaması sonucu, sürekli kusurlu gördüğü bölgeyi gizliyor yada bu bölgeyle ilgili kendini özgüvensiz ve eksik hissediyor. Örneğin göğüslerinin iriliğinden şikayet eden bir hasta vücut yapısına göre ölçülerinin nasıl olacağını bilemediği için kendini çok daha kötü ve orantısız görebiliyor. Bu aşamada biz doktorlara düşen görev hastaya, gerekli oran ve açıklamalarla bu durumu anlatmak ve doğru ne ise ona göre karar almak, eğer gerçekten kişide estetik operasyona ihtiyaç yoksa bunu açıklayarak psikolojik olarak onu rahatlatmaktır. Eğer Hasta iri göğüsün beline ve bedenine verdiği sağlık sorunları ile bize başvurmuş ise gerekli müdahale yapılarak hasta sağlığına kavuşturulur” dedi.

Sadece takıntı oluştuğu için yüzüne estetik yaptıranların işin yüzde 2-3`ünü içerdiğini belirten Kışlaoğlu “Bunlar kişinin yüzüyle ilgili olan, burun görüntüsü, kulak için yapılan, çene üzerinde çene ve ağız civarı kırışıklıkları gibi, yüz gerdirme ve yüzdeki bazı ameliyatlardır. Bazen nefes alma güçlüğü çeken kişilere yapılan burun ameliyatlarında dışı düzeltmeden içeride yapılan düzeltmeden sonuç alınmaz. Mecburen dış yapıyı da düzeltmek gerekir. Bu da kozmetik olarak düşünülmemeli” ifadesinde bulundu.

Modası geçmeyecek 5 makyaj trendi

Yıllardan beri kadınların vazgeçilmezi haline gelmiş, her kadını baştan yaratma imkânına sahip ve hiç eskimeyecek makyaj trendleri...

Kadınların kendilerini daha güzel hissetmelerini sağlayan en büyük yardımcıları; makyaj malzemeleridir. Doğru uygulandığında sizi olduğunuzdan daha güzel gösteren makyaj, yanlış uygulandığında ise olumsuz sonuçlar doğurabilir. Çok basit makyaj trendleriyle olduğunuzdan farklı bir görünüm elde ederek güzelliğinize güzellik katabilirsiniz.

Dumanlı gözler
Eğer yüzünüzde ön plana çıkmasını istediğiniz kısım gözlerinizse; gözlerinizde siyah göz kalemi, koyu gri göz farı ve kirpiklerinizi vurgulayacak bir rimel kullanın. Yüzünüzün diğer bölgelerinde ise fazla makyajdan kaçının; yanaklarınızda şeftali tonlarında çok açık allık kullanın ve dudaklarınızda da ten renginize uygun tonlarda bir parlatıcı tercih edin.

Kırmızı dudaklar
Çekici ve iddialı gözükmeyi seviyorsanız şanslısınız çünkü kırmızı dudaklar modası hiç geçmeyecek makyaj trendlerinin başında geliyor. Fakat seksiliği basite indirgememek için kırmızı ruju doğru kullanmak çok önemli. Sadece dudaklarınızdaki kırmızının ön planda olması için; çok hafif tonlarda bir allık ve rimel kullanın.

Doğal görünüm
Bu senenin diğer bir trendi ise makyajlı bir yüzle bile hiç makyajsız gibi görünmek. Bunun için en önemli malzeme ise kendi ten renginize uygun tonlarda fondöteni yüzünüze iyice yedirerek sürmek. Daha sonra fondöteninizin tonuna göre çok açık pembe bir allık seçin. Gözlerde sadece rimelin olacağı bu makyajı dudak renginizde bir rujla tamamlayın.

Romantik bakışlar
Gözlerinize romantik bir anlam katmak istiyorsanız eyeliner kullanın. Ancak eyeliner kullanırken düzgün bir şekilde sürmeye özen gösterin. Gözlerinizdeki eyelinerı pudra tonlarında fondöten ve uçuk pembe bir allıkla tamamlayın. Eğer biraz daha eskilere gitmek isterseniz süreceğiniz bordo veya şarap kırmızısı tonlarında bir ruj ve kırmızı tonlarında bir allıkla makyajınızı tamamlayın.

Parıltılı gözler
Özellikle renkli gözlere sahipseniz parıltılı makyaj malzemeleriyle gözlerinizi daha fazla ön plana çıkarın. Bunun için hemen hemen her renkte simli eyelinerlar ya da simli farlar bulunuyor. Makyajınızı gözünüze uyguladığınız simin rengine uygun hafif bir allık ve rujla sonlandırın.

28 Nisan 2013 Pazar

Beğendiğiniz erkeğin ilgisini çekmek için

Hoşlandığınız erkeğin sizinle ilgilenmesini sağlamak için size tam 5 yol öneriyoruz. Bu yöntemleri uygulamak çok kolay ama işe yarıyor!

Hoşlandığınız bir erkeğin ilgisini çekebilmek için nereden başlayacağınızı iyi bilmelisiniz. Biliyoruz, o başlangıç noktasıdır her zaman en zor olan. Ama bazen en zor yol diye düşündüğünüz şey aslında en basit olandır.

Erkeğin ilgisini çekmeye yarayan 5 yöntemi bir araya getirdik. Çok basit görünebilir ama emin olun, işe yarıyor!

Daha yaklaşın
Yakın durmaktan kastımız, iz üstündeki bir avcı gibi olmak ya da daha fazlası değil. Fakat ona sizin ilgi alanınız içinde olduğunu hissettirecek yeterli mesafede yaklaşmanız gerektiğini söylemek istiyoruz.

Örneğin o beğendiğiniz erkek, bulunduğunuz odanın ya da barın diğer tarafındaysa, onun gözünün önüne gelecek şekilde yer değiştirin. Yalnız oturuyorsa yalnızlığına dahil olmak için yanına gidin. Birine yakın durursanız eğer, aranızda kimyanızın uyuşup uyuşmadığını, gidişatla ilgili pozitif bir gelişme olup olamayacağını, aranızda flörtöz bir enerji gelip gelişmediğini anlamanız kolaylaşır.

Daha fazla gülümseyin
Hiç kimse yüzünde tatlı bir tebessüm olmayan biriyle diyalog kurmaz istemez. Gülümseme, sizi yanına yaklaşılabilir biri haline getirir. Gülebilen insanlar, onlarla iyi zaman geçirilebileceğinin de sinyalini verirler karşı tarafa. Yalnız, gülümsemeyi çılgınlar gibi gülmeyle karıştırmayın. Çünkü flört başlangıcında abartılı sırıtmalar çok iticidir. Yüzünüze en doğal, en içten gülümsemeyi yerleştirin.

Kahkaha atın
Okul kızları gibi kıkırdamak her zaman çok çekici olmayabilir ama doğal bir kahkaha atmaya açık olmak korkulacak bir şey değildir. Kahkaha atabilmek, espri anlayışınız olduğunu gösterir ki bu da pek çok erkeğin hoşuna gider. Şakalarına güldüğünüzü görmek, kendisini iyi hissetmesini sağlar. Sizin ilgi alanınızda olduğunu fark etmesine de yardım eder.

Dokunun
Uygunsuz olmayan dokunmaları kast etmiyoruz elbette. Bunun için henüz erken! Ona meyilli durun ve konuşurken zaman zaman koluna, sırtına dokunun. Dokunmak, karşınızdaki erkeğe, görmezden gelemeyeceği kadar onunla ilgilendiğiniz mesajını verir.

Göz kontağı kurun
Eğer birinin gözlerinin içine bakmıyorsanız onunla sağlam bir iletişim kuramazsınız. Şu çok net ki, biriyle flört ya da hoşlanma aşamasındayken kolay kolay onun gözlerinin içine bakamazsınız; gözleriniz yere ya da odanın içindeki başka yerlere odaklanır. Ama elinizden gelenin en iyisini yapın ve onunla konuşurken gözlerinizi gözlerinin içine dikin. Biraz seksi, biraz ateşli bakmak onun ilgisini çekmek için kelimelerden daha fazla işe yarar.

Kariyer sorunlarınızla mücadele tüyoları

İş görüşmeniz kötü geçti veya işten çıkarıldınız. Belki de size söz verilen bir mevkii işe sizden sonra başlayan birine verildi. Öfkelenmeden önce biraz nefes almaya çalışın.

Keşfedin

Öfkenizi içinize atmayın veya sinirinizi unutmak için kendinizi işe vermeye çalışmayın. Sinirle sonradan pişman olacağınız biç bir şey söylemeyin. Kendinizi ofisten dışarı atın, mümkünse sakinleşmek için birkaç kilometre yürüyün ve derin derin nefes alın. 30 yaşındaki Esra terfi etmediğini ve hayalindeki pozisyona başka bir iş arkadaşının getirildiğini öğrendiğinde patronlarına hiçbir şey söylemedi. Ofisin deniz manzaralı terasında dakikalarca ağlamayı tercih etti. Fakat yeni bir iş bulup istifasını verdiğinde, daha önce söyleyemediklerini patronlarına söyleyip rahatladı.

Yüzleşin

Yolunuza devam edebilmek için içinizdeki öfkeyi -doğru zamanda- dışarı vurun. Bir yoga sınıfına gitmek yerine squash oynayın. Böylelikle bu tip bir acının vücudunuza enjekte ettiği enerjiyi serbest bırakmış olursunuz.

Rahatlayın

Kariyerinizdeki önemli zamanları hatırlayıp, onlara odaklanın. Eski işyerinizden bir arkadaşınızla yemeğe çıkıp birlikte çalıştığınız zamanlardaki başarılarınızı size hatırlatmasını isteyin. O günlerde neler hissettiğinize odaklanmanız, üzerinizde pozitif bir etki yaratacaktır.

Telafi edin

Her zaman atacağınız bir sonraki adımı düşünün. Eğer iş görüşmeniz kötü gittiyse doğru iletişim kurmakla ilgili bir kursa yazılın. Yılmadan kendinizi sürekli olarak geliştirmeye çalışın. Eğer sizin yerinize başka biri terfi ettiyse zaman yönetimi hakkında fikir edinmeye bakın. Böylece aslında sizi her açıdan kötü etkileyen bir olayın olumlu yansımalarını yaşadığınızı fark edebilirsiniz.

Bakış açısı kazanın

Kendi kendinize şu soruyu sorun; “Bana uygun olan işi mi yapıyorum? Kariyerimde hayal ettiğim bir yerde miyim? Doğru şirkette, doğru insanlarla mı çalışıyorum?” Bunun ardından iş aramıyor olsanız bile CV’nizi yeniden yazın. Bunu yapmak size bir çalışan olarak değerinizi gösterip, kendinize olan güveninizi ve inancınızı tazeler.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Doğal makyajın sırları

Her ne kadar erkekler her zaman tercihlerinin doğal olmaktan yana olduğunu söylese de yapılan araştırmalar bunun geçerli olmadığını ortaya çıkardı. Bu araştırmadan yola çıkan güzellik doğal makyaj ile güzel olmak için yapılabilecekleri araştırdı. İşte doğal makyajın sırları…

Son zamanlarda yüzlerce erkeğe, karşılarındaki kadının makyajlı mı yoksa doğal mı olmasını tercih ettiklerini sorduk. Yüzde 82’si oylarını doğal görünümden yana kullandılar. Fakat onlara bir ünlünün biri doğal diğeri makyajlı iki fotoğrafını gösterdiğimizde, doğal görünümü seçen grubun yüzde 71’i makyajlı olan fotoğrafı beğendiklerini söyledi. Yoksa birilerinin kafası mı karışmış?

Clarins makyaj uzmanı Pati Dubroff, kadınlara göre doğal anlayışının bir parlatıcıdan daha fazlası olmadığını söylüyor. Fakat antropolog Helen Fisher’ın notlarına göre, kozmetik dünyasıyla ilgili en ufak bir fikri olmayan erkekler pürüzsüz bir cilt, ön plana çıkarılmış gözler ve dolgun dudakların (ki bu özellikler onlar için sağlıklı doğurganlığı simgeliyor) doğallık olduğuna inanıyor. Diğer bir deyişle erkekler, sizi yeterince sağlıklı gösterecek renklerle yapılan makyajı seviyorlar. Bu etkileri yakalamak için ipuçlarımıza göz atın.

Az miktarda fondöten

Hiçbir şey makyajınızı; doğal cildinizin rengini ve güzelliklerini kapatacak kadar yoğun bir fondötenden daha abartılı gösteremez. Fondöten, kapatıcı ve pudra uygulamasıyla pürüzsüz bir cilt elde etseniz bile, çil gibi karakteristik özellikleriniz (bu uygulamaların tümüne rağmen) gözlenebilir olmalı. Ünlülerin makyaj uzmanı Rachel Goodwin bunu nasıl başaracağınızı anlattı.

- Bir makyaj süngerini ıslatıp sıkın. Suyun etkisiyle fondöteninizin daha ince sürülmesini ve daha düzgün yayılmasını sağlar.

- Bir damla fondöteni elinizin üst kısmına sıkın ve süngeri dokundurun. Fondöten bulaştırdığınız süngeri yüzünüzün merkezinden dışına doğru uygulayın. Böylece kapatılmaya daha çok ihtiyaç duyulan mor halkaları fondötenin henüz süngerdeki etkisi azalmamışken kapatmış olacaksınız. Bu uygulama sonrasında ise yüz ve boyun bölgenizde kesinlikle renk farkı olmayacak.

- Ardından parmaklarınızı hafifçe (nemlendirici sürer gibi) yüzünüzde gezdirin. Parmaklarınızın ısısı, fondötenin iyice cilt yüzeyine oturmasını sağlayacak ve fazlasını alarak abartılı görünümü ortadan kaldıracak.

- Tüm sivilceleri kapatıcı ile gizleme zamanı. Uygulamayı kapatıcı fırçasıyla yapmak, ürünün tüm boşluklara rahatça girmesini sağlayacak. Böylece kat kat makyaj uygulamanız da gerekmeyecek.

- Son olarak T bölgesine pudra sürün. Böylece elmacık kemiklerinizde ışıltıyı koruyarak T bölgesindeki rahatsız edici parlaklıktan kurtulabilirsiniz.

Gözleri ön plana çıkarın

- Kirpiklerinizi kıvırmadan göz makyajınıza başlamayın. Çoğu kadının kirpikleri uzun olsa da dümdüz ya da yeterince kıvrık olamayabilir. Kirpikleri kıvırmak onların uzun olduklarını daha da ortaya çıkaracak. Makyaj uzmanı Napoleon Perdis, plastik kirpik kıvırıcılardan ziyade, eski usül metal olanları tercih etmenizi öneriyor. Kirpik dibinde sabitleyip, 90 derecelik bir açıyla kıvırın ve herkesin kirpiklerinizin kıvrımının doğal olduğunu düşüneceğine emin olun.

- Ardından kirpik diplerinizi eğer açık tenliyseniz kahverengi, esmerseniz siyah bir göz kalemiyle belirginleştirin. Uygulamayı yalnızca üst kirpik diplerinizle sınırlandırın ve göz kaleminin arkasındaki sünger ile göz kalemini dağıtın.

- Son olarak kirpiklerinizi uzun gösterecek bir maskara sürün. Ürünü mutlaka iki kat uygulamalısınız. Çünkü maskaranın ilk katı kirpiklerinizi uzatır, ikinci katı ise dolgunlaştırır. Tek yapmanız gereken ikinci katı uygulamadan önce ilk katın kuruduğundan emin olmak. Tabii rimelinizin topaklanmış görünmesini istemiyorsanız…

Öpülesi dudaklar 

- Parmağınızla dudak balmı uygulayarak dudaklarınızı hazırlayın. Balm, çatlakların arasına girecek ve dudaklarınızı nemlendirecek. 30 saniye boyunca yapacağınız dairesel masaj (ki bu bir sonraki adım için çok önemlidir) kan dolaşımını hızlandıracak.

- Şimdi dudaklarınızın rengine uyan ruju bulma zamanı. Bir önceki adımda kan dolaşımını hızlandıran masaj, dudak renginizin bir, hatta iki ton daha koyu görünmesini sağlayacak.

- Şimdi ruju dudaklarınıza yalnızca dokundurun (sürmek daha fazla renk vermesine neden olur). Böylelikle hafif bir renk elde etmiş olacaksınız ki bu daha makyajınızın daha inandırıcı olmasını sağlayacak. Ardından bir peçeteyi dudaklarınıza bastırarak rujun fazlasını alın.

- Son adımda, hafif bir ışıltı için renksiz parlatıcı sürün. Dudaklarınızın ortasına daha yoğun uygulayarak ışığı yansıtmasını sağlayarak onları daha dolgun gösterebilirsiniz.

Hem AIDSli hem de Hamile

Küçük oğluma hamileyken jinekoloğum HIV tarama testi isteyip istemediğimi sordu. Bir an duraksadım. 

Büyük oğluma hamileyken sağlık sigortaları böyle bir hizmet sunuyordu da benim haberim mi yoktu acaba. Doktor yardımcısı Bayan Ercan AIDS testi yaptırmak istermisiniz, diye tekrar soruyor. ‚Tabii tabi isterim.’ dedim büyük bir hevesle.

Aman hiçbir testten eksik kalmayayım. Bebeğim sapasağlam doğsun. Kan aldılar. Test sonucunu bir sonraki rutin kontrollerimde öğreneceğim. Ayyy Devrim bu, hiç sabredebilir mi? Sakin sakin o iki haftanın geçmesini bekleyebilir mi? Herşeyin en kötüsünü hesaplar hep felaket senaryoları yazarım. Nerden bulaşmışsa artık annemin genleri mi yoksa babamın genleri mi? bilemiyorum.

İki haftayı zar zor geçiriyorum. Rutin kontrolümden sonra heyacanla doktoruma soruyorum:’AIDS testinin sonucu nasıl çıktı?’diye. Doktorum:’AAA sizin AİDS siniz mi var?’ diyor şakayla karışık. Sararıyorum aman tanrım nasıl yani diye geçiriyorum içimden. Endişelendiğimi gören doktorum, panik yapmayın lütfen sadece takıldım size, sonuç negatif, diyor.

Birkaç yıl önce Alman Sağlık Bakanlığı’nın bir projesi çerçevesinde ‚Cinsel sağlık ve AİDS’ başlıklı bir internet sitesini ve de broşürleri türkçeleştirdim. Özellikle HİV virüsü taşıyan hamile kadınlar ve onların durumu beni derinden etkilemişti. Ben de anneydim ve ilk bebeğime hamileyken böyle bir testten geçmemiştim. AİDS olabilirdim. AİDS olduğumu bilmeden oğlumu dünyaya getirip onun da aids olmasına neden olabilirdim. Her şey insanlar için. Olabilecek şeyler bunlar. Ben şanslıydım olmadık. Ama olanlar var.

HIV virüsü taşıyan bir anne adayı eğer hiçbir şekilde önlem almazsa, işte o zaman risk çok büyük. Çocuğun virüslü bir şekilde dünyaya gelme olasılığı %14 ile %20 arasında.

Fakat vaktinde testi yapılmış tespit edilmiş anne adaylarının gereken önlemleri almaları kaydı ile bebeklerini sağlıklı bir şekilde dünyaya getirme şansları hayli yüksek. Virüs taşıyıcısı anne adayı özel klinikte takibini yaptırır, doktorunun verdiği ilaçları kullanır, sezaryan ile bebeğini dünyaya getirir ve bebeğini emzirmezse, bebeğin aids olma olasılığı %2 lere düşüyor.

Ben AİDSli kadınların da hamile kaldıkları  ve bebeği dünyaya getirmek istedikleri takdirde, bebeklerin sıkı kontröl dahilinde dünyaya gelmelerinden yanayım. AİDS virüsü taşıyan ve çocuk sahibi bir anne ile olan diyaloğu aktarıyorum size. Kimsenin bu duruma gelmemesi dileklerimle.

KONUK YAZAR
Devrim Ercan-Bozay


HİV virüsü taşıyan ANNE:

„Çevremde eğer bir kez daha hamile kalırsan ne olur?“ sorusuyla karşılaştım. „Bir çocuk daha istermisin“ sorusuna yanıtım, „Evet çok isterim“ oluyor.HIV ve annelik kesinlikle birbiriyle çelişen durumlar değil. Ben tam tersini düşünüyorum. Bu konudaki düşüncem de çok keskin. Çocuklarımla geçirdiğim zamanın başka bir tadı var. Birbirimize daha fazla zaman ayırıyoruz. Bu zamanı da daha derin ve farklı yaşıyoruz. Çocuk sahibi olmak bambaşka bir duygu. İnsana yaşama sevinci veriyor.Çocuklardan alınan hayat enerjisini, gücü ve sevgiyi hiçbirşeyle karşılaştırmak mümkün değil. Bunu size başka kimse veremez.

© Copyright, Sağlık TV özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.

Yazarımıza mail atmak için tıklayınız.

Çekici görünmek için doğru giyinin

Uzmanlar yapılacak ufak rötuşlarla vücut kusurlarınızı örterek çok daha iyi görünmeyi başarabileceğinizi belirtip bunu başarabilmek için gerekli tüyoları da veriyor. İşte iyi, çekici ve kusursuz görünmenin ipuçları…

Vücut kusurlarınızı örtecek doğru giyim tarzı sayesinde, iyi görünmekle ilgili tüm sıkıntılarınızı ortadan kaldırabilirsiniz. Bunun için, tüm gardırobunuzu yenilemeniz de gerekmiyor. Ufak rötuşlarla çok daha iyi görünmeyi başarmak elinizde.

İç çamaşırı

Uzmanlar, kadınların her zaman göğüslerini tam toparlayan bir sutyen giymeleri gerektiğini belirtiyor. İyi bir sutyenin, göğüsleri kaldırıp beli ortaya çıkarttığını vurgulayan uzmanlar, ince askılı üstler giyiliyorsa, sutyen askılarının görünmesinde bir sakınca olmadığını ifade ediyor.

Aksesuar

Balıkçı yaka bir kazağın üzerine asla kolye ya da fular takmayın. Kısa boylular da, kalın ve tasmayı andıran kolyelerden uzak durmalı. Yüzü kilolu veya gıdısı bulunanlar ise uzun küpeler takmalı.

Ayakkabılar

Ayak bilekleriniz kalınsa, düz, babet ve bilekten bağlı ayakkabılardan kaçınmaya çalışın. Bacaklarınız çok inceyse, ince ve sallanan topuklu ayakkabıları tercih etmeyin.

Evlilik öncesi ayakta kalma klavuzu

Yüzük artık parmağınızda ve o gün çok yakında. Kaçıp gitme fikirleri aklınızı meşgul etmeye başladıysa, orada durun! Bu kılavuzla evlenmek çok kolay!

Julia Roberts’ın Kaçak Gelin filminde her nikâhtan nasıl kıl payı döndüğünü hatırlayalım. Durum biraz abartılmış olsa da aslında film, birçok gelin adayının tatlı can çekişmelerine dikkat çekiyordu. Hamilelik esnasında salgılanan hormonların benzerlerinin, garip sinyaller verdiği bu dönemde, zaman nedense hep az, yapılacak işlerse çoktur.

Başından evlilik geçmiş her kadın bizlere katılacaktır; evlilik stresi kesinlikle eşsizdir. Verilecek kararlar, alınacaklar ve düşünülmesi gereken ufak ayrıntılar derken kafanız koca bir sis bulutunun içinde yüzer. Düğün hazırlıklarının yanında eve alınacak mutfak malzemelerinden tutun da, ayakkabı çekeceğine, buzdolabı ya da fırına kadar her şey koca bir problem haline gelmeye başlar. Üstüne üstlük çalışan bir gelin adayıysanız, üzgünüz fakat durumunuz oldukça ciddidir. Bir evlilik planlamak, tıpkı aynı anda iki farklı işte çalışmak gibidir. Gelinlikten davetiyeye kadar hazırlanması gereken yüzlerce büyük iş ve küçük ayrıntı vardır. Zamansa su gibi akıp geçmektedir. Üzerinize bir balçık gibi yapışan stres meledi çoğu zaman çığlıklar atarak, nereye olduğunu bilmeden, içinizdeki uzaklara koşma isteği uyandırır. Bu korkunç düşünceyi, tüm benliğinize yedirmeyi başardığını zanneden kötü kalpli zihniniz, aslında pek de başarılı olamamıştır. Tam o anda aklınıza, hayatınızı paylaşmak istediğiniz o yakışıklı gelir. Şimdi bu düşünceyi aklınızda tutmaya devam edin, arkanıza yaslanın ve sizin için hazırladığımız, ‘evlilik öncesi hayatta kalma kılavuzu’na bir göz atın ve asla unutmayın! O günün tamamı, günün kendisi kadar önemli değildir. ‘Evet’ dediğiniz, onun elini tuttuğunuz ve sizi öptüğü an o gündür. Hazırlık aşamasında yaşadığınız bin bir türlü terslik, geriye kalan hayatınızın küçücük ve tatlı parçalarıdır. Şimdi hazırsanız; ayağına basabilirsiniz! 

Her ne olursa olsun sevdiğiniz erkekle hayatınızı birleştirdiğinizi, tüm bu süreç içerisinde aklınızdan asla çıkarmayın.
Balayınız için ayırdığınız parayı düğün ertesi borçlarına yatırmak istemezsiniz değil mi? Bunun için limitlerinizi önceden belirleyin. Belirlediğiniz sınırda hareket etmek çoğu zaman zordur. Fakat kendinize sağladığınız maddi özgürlük problemler oluşmasına neden olabilir. Kaç kişiyi çağıracağınıza, nerede ve nasıl bir düğün hazırlayacağınıza tarihi almadan önce karar vermeniz sizin için en iyisi olacaktır. 

Gelinlik provalarınızı günün erken saatlerine alın. Karnınız fazlaca dolu olmadığından ya da bedeniniz yorgun düşmediğinden, provanızın sonuçları şaşırtıcı olmayacaktır. Aynı zamanda iş çıkışı provaya yetişme telaşından da kurtulmuş olacaksınız. 

Sizi ne mutlu edecekse onu yapın. Bu sizin düğününüz! İnsanların türlü fikirlerle kafanızı bulandırmasına izin vermeyin. Bu kişi anneniz, kayınvalideniz ya da en yakın arkadaşınız dahi olsa! Yapmak istemediğiniz herhangi bir şey için asla kendinizi zorlamayın. Ne istediğinize karar verin ve sadece yapın! Bu arada kimseyi kırmamaya da özen gösterin. Malum; gelin hormonları iş başında! 

Müstakbel eşinize, annenize ya da arkadaşlarınıza, kısaca yardım için gönüllü olanlara ayrı ayrı görevler verin. Başkalarının üzerine yük bindirdiğinizi asla düşünmeyin. İnanın, onlar yardım etmeye daha dünden hazırlar! Yalnız size bir sır verelim; eşinizi bu hevesli gruba dâhil olmayabilir. Ama emin olun sorumluluk gerektiren ‘erkek’ işlerinde size çok yardımcı olacaktır. 

Oturma düzenine özellikle dikkat edin. Yan yana gelmesini istediğiniz bekâr arkadaşlarınızı ya da kavga etmesinden korktuğunuz akrabalarınızı iyi bir şekilde konuşlandırın. 

Gecenin en önemli konularından biri de hiç şüphesiz ki müzik. Hangi şarkıyla salona gireceğinize, hangi şarkıda dans edeceğinize, gecenin nasıl başlayıp, nasıl sonlanacağına önceden karar verin. Canlı müzik tercih edecekseniz, davetli kitlesini ve gecenin konseptini göz önünde bulundurun. Müziği başkalarının eline teslim etmek istemiyorsanız, sevdiğiniz şarkılardan oluşan cd’ ler hazırlayabilirsiniz. Ne de olsa gece sizin! 

Bu unutulmaz geceyi tekrar tekrar hatırlamak içini fotoğraf ve video çekimleri konusunu sakın atlamayın! Profesyonel bir fotoğrafçı tutup, tüm gününüzü fotoğraflandırabilirsiniz. Bizden size hoş bir fikir; kullanıp atılan fotoğraf makinelerinden davetlilere dağıtıp, gecenin sonunda çıkıştaki sepete dolu makineleri bırakmalarını isteyebilirsiniz. Kullanılıp atılan fotoğraf makinelerini davetlilere dağıtıp, gecenin sonunda çıkıştaki sepete dolu olarak bırakmalarını isteyebilirsiniz. Bu hem eğlendirir hem de düğüne ortak eder. Böylelikle farklı bakış açılarından, hem sizin hem de diğer davetlilerin mutlu ve komik anlarını yakalayabilirsiniz. 

Eğer bütçeniz el veriyorsa, bir düğün organizatörüyle görüşmeyi düşünün. Eğer bütçeniz yeterli değilse, çalışma disiplini ve boş zamanı bolca olan güvendiğiniz birine bu görevi verin. Bırakın sizin için ajandayı o tutsun. 

   Tüm bu koşturmaca arasında planlamayı bir günlüğüne ve hatta zamanınız varsa bir haftalığına durdurun. Sevdiğiniz adamla uzak bir yere tatile gidin ya da evinizde oturup, şehir dışında olduğunuzu söyleyin! Kısa bir ara, şarj olmanız ve kafanızı toplamanız için size yeterli gelecektir. 

O gün gelip çattığında, sadece keyfini çıkarın! Planlar yapıldı, ne olduysa oldu. Şimdi yapmanız gereken tek şey eşinizin elinden tutup, onu dans pistine sürüklemek!
Sıla Güven

26 Nisan 2013 Cuma

Cinsellikle ilgili daha önce hiç duymadıklarınız

Seksin cildinizi düzelttiğini veya orgazmın uykuyu etkilediğini biliyor muydunuz?

İşte cinsellikle ilgili sizleri şaşırtacak bilgiler…
*Öpüşme sırasında endorfin yükselir, bu da kendinizi mutlu hissetmenizi sağlar.
*Sevgiliniz seks sonrası uykuya mı dalıyor? Bu durumu kişisel almamalısınız. Orgazm, vücudun uyku ve dinlenme mekanizmasıyla ilgili ‘parasempatik sinir sistemi’ni etkiler.
*Bazı kadınlar, aylık adet döngülerinin ortalarında (11-15. günlerde), cinsel anlamda bir hayli istekli olur. Bunun sebebi, salgılanan testosteron ve östrojen hormonları yüzünden daha duyarlı olmalarıdır.
*20 dakikalık bir cinsel ilişkide 200 kalori yakmak mümkün. Bu da takriben yarım saat tenis oynamakla eş değer.
*Hamileliğin libidoyu azalttığınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Pek çok kadın, hamileliğinin yarı dönemine kadar seks hayatlarının gayet hareketli olduğunu söylüyor.
*Klitorisin uç noktasında tam tamına 8000 sinir ucu bulunur. Bu yüzden vücudun en duyarlı bölgesidir. *Buna karşın, erkek cinsel organında yalnızca 4000 sinir ucu yer alır.
*Seks cildinizi parlak yapar! Cinsel performans kan dolaşımını hızlandırıp, cildin daha fazla oksijenle beslenmesini sağlar. Aynı zamanda, terlemenize sebep olduğu için vücuttaki toksinler atılır. İşte bu nedenle seks sonrasında cildiniz pembemsi ve parlak görünür.

Cinsellik beyinde endorfin üretimini arttırır. Bu ise, dopamin ve serotoninle birlikte zevk hormonları olarak sakinlik verir ve tatmin hisleri yaratır. Yani endorfin cinsel ilişkinin keyif maddesidir ve coşku yaratır.

Cinsellik adeti düzenler. Düzgün bir cinsel hayat hormonal dengeyi korur ve adetin düzenli olmasını sağlar. Düzenli orgazm yaşan kadınlar kanlarındaki endorfin miktarından dolayı düzenli ve ağrısız adet görürler.

Cinsellik olumlu düşünmeyi sağlar. Orgazm sonucu serbest kalan enerji, olumsuz düşüncelerin ve takıntıların oluşmasını önleyip olaylara olumlu bir bakış açısıyla yaklaşmayı sağlar.

Cinsellik bağırsakları çalıştırır. Cinsel ilişki sırasında karın kaslarının kasılması, derinlere kadar etkisini gösteren bir masaj gibidir. Bunun bağırsaklar üzerinde laksatif etkisi olur.

Seks stres atmanızı sağlar. Seks sırasında kadın vücudu ‘oksitosin’ denilen bir hormon üretir. Bu hormonun etkisiyle kan basıncı azalır, vücut gevşeme moduna girer. Seksin yatıştırıcı etkisini arttırmak için derin nefes alın ve hareket ederken partnerinizle uyumlu olun.

Aldatıldığınıza dair işaretler

Evlilikte aldatılmanın kaçınılmaz olduğunu mu düşünüyorsunuz? Buna halk dilinde zina deniyor yani eşiniz olmayan biriyle cinsel ilişki içerisinde olmak. Asıl soru eşinizin bir ilişki yaşadığını nereden bileceksiniz? Sizi aldattığını nasıl anlayacaksınız? Tavrındaki bazı değişikliklerden sizi aldattığını anlamanız mümkün.

Evlilikte aldatılmanın kaçınılmaz olduğunu mu düşünüyorsunuz? Buna halk dilinde zina deniyor yani eşiniz olmayan biriyle cinsel ilişki içerisinde olmak. Asıl soru eşinizin bir ilişki yaşadığını nereden bileceksiniz? Sizi aldattığını nasıl anlayacaksınız? Tavrındaki bazı değişikliklerden sizi aldattığını anlamanız mümkün. İşte birkaç işaret:

Davranışta değişiklik
Bu, eşinizde farkedeceğiniz en belirgin değişiklik olacak. Davranışları hemen değişir. Evlendiğinizde sevgi dolu, düşünceli, doğumgününüzü, evlilik yıldönümünüzü ve ikinize dair tüm özel günleri hatırlıyordu. Ama şimdi özel günler unuttuğunda özür diliyor. Unutma bahanesi ise hep çok meşgul olması olabilir.

Rahatsızlık
Bir diğer işaret ise ikiniz birlikteyken hep rahatsız olması. Mesela odada olduğunuzu düşünün, gün içinde ne olduğuna dair bile size soru sormuyor ve hiç konuşmuyor. Hatta öyle bir zaman gelecek ki evden çıkmak için durduk yere en ufak şeyler için kavga bile çıkaracak.

Alışkanlıkların değişmesi
Davranışları normalde olduğundan farklılaşıyor mesela işte daha fazla zaman geçirmeye başlıyorsa veya size daha az zaman ayırıyor ve onun sizden kaçtığını hissedebilirsiniz.

Sessiz telefonlar
En belirgin ipuçlarından biride eşinizin veya partnerinizin telefonu çaldığında ve buna siz cevap verdiğinizde karşıdaki ses aniden kesilir. Çoğu zaman partnerinizin telefonundaki arama listesinin boş olduğunu görürseniz asosyal olduğunu düşünmeyin,  sadece sizin öğrenmemeniz için tüm arayanları temizliyordur. Genellikle aldattılları insanlarla görüştükleri anlarda ses tonları düşük olur, ve uzaklaşırlar.

Tuhaf hediyeler
Eşiniz veya partneriniz elleri paketlerle dolu eve geldi fakat o paketlerin hiçbirinde size ait Bir şey yok. Genellikle bu paketlerin içinde parfüm veya aksesuar gibi değerli hediyeler vardır.

Kredi kartı faturasının artması
Kredi kartı harcamalarının artttığına tanık olabilir ve ortak hesabınız varsa birikiminizin azaldığını farkedebilirsiniz.

Beyaz seks mi? siyah seks mi?

Uzmanlara göre, en faydalı cinsellik; stresten, baskıdan ve 'kurallardan' uzak olan cinsellik.

“Cinsellik bir ihtiyaç”

Bugüne kadar toplam 32 kitap çıkarmış, Frankfurt Üniversitesi Öğretim Üyesi Seksolog Volkmar Sigusch, ‘beyaz’ ve ‘siyah’ bir cinsel yaşamdan söz etmenin mümkün olduğunu söylüyor. Focus dergisinde yayımlanan bir yazısına göre ‘beyaz seks’, sanılanın aksine saf, temiz ya da masum bir seks anlamına gelmiyor. ‘Beyaz’ derken Sigusch burada aslında ‘beyazlamış’, rengi açılmış, belli bir renge, kalıba sokulmamış, özgür seksten söz ediyor. Yani cinsellikleri ‘beyaz’ olan kişiler, cinselliği belli kalıplara göre değil; istedikleri gibi yaşıyorlar. Sigusch’un söylediklerine göre, burada ‘beyaz’ aslında ‘renksiz’ anlamına da geliyor. Ancak ‘renksiz’ derken, monoton bir cinsel yaşamdan söz edilmiyor. Seksi ‘beyaz’ yaşayan insanlar, cinsellikte çeşitliliğe çok önem veriyorlar. Sigusch’a göre bunlar, kendine çok güvenen, cinsel tercihini istediği gibi yapmış, ne istediği konusunda kararlı insanlar. Ancak bu insanlar, bir yandan duygusal ve sosyal açıdan partnerlerine bağlı kalmayı tercih ederken, öte yandan cinsellik konusunda daha özgür ve bağımsız olmak da istiyorlar. Seksologlar, çağımızın cinsellik anlayışının bu yönde olduğuna dikkat çekiyor.

‘Beyaz seks’ anlayışındaki çiftler, birbirlerine yakınken, aynı zamanda da aslında uzaklar. Yani insanlar birbirlerine ‘körü körüne’ bağlı değil. Bu anlayışta rahatlık ön planda; üreme ve çocuk bakma gibi ‘zahmetler’ ise geri planda. İnsan ilişkilerinin gittikçe daha bencil bir hal aldığını söyleyen Sigusch, cinsel yaşamın da gittikçe daha bencilce yaşanmaya başlandığına dikkat çekiyor: “İnsanlar artık samimi olmayan, yalancı duygularla vakit kaybetmek istemiyorlar. Hissettiklerini açıkça yaşamak istiyorlar. İnsanlar, seksin aslında sadece bir ihtiyaç olduğunu fark ediyorlar. İşin içine çok fazla duygu katmamayı tercih ediyor pek çok çift...”

Pek çok insanın ‘anormal’ ya da ‘hastalıklı’ olarak anılmadığı cinsellik anlayışına da Sigusch, ‘beyaz seks’ gözüyle bakıyor. Seksolog Sigusch’a göre eşcinsel insanların yaşadıkları cinsellik, aslında ‘beyaz seks’e iyi bir örnek. Çünkü bu insanlar; kendine güvenen, cinsellikte kalıplara karşı çıkan, bunu kendi istedikleri gibi yaşayan insanlar...

“Cinsellik gittikçe siyahlaşacak”

Uzmanlara göre; insanların, gittikçe seksi sadece bir ihtiyaç olarak görmeleri, işin içine çok fazla duygu katmamaları, ‘internette seks’ ya da ‘sanal seks’ gibi kavramları gündeme getirdi. Seksolog Volkmar Sigusch’a göre, bu da pek çok insanı seksten tamamen uzaklaştırırken, pek çok insanın da seksi ‘sapkın’ yaşamasına yol açtı. Çağımızda artık çeşit çeşit cinsellik anlayışı hâkim.

Beyaz seks olur da, ‘siyah seks’ olmaz mı? Sigusch’un tespitlerine göre var. Bu da gerilmiş sinirler, hayal kırıklığı, bitmek tükenmek bilmeyen bir yalnızlık hissi anlamına geliyor. Sigusch, “Bence cinsellik, önümüzdeki yıllarda gittikçe siyahlaşacak. Çünkü insanlar gittikçe bencilleşecekler. Yalnız yaşayan insan sayısı artacak ve onlar, ‘Bu bizim yaşam tarzımız’ diyerek kendilerini kandıracaklar. Üremek, gittikçe daha ‘matematiksel’ bir hale gelecek ve etrafta genleri düzeltilmiş çocuklar dolaşacak” diyor.

Seksologlara göre, cinsel anlayış zamanla birlikte değişime uğruyor. Uzmanlar, cinsellik de dahil olmak üzere pek çok şeyin ticarete dönüşebileceğini de vurguluyorlar. Alıp satılamayacak tek değerin ‘aşk’ olduğuna da dikkat çekiliyor. Ancak Seksolog Sigusch, ‘aşkın’ da temelinde ‘sapkınlık’ duygularının var olduğuna değiniyor. Hatta ona göre aşkta hafif bir ‘sapkınlık’ olması gerekiyor. Aksi takdirde âşık olmak çok sıkıcı olur. Sigusch, “Aslında çiftleri birbirlerine çeken ve onları birbirlerine bağlayan bu sapıklıklar” diyor.

Peki, geleceğimizi nasıl görüyor Sigusch? Ona göre gelecek kuşak gizli bir sadakat, aynı zamanda da bağımsızlık duygularıyla yaşayacak. Gerçek aşk ve sanal aşk arasında gidip gelecekler. Ünlü Seksolog Sigusch’a göre, bu insanların hem gerçekçi hem de ‘renkli’ bir cinsel yaşamları olacak...

Bu Teste Alerji Duymayın!

Sizin alerjiniz hangisi? Solunum yolu mu, gıda mı, ilaç mı yoksa deri mi? Alerji testleri ne zaman ve nasıl yapılmalı?

21. Yüzyılın hastalığı olan alerjinin önemine değinen Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Çocuk Alerjisi Uzmanı Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, erken teşhis ve tedavi sürecinin hastalık açısından değerlendirilmesi için alerji testlerinin nasıl ve ne zaman yapılması gerektiğini anlatıyor.

Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu; alerjinin varlığını ortaya koyan bu testlerin en önemli sebebinin mevcut hastalığın alerjik nedenini belirlemede büyük rol oynaması olduğunun altını çiziyor. Alerji testlerinin, solunum yolu hastalıklarından alerjik nezle ve astım, deri alerjilerinden ürtiker ve anjioödemi, egzamada kontakt dermatit ve atopik dermatit, ilaç alerjisi ve gıda alerjisi kaynaklı hastalıkların bütünsel tedavisi için çok önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, deri ve kandan alınan örneklerle yapılan testlerin çocuklara her yaşta alerji testi olarak uygulanabileceğini, ancak yönteme mutlaka hastalığın öyküsünü bilen bir alerji uzmanı tarafından karar verilmesi gerektiğini belirtiyor.

“3 Defadan Fazla Nükseden Bronşit Mutlaka Araştırılmalı”

Kronik öksürük için alerjik araştırma yapılmasına hangi durumlarda nasıl karar verilmesi gerektiğini anlatan Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, özellikle çocuklarda sabaha karşı nöbet şeklinde gelen ve zaman zaman kusmaya götüren öksürüklerin alerjik açıdan ele alınması gerektiğinin altını çiziyor. Nuhoğlu, benzer şekilde soğuk algınlığı bulguları olmaksızın egzersiz, gülme veya ağlama sonucu gelen öksürüklerin de alerji testiyle kontrol edilmesi gerektiğini vurguluyor.

Bronşit hastalarına özellikle dikkat çeken Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu bronşit ataklarının yaşam süresince 3 veya daha fazla gelişmesi durumunda alerji araştırması yapılmasını oldukça elzem buluyor. Bu hastalıklarda hırıltı, hışıltı ataklarının dikkatle incelenmesi gerektiğini belirten Nuhoğlu, özellikle küçük çocuklarda sık soluma ve göğüste inip kalkma şeklinde gözlenebilen nefes darlığının da takip edilmesi gerektiğini söylüyor.

Her Yaşta Yapılabilir

Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, alerji testlerinin her yaşta yapılabildiğini söylerken, altın standard kabul edilen alerji deri testi ve gıda alerji taramalarında elde edilen negatif sonucun ancak 3 yaşın üstünde anlamlı olduğunu belirtiyor. Negatif sonuç alınması durumunda ileriki yaşlarda testin mutlaka tekrarlanması gerektiğini belirten Nuhoğlu, 3 yaş altı çocuklarda testin pozitif çıkmasının ise alerji varlığını ortaya koyduğunu söylüyor.

Alerji testlerinin 3 yaş altı çocuklar için genellikle kandan yapıldığını belirten Nuhoğlu, kullanılan ilaçların alerji testlerine etkisine de değiniyor. Özellikle ağızdan alınan alerji ilaçlarının, alerji deri testi sonucunu değiştirebildiğini ve bu ilaçların kesilemediği durumlarda test güvenilirliğini artırmak için tüm yaş gruplarında kandan araştırmaya gidilmesi gerektiğini vurguluyor.

25 Nisan 2013 Perşembe

İstemsiz titremelere karşı alınabilecek önlemler

Vücutta meydana gelen titremeler, istemsiz olarak tekrarlayan ince ritmik sarsılma hareketleri olarak tarif edilmektedir. Bu tip titremeler vücudun her yanında görülebilmekle beraber en çok ellerde ve başta gözlemlenir. Zaman zaman da ayak ve bacaklarda belirti verir.

Ailevi olarak da görülebilen sebebi bilinmeyen tip titremeler, en sık karşılaşılan şekillerdir. Bu tür titremeler en çok bir bardak kaldırırken ya da el ile bir şeyi işaret ederken belirgin hale gelir. Hareket etmez iken ise titreme yoktur. Bu sırada baş ve ses de titreyebilir.

Bazı ilaçlar ile fayda elde edilebilir. Günlük yaşamın çok zor olduğu şiddetli vakalarda cerrahi yöntemler de beyin cerrahlarınca uygulanabilmektedir.

İlaçlar ve hastalıklar önemli sebepler

Merkezi sinir sistemini etkileyen ilaçlar ya da hastalıklar da titremelere yol açabilir. Bu hastalıkların başında ileri yaşlarda ortaya çıkan parkinson hastalığı yer alır.

Karaciğer yetmezliği, alkolizm, cıva ve kurşun zehirlenmesi de ciddi titremelere sebep olabilen hastalıklar arasındadır. Yine tiroit hormonunun kanda arttığı hipertiroidi hastalığının belirtileri arasında ellerde titreme sayılır.

Lityum ve bazı depresyon ilaçları yan etki olarak bu belirtileri verir.

Gençlerde görülen titremelerin en sık görülen sebepleri ise stresli ruh hali, kafein ve Alkol tüketimidir.

Titreme fark edildiğinde neler yapılmalı?

Titreme fark edildiğinde doktora gidilmeden önce şikâyetlerin ne zaman ve ne şekilde geldiğine dikkat edilmesi sebebin ortaya çıkarılmasına yardımcı olacaktır.

Kendi başınıza evde yapabilecekleriniz aşağıda kısaca sıralanmıştır.

- Strese sebep olan etmenlerin ortadan kaldırılması bazen titremenin azalmasına yardımcı olmaktadır.

- Kola ağır bir saat ya da bilezik takılması veya elde bir cisim taşınması titremeleri azaltabilmekte ve daha iyi kontrol sağlamaktadır.

- Kazalardan kaçınmak için bir şey içerken bardağı ya da fincanı yarım doldurmak veya kamış kullanmak güvenli bir yoldur.

- Yeterli uyku ve istirahat önemlidir, çünkü yorgunluk titremeleri arttırır.

- Kendi başına titremeye yol açabildiği için kahve, çay ya da kolalı içecekler gibi kafeinden zengin gıdalardan uzak durmakta fayda vardır.

Kendi halinde düzenli bir ritim içerisinde süren titremeler birden şiddetlenir, ek olarak yanına başka belirtiler eklenir ya da günlük hayatla bağdaşmaz hale gelirse tekrar hekime başvurmakta tereddüt etmeyiniz.

Duygusallığınızın neden olduğu açlık ile savaşın

Biyolojik açlık kendini yavaş yavaş gösterir ve bir tabak sebze dahi doymanız için yeterlidir. Duygusal açlık ise günün farklı saatlerinde kendini aşerme olarak belli eder.

Moraliniz bozulduğunda, sinirlendiğinizde ya da bunaldığınızda iştahı katlanarak artanlardan mısınız? 'Duygusal açlık' olarak nitelendirilen bu rutin, birçok kadının kilo almasının da başlıca nedeni.
Ancak tek bir fark var; o da yine kadınların duygusal açlığı, biyolojik açlıkla karıştırması.

Hayat zorlaştığında birçok kadın çareyi yemek yemekte buluyor. 30 yaşındaki Ece: Yaz başı salonumdaki koltukları yenilemeye karar verdim ve bütçemi zorlayarak metrelerce çok özel keten bir kumaş satın aldım. Hevesle kaplatmak üzere mobilyacıya gönderdim ve tam olarak neler istediğimi de ayrıntıları ile anlattım. Ancak on gün sonra eve getirdiklerinde görmek dahi istemediğim bir işçilik ile karşı karşıya kaldım. Kızamazdım, çünkü istediklerimi yapmaya çalışmışlardı fakat kesinlikle işlerinde usta değillerdi. Evimi, dolayısıyla da ruhumu yenileme çabam boşa gitmiş, param da heba olmuştu. Salona girmek dahi istemiyordum. Bu benim hatamdı. Daha iyi bir araştırma yapabilirdim. Çok kötü bir dönemdi. Erkek arkadaşımdan da ayrılmıştım. Kendimi yemeğe vurdum. Bu benim için tek mutluluk kaynağıydı” diye anlatan Yılmaz, hızla kilo almaya başlayınca bu kez kendine; ‘Bu ne anlama geliyor?
İyi niyetle tam 6000 lira harcadım ve koltuklarım mahvoldu. Düzeltmek için bir yol bulacağıma da oturmuş deli gibi yemek yiyorum’ demiş. Genç kadın şimdi terapistlerin özel olarak düzenlendiği duygusal açlığı giderme tekniklerini deniyor. Uzun yıllar kilo sorunları olan kadınlarla çalışan Hertfordshire Üniversitesi’den emekli ünlü profesör ve duygusal açlık konusunda uzman olan Julia Buckroyd; açlıkla baş etmenin en kolay yolu yemek yemeden önce kendinize anahtar kelimeyi hatırlatmak olduğunu söylüyor; “Müşterilerim sinirli anlarında yemek yeme ihtiyacı hissettiklerinde kendilerine; ‘Neden?’ diye sormalarını istiyorum. Bu bir nevi sakinleşmek için içinizden ona kadar saymaya benziyor.”
Bu ne anlama geliyor?
Açlığın her nedense duygusallıktan çok biyolojik olduğu düşünülür... Oysa UCLA Üniversitesi’nde Klinik Psikiyatri alanında başarılı araştırmalara imza atan ve aynı zamanda shrinkyourself.com sitesinin kurucusu olan Dr. Roger Gould, açlığın temelinde duygusal boşluklar olduğunu savunuyor. “Biyolojik açlık kendini yavaş yavaş gösterir ve bir tabak sebze dahi doymanız için yeterlidir. Duygusal açlık ise günün farklı saatlerinde kendini aşerme olarak belli eder” diyerek duruma açıklık getiriyor ve ekliyor; “Üstelik ihtiyacınız olan besinleri değil de, sizi duygusal sorunlarınızdan uzaklaştıracak olanları tercih edersiniz. Bazı kişiler bu hassas noktayı fark ederken, bazıları da tuzağa düşerek kendilerini yemek yiyerek mutlu etmeye çalışıyor. Amacım kilo sorunları yaşayanlara duygusal açlıkla biyolojik açlık arasındaki farkı öğretmek ve sorunlar karşısında yemek yemek yerine farklı yönlere kaymalarını sağlamak.”
Peki duygusal açlıkla nasıl mücadele edilebilir? Bunu ancak mantığınızla çözebilirsiniz. Yapılan bir araştırmaya göre Kavramsal Davranışlar Terapisi’nin duygusal acıkmaya karşı oldukça etkili olduğu kanıtlanmış. İnsanlara psikolojik sorunları olduğu zaman çözümü kendileriyle konuşarak, bir nevi kişisel terapi uygulayarak bulmalarına yardımcı olunan bu terapide Profesötr Buckroyd; duygusal acıkmaya neden olan psikolojik sorunlar karşısında kendinize; ‘Bu ne anlama geliyor?’ sorusunu sormanızı tavsiye ediyor. Diyetisyen yardımıyla zar zor verilen kilolar bir yılda geri alınırken, Kavramsal Davranışlar Terapisi’nde gerçekleşen konferanslar sayesinde hem sorunlarınız yüzünden aşırı yemek yemekten uzaklaşıyorsunuz hem de diyet ile verdiğiniz kiloları kendinizi telkin ederek geri almıyorsunuz. 
Bu güne kadar uzmanlar kriz anında rahatlamak ve yemekten uzak durmak için sıcak bir köpük banyosu yapmamızı ya da dişlerimizi fırçalamamızı öneriyorlardı. Ancak sık sık açlık krizi yaşayanlar gayet iyi bilir ki; köpük banyosu abur cuburdan uzak durmak için ne yazık ki uzun süreli bir etki sağlamaz. Bu nedenle rahatlama aşamasında kendinizi sorgulamaya çalışmanız, sorunların köküne inmeniz açısından da hayli başarılı sonuçlar verebilir. Neden bu kadar stresliyim?, Yemek yemek kalıcı bir çözüm mü?, Neden yemek yiyerek kendime zarar veriyorum? gibi sorulara vereceğiniz cevaplar, size yeni bir yol açabilir.
Moraliniz bozulduğunda hep aynı besini tüketmek mi istiyorsunuz? 
Öyleyse bunun ne anlama geldiğini keşfetme zamanız geldi demektir. 2005 yılında Amerikalı Psikoterapist Cynthia Power; 500 hastasına yemek yedikleri zaman kendilerini nasıl hissettiklerini sorarak özel bir günlük tuttu. Araştırmasının sonunda da belli gıdaların belli durumlar neticesinde tüketildiğini keşfetti. İşte Power’ın keşfettiği gerçekler ve nedenleri... 
“Canım peynir ve tuzlu kraker çekiyor.” Bu ne anlama geliyor? “Kafam karışık ve hayal kırıklığına uğradım.”
“Canım et ürünleri tüketmek istiyor.” Bu ne anlama geliyor? “Sinirliyim.”
“Canım dondurma yemek istiyor.” Bu ne anlama geliyor? “Huzura ihtiyacım var.” “Canım kahve ve çikolata çekiyor.” Bu ne anlama geliyor? “Çok mutsuzum ve ilgiye ihtiyacım var.”
“Bol miktarda mısır gevreği tüketmek istiyorum.” Bu ne anlama geliyor? “Çok stresliyim.”
“Canım pasta yemek istiyor.” Bu ne anlama geliyor? “Kendimi yalnız hissediyorum.”
Açlığınız duygusal mı yoksa biyolojik mi?
Gerçek açlık hissi tamamen biyolojik ve etkisini yavaş yavaş gösteriyor. Duygusal açlık ise tamamen psikolojik sorunlar üzerinden şekilleniyor. Şayet ikisi arasındaki farkı anlamakta zorluk çekiyorsanız, aşağıdaki yorumları dikkatle incelemeniz yeterli…
Biyolojik açlık 
Yavaş yavaş ortaya çıkıyor. 
Sebzeden meyveye her türlü besinle yok etmeniz mümkün. 
Boyun altından başlayan bölgede etkisini gösteriyor (Karın guruldaması gibi...) 
Öğünlerden birkaç saat sonra başlıyor. 
Yemek yedikten sonra tamamen kayboluyor. 
Tatminkârlık sağlıyor.
Duygusal açlık 
Bir anda ortaya çıkıyor. 
Genellikle belli yiyeceklere yöneliniyor.
Boyun üstündeki bölgelede etkisini gösteriyor. (Çikolata yemeyi hayal etmek gibi...) 
Son yediğiniz öğün ile hiçbir bağlantısı bulunmuyor. 
Tok olmanıza rağmen yemeğe devam etmek istiyorsunuz. 
Pişmanlığa neden oluyor.

Kadınlarda daha fazla görülüyor

Migren, gençlerde ve kadınlarda daha fazla görülüyor. Peki ama neden? 

Migrenin gençlerde ve erkeklere kıyasla kadınlarda daha fazla görüldüğüne dikkat çeken Bayındır Hastanesi İçerenköy Nöroloji Bölümü Uzman Dr. Melek Kandemir, migrenle ilgili şu bilgileri veriyor:

"Migren, nörolojik, gastrointestinal ve otonom değişikliklerin çeşitli kombinasyonlarda eşlik ettiği ataklar şeklinde ortaya çıkan bir baş ağrısı bozukluğudur. Migrenin tipik baş ağrısı tek taraflı, zonklayıcı, orta-ağır şiddettedir ve fiziksel aktivite ile şiddetlenir. Hastaların yüzde 90’ında bulantı görülürken yaklaşık üçte bir hastada kusma da olur. Hastaların çoğu duyularda duyarlılaşma yaşar; ışık, ses ve kokuya karşı aşırı duyarlılık şeklinde ortaya çıkar ve karanlık, sessiz bir odada daha rahat hissederler. Uluslararası Başağrısı Derneği kriterlerine göre tanı için bunların hepsinin olmasına gerek yoktur.

Örneğin, hastaların yüzde 40’ında ağrı başlangıçtan itibaren iki yanlı olabilir. İlaç uygulanmadıysa ağrı atağı genellikle 24 saat içinde sonlanır. Erişkinlerde 4-72 saat, çocuklarda ise 1-48 saat arasında sürdüğü söylense de günlük pratikte bu sürenin kişiye göre çok değişkenlik gösterdiği görülür. Migren tanısı baş ağrısı özelliklerinin ve ilişkili diğer belirtilerin geriye dönük olarak hasta tarafından doktora anlatılmasına dayanır. Gerekirse yardımcı tanı yöntemleriyle ağrıya sebep olabilecek diğer sebepler yok edilebilir.

Ailenin diğer bireylerinde de görülme ihtimalinin yüksek olması ve hastalığın görece erken yaşlarda başlaması genetik yatkınlığın önemli olduğunu gösterir. Bir baş ağrısı hastası muhtemelen kendisini baş ağrısına yatkın kılan yapısal özelliği ailesinden alır. Kadınlardaki hormonal değişiklikler hem nöral hem de vasküler yapıları etkileyerek migren eşiğini daha da düşürür.

Migrende beyinsapı düzeyinde nörokimyasal değişikliklerin olduğu gösterilir. Migren aurası beyin korteksi boyunca ilerleyen kan akımı azalması ile ilişkilidir. Kalsiyum kanallarındaki işlev kaybı sonucu serotonin salınımının bozulması nedeniyle migren ataklarına eğilim artar veya kendiliğinden sonlandırma mekanizması bozulabilir. Ayrıca migren hastalarının beyin kortekslerinde magnezyum eksikliği de görülür. Magnezyum kalsiyum kanalları ile etkileşime girmer. Buradaki işlev bozukluğu ise daha sık ve daha şiddetli ataklara sebep olabilir.

Migren başlıca genç insanların hastalığıdır ve kadınlarda erkeklere göre daha fazla görülür. Yapılan çalışmalarda psikiyatrik rahatsızlığı olanlarda migrenin görülme sıklığının daha fazla olduğu gösterildi. Bu ilişki özellikle major depresyon ve kaygı bozukluklarında belirgin ve iki yönlüdür. Migrenliler daha gergin, daha kaygılı ve daha depresif olurlar. Ayrıca stres, yorgunluk, yaşantısal değişiklikler (evlenme, boşanma, yeni işe başlama vb), çok fazla ya da az uyuma ağrıyı tetikleyebilir.

Migren tedavi edilebilir bir hastalıktır. Tedavi planı hastaya göre değişir. Atak sıklığı, şiddeti, kişinin günlük yaşam aktivitelerini etkileme düzeyi, mesleği, eşlik eden diğer hastalıkları gibi faktörler değerlendirilerek ilaçların yan etki profilleri de göz önünde bulundurulup o hastaya uygun tedavi planı yapılır.

Ağrının sıklığı ve şiddeti kişiden kişiye değişir. Bazı hastalarda sadece aura şeklinde ağrı olmadan ortaya çıkabilirken, bazı hastalarda ağrı o kadar şiddetlidir ki hiçbir şey yapamaz hale gelirler. Eğer kişinin eşlik eden başka psikolojik şikayetleri varsa mutlaka destek alması gerekir. Stres de günümüzde ağrı için çok önemli bir tetikleyici faktör olduğundan, kişilerin stresle baş etme yöntemleri ve gevşeme tekniklerini öğrenmeleri faydalı olacaktır.

Düzenli spor yapmak, hobi gibi rahatlatıcı aktivitelerin serotonin salgısını artırdığı ve metabolizma üzerine olumlu etkileri olduğu düşünülürse uygun dozlarda (kişiyi çok yormadan, yorgunluk ve aşırı fiziksel aktivite de ağrıyı tetikler) yapılması yararlı olacaktır. Bu aktiviteler stresten uzaklaşmak için de iyi bir yöntemdir.

Ağrıyı birçok etken veya yiyecek vb tetikleyebilir. Tetikleyici faktör kişiler arasında çok farklılık gösterir. Önemli olan kişinin kendi ağrısını tetikleyen şeyi tespit etmesi ve uzak durmasıdır. En önemli tetikleyici faktörler; stres, adet dönemleri, açlık, yorgunluk, aşırı fiziksel aktivite, çok ya da az uyuma, lodoslu havalar, yüksek nem oranı, yüksek irtifa, kokular, peynirler, alkollü içecekler (özellikle kırmızı şarap), turunçgiller, nitrat ve aspartam içeren gıdalardır.

Migren, çocuklarda da görülür. Genellikle okul çağında görülmeye başlar, erişkinlik döneminde artış gösterir. Bu yaş gruplarına göre daha düşük oranlarda da olsa çocuklarda, okul öncesi dönemde de görülür. Epizodik karın ağrısı ve kusma atakları olan bir çocukta ileride baş ağrıları ortaya çıkabilir.

Migren, inme, epilepsi, depresyon, panik bozukluk gibi birçok nörolojik ve psikiyatrik hastalıkla birlikte görülebilir. Migren ve diğer eşlik eden hastalıkların ortaya çıkmasında ortak süreçlerin rol oynaması bu hastalıkların birlikte görülmelerini etkiler.

Güzel göğüsler için egzersiz yapın

Güzel göğüslere sahip olmanın öncelikli maddesi tabii ki temizlik. Bunun için göğüsler her gün yıkanmalı ve alınan duşun ardından birkaç dakika soğuk su masajı yapılmalı. Soğuk su masajı göğüslerimize dirilik, sıkılık, ve canlılık kazandıracaktır.

Kan dolaşımını hızlandırıp cildin gerilmesine neden olan soğuk su ile nasıl masaj yapılmalı? Bunun için göğüslere dairesel hareketlerle soğuk su tutun. Sadece birkaç dakikanızı alacak. Ama dikkat edin buz gibi sular tutup da üşütmeyin.

Duştan çıktıktan sonra meme ucunda çatlamalara karşı nemlendirici krem kullanın. Bu krem vücut için üretilmiş nemlendirici kremler olabilir ya da göğüsler için özel üretilmiş nemlendirirken sıkılaştıran kremlerden de kullanabilirsiniz.

Göğüs (meme) güzelliği için hangi egzersizleri yapmalısınız?

Yüzme bildiğimiz gibi bütün vücut için yararlı, tabi göğüsleri de şekle sokan bir spor türü. Eğer göğüsleriniz büyükse şiddet içeren sporlardan kaçının.

Göğüs güzelliği için önerilen egzersizlerde ise temel amaç sırt ve pazı kaslarının kuvvetlendirilmesidir. Bunun için 3 egzersiz vardır.

- Diz ve ellerinizi yere koyun (emekler gibi) sırtınızı ve başınızı dik tutun. Bacaklarınızı kalça seviyenize dek havaya kaldırıp çapraz hale getirin. Dirseklerinizi bükerek gövdenizi yere doğru indirin. Bir kaç saniye bekleyip ilk pozisyonunuza dönün. Aynı hareketi 20 kez tekrarlayın

- Yere uzanın, omuzlarınız yerle tamamen temas etsin. Bacaklarınızı havaya kaldırıp çapraz hale getirin. Kollarınızı önce vücudunuza paralel şekilde yana uzatın, sonra dümdüz ve gergin olarak yukarı kaldırın ve ellerinizi birleştirin. Bir kaç saniye bekleyip ilk pozisyonunuza dönün. Aynı hareketi 20 kez tekrarlayın.

- Bağdaş kurarak oturun. Omuzlarınızı gevşek tutun. Kollarınızı göğüs seviyesine getirip avuçlarınız iç içe gelecek şekilde ellerinizi birleştirin. Tüm gücünüzle avuçlarınızı birbirine doğru itin. Bir kaç saniye bekleyip gevşeyin. Aynı hareketi 20 kez tekrarlayın.

Genç kızlarda ergenlikte meme bakımı ve gelişimi nasıl olmalıdır?

Kızlarda meme gelişimi 8-13 yaşlarında başlar. Meme bakımı gelişmeyi izler. Memelerin gelişimi sırasında önce bir tomurcuklanma, daha sonra meme dokusunda genişleme ve büyüme olur.

Memenin büyümesi ile beraber meme ucundaki kahverengi kısım da büyümeye başlar. Gelişiminin sonuna doğru meme ucunun kahverengi kısımdan daha kabarık bir hale geldiği fark edilir. Kızlarda meme gelişimi başladıktan birkaç sene sonra sutyen giyme gereksinimi doğar.

Genç kız ne zaman sutyen giyme gereksinimi olduğunu en iyi kendisi anlar. Bir genç kıza sutyen almasında yardımcı olabilecek en yakın kişi annesi veya ailesinden birisidir.

Öncelikle hangi boy sutyen alınmasına karar vermek gerekmektedir. Bunun için öncelikle göğüs çevresi göğüs altından mezurayla ölçülür, bu sutyenin beden büyüklüğünü vermektedir.

İkinci ölçüm ise kalıp için gerekmektedir. İkinci ölçüm göğsün meme uçlarından yapılan ölçümüdür. Göğüs altı ile göğüs uçları arasındaki ölçümler arasındaki fark hesaplanır. Bu fark 15 cm.den az ise “B” kalıbı, 15-22 cm arasındaysa “C” kalıbı ve 22 cm den büyükse “D” kalıbıdır.

İlk defa sutyen takarken pamuklu dokumadan, göğüsleri rahatça saran ve destek olanlar tercih edilmelidir. Sutyen doğrudan vücuda giyilen bir çamaşır olup, sık sık değiştirilmesi gerekmektedir. Sutyenlerin yıkanma kuralları ise genellikle üzerinde bulunan kullanım kılavuzunda bulunmaktadır.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Kalıcı Makyajla Süresiz Güzellik!

Yataktan kalktığınızda, banyoya girip çıktığınızda, spor yaparken ya da yüzmeye gittiğinizde gözleriniz hep sürmeli dudaklarınız da pembe olsun ister misiniz? 

Normalde en dikkatli, en özenli makyajlar bile uzun bir günün sonunda silinir. Akar, bulaşır ve yüzümüzü oldukça yorgun ve bakımsız gösterir. Oysa bizi birkaç yıl süreyle terketmeyecek makyaj seçeneğimiz var; kalıcı makyaj!

Doktor Murat Topoğlu, kalıcı makyaj uygulamalarıyla ilgili olarak bilgiler verdi...

Sık ve Biçimli Kaşlar İçin...

Kalıcı kaş makyajı, tamamen hijyenik şartlarda yapılan yüzde 100 bitkisel olan ve 3 yıl gibi uzun bir süre kullanılabilen bir işlemdir. Kemoterapi ve kortizon kullanımı sonrası seyrelmiş, çok açık renk ya da tamamıyla dökülmüş kaşlarda kişinin yüzüne ağlamaklı yorgun ifade veren düşük kaşların şekillendirilmesinde, kaşta doğuştan ya da daha sonra kaza veya ameliyat sebebiyle oluşmuş yara izlerinde, kalıcı makyajla şekil vermek mümkündür. Örneğin; sarışın ve beyaz tenli insanlarda kirpikler ve kaşlar pek belirgin değildir ve yüze soluk bir ifade katar. Bu durumu ortadan kaldırmak ve ifadeleri belirginleştirmek amacıyla yapılan kalıcı makyaj kişiye büyük rahatlık sağlamaktadır. Kalıcı makyaj normal makyaj gibi cildin üzerine yapılmadığı için koyu ve parlak renklerde olmaz. Cildin içine pigment uygulamasından sonra cildin iyileşme aşamasında pigment cildin içinde kalır ve üzerini cilt örter. Rengin görünmemesini sağlayan cildin şeffaflığıdır. Üzeri cilt ile kaplanan pigment ve yapılan renkten daha açık bir renk alır. Bu da kalıcı makyajın daha doğal görünmesini sağlar. Kalıcı makyajla hem makyajlı kadar bakımlı, hem de doğal görünüme sahip olursunuz.

Biçimli ve Dolgun Dudaklar İçin...

Asimetrik dudaklarından veya ince dudaklarından şikayetçi olan kişilerde dudakların çevresine yapılacak, ince bir kontur; dudakları daha dolgun gösterir, hatları belirginleştirir ve çevresindeki kırışıklıkları kamufle eder. Kalıcı makyajla bu sorun 3 yıl gibi uzun bir süre boyunca ortadan kaldırılmaktadır. Dudak konturu uygulamasında önemli olan kişinin ruj kullanmadığı zamanlarda da dudaklarının doğal görünmesidir. Makyaj yapmadan dolgun dudaklara kavuşmak için, kalıcı makyaj uygulamalarını denemelisiniz. Kalıcı makyaj son derece doğal bir görünümle yüzdeki kontrastları arttırır, hatlarını belirginleştirir, bazı kusurları giderir. Gündelik yaşamda ve her anınızda bakımlı olmanın özelliğini keşfedeceksiniz. Kalıcı makyaj gözlere, kaşlara dudaklara uygulandığında onları belirginleştirir.

Belirgin ve Alımlı Gözler İçin...

Zayıf kirpikleri olan, gözleri belirginleştirmek için uygulanan eye-liner, üst ve alt göz kapaklarında kirpik diplerine uygulanır. Eye liner çizemeyen bayanlara büyük kolaylık sağlayan ve her renk uygulanabilen kalıcı makyaj ile harika bakışlara kavuşursunuz. Sabah uyandığınızda, sporda, havuzda, denizden çıkınca bozulmayan dolgun dudaklar, alımlı kaşlar, çekici bakışlar, canlı bir yüz ifadesi günün her anında güzelliğinize güzellik katacaktır.

Uygulama Nasıl Yapılır?

Kalıcı makyaj öncesinde, duyarlılığı en az seviyeye indirmek amacıyla işlem yapılacak bölgeye lokal anestezik bir krem yardımı ile 15-20 dk. anestezi sağlandıktan sonra özel kalıcı makyaj cihazıyla uygulanır. Bu işlem de pigment maddeleri ile steril tek kullanımlık iğneler yardımı ile cildin alt tabakalarına yerleştirilir.

23 Nisan 2013 Salı

Peki cinsel isteğe ne oldu?

Bir kadın cinsel isteği olmadığı için kadınlığını sorguluyorsa profesyonel yardıma ihtiyacı var. 

Seks uzun iş. Yapmak zorunda olduğum o kadar çok şey var ki!“ diyor 33 yaşında evli bir kadın.

Seks günlük, rutin yapması gereken şeyler listesinde, kocasını memnun etmek için yapmak zorunda olduğu herhangi bir madde. Aylardan beri hiçbir cinsel istek duymuyor, çok uzun zamandır da en ufak bir cinsel fantazi geçmiyor aklından.

Cinsel istek azlığından muzdarip kadınlarla ilgili birçok araştırma yapılıyor son yıllarda. Bu çalışmalarda yer alan ve cinsel isteksizlik yaşayan kadınların tamamı ruhsal ve fiziksel olarak sağlıklılar. Hepsinin de ilişkilerinin başlarında eşleriyle uyumlu ve güzel bir cinsel hayatları olmuş. Şimdi ise ufacık bir sarılmaya bile tahammülleri yok. 

Eskiden kendilerine haz veren bütün dokunmalar şimdi kendilerinde bir uzaklaşma arzusu, bir  isteksizlik yaratıyor. Ya da mekanik bir sevişmeyle sonuçlanıyor; gözlerimi kaparım vazifemi yaparım durumu. Peki cinsel isteğe ne oldu? Ne zaman kayboldu cinsellikten alınan haz?

Kadınların cinsel isteksizlik sorunu son 10 yıldaki kadar yoğun bir biçimde hiçbir dönemde araştırılmadı. Kimi araştırmacılar daha önce varolmayan bir hastalığın ortaya çıkmış olduğunu savunurken, kimileri de aslında hastalık olmayan normal bir durumun, yani isteksizliğin bir hastalık gibi gösterildiğini iddia ediyorlar. Bir grup araştırmacı da kadınların sonunda ciddiye alınmaya başladığını söylüyor.

Bütün bu uğraşlar aslında Viagra’nin erkeklerdeki başarısından sonra kadında da cinsel isteği arttıracak bir ilacın ilaç firmalarının iştahını kabartmasıyla da ilgili. ABD’de Sağlık Bakanlığı Yetkilileri Alman İlaç Firması Boehringer Ingelheim tarafından geliştirilmiş olan bir Flibanserin adlı bir ilâcı test ettiler. Kadın Viagra’sı olarak da adlandırılan bu madde kadındaki cinsel isteksizliğe karşı geliştirilmiş bir ilaç. BioSAnte adlı Amerikan ilaç firması yetkilileri, böyle bir ilaç piyasaya çıkacak olsa, yalnızca ABD’deki pazar payının yılda en az 2 milyar Dolar olacağını söylüyorlar.

Bu durum doğal olarak Amerikan ilaç pazarında büyük ses getiren bir konu durumunda. Erkekteki cinsel iktidarsızlığa karşı kullanılan ilaçlar toplum tarafından da artık kabul edilmiş durumda. Çünkü erkekteki cinsel iktidarsızlıkla ilgili genel kabul, erkeğin potansiyel olarak her zaman istediği, ama her zaman yapamadığı yönünde. Kadında ise durum tam tersi: Her zaman yapabiliyorlar, ama her zaman istemiyorlar. O zaman şu soru geliyor akla: Her zaman cinsel isteği olmayan biri hasta mıdır?

Bu soruyu yanıtlamak için bilim adamı olmaya gerek yok. Yanıt gayet açık ve basit. Her zaman cinsel isteği olmayan biri, hayır, hasta değildir. Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Eğer bir kadın cinsel işteği olmadığı için kendini değersiz hissediyorsa ve kadınlığını sorguluyorsa, mutlaka profesyonel bir yardıma ihtiyacı vardır.

Burada psikiyatrik açıdan en dikkat çeken grup, ilişkilerinde hiçbir sorunları olmadığı ve mutlu bir birliktelik sürdürdükleri halde cinsel isteksizlik yaşayan kadınlar. Kendi ilişkilerimizden de, bilimsel çalışmalardan da biliyoruz, cinsel istek ilişkinin süresi uzadıkça azalıyor. Bilinenin ve söylenenin aksine, kadının yaşı ya da menopozda olup olmaması önemli bir etken olarak karşımıza çıkmıyor.

Bu bilgilerin hiçbiri yeni değil. Yeni ve şaşırtıcı olan cinsel isteksizliğin biyolojik nedenlerinin de varolduğunun ortaya çıkarılmış olması. Cinsel yaşantının varolması için östrojen ve testesteronun belli bir oranda olması gerekiyor. Beyinde de dopamin ve adrenalin cinsel isteği arttırıcı etki yaparken, serotonin cinsel isteği azaltıyor. Bunu birçok ilâcın yan  etkilerinden bildiğimiz gibi, yapılan birçok hayvan deneyi de bu bilgilerimizi doğruluyor. Beyindeki isteği arttıran ve azaltan maddeler arasındaki dengenin korunması cinsel isteğin varlığı için önemli.

Bu denge çeşitli nedenlerden dolayı bozulabiliyor. İlişkinin süresi uzadıkça beyindeki cinsel istekten sorumlu maddeler arasındaki denge cinsel isteksizlik yönünde bozuluyor. Cinsel uyaranların etkisine karşı varolan eşik yükseliyor ve daha güç uyarılır oluyoruz. Bunun dışında stres ve depresyon da bu dengeyi cinsel isteksizlik yönünde bozuyor.

Flibanserin adlı etken madde işte bu noktada devreye giriyor. Bir antidepresan olarak geliştirilen maddenin beyinde dopamin serotonin dengesini düzenlediği görülmüş. Flibanserin adlı etken maddeyi geliştirmiş olan Boehringer Ingelheim İlaç Firması 2000’in üzerinde Amerikan kadınında yapılmış bir çalışmayı Amerikan yetkililerine sundu geçenlerde. Sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı ama çok da tatmin edici değil. Flibanserin’i alan kadınların ayda ortalama 4-5 kez cinsel ilişkiye girdiklerini, buna karşılık flibanserin’i almayan bunun yerine flibanserin olduğunu sandıkları plasebo bir maddeyi alan kadınların bir ayda ortalama 3-7 kez cinsel ilişkiye girdikleri gösterilmiş. Plasebo ya da ilacın kendisi olmadan bu sayı 2-7. Amerikan Sağlık Bakanlığı yetkilileri bu oranları tatminkâr bulmadıklarını açıkladılar ve flibanserin’in kadın cinsel isteğini arttırıcı bir ilaç olarak piyasaya çıkmasına izin vermediler.

Yani bir kadın Viagrasının piyasaya çıkması için daha uzun bir süre beklememiz gerekecek. Ayrıca, benim bir psikiyatr olarak düşünceme göre böyle bir ilaç piyasaya çıksa bile çok az sayıda kadına fayda sağlayacaktır. Çünkü cinsel isteksizlik beyindeki maddelerin azalması sonucu ortaya çıkan bir durum değildir. Aksine beyindeki maddeler arasındaki dengesizlik isteksizliğin sonucunda ortaya çıkar. Bu nedenle cinsel isteksizlik yaşayan kadınlara esas olarak cinsel terapi yardımcı olabilir. İlaç olsa olsa bu terapinin faydalı olabilmesi için bir zemin hazırlayacaktır.

Şunu unutmamak gerekir ki cinsel isteksizlik bütün birlikteliklerde görülen ve bir süre sonra değişme veya geçme olasılığı olan normal bir dönemdir. Eğer kadınlar bu evreyi sevilmemek ya da kadınlığından şüphe etmek olarak yorumlarsa, bu dönemin atlatılması ve frekansı belki daha düşük ama sağlıklı, normal bir cinsel dönemin başlaması da mümkün olmaz.   

Milliyet / Psikiyatr Alper Hasanoğlu