istanbul escortistanbul escort ankara escortankara escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort bahçeşehir escortbahçeşehir escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort istanbul escortistanbul escort Yaşam Durmaz: Temmuz 2013

31 Temmuz 2013 Çarşamba

L’Oréal Kusursuz Makyaj Temizleme Suyu Artık Türkiye’de !


Türkiye’de satışına yeni başlanılan ve kısa sürede birçok bloggerın favori ürün listesine gireceğinden emin olduğum L’Oréal Kusursuz Temizleme Suyunu ilk benden duyun istedim. Yabancı bloggerların övgüyle bahsettikleri bu ürünün, uygun fiyatıyla ülkemizde de satışa sunulmuş olması gerçekten sevindirici.

L’Oréal Paris’in Micellar Water geleneğini marketler ve parfümerilerden de elde etmemizi sağladığı bu ürünün en güzel özelliklerinden biri, göz ve yüz makyajını ovuşturmaya gerek kalmadan hassas bir şekilde çıkarırken tonik etkisiyle de cilde bakım yapıyor olması. O yüzden, seyahat esnasında, ayrı ayrı 3 ürün taşımak yerine tek ürünle tüm tatilimi geçirmeyi planlıyorum.

L’Oréal Makyaj temizleme suyunu yaklaşık bir haftadır kullanıyorum. Özellikle göz makyajı çıkarmada çok başarılı olduğunu söyleyebilirim. 3 kat uyguladığım rimeli hiç uğraştırmadan kolayca çıkarıyor. Ayrıca, mıknatıs etkisiyle temizlediği için, yağlı ürünlerde olduğu gibi rimel göz çevresine dağılmıyor.

Göz makyajımı temizledikten sonra, temiz bir pamuğa bir miktar ürün alıp, yüz ve boyun bölgeme uyguluyorum. Böylece hem yüz makyajımı çıkarmış hem de cildimin bakımını kolaylıkla tamamlamış oluyorum. Ürün cilt de yapış yapış bir his bırakmadığından durulamanıza da gerek kalmıyor.



Ürünü tekrar alır mısın diye sorarsanız, evet kesinlikle alırım. Hatta fiyatıyla kalitesiyle beni bu derece memnun eden bir ürün bulmuşken bundan sonra başka bir temizleyiciye ihtiyaç duyacağımı hiç sanmıyorum.

Bu içerik pinkyfashionbeauty.blogspot.com tarafından hazırlanmıştır.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Merak etmeyin kimse sizi anmıyor!

Kulak çınlaması yaşadığınızda 'Birisi seni anıyor' denilir. Ama işin aslı bu değildir. İşte kulak çınlaması hakkında merak edilen sorular ve yanıtları.

Kulak çınlaması nedir?
Kulak çınlaması, bir tür tınlama duygusudur. ‘Tinnitus’ olarak da bilinir. Çoğumuzun başına gelmiştir. Islık sesi, uğultu, gürültü, zonklama olarak da ifade edilir.

Kulak çınlaması neden olur? 
Başlıca iki nedenden ötürü olur: Kulağa ait olan nedenler ve kulak dışı nedenler.

Kulağa ait olan nedenler nelerdir?
Kulağın akla gelebilecek her türden hastalıklarıdır. En basiti dış kulak yolunda yer alan bir buşondur. En inatçı ve sorunlu olanı ise kulak sinirinden kaynaklanan bir tümördür. Bu tümör, akustik nörinom olarak bilinir.

Kulak dışı nedenler nelerdir?
Gürültü kirliliği en başta gelen nedendir. Diğerleri hipertansiyon, diabet, kolesterol yüksekliği, kafa travması, hipertiroidi, hipotiroidi, vitamin ve mineral eksikliği olarak sıralanır.

Hangi vitamin ve minerallerin eksikliği çınlamaya neden olur?
Demir ve B12 eksiklikleri anemiye yol açarak çınlamaya neden olur. Tek başına çinko eksikliği de kulak çınlamasına neden olabilir.

Psikolojik olabilir mi?
Evet, psikolojik nedenlere bağlı kulak çınlamaları bildirilmiştir ama çok fazla değildir. Depresyon ve endişe içinde olanlarda daha sıktır.

Hangi ilaçlar kulak çınlamasına yol açar?
Kulak çınlamasına yol açan ilaçların başında aspirin gelir. Diğerleri ise antibiyotikler, idrar söktürücüler ve anti romatizmal ilaçlardır.

Akustik travma nedir?
Akustik travma, aşırı gürültü demektir. Akustik travma, en sık görülen kulak çınlaması nedenidir. Yüksek sesle müzik dinlemek, gürültülü ortamlarda çalışmak, siren sesi, oto ya da ev alarm sistemleri, yol-inşaat çalışmaları önde gelen nedenleridir. Akustik travma asla hafife alınmamalıdır, sağırlığa yol açabilir.

Zonklama duygusu nedir?
Zonklama olarak dile getirilen kulak çınlaması damar kökenli olabilir. Bu bir anevrizmaya işaret edebilir. Bu nedenle yakından takip edilmelidir.

Kulak çınlaması kalıcı mıdır?
Genelde geçici nedenlerle oluştuğu için pek kalıcı değildir. Ancak 3 haftadan uzun sürerse kronik kabul edilir.

Ne yapmalıyız?
Kulak çınlamasından kurtulmanın en etkili yöntemi maskelemedir. Maskeleme, dikkatimizi başka bir sese vererek çınlama sesini ötelemektir. Bu amaçla bir masa saatine ya da hafif tonda bir müziğe yoğunlaşabiliriz. Spor yapmak da rahatlatıcıdır.

Sessiz ortama çekilmek doğru mudur?
Korunma bağlamında aşırı gürültüden kaçınmak gerekir. Ancak tedavi bağlamında tam sessizlik doğru değildir. Böyle ortamlarda kulak çınlaması daha da şiddetlenebilir.

Nasıl tedavi edilir?
Tedavi, nedene göre uygulanır. Kulak ya da kulak dışı hastalıklar giderilmeye çalışılır.

Nasıl korunuruz?
Gürültülü ortamlardan uzak durun.
Tansiyonunuzu dengede tutun.
Tuz ve kahve tüketimini azaltın.
Riskli ilaçları doktorunuza danışın.
Spor yapın.

Tuncay Filiz

Bilinçli Bir Hamilelik Dönemi İçin...

Hızla kilo alıyorsunuz, yüzünüz ve ayaklarınız şişiyor, cildiniz bozuluyor ve ruhsal dengeniz tamamen değişiyor… Bunlar, bebek bekleyen kadınlarda sıkça rastalanan belirtiler. 

İnsan vücudu bu mucizevi olayı yani gebeliği gerçekleştirebilmek için oldukça iyi gelişmiş bir adaptasyon mekanizmasına sahip. Bu durumda anne adayının kendini bekleyen değişiklikleri iyi bilmesi ve bunlara karşı hazırlıklı olması kadar, fiziksel değişiklikliklerin hastalıklı durumlardan ayırt edilebilmesi büyük önem taşıyor. Memorial Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Banu Göker Özdemir , “Gebelik döneminde vücutta meydana gelen 10 değişiklik ve uyum sağlama yöntemleri” hakkında bilgi verdi.

Anne Adayları Bu Baş Döndürücü Değişikliklere Hazır Olmalı!

1. KİLO ARTIŞI: Gebelikde meydana gelen değişimlerin en başında kilo artışı gelir. Bu, sağlıklı bir gebeliğin sürdürülebilmesi ve sağlıklı bir bebeğin dünyaya getirilmesi için gerekli bir durumdur. Tabi ki kilo alımının normalden çok az veya fazla olması  anne ve bebek için bir takım olumsuzlukları da berberinde getirmektedir. Dengeli ve düzenli beslenerek günlük  kalori alımını ortalama 150-300 kcal arttırarak bebek için gerekli besinler sağlanabilir. Anne adayının gebe kalmadan önceki vücut kitle indeksine göre değişmek üzere beklenen 9 ila 16 kg alınmasıdır. Bu rakamın normal vücut kitle indeksi, kadınlar için ortalama 10-12 kg olduğu söylenebilir. Genellikle ilk 12 hafta 1.8- 2 kg arasında kilo alınması, takip eden 3 ayda haftada 0.5 kg alınması bundan sonra doğuma kadar yaklaşık 4.5- 5 kilo alması beklenir.

2. CİLTTEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Gebelik döneminde ciltte, saç ve tırnaklarda, diş ve dişetlerinde birçok değişimler meydana gelir. En çok dikkat çekici değişikler ise ciltte meydana gelenlerdir.Anne adaylarının cildinde kuruluk, meme ve karında çatlaklar, yüzde gebelik maskesi denen lekeler, karın orta hatta cilt renginin koyulaşması, sivilcelerin artması gibi sorunlar meydana gelebilir.

Bir anne adayının vücudunu iyi koruması için gebeliği boyunca hijyenik bakımına ve vücut bakımına dikkat etmesi önemlidir. Cildinde kuruluk yaşayan bir kadının normal sabun kullanması yerine cildin nemlenmesini sağlayacak gliserin bazlı sabunlar kullanılabilir. Banyo esnasında vücut yağlarının kullanılması ve çıktıktan sonra mutlaka  nemlendirici krem sürülmesi önerilmektedir.

3. HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER: Gebelikte en çok şikayet edilen konulardan biriside vajinal akıntılardır. Hamilelik sürecinde vajinanın doğal florasında ve pH değerinde meydana gelen değişiklikler sonucu akıntı fazlalaşır, enfeksiyona meyil artar. Vajen asiditesini artmasına bağlı olarak gebelikde vajinal mantar enfeksiyonları sıklıkla gelişebilir. Fazla miktarda sarı,yeşil renkli kötü kokusu olan bir akıntı vaya vajinal kaşıntı meydana gelirse bunun mutlaka kontrol edilmesi ve gerekli  görürülürse ağızdan ilaç veya vajinal fitiller kullanılması gerekebilir.

Hamileliğin özellikle son dönemlerinde meme bezleri çalışmaya başlar ve meme başından kolostrum dediğimiz beyaz-sarı renkli sütün geldiği gözlenebilir. Bunun anne adayının sağlığı açısından herhangi bir zararı yoktur. Meme başındaki kolostrum ılık sabunlu bir bezle temizlenebilir, eğer gün içinde rahatsızlık verecek şekilde çok geliyorsa günlük göğüs pedleri kullanılanılabilir. Gebeliğin özellikle ikinci yarısından sonra sütyenlerin değiştirilmesi gerekelidir. Memeyi alttan destekleyecek çok fazla sıkmayan ,pamuklu çamaşırlar tercih edilmelidir.

4. UYKU SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Bir anne adayının gebeliği boyunca bir çok yakınmalardan biri de uyku bozukluğudur. Yapılan çalışmalar anne adaylarının neredeyse yüzde80’inin hamileliklerinin belirli bir döneminde uyku problemi yaşadığını ortaya koymaktadır. Gebeliğin ilk aylarında  hormonal değişikiliklere  bağlı olarak anne adaylarında gün içinde uyku hali,konsantrasyon bozukukluğu ve sürekli uyuma isteği gelişebilir.. Bu tamamen kanda yükselen progestron hormonuna bağlı normal bir olaydır. İlk aylardaki progesterone hormonun yükselişi aynı hızla devam etmeyeceği için gebeliğin ilerleyen dönemlerinde çoğunlukla bu sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Hormonal değişimlere ek olarak ilerleyen gebelik haftalarında karnın büyümesi ile bel ve sırt ağrılarının olması, anne adayının kilo aldıkça yatakta kendine rahat bir pozisyon sağlayamaması gibi nedenlerden dolayı uyku sorunları meydana gelir. Bunların dışında bebek  hareketlerinin gece boyunca çok fazla hissedilmeside  uykuyu bölen bir faktördür.

5. VÜCUT POSTÜRÜNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Hamilelik boyunca anne karnında büyüyen bebekle birlikte vücut postüründe değişiklik meydana gelir. Bununla birlikte gebeliğe bağlı hormonlar vücuttaki bağları ve eklemleri de etkileyerek vücut dengesinde değişikliğe neden olur, böylece düşme ve buna bağlı yaralanmalar ve travmalar daha sık görülür. Bu yüzden anne adaylarının kış aylarında dışarı çıkarken  yüksek topuklu olmayan, altı kaymayacak ayakkabıları tercih etmeleri önerilmektedir.

6. KALP VE DOLAŞIM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Gebelikde sayılamayacak kadar bir çok değişiklik meydana gelmesi ile beraber anne adayının kalp ve dolaşım sistemi, sindirim,solunum,üriner  sistemi gibi tüm vücut sistemlerinde gözle görülemeyen değişilikler  de meydana gelir.
Bunların en başında kalp ve dolaşım sistemindekiler gelmektedir.Gebeliğin kendisi kalp ve dolaşım sistemini zorlayan bir durumdur. Fetusun gelişmesi ile birlikte rahime giden kan miktarının artması, büyüyen rahimin diaframı yukarı iterek kalbi yukarı-öne ve sola doğru döndürmesi, kan damarlarındaki plazma volümünün artmasına bağlı olarak gebeliğin ikinci yarısından sonra fizyolojik bir kansızlık durumunun meydana gelmesi bu sistemdeki önemli değişikliklerdir. Gebelik öncesi sağlıklı bir kadında bu değişimler problem yaratmazken, gebelik öncesi henüz semptom vermemiş gizli kalp hastalıkları belirginleşebilir veya var olan kalp hastalıkları daha kötüye gidebilir.

7. SOLUNUM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Diyaframın yukarı itilmesi ve bununla birlikte  progesteron hormonun artışına bağlı olarak solunum sayısında artma meydana gelebilir. Yine bu dönemde kılcal damarlarda kan akımının artmasına bağlı olarak burun kanamaları sık olabilir, ses tellerinde meydana gelen ödeme bağlı olarak nadirde olsa ses kısıklığı gelişebilir.

8. ÜRİNER SİSTEMDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Yine gebeliğin ilk başında hormonal değişimlere daha sonrada anne karnında bebeğin idrar torbasına baskı yapması nedeniyle sık idrara çıkma problemleri gelişebilir. Ayrıca böbreklerde ve üreter dediğimiz idrar yollarındaki basıya bağlı ve progesteron hormonuna ve  idrarın böbrekten mesaneye gelişiminin yavaşlamasına bağlı olarak böbreklerde genişleme gelişebilir, idrar yolu enfeksiyonları sıklıkla görülebilir.

9.SİNDİRİM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Sindirim sistemi ile ilgili olarak  özellikle ilk üç ayda bulantı, kusma gelişebilir. Bununla birlikte gebelikde tükürük salınımı artar. Midenin yukarı itilmesi ve hormonal nedenlereden dolayı mide boşaltım hızının azalması sonucu mide içeriği kolayca yemek borusuna geri dönerek mide yanmalarına neden olur. Ayrıca barsak hareketlerinin de yavaşalmasına bağlı olarak kabızlık gebelikde oldukça sık görülen bir sorundur.

10. RUHSAL DEĞİŞİKLİKLER: Bütün bunların dışında gebelikde bir çok ruhsal değişiklikler meydana gelmekde ve bunların bir çoğu göz ardı edilmektedir. Gebeliğin  özellikle ilk üç ayında değişken ruh hali meydana gelebilir.Sıkıkla nedensiz ağlama nöbetleri görülür. Bazen çok arzu edilen gebeliklerde bile ilk aylarda gebeliği kabullenememe, içe dönüklük ,pasiflik meydana gelebilir.İlerleyen aylarda ise vücut imajında meydana gelen değişimlerden dolayı utanma duygusu gelişebilir.Gerek vücuttaki değişimler gerekse bebeğe zarar verileceği endişesi nedeniyle cinsel istek azalabilir.Son aylarda ise gebeler genellikle doğum korkusu, sağlıklı bir bebek dünyaya getirebilme endişesini yoğun bir şekilde yaşayabilir.

Cinsel sorunlarınızı tıbbi tedaviyle çözün

Cinsel fonksiyon bozukluğu, orta yaşlardan itibaren erkeklerin çoğunun yaşamını kâbusa çeviriyor. İnternetten ilaç sipariş etmeyi bu sorunun çözümü olarak görenlerin oranıysa şaşırtıyor. Oysa çözümü tıbbi tedavilerde aramak gerekiyor.

Erkeklerde görülen cinsel fonksiyon bozukluğunun tedavisinde ilk aşamanın doğru tanı konulması ve cinsel fonksiyon bozukluğu türünün net olarak saptanması olduğu belirtiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Mehmet Murad Başar, “Ereksiyon sağlama problemiyle doktora başvuran pek çok hasta detaylı sorgulandığında, temel sorunun erken boşalma olduğu görülüyor” diyor ve ekliyor: “ Bize cinsel isteksizlik nedeniyle başvuran bir hastada, bu durumun hormonal bir eksiklikten mi kaynaklandığı yoksa cinsel hayattaki başarısızlıklardan kaçınmak için bir korunma mekanizması olarak mı geliştiğinin değerlendirilmesi gerekiyor.”

Yüz yüze temas istenmiyor
Sorununu ifade edip ortaya koymaktan çekinen hastalar, dertlerine derman olacaklarını düşündükleri ürünleri ve ilaçları internet başında kimseyle yüz yüze temas etmeden ve çoğu kez gerçek kimliklerini saklayarak temin ediyor. Gelişmiş ülkelerde internetten ürün satın alınma ı yüzde 10’ken, bu oranın gelişmekte olan ülkelerde yüzde 40-50 geri kalmış ülkelerde ise yüzde 90 olduğu belirtiliyor. Umutların bu ürünlere bağlanmasındaki en temel faktörün utanma duygusu olduğunu dile getiren Prof. Dr. Başar, “İnternet ortamında satılan ilaçların etken maddeleri bilinmediği için kullanımları büyük risktir ve kesinlikle önerilmemektedir” diye konuşuyor. İlk basamak olarak tedavide yer alan ve ereksiyonu kolaylaştırıcı ilaçlar, altta yatan nedenden bağımsız olarak hastaların yüzde 65-75’lik grubunda olumlu sonuç veriyor. Hastanın düzensiz diyabet gibi ek bir risk faktörü olması, kullanılan ilaç tedavisine yanıt vermemesiya da bu ilaçları alamaması durumundaysa başka tedavi alternatiflerine yönelmek gerekiyor. Bu aşamada hastaya öncelikle penisine lokal olarak uygulayacağı ilaç tedavilerine yönelik eğitim veriliyor ya da 3’üncü basamak olarak adlandırılan cerrahi tedaviler uygulanıyor.

Risk faktörlerine dikkat!
Cerrahi tedavilerde altın standardın ‘mutluluk çubuğu’ olarak adlandırılan protezler olduğu belirtiliyor. Geçmişte yaygın olarak uygulanmış ve günümüzde bazı hasta gruplarında kullanılan
birtakım damar ameliyatlarının (özellikle penis by-pass’ı) uzun süreli başarısı düşük bulunuyor.
Bu nedenle, uygulamanın; sigara içmeyen, diyabet, kalp, yüksek tansiyon, kolesterol yüksekliği gibi risk faktörü olmayan seçilmiş hastalarda yapılması öneriliyor.

Kalp hastaları ilaç kullanırken dikkatli olmalı
Orta ve ileri derecede kalp srunu olan hastaların, cinsel işlev bozukluğunda kullanılan ilaçlara başlamadan önce, bu ilaçların damar gevşeticiözellikleri nedeniyle, mutlaka bir kardiyoloji uzmanı tarafından değerlendirilmeleri gerekiyor. Bu ilaçların kullanımı ileri derecede kalp fonksiyon bozukluğu olan hastalara önerilmiyor.

Gece körlüğü olarak ad landırılan ve göz rahatsızlığı olan olgularda, bu ilaçlar görme üzerin olumsuz etki yaratabiliyor.

Cinsel fonksiyon bozukluğu tedavisinde kullanılan ilaçların bazı antibiyotikler, birtakım virüs ilaçları ve AIDS tedavisinde kullanılan ilaçlarla birlikte kullanılmamaları gerekiyor. Ayrıca, bu ilaçların prostat tedavisinde kullanılan ilaçlarla etkileşimleri nedeniyle, eş zamanlı olarak alınmamaları tavsiye ediliyor.

Damar sertliği tedavisinde kullanılan dil altı formlarıyla nitrat alan hastalarda, bu ilaçla rın kullanımının kesinlikle yasak olduğu belirtiliyor.

Cinsel fonksiyon bozukluklarını artıran hastalıklar

Cinsel fonksiyon bozukluğu açısından risk oluşturan faktörler şu başlıklar altında toplanıyor.

Ruhsal sorunlar ve yaşam tarzına ait etkenler.Kardiyovasküler hastalıklar.

Diyabet hastalığı.

Diğer sistem hastalıklarının varlığı. (Karaciğer veya böbrek yetmezliği, prostat hastalıkları, sinir

sistemi hastalıkları, vb..)

Hormonal bozukluklar.

Penise ait faktörler.

İlaç kullanımı.

Geçirilmiş ameliyat veya girişimsel tedaviler.

Andropoz ve cinsel işlev bozukluğu ilişkisi

Prof. Dr. Mehmet Murad Başar, “Testosteron seviyesi düşen hastalarda cinsel isteksizlik ve ereksiyonun sağlanmasında sorunlar ortaya çıkıyor. Bu nedenle doktora cinsel fonksiyon bozukluğu şikâ yetiyle başvuran 50 yaş üzeri erkeklerde değerlendirme esnasında mutlaka testosteron düzeyinin ölçülmesi ve düşükse yerine konulması gerekiyor” diyor.

Testosteron tedavisinin üremenin korunmasını isteyen hastalarda uygulanmaması öneriliyor. Bunun nedeninin dışarıdan verilen testosteronun düşük de olsa vücudun ürettiği testosteronu baskılayacağı olduğu söyleniyor. Halbuki üreme hücrelerinin gelişimi vücudun ürettiği testosterona bağlı olduğu
için, bu hormonun baskılanması halinde sperm üretimide baskılanıyor

Evlilik Stresi Saç Döküyor!

Evlilik kararını almak ne kadar keyifliyse evlilik hazırlıkları da o kadar streslidir. Düğün telaşı, ailelerle ilişki seviyesinin artması derken stres kaçınılmaz olur. Peki, evlilik öncesi yaşanan stresin saçların seyrelmesine ve ani saç kayıplarına neden olabileceğini biliyor muydunuz?

Evlilik kararı ve evlenme zamanına kadar geçecek olan sürenin çiftlerde stres kaynağı olduğunu söyleyen BIOBLAS Saç Bakım Danışmanı Ecz. Dr. Özden Kasımoğulları, stresi ise saç dökülmelerinin en büyük nedenlerinden biri olarak gösterdi. Kasımoğulları söyle konuştu:

“BIOBLAS’ın yaptırdığı son araştırmaya göre her 10 kişiden 7’sinin saçları stres nedeniyle dökülüyor. Kişi için her yeni durum, karşılaştığı sorunlar ve uyaranlar stres nedenidir. Stres ise ruhsal olduğu kadar fiziksel sorunlar da doğurur. Stres nedenli beslenme dengesizliğinden dolayı vücudun ihtiyacı olan vitamin ve mineraller yeterli oranda alınamaz Bu da vücudun tüm dengesini bozar.”

Saçın Mineralleri Azalıyor, Saçlar Dökülüyor

Uzun süren şiddetli strese ise önce saçların tepki verdiğini ifade eden Kasımoğulları, vücudun stres sonucu salgıladığı asidin saç derisinin pH değerini düşürdüğünü belirtti. Bu durumun saçlarda seyrelmeye ve ani saç kayıplarına yol açabileceği konusunda uyaran Kasımoğulları, “İnsanların belli dönemlerinde saç dökülme yoğunluğu daha da artar. Bizim yaptığımız araştırmalara göre bu dönem ya hayatıyla ilgili yeni bir karar verdiği ya yoğun tempoda çalıştığı ya da hayatında olumsuzluk yaşadığı zamanlara denk gelir. Stres saçın ihtiyacı olan çinko, demir, magnezyum, kalsiyum ve potasyum minerallerini azaltır. Bu da saç seyrelmelerine veya ani saç kayıplarına neden olur” dedi.

Mineral Zengini Ürünler Tercih Edilmeli

Evlilik sırasında yaşanılan stresi yok etmek pek mümkün olmasa da evlilik stresinin neden olduğu saç dökülmelerinden kurtulmak mümkün. Ecz. Dr. Özden Kasımoğulları, düğün öncesi sorun olmaktan çıkaracak ipuçlarını verdi:

“Bu dönemde vücudun ihtiyacı olan çinko, demir, magnezyum, kalsiyum gibi mineral ve vitamin ihtiyacını karşılayacak besinlere yönelmek gerekebilir. Bunun yanı sıra bu saç için yoğun bir bakım kürüne girilebilir. Saçın ihtiyacını karşılayacak ürünler kullanmakta fayda var. Mineral ve vitamin bakımından zengin ve saç dökülmesi sorununa çözüm getiren ürünler kullanılabilir.”

Stresi Doğru Beslenmeyle Atlatın

Stresi doğuran nedenlerden birinin de içinde bulunduğumuz yoğun çalışma temposu olduğu belirtiliyor. Uzmanlar, iş hayatında yoğun olarak hissedilen stresi beslenme programımızla yenebileceğimizi vurguluyor...

Beslenme ve Diyet Uzmanı Aylin Yılmaz, “Vücudun karşılaştığı herhangi bir tehdit karşısında savunma mekanizmasının gösterdiği tepki “savaş veya kaç” şeklindedir. Böylece herhangi bir tehdit veya stres unsuru karşısında, vücudun bir dizi faaliyeti olur” diyor. Solunum sayısının artarak, bedene daha fazla oksijen sağlandığını, kanda alyuvarların arttığını, beyne ve kaslara daha fazla oksijen taşındığını, kalp vurum sayısının artarak kan basıncının yükseldiğini ve bedenin gereken bölümlerine gerekli kan takviyesinin yapıldığını belirten Aylin Yılmaz, stresle başa çıkmanın yollarını şöyle anlatıyor:

Stresle ve stresin vücuda verdiği zararlarla başa çıkmada yediğiniz yiyeceklerin önemli rolü vardır. Eğer ağır stres altındayım diyorsanız sürekli stresle karşı karşıyaysanız beslenme alışkanlıklarınızı düzenleyerek enerji düzeyinizi, strese gösterdiğiniz tepkilerinizi ve genel sağlığınız üzerindeki kontrolünüzü arttırabilirsiniz.

Stresten Kurtulmak İçin Tüyolar

Stresten kurtulmak için hangi yiyecekleri tercih etmeli, hangilerinden uzak durmalısınız?

• Alkol, çay, kahve, gazlı içecekler yerine, su ve meyve suyu tercih edilmelidir.

• Beyaz ekmek, beyaz makarna ve beyaz pirinç yerine, kepekli veya tam buğday ekmeği, kahverengi pirinç kullanılmalı.

• Özel işlemden geçmiş ve hazır yiyeceklerden uzak durulmalı.

• Bisküvi, kraker, cips gibi abur cubur besinler yerine fındık, ceviz, badem gibi besin değeri yüksek kuru yemişler tercih edilmeli.

• Aşırı kırmızı et yerine tavuk ve balık tercih edilmeli.

• Tüm meyve ve sebzeler her gün tüketilmesi gereken besinlerdir.

• Şekerden ve tatlıdan uzak durulmalı bunun yerine meyve tercih edilmeli.

• Sigara ve alkol, düşünülenin tam aksine stresi gideren değil stresi daha da arttıran ve sağlığınızı tehdit eden en önemli unsurlardandır. Her ikisinden de mümkün olduğunca uzak durmak ve hatta hiç kullanmamak sağlınız için çok önemlidir.

• Beslenme alışkanlıklarınızı değiştirmenin yanı sıra doğru egzersizle de stresinizi azaltmayı başarabilir doğru nefes teknikleri ile stresinizi azaltabilir ve rahatlayabilirsiniz. Uzakdoğu’da benimsenen  “İnsanı tanımak için nefesini dinle” felsefesi de bu durumun bir kanıtı olarak düşünülebilir. Sakin insanlar ağır ve dengeli, sinirli insanlar yoğun ve yüzeysel, huzursuz ve endişeli insanlar yüzeysel ve kesik kesik, hırslı insanlar ise, dengesiz ve düzensiz nefes alırlar. Stres durumunu hissettiğinizde, siz de derin nefes egzersizleri yaparak, ağır ve dengeli nefes almaya çalışarak stresinizden kurtulabilir daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşama sahip olabilirsiniz.

Kalp Ritmini Oynatan 3 Neden

Kalp dokusunu meydana getiren hücrelerin her birinin elektrik üretebilme yeteneği var. Bunlar arasındaki ahenk bozulunca da ritim bozukluğu ortaya çıkıyor. 

Yaşamı tehdit edebilen ritim bozukluğu 3 nedenden kaynaklanıyor. Eğer karıncıklardan kaynaklanıyorsa nispeten daha tehlikeli olabiliyor. Örneğin bayılmaya, hatta ani kalp ölümüne yol açabiliyor.

Kalbimiz herkesin kabaca yumruğu kadar bir büyüklüğe sahip özel bir kas dokusundan oluşuyor. İnsan kalbinin hem elektriksel hem mekanik işlevleri bulunuyor. Bunlar arasında temiz kanı organlara göndermek ve kirli kanı da akciğere gönderip onun temizlenmesini sağlamak yaşamsal özelliğe sahip. Kalp bu görevlerini yerine getirerek insan dolaşımını ömür boyu ayakta tutmaya çalışıyor. Bunun dışında kalp dokusunu meydana getiren hücrelerin her birinin elektrik üretebilme yeteneği var. Bunlar ahenk içinde çalışıyor. Ahenk bozulunca da ritim bozukluğu ortaya çıkıyor. International Hospital’dan Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Tayfun Açıl kalp ritim bozukluğu hakkında en çok merak edilen soruları yanıtladı:

Kalp ritmini neler bozuyor?
Kalp ritmini bozan başlıca 3 neden var:
• Kalbin  elektriksel özelliklerini bozan her türlü yapısal kalp hastalığı.
• Yapısal  bozukluk olmadığı halde kalpte doğrudan oluşan elektriksel kalp hastalıkları.
• İnsan bünyesini strese sokan her türlü iç ve dış etken.

- Kalp ritim hızı hangi değerde olmalı?
Her insanın kalbinde, sağ kulakçıkta yer alan ve elektriksel uyarı oluşturan sinüs düğümü diye bir merkez var. Burada oluşan uyarılar, özelleşmiş ileti yollarından iletilerek kalbin karıncıklarına yayılıyor. Bu sayede kalp kasında bir kasılma meydana geliyor ve kan da bu şekilde pompalanıyor. Normalde sinüs düğümü bunu kişi dinlenme halindeyken dakikada 60-100 arasında bir hızla yapıyor, bu da nabız dediğimiz durumu yaratıyor. Kalbin ritim hızı 100’ün üzerine çıkarsa da, 100’ün altına inerse de rahatsızlık yaratıyor.

- Ritim bozukluğu ne tür sorunlar oluşturuyor?
Tıpta “aritmi” adı verilen ritim bozuklukları, kalbin kulakçıklarından kaynaklanan türde olabildiği gibi, kalbin karıncıklarından kaynaklanan türde de olabiliyor. Karıncıklardan kaynaklanıyorsa nispeten daha tehlikeli olabiliyor. Örneğin bayılmaya, hatta ani kalp ölümüne neden olabiliyor. Bu ritim bozukluklarının bazısının nedeni bilinmemekle birlikte birçoğu genetik olabiliyor. Ritim bozukluklarında eğer nabız 100’ün üzerindeyse “taşikardi” deniliyor. Eğer 60’ın altında bir nabza neden olan ritim bozukluğu varsa “bradikardi” deniliyor.

- Ritim bozukluklarının belirtileri neler? 
Normalde kalp atışlarının farkında olmayız. Fark eder hale gelirsek buna çarpıntı diyoruz. Ama bunun yanı sıra baş dönmesi, bayılacakmış gibi olma gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. Hatta en kötüsü ani kalp ölümü şeklinde kendini gösterebiliyor.

- Kalbin ritmini neler bozuyor?
• İnsan bünyesini strese sokan her türlü iç ve dış etken kalp ritim bozukluğu yaratabiliyor. Psikolojik stres de buna yol açabiliyor.
• Zeminde yatan elektriksel kalp hastalığı varsa aritmi tetiklenebiliyor.
• Aşırı soğuk, aşırı sıcak olabiliyor. Sıcak havalarda kalp hızlı artıyor, aşırı soğuk havalarda ise nabız sayısı düşüyor.
• Deprem gibi doğal afetler kalp krizini tetikleyebildiği gibi, kalp ritim bozukluklarını da tetikleyebiliyor, ancak yine de zeminde başka bir sorun olması lazım. Herkeste olacak diye bir kural yok. Bu tür olaylar gerginliğe yol açtığı için anksiyete yaratıyor. İstirahat kalp hızının yüksek olmasına neden olabiliyor.

- Toplumda görülme sıklığı nedir?
Kalbin kulakçığından kaynaklanıyorsa binde 2 civarında oluyor. ABD’de ani kalp ölümü gibi ciddi ritim bozuklukları toplumda yılda yaklaşık 300-350 bin arasında görülüyor. Avrupa’da benzer rakamlar var. Kulakçıktan kaynaklanan kısa devreye bağlı olanlar genelde daha çok genç kadınlarda görülüyor. Ama daha ölümcül olarak nitelendirdiğimiz ve karıncıklardan kaynaklanan ritim bozuklukları kalp damar tıkanıklığı olan, yüksek tansiyon sorunu bulunan hastalarda olacağı için daha ileri yaşlarda meydana geliyor.

- Tanısı nasıl konuyor?
Kalbin elektriksel özelliğini görüntü haline çeviren, halk arasında elektro ya da EKG denilen tetkikle tanı konulabiliyor. Bunun 24 saatlik olanı da var. Holter EKG ya da ritim holter ile tanı konulabiliyor. Bunun dışında girişimsel bir işlem olan elektrofizyolojik çalışma da tanı koymada kullanılıyor. Kalbin içine özel kablolar yerleştirilerek kalbin elektriksel özelliği ortaya konuluyor. Ritim bozukluğu varsa bu şekilde teşhis edilebiliyor.

- Ritim bozukluğunu önlemek için neler yapmalı? 
Basit ritim bozuklukları sağlıklı bireylerde de görülebiliyor. Bunlarda genelde tedaviye gerek duyulmuyor. Bu kişilerin kafeinli içecekler, sigara tüketimi, stres, uykusuzluk ve bazı grip ilaçlarından uzak durmaları gerekiyor.

- Ne tür tedaviler uygulanıyor?
Basit olmayan ritim bozukluklarında ilaç tedavisi uygulanıyor. Ancak ilaç tedavisi uygulandığı sürece etkili oluyor, kesin tedaviyi sağlamıyor. Eğer kısa devreye bağlı ritim bozukluğu varsa o zaman kısa devreye neden olan anormal ileti yolunun yakılması ile tedavi ediliyor. Buna “Radyofrekans Ablasyon Yöntemi” deniliyor. Bu işlemde hasta anjiyografi odasına getiriliyor. Masaya yatırılıyor. Kasıktan ve bazen boyundan özel kablolar kalbin içine yerleştiriliyor. Anormal ileti yolunun yeri bulunduğunda, yine özel bir kateter olan ablasyon kateteri ile kalbin hastalıklı bölgesine gidiliyor. Radyofrekans dalgası yardımıyla oluşan ısıyla o bölge tahrip ediliyor. Kalbin içine girilip ısı veriliyor. Bu ısı 50-70 derece arasında oluyor. Ancak, hasta bu ısıyı hissetmiyor. Yani, herhangi bir acı duymuyor.

- Kriyoablasyon yöntemi nedir. Hangi durumlarda başvuruluyor?
Anormal ileti yollarının ortadan kaldırılması için “kriyoablasyon” denilen ve nispeten daha yeni olan bir yöntem daha uygulanabiliyor. Kalbin içine girilerek, eksi derecelerde soğutma ve tahrip etme yoluna gidiliyor. Kalbin içinde anormal iletiye yol açan bölge aşırı donduruluyor, eksi 75 derecede soğutuluyor. Soğuk da o hücreleri öldürüyor. Anormal ileti yollarını ortadan kaldıran bu işlemlerin süresi ritim bozukluğunun türüne göre değişebiliyor. Genelde ortalama bir iki saat içinde sorun çözümleniyor. Komplikasyon oranı çok düşük. Yüzde 5-10 arasında nüks edebiliyor. Genelde çok iyi ve kalıcı çözüm veriyor. Hasta sırf bundan dolayı hasta ilaç alıyorsa bu tedaviden kurtuluyor. Bu işlemi elektrofizyoloji eğitimi almış uzman kardiyologların yapması büyük önem taşıyor.

Göğüs ölçüsü yaşam kalitesini nasıl etkiliyor?

“20 yıldır denize giremediğini söyleyen hastalarım oldu”

Kadın güzelliği ve doğurganlığının en önemli simgelerinden biri olan göğüsler için sağlıktan çok estetik kaygıların ön plandadır. Kusursuz kadın bedeni idealinin empoze edildiği günümüzde bu estetik kaygılar kadınların sosyal yaşam kalitelerine de doğrudan etkide bulunuyor.

Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Alper Tuncel, göğüs ölçüsündeki memnuniyetsizlikler sebebiyle kendisine gelen birçok hastanın sosyal yaşamında bu sorunlara bağlı sıkıntılar yaşadığını dile getiriyor. Göğüs ölçüsünün yaşama olan etkileriyse sorunun biçimine bağlı olarak farklılık gösteriyor.

“20 yıldır denize giremediğini söyleyen hastalarım oldu”

Küçük göğüslü kadınların kendilerine uygun giysi bulmak, karşı cinsle yakınlaşmada tedirginlik ve içine kapanıklık gibi çeşitli sorunlar yaşadığını söyleyen Tuncel, estetik müdahalenin ardından bu hastalarından sosyal yaşamlarına dair oldukça olumlu geri dönüşler aldığını belirtiyor. Büyük göğüslü kadınların sıkıntılarıysa daha farklı. İskelet sistemi rahatsızlıklarının yanı sıra, göğüslerini gizlemek için gösterdikleri çabanın, kadının duruşundan, konuşmasına ve varlığını ifade etmesine kadar birçok unsuru etkileyebildiğini söyleyen Tuncel’in aktardığı bir anekdotsa yaşanan sorunların boyutunu adeta gözler önüne serer nitelikte. 37 yaşında göğüs küçültme operasyonu için kendisine gelen bir hastası yaklaşık 20 yıldır dalga geçilme korkusuyla denize gidemediğini gözyaşları içinde anlatıyor. Operasyonun 1. yılının ardından elinde deniz fotoğraflarından oluşan bir albümle ziyaretine gelen hastanın Tuncel’e bir de sürprizi var, yaz tatilinde tanıştığı kişiyle evlilik davetiyesi…

“Vücut yapısına uygun ölçü tercih edilmeli”

Estetik cerrahi yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte operasyona engel bir hastalığı olmayan herkesin meme estetiği yaptırabileceğini söyleyen Tuncel, kadınlara empoze edilen güzellik anlayışının gerçeği yansıtmadığını ve operasyon kararı alınmadan önce kadınların kendi bedenlerine karşı adaletli olmaları gerektiğini vurguluyor. Hastaların sorunsuz gerçekleşen bir operasyonun ardından 3 ile 7 gün arasında günlük yaşamlarına dönebildiğini belirten Tuncel, daha travmatik sonuçlarla karşılaşmamaları için kadınları kendi vücut yapılarına uygun ölçüyü tercih etmeleri konusunda uyarıyor.

Son olarak göğüs ölçüsünde değişiklik yaptırmak isteyen kişilere öncelikle kan tetkikleri, mamografi veya meme ultrasonografisi öneren Op.Dr. Alper Tuncel ailesinde meme kanseri olan ya da risk grubunda yer alanların ise mutlaka düzenli muayene ve kontrol amaçlı tetkikler ile durumunu takip etmesini öneriyor.

Doğum Kontrol Yönteminde Sıra Erkeklerin

Ülkemizde gebelik istemeyen çiftler, doğum kontrol yöntemi için kadının korunmasına ağırlık verirken, yurtdışında erkeklerin tüplerinin bağlanması yöntemi gün geçtikçe yaygınlaşıyor. 

Bu yöntem, kadını psikolojik açıdan rahatlatırken, azalan gebe kalma korkusu çiftlerin cinsel yaşam kalitesini de artırıyor.

Avrupa Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi doktorlarından Op. Dr. Serhat Partalcı; erkeklerde doğum kontrolü yöntemi olan vazektominin (erkeklerin tüplerinin bağlanması) çocuk istemeyen çiftler için çok etkili bir yöntem olduğunu belirtiyor. Erkekte tüplerin bağlanmasının doğum kontrolü açısından faydalı ve azalan gebe kalma korkusu ile cinselliğin kalitesini artıran bir yöntem olduğunu vurguluyan Dr. Partalcı, aile planlaması çerçevesinde birçok doğum kontrol yöntemi kullanıldığını, geleneksel ve modern yöntemler olarak iki gruba ayrıldığını belirtiyor. Partalcı, ülkemizde modern yöntemlerden geri dönüşümlü, geri dönüşümsüz, hormonlu, hormonsuz olarak spiral (rahim içi araç), prezervatif, doğum kontrol haplarının, geleneksel yöntemlerden ise geri çekme ve takvim uygulamasının yaygın olduğunu dile getiriyor.

Nasıl Uygulanıyor?

Op. Dr. Serhat Partalcı; erkeklerde tüplerin bağlanmasının diğer yöntemlere göre çok avantajlı olduğunu, uzun süre ilaç kullanmayı gerektirmediğini ve kadınlarda tüplerin bağlanmasında uygulanan genel anestezi yerine lokal anestezi kullanıldığını söylüyor. Hastanede yatmayı ve istirahatı gerektirmeyen ameliyatta erkeklerin tüplerin bağlanmasının sperm kanalının sperm geçmesine engel olacak şekilde kesildiğini ve bağlandığını belirten Partalcı, tüplerin bağlatılması operasyonunun çok basit bir işlem olduğunu ancak çok dikkatli ellerde ve hijyenik bir ortamda yapılması gerektiğini vurguluyor. Op. Dr. Serhat Partalcı, işlemi yaptırmaya karar verirken bu işin sıklıkla yapıldığı yerlerin tercih edilmesi gerektiğini vurgularken enfeksiyon riskinin çok önemli olduğuna dikkat çekiyor. Kalıcı ve ömür boyu süren bir doğum kontrol yöntemi olduğunun altını çizen Partalcı, tedavinin etkisi hemen başlamayacağı için işlem yapıldıktan sonraki ilk 20 cinsel aktivite sonrası boşalma süresince (yaklaşık 3 ay) ek bir yöntemle korunmanın önemine değiniyor.

Türk Erkekleri Tüplerini Bağlatıyor mu?

Op. Dr. Serhat Partalcı; Avrupa’da ve Amerika'da yaygın olan bu yöntemin, ülkemizde çok fazla bilinmediğini, cinsel yaşamı olumsuz etkileyeceği düşüncesinin hakim olduğunu belirtiyor ve genellikle bu yöntemi 2-3 çocuk sahibi 40 yaş üzeri erkeklerin tercih ettiğini sözlerine ekliyor.

Romatizmal hastalıklarda en uygun tedavi

İşte kas ağrılarının sebebiKas, kemik ve eklemlerdeki ağrılar sanıldığı gibi basit ağrılar değildir.


Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniğinden Yrd. Doç. Dr. Coşkun Zateri, kas, kemik ve eklemlerdeki ağrıların romatizma hastalığından kaynaklanabileceğini bildirdi.

Yrd. Doç. Dr. Zateri, yaptığı yazılı açıklamada, eklemlerdeki şişlik, ağrı ve kızarıklıkların, sabah uyanıldığında eklemleri hareket ettirmede yaşanan güçlüklerin, iltihaplı romatizma bulgusu olabileceğini belirtti.

İltihaplı romatizmanın, eklemlerde şekil bozukluğuna ve eklemin hiç hareket ettirilememesine yol açabileceğini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Zateri, romatizmal hastalıklara eşlik eden eklem dışı şikayetleri ise zayıflama, iştah kaybı, ateş, göz yakınmaları (kırmızılık, kaşınma, kuruluk, bulanık görme), karın ağrısı, kanlı ishal, 
saç dökülmesi, güneş ışığına aşırı duyarlılık, deri döküntüsü, ağız kuruluğu, ağız içi yara (aft), bel, sırt ve topuk ağrısı olarak sıraladı.

Yrd. Doç. Dr. Zateri, romatizmal hastalıkların çoğunlukla kadınlarda görülmekle birlikte erkeklerde de ortaya çıkabildiğine işaret ederek, şu bilgileri verdi:

“Çocuklar dahil tüm yaş gruplarında romatizmal hastalıkların ortaya çıkması olasıdır. Romatizmal hastalıkların önemli bir bölümünün kesin nedeni bilinmemektedir. Ancak genelde mikrobik ya da bulaşıcı hastalık değillerdir. Bazılarında genetik yatkınlık olabilir. Bütün sağlık sorunlarında olduğu gibi romatizmal hastalıklarda da en uygun tedavinin yapılabilmesi için ilk aşamada hastalığa doğru teşhisin konulması gereklidir. Doktorunuz tarafından önerilmeyen tedavileri uygulamak, hastalar için yararsız ve tehlikeli olabilir.”

Eklemlerdeki yükü artıran fazla kiloların verilmesinin, doktor tarafından önerilen egzersizlerin düzenli yapılmasının, damar yapısını bozan sigara kullanımının bırakılmasının romatizmalı hastalar için önemli olduğunu ifade eden Dr. Zateri, bazı romatizma hastalarında ise fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarının oldukça yararlı olduğunu kaydetti.


'Ne seninle ne de sensiz' diyen kadınlara

İlişkinin uzunluğu ya da kısalığı önemli değildir. Önemli olan ilişkinin içinde ne kadar yoğun duygular yaşadığınız ... Doğmak, büyümek ve ölmek kadar doğaldır ayrılıklar. İlişki başlar, gelişir ve biter.

İlişkiniz tek taraflı ya da anlaşarak bitti ama siz onu hala unutamıyorsunuz. O hala aklınızda. Onu gördüğünüzde kendinizi kötü hissediyor ve özlüyorsunuz. Hatta hayatınızı daim ettiremeyecek duruma geldiniz. Uyuyamıyorsunuz, işlerinize yoğunlaşamıyorsunuz. Onunla olmak istiyorsunuz ama geri dönmemeniz için pek çok nedeniniz var. Ne beraber olabiliyorsunuz ne de ayrı kalabiliyorsunuz.

Birbirinizin hayatına başkalarının gireceği sinyallerini alınca çılgına dönüyorsunuz ve bitmez tükenmez çatışmalar yaşıyorsunuz. Eğer durum bu kadar vahimse öncelikli olarak profesyonel bir yardım almanızı öneririz. 'Ben kendim atlatacağım' diyorsanız, eski sevgili sendromunu atlatabilmeniz için birkaç tüyo vereceğiz.

Az ya da çok, bir şekilde bu ayrılık size zarar verdi. Şimdi kendinizi toparlama zamanı. İlk olarak onu sosyal ağlarınızda arkadaşlıktan çıkarsanız iyi edersiniz. Yoksa uykusuz gecelerde 'Kime ne yazmış, kimi eklemiş, kiminle beraber nereye gitmiş' diye sabahlara kadar sürecek araştırmalar içinde bulacaksınız kendinizi. Ve en kötüsü gördüğünüz en küçük şeyde kurmaya başlayacaksınız ve canınız daha çok yanacak. 'Yok, hayır ben kendimi tutarım kurcalamam' diyorsanız unutmayın; bir şekilde karşınıza çıkacaklara hazır olmalısınız. 'Sinek küçüktür ama mide bulandırır.'

Sosyal ağlar hayatımızda çok fazla yer kapladığı için olacak ki uzmanların 'sevgiliyi unutma' kurallarının içinde sosyal medyadan uzaklaşın uyarıları yer alıyor. Ayrıldığınız sevgilinizi ağınızdan silmiyorsanız ya da sildiyseniz ve  ortak arkadaşlarınız hala duruyorsa duvarınızda 'aşk acısı çeken kadın' sözleri paylaşmayın. Hem 'vah zavallı' demesinler hem de bir süre ortadan kaybolmak, sizden haber alamaması ya da ruhunuzun ne durumda olduğunu anlayamaması iyi olacaktır.

Karşılaşacağınız yerlere gitmeyin. Ortak doğum günü partileri, sosyal etkinlikler, gitmekten zevk aldığı mekanlar, aynı spor salonu. Bir süre karşılaşmamanız sizin için çok iyi olacaktır. Diyelim ki aynı iş yerinde çalışıyorsunuz ya da aynı okulda okuyorsunuz. Ders aralarında onun olmadığı yerlerde bulunun. İşlerinize ve derslerinize yoğunlaşın. Uzmanlar unutmak için beyni yorgun düşürmenin en iyi etken olabileceğini belirtiyorlar.

Eski mesajları ve mailleri silin. Evet, bazen bunları hatıra olarak saklamak yıllar sonra tekrar okumak istiyor olabilirsiniz ama şunu düşünün. Bu günler geçecek ve siz yeniden aşık olacaksınız. Hayatınıza aldığınız yeni insanın bunlarla karşılaşması pek hoş olmayacaktır. Hem 'Ne kadar mutluymuşuz, neden bitti?' gidi soruları kafanızdan atmak için artık o mesajlara ihtiyacınız yok!

'Ne kadar severse sevsin, insanın durup dinlenmesi gereken bir saat var.' Aynen böyle! Sevdiğiniz adamı unutmak için asla bir başkasının kollarına atmayın kendinizi. Hem beraber olduğunuz insana hem de kendi kişiliğinize ciddi bir yanlış yapmış olursunuz. Bir süre durup, dinlenmeli ve aklınızdan tamamen çıkarana kadar kimseyle beraber olmamalısınız. Yoksa eski ve yeni arasında kıyaslamalar yapar yine mutsuz olan siz olursunuz.

Saçlarınızla oynamayın! Hepimizin ayrılık sonrası ilk işi kuaförüne koşmak olur. Sonra pişmanlıklar başlar. 'Bu renk bana yakışmadı, keşke kestirmeseydim, saçlarımdan ne istedim'. Evet, değişiklik insana iyi gelir ama neden hıncınızı saçlarınızdan alıyorsunuz ki? Radikal kararlar almamanız gereken bu evrede bırakın saçlarınız olduğu gibi kalsın. Onun yerine tarzınızda, gardırobunuzda değişiklikler yapın.

Alkol almayın. Alkol alacaksanız telefonunuzu yanınıza almayın. Ayrıldığınızdan beri hiçbir şekilde iletişim kurmamış olabilirsiniz ama alkolün etkisiyle ertesi gün pişman olacağınız mesajlar atabilirsiniz. O size geri dönüş yaparsa ya da yapmazsa her iki durumda da kendinizi daha kötü hissedeceksiniz.

Onu kıskandırmaya çalışmayın. Acıdan ne yaptığınızı bilemez hale geldiniz. Kız arkadaşlarınızla çıkıp geziyorsunuz, uzun zamandır görüşmediğiniz arkadaşlarınızla görüşüyorsunuz. Bunlar çok güzel ve olağan şeyler lakin tüm bunlar yaşanırken ayrıldığınız sevgilinizin gözüne sokmayın.

Ve unutmayın; Çıktığınız kapıyı asla sert çarpmayın çünkü geri dönmek isteyebilirsiniz.

Hayalinizdeki Dudaklara Kavuşun

Rujun en sevilen makyaj malzemesi olmasına şaşırmamak gerek! Çünkü ruju sihirli bir değnek gibi kullanarak dudaklardaki kusurları kapatabilirsiniz.

Dudaklarınızın çok daha dolgun ve ışıltılı görünmesini mi istiyorsunuz? Kozmetiklerinizi hazırlayın ve hayalinizdeki dudaklara kavuşun.

Doğru baz: Fondöteninizi her zaman dudaklarınıza da uygulayın. Nötr renkli bazın üzerinde rujunuzun rengi öne çıkacaktır. Özelikle açık renk rujlarda bu daha önemlidir. Diğer bir getirisi de, kırışıklıkların ortadan kaybolması!

Dudak çevresi: Rujunuzla aynı renk veya bir ton açık dudak kalemiyle dudaklarınızın dış kenarlarını çizin. Böylece rujunuz için bariyer oluşturmuş olacaksınız.

Ruju özenle sürün: Ruju küçük ve sert bir dudak fırçasıyla sürün. Bu şekilde hem daha dikkatli sürmüş olur, hem de rengi daha kolay işleyebilirsiniz. Ayrıca rujunuz daha kalıcı olacaktır. Rujunuzu sürerken kalemle çizdiğiniz dış çevrenin üzerinden taşırmamaya özen gösterin.

Hafifçe sabitleyin: Fazla gelen boyayı alarak kalıcılık sağlayın. İnce bir kağıt mendili dudaklarınıza bastırın, kısa bir süre bekletin ve çekin.

Parlatıcı: Dudaklarınızın tatlı bir ışıltıya sahip olmasını istiyorsanız, kenarlarını çizip içini boyadığınız dudaklarınızın üzerine bir parça parlatıcı sürün.

Tekrar üstünden geçin: Kağıt mendili dudaklarınıza bastırdıktan sonra üzerinden tekrar rujla geçebilirsiniz. Bu işlem rengi güçlü kılacaktır.

Kusurlarınızı Kapatın

Dudaklar çok inceyse: Ruju taşırmış etkisi yaratmadan daha dolgun görünen dudaklar için bazı hileler var: Dudak kalemi ile yumuşak bir hat çizin ve dudaklarınızın köşe kıvrımlarını da boyayın. Sonra ruj fırçası ya da parmağınızla dudağınızın ortasına doğru rengi dağıtın veya daha açık renkte bir rujla üzerinden geçin.

Dudaklar asimetrikse: Üst dudağınız ince ve alt dudağınız dolgunsa, sadece üst dudağınızın kenarlarını çizin. Kalemi dışarı taşırmayın, bu çoğu zaman yapay bir görünüm verir. Alt dudağınızı çerçevelemeyin. Sonra da her zamanki gibi rujunuzu sürün.

Ağzınız büyükse: Ağzınızı biraz daha büyük ya da küçük mü göstermek istiyorsunuz? Bu mümkün, ama abartmayın. Hileye başvururken size yardımcı olacak malzemeler: Dudak kenarına kapatıcı krem ve doğal hatların üzerinden yeni bir çerçeve çizeceğiniz dudak kalemi. Dudaklarınızın daha az dolgun görünmesini istiyorsanız mümkün olduğunca mat, dikkat çekmeyen renkler kullanın. Kalemle dudak çizgilerinizi düzeltip içini boyayın veya dudak pudrası kullanın.

Ruj kalıntıları: Makyajınız bittiğinde rujunuzun diş üzerinde kalıntı bırakmasını istemiyorsanız kağıt mendilinizi parmağınıza dolayın ve ağzınıza sokup dudaklarınızı kapatın. Bu işlem fazla boyayı alacaktır.

Rujunuz pastel tonlarındaysa: Dudak kaleminizin rengi mutlaka açık olmalı. Aksi halde ruj yerine dudaklarınızın çerçevesi ön plana çıkacaktır.

Makyajla aranız yoksa: Hiç olmazsa rujunuzu eksik etmemeye çalışın. Böylece yüzünüze tatlı bir ışıltı gelir.

Bebeğinizin tırnaklarını keserken

Bebeklerin tırnakları genellikle ince ve yumuşaktır. Bu yüzden tırnaklarını keserken çok dikkatli olmalısınız.

Bebek bakımında en önemli şeylerden biri tırnak kesimidir bu yüzden haftalık olarak bebeğinizin el tırnaklarını aylık olarakta ayak tırnaklarını kesmeniz gerekir. Yeni doğan bebeğinizin tırnaklarını kesmenin için 4 adım rehberimizi okuyun.

Öncelikle bilmeniz gereken bebeğinizin tırnaklarını kesmenin en iyi zamanı banyo sonrası ve bebeğiniz uykuda olduğu zamandır. Dikkatli bir şekilde bebeğinizin tırnaklarını kestiğinizde, bebeğinizin tırnak bakımı 30-35 dakikanızı alır.

Bebeğinizi rahat bir yere yerleştirin
Bebeğinizin banyosundan sonra tırnaklarını kesmek istiyorsanız en doğru zamanı seçmişsiniz demektir. Bebeğinizi rahat bir yere yerleştirin, birinden yardım alıp bebeği tutmasını isteyebilirsiniz. Bebeğinizin dikkatini bir oyuncağa yönlendirirseniz tırnak kesimini daha kolay ve doğru yapabilirsiniz.

Bebeğinizin parmaklarını sıkıca tutun
Eğer bebeğiniz uyanıkken tırnaklarını kesmek istiyorsanız, yaralanmalardan ve kazalardan korumak için parmaklarını sıkıca tutun çünkü bebeğiniz sık sık elini kapatmak isteyecektir.

Bebeğinizin tırnaklarını pürüzsüzleştirin
Bu işlem bebeğinizin kendi tırnaklarıyla yüzünü ve vücudunu yaralamaması için son derece önemlidir. Bebeğinizin tırnağını kestikten sonra mutlaka bebek törpüsüyle tırnaklarını pürüzsüzleştirin.

Bebeğinizin ayak tırnaklarını kesmek
Bebeğinizin ayak tırnaklarını kesmek el tırnakları kadar zor olmayacaktır. Dikkatli bir şekilde kestikten sonra bebek törpüsüyle pürüzsüzleştirmeyi unutmayın.

Sıkça Sorulan Sorular
Doktorlar bebeklerin tırnaklarını sıkça kesilmesi gerektiğini neden tavsiye eder?
Bebeklerin yeterli kas kontrolü olmadığından, tırnakları uzun olduğunda oyun oynarken kendi vücudunu yaralayabilir.

Bebeğin tırnaklarını güvenli bir şekilde kesmek için gerekli olan şeyler nelerdir?
Ucu yuvarlak ve çok keskin olmayan bebek tırnak makası, bebek tırnak törpüsü bebeğinizin tırnak kesimi için yeterli olacaktır.

Tırnak kesme sırasında yanlışlıkla bebeğin parmaklarına zarar verirsem ne yapmalıyım?
Bebeğinizin tırnak kesme işlemi sırasında parmak veya yumuşak derisine küçük zarar verme olasılığınız vardır. Böyle bir kaza meydana gelirse, derhal, steril bez veya gazlı bezden bir parça alıp ve yaraya uygulayın. Pamuk bebeğinizin cildine yapışabilir bu yüzden pamuk kullanmayın. Bazı anti-biyotik krem veya kanama durduran çözümler uygulayın.

İpuçları
Bebeğinizin tırnaklarını keserken asla yetişkin tırnak makası kullanmayın.

Bebeğinizin tırnaklarını güvenli bir şekilde kesmenin en iyi yolu onun neşeli olduğu zamanlarda bunu yapmanızdır. Eğer bebeğiniz iyi bir ruh halinde tutabilirseniz, sorunsuz bir şekilde tırnaklarını kesebilirsiniz.

Bebeğinizi huzursuz gördüğünüzde tırnaklarını kesmekten kaçının, ona zarar verebilirsiniz ya da canı acımış olabilir.

9 olağandışı fobi ve anlamları!

Fobiler genellikle ortak değildir. Hepimizin bildiği Birkaç ortak fobi vardır bunlar arasında; böcek, köpek, balon ve palyaçodan korkanları biliriz. Fakat insanların herşeye karşı korkuları olabilir. İşte az bilinen fobiler...

Limnofobi
Düşünün, sessiz sakin bir yerde göl kenarında oturmuş, rahatlıyorsunuz... Ne kadar huzur verici değil mi? Yalnız göl fobiniz yoksa! Evet, bazı insanların göl fobileri var.

Chirofobi
Tüm fobilerle başa çıkılması gerçekten çok güçtür. Bunlar hayatı oldukça zorlaştırır. Bu fobiye sahip olan insanlar, vücutlarındaki herhangi bir bölümden korkarlar.

Rhytifobi
Bu dünyada en az bilinen fobilerden biridir ve genellikle bu fobi kadınlarda vardır. Evet, bu fobiye sahip olanların korkusu ise, kırışıklıklar...

Barofobi
Bu gerçekten çok nadir ve enteresan olan fobilerden biridir. Bu fobinin korku temeli ise yer çekimidir. Enteresan değil mi? Hem yerçekimi olmayan bir ortamda kalamayız ama yer çekiminden de korkarız...

Logizomechanofobi
Dünya değişiyor, buna bağlı olarak insanoğlu yeni fobiler ediniyor. Bu fobilerden en komiği ise, herşeyin neredeyse teknolojiyle yürüdüğü dünyada bilgisayarlardan korkmak olsa gerek. Bazı insanlar bilgisayarlı ortamlarda geriliyor ve korkularına hakim olamıyorlar.

Theofobi
Hepimiz Ateizm'i az çok biliriz, fakat bu Allah korkumuz olduğundan değildir. Bu fobiye sahip insanların korkusu, Allah.

Peladofobi
Erkeklerin, en çok korktukları şeylerden birini tahmin eder misiniz? Diye sorsam kesinlikle yanıtlarınızı duyar gibiyim; kellik. Evet bu korku genellikle erkeklerde görülüyor ve korkunun diplerinde ise kel kalmak yatıyor.

Chaetofobi
Peladofobinin aksine bu korkuya sahip olanlar enteresan bir şekilde saç ve kıllardan korkuyorlar.

Kleptofobi
Bu fobinin geldiği kökü tahmin edebiliyorsunuzdur. Edemiyor musunuz? Kleptomani desek? Bu fobiye sahip insanların ortak korkuları, hırsızlar. Bir hırsızın kurbanı olmaktan delicesine korkuyorlar.

Hazırlayan: Müge Keçeci