istanbul escortistanbul escort ankara escortankara escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort bahçeşehir escortbahçeşehir escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort istanbul escortistanbul escort Yaşam Durmaz: Ağustos 2013

25 Ağustos 2013 Pazar

Zayıflamakta Kararlı Olun!

"Acaba kalkıp koşsam mı?" diye başlayan soruya "Amaaan yarın koşarım" diye cevap verirsiniz. 

Rejime başlamayı planladığınız gün "Bugün de ne canım isterse yiyeyim, yarın başlarım" diyebilirsiniz. Ancak, kendinizle yaptığınız bu konuşmalar uzadıkça güzel bir vücuda sahip olmak da bir o kadar uzaklaşır. Komik olan ise ilk adımı attığımızda herşeyin başlayacağını bilmemiz. Eğer kafanızın içindeki direksiyon spor yapmak yerine televizyon seyretme yönüne dönmeye başlıyorsa ya da salata yerine hamburger yemeyi düşünüyorsa, öğrenmeniz gereken daha birçok şey var demektir.

Sizi Caydıracak Düşüncelerden Uzak Durun

Aklınıza gelen ve sizi caydıracak bütün kötü düşünceleri beyninizden uzaklaştırın. Daha sonra pozitif birşeyler yapın; mesela her zamankinden daha güzel görünmeye çalışın, yemek zorunda olduğunuz sebzeleri elinizden geldiğince süslü bir hale getirin.

İpucu: Yediğiniz ufacık bir çikolata parçasının size neler kaybettireceğini bir düşünün. Hala yemek istiyor musunuz?

Tabağınızı sağlıklı yiyeceklerle doldurun. Sebze, balık vs. ve ikinci tabakta da size kilo aldıracak yiyecekler olduğunu düşünün. Eğer birinci tabaktaki iyi huylu yemeği yerseniz, kendinizi çok iyi hissedeceksiniz. Fakat ikinci tabağı da yerseniz kendinizi hem çok şişmiş hem de vicdanen rahatsız hissedeceksiniz. Bunu düşünerek kendinizi avuttukça rahata kavuşacaksınız.

Rejim Günlüğü Tutun

Küçük bir not kağıdına yapmanız gereken fakat yapmadığınız egzersizleri, yemeniz gereken fakat yemediğiniz yemekleri yazın. Listeyi gözden geçirdiğinizde neden vizcdan azabı çektiğinizi düşünürken, hayranı olduğunuz mankenin şu an kumsalda salına salına yürüdüğünü de unutmayın.

Haylaz dediğiniz çocuğunuz hiperaktif olabilir

Son dönemlerde çocuğunun hareketli olduğunu görüp, bu hıza yetişemeyen ebeveynlerin “Çocuğum hiperaktif, yapacak bir şey yok” söylemlerine sıkça rastlamak mümkün.

Oysaki hiperaktivite doğru tanı ve tedavi yöntemleri uygulanmadığı takdirde çocuğun ileriki yıllardaki yaşamını olumsuz etkileyebilecek önemli bir sorundur ve dikkat gerektirir.

Hiperaktif çocuk çizgi filme dahi dikkatini veremez
Çocuklar sıklıkla hareketlidir, hareket özgürlüktür ve bağımsızlığını, yapabilirliğini sınamak isteyen çocuk hareket eder. Çocuğunuz sevdiği aktivitelerde, mesela çizgi film izlerken veya oyun oynarken dikkatini verebiliyorsa, yerinde durabiliyorsa sadece konsantrasyonunun diğer alanlarda da geliştirilmesine çalışılabilir. Hiperaktivite aileyi ve çevreyi rahatsız edecek boyutlarda görülüp çocuğun psikolojisini de olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle hiperaktivite ve dikkat eksikliğine doğru yaklaşım çok önemlidir.

3 yaştan itibaren anlaşılabiliyor 
Dikkat eksikliği ile hiperaktivite bozukluğunun temel özelliği, dikkat süresinin kısalığı, engellenmeye yönelik denetim eksikliği nedeniyle davranışlarda ya da bilişte ortaya çıkan ataklık ve huzursuzluktur. Başlangıcı genellikle 3 yaş dolaylarında olmakla birlikte tanı ilkokul yıllarında konulur. En sık görülen semptomlar; aşırı hareketlilik ve kıvranma, yerinde oturmada güçlük, çok konuşma, dikkatini sürdürmede güçlük, dikkatin kolay dağılması, sıklıkla bir şey kaybetme, sorulara birden atlayıp cevap verme, kuralları takip etmede güçlük, sessizce oynamada güçlük, oyunlarda sırasını beklemede güçlük, bir aktiviteden diğerine kayma, sıklıkla ne söylediğini bilememe, tehlikeli aktivitelerle uğraşma olarak sıralanabilir.

Çocuğunuz ödevlerini yapmayıp kendini okula veremiyorsa “tembel” değil hiperaktif olabilir
Dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olan çocuklarda genellikle agresiflik, anksiyete tabloya eşlik eder. Bu çocuklar arkadaşları tarafından reddedilme sorunları yaşarlar, bunun nedeni karşı gelme davranışı, düşük toleranslı olmaları, inatçılık ve azalmış güven duygularıdır. Çocuğun ödevlerini yapmaması, kendini vermemesi tembellik olarak düşünülür. Yukarıdaki belirtilerin her zaman kendini göstermemesi ebeveynin çocuğun bunu istemli yaptığını düşünmesine sebep olur.

Aile ve okul dayanışmasına ek olarak uzman yardımı alınması şart
Bu rahatsızlıkta tek başına ilaç tedavisinin başarı oranı düşüktür. Aile ve okul ile beraber davranışları düzenleyici bir çalışma gereklidir. Belirtiler çok önemli sorunlara sebep olmadıkça bu çocukların normal sınıf ortamında okumaları ve en ön sırada oturmaları tercih edilir. Çocuğun dürtü ve öfke yönetimi kazanmasına çalışılması, yaz için programlar düzenlenmesi, zaman kullanımı ile ilgili çalışmalar yapılması önemlidir.

Memorial Hizmet Hastanesi 
Psikoloji Bölümü
Uzm. Psikolog Sevda S. Yurtseven

Testisteki Varis, Kısırlık Nedeni!

Testise giden damarların genişlemesi ile oluşan hastalığa ‘varikosel’ deniliyor. Aynı sorun bacaklarda görüldüğünde ise varis olarak tanımlanıyor. 

International Hospital’dan Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Alagöl, erkeklerde yüzde 10, kısırlık teşhisi konulan erkeklerde ise yüzde 38 oranında görülen bu sorun nedeniyle çocuk sahibi olunamadığını belirtiyor. Çünkü varikosel, kısırlığın en önemli nedenleri arasında yer alıyor.

Testisin Sol Tarafı Küçülüyor

Varikoselin yüzde 98 oranında testisin sol tarafında görüldüğünü ve buradaki damarların genişlemesi sonucunda bir süre sonra testisin küçüldüğünü anlatan Prof. Bülent Alagöl şöyle konuştu: “En çok sol tarafta görülmesinin sebebi, testisin sol tarafındaki damarlarda kapakçıkların anatomik olarak yetersiz olmasıdır. Genel olarak kabul edilen görüşe göre, sol taraftaki bir takım anatomik özellikler, toplar damarlarda basıncın artmasına neden oluyor. Ayrıca damarların kapakçık mekanizmalarının bozulmasına ve testis toplar damarlarında anormal bir damar genişlemesine yol açıyor.” 

Sol taraftaki damar sağa göre daha uzun. Hastalığın her iki tarafta görülme oranı yüzde 2. Hastalık yüzünden testisin boyutu küçülüyor. Skrotum denilen torbalarda ısının artmasıyla birlikte, testisteki ısı farkı yaklaşık bir derece yükseliyor. Bu da kısırlığa yol açıyor.

Sperm Sayısını Azaltıyor

Varikosel aynı zamanda sperm sayısının da azalmasına neden oluyor. Damarların genişlemesiyle birlikte spermlerin hareket oranı ve sayısı azalıyor. Kan akımının ters etkisi nedeniyle böbrek üstü bezinden testislere gelen hormonlar nedeniyle testis damarları büzülüyor. Bu da testislerin kötü etkilenmesine neden oluyor. Hastalığın genetik sebebinin olmadığı düşünülüyor. Günün çoğunu ayakta çalışarak geçirenlerde sık görülüyor. Doktor, kuaför, kasap gibi meslek gruplarında hastalığın sık görüldüğünü belirten Prof. Alagöl, hastalığın belirtilerini şöyle sıralıyor:

- Testiste ağrı ortaya çıkması
- Testisin boyutunda küçülme 
- Dokunulduğunda ele damarların gelmesi

Her şeyde sadeleşme zamanı!

Yaşam tarzınızı, evinizi, alışkanlıklarınızı, sorumluluklarınızı, çevrenizi; kısacası yaşamınızı biraz sadeleştirmeye ne dersiniz?

Birkaç yıl önce Londra Design Museum’un duvarında okumuştum, tasarımcı Bruno Munari’nin güzel bir sözünü: “İlerleme sadeleştirme ile mümkündür, karmaşıklaştırma ile değil.” Bu sözün üzerine sizlerle hayatınızda uygulayabileceğiniz sadeleşme eylemlerini paylaşmak istedik…

Neleri seviyoruz? Onlar kalsın
Gerçekten neleri yapmaktan en çok zevk alıyorsunuz? Sizin için çok önemli olan bu 5 şeyi bir kağıda yazın. İşte bu 5 şey sadeleşme eylemimizin temelinde yatan 'önceliklerimiz' olacaklar. Sadeleşme esnasında yapacağımız elemelerde bu öncelikler her zaman sabit kalacak, bunu unutmayın.

Zamanı bir daha değerlendirelim
Gününüz nasıl geçiyor? Kaçta kalkıyorsunuz, kaçta evden çıkıyorsunuz, kaçta yemek yiyorsunuz? Tüm gün boyunca zamanınızı nasıl kullanıyorsunuz? Şimdi az önce belirlediğiniz önceliklerinizin alakalı olduğu zamanlara öncelik verin, ardından diğerlerini elemeye ya da azaltmaya başlayın.

Evi sadeleştirmek
Sadeleşmenin en önemli adımlarından biri de odanızda, dolabınızda, hatta komple evinizde bir arınma gerçekleştirmektir. Bunu yaparken üç adet koli yapın; atılacaklar, bağışlanacaklar ve başka şekilde değerlendirilecekler... Herşeyinizi bu şekilde ayıklamaya başlayın!

‘An’ı yaşayın
Sadeleşmenin anlamlarından biri: ‘şimdi’yi yaşamak… Geçmişin geçmişte kalması ve 'şu an’ki hafızamızda geçmişte yaşananların değil, sadece onlardan aldığımız derslerin barınması; ayrıca çok yakın gelecek dışında geleceğin deşilmemesi, an’ı sadeleştirmeye ve daha kaliteli yaşamamıza yarayacaktır.

‘Yeter’ kelimesini bilmek
Tutumlu olmak da sadeleşmenin parçalarındandır. Yani daha az satın almak, daha az istemek ve azla yetinmek... Birşeyi almak istediğinizde iyice düşünmek, tartıp biçmek; her zaman için daha küçük bir evle, daha mütevazı bir arabayla mutlu olmayı becerebilmek…

Hedeflerde seçicilik
Kendinize bir sürü hedef koyup onlara ulaşayım derken başarısızlık ve hüsranla karşılaşmak yerine; kendinize bir büyük hedef belirleyin ve tüm enerjinizi ona verin. Böylece hem o hedefinize daha çabuk ve kolay bir şekilde ulaşacak; hem de çok büyük bir mutluluk yaşayacaksınız. 

Sorumlulukları bölüştürün
İş hayatınızda yapmanız gerekenler listesini sadeleştirdiğinizde önemli işlerinizi daha çabuk halletmiş olacağınızı fark edeceksiniz. Ayrıca vakit kaybından da kurtulmuş olacaksınız. Aynı şekilde evdeki işlerinizde de önemli olanlara odaklanmanızı; diğerlerini de aile arasında bölüştürmenizi öneririz.

Ve artık… Uygulamaya geçireceğiniz her harekette şu soruyu kendinize sorun: "Bu, hayatımı sadeleştirecek mi?" Bu soruya yanıtınız eğer 'hayır' ise tekrar düşünün, ‘evet’ ise devam edin!

22 Ağustos 2013 Perşembe

Makyajla Gelen Tehlike!

Her geçen gün artan estetik kaygılar, güzel görünme isteği, yaşlılık bulgularını gizleme ve daha genç görünme arzusu kozmetik piyasasını canlandırarak, bakım ürünleri yanında, kamuflaj ürünlerinin de gelişmesine neden oldu. 

Özellikle kadınların tercihi olan makyaj malzemelerinin kullanımı yavaş yavaş erkeklerin de tercihi olmaya başladı. Kişisel bakım ürünleri açısından en ön sıralarda yer alan makyaj malzemelerinin ne kadar doğru kullanıldığı tüm dünyada tartışma konusu haline geldi. Bu ürünlerin sağlıklı olup olmadığı bile bilinmiyor. Bilinmeyenler dünyasında en azından doğru yapılması gerekenler konusunda kişilerin bilinçli olması gerekiyor.

Memorial Etiler Tıp Merkezi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Zerrin Baysal'ın verdiği bilgilere göre, makyaj malzemelerinin en büyük yan etkisi alerjik reaksiyonlardır. Özellikle yüze sürülen fondöten, pudra ve far malzemeleri alerjiye daha çok neden olan malzemelerdir. Bu riski engellemek için ne yapmalı?

Önce Test Edin

Bu ürünleri almadan önce test ürünü alıp kullanmakta yarar vardır. Bir ürün 72 saat sonra herhangi bir alerjik reaksiyona yol açmazsa, ilerleyen günlerde alerji gelişme ihtimali düşüktür, ama yine de olabilir. Özellikle hassas deriye sahip olanlar dikkatli olmalıdır.

Makyajla Yatmamak Çok Önemli

Uygulanan ürünler yüzde uzun süre kalmamalıdır. Özellikle yatarken mutlaka bir sabunla yıkanmalı, nemlendirici sürülmelidir. Bu reaksiyonlardan kaçınmak için, aşırı derecede makyaj yapmamak, makyaj ürünlerini kullanmadan önce deriyi temizlemek ve nemlendirmek yine uyulması gereken kurallardır.

Yanlış Makyaj Sivilce ve Siyah Nokta Yapar

Makyajın bilinen en önemli yan etkilerinden biri de komedondur. Gerek “siyah nokta” olarak bilinen açık komedonlar, gerekse de “kapalı komedon” olarak bilinen “beyaz nokta”ların oluşmasında en büyük pay, bilinçsiz kullanılan makyaj malzemelerinindir. Kişi deri tipine uygun olmayan ürünleri kullandığında gözenekler tıkanır, tıkanmış gözenekler içinde biriken yağ yüzde akneye ya da komedonlara neden olur. Cilt tipini iyi bilmek kuru deriye sahipse yağlı ürünler kullanmak, yağlı cilde sahipse su bazlı ya da matlaştırıcı ve de yağ emici ürünler kullanmak gerekir. En iyisi profesyonel kişilerin önerisine uyarak alınan ürünleri kullanmak daha doğrudur.

Cildiniz Nemlendiriciyi Emdikten Sonra Makyaj Yapın

Renklendirici ürünler olan allık, far, maskara, ruj ve diğer ürünlerin kullanılmasında da dikkat edilmesi gereken kurallar vardır. Yüze uygulanan bir nemlendiriciden hemen sonra uygulanacak makyaj malzemeleri ciltte hoş olmayan görüntülere neden olur. Bu yüzden nemlendiricinin emmesini beklemek gerekir.

Ruj Dudağınızı Kurutabilir

Aşırı ve su bazlı rujlar bazen dudakta çatlamalara ve kurumalara neden olur. Bunu engellemek için dudağa ya yağ bazlı bir nemlendirici sürülmeli ya da yağ bazlı rujlar kullanılmalıdır.

Bitkisel Denilen Ürünler Bile Cildinizi Bozabilir

Maskaralar ve farlar, yüzde görülen alerjik reaksiyonların en önemli sebebidir. Bir ürüne karşı gelişen reaksiyon genelde bir başka ürüne karşı da gelişebilir. Bu durum, derinin toleransının düşük olduğunu gösterir. Bazı hassas derili kişiler hayatları boyunca makyaj ürünleri kullanamayabilir. Natürel, mineral, bitkisel ürünler başlığı ile pazarlanan ürünlere karşı bile alerjik reaksiyon gelişebilir. Çoğu zaman yapılan alerji testleri de bu konuda kişilerin toleransız olduğunu gösterir.

İyi Temizlenmeyen Cilt Erken Kırışabilir

Yapılan hataların başında yapılmış makyajın temizlenmemesi gelir. Deride kalan makyaj ürünleri, derinin kalınlaşmasına, erken kırışıklıklara, gözeneklerinin genişlemesine, derinin mat ve homojen olmayan renk değişikliklerine neden olur. Bu yüzden uygun bir ürünle makyajın çıkarılması makyaj yapmak isteyen kişi için gerekliliktir.

Güneş Altında ya da Karlı Havada Makyajla Dolaşmayın

Güneşlenme, uzun yolculuklar, kayma, çok sıcak ortamda bulunma dönemlerinde makyaj yapmamak daha uygundur. Özellikle makyajlı derinin güneşe maruz kalması renk değişikliklerinin en önemli nedenlerinden biridir. Yüzde kahverengi, siyah görünümünde pigment dalgalarının ortaya çıkmasına neden olur.

Yolculuk esnasında yapılmış yoğun makyajlar, kaza ya da oluşabilecek deri hasarlarında enfeksiyona yol açar. Özellikle yoğun sürülmüş maskaralar gözde kornea yırtıklarına neden olabilir.

Arkadaşınızın Makyaj Malzemesini Kullanmayın

Bir başkasının makyaj ürünlerini kullanmamak dikkat edilmesi gereken en önemli kuraldır. Bu sayede kişisel enfeksiyon ajanlarının kişiden kişiye yayılması söz konusudur. Hele kişide açık yara varsa bulaşıcılık riski da ha da artar. Kozmetiklerin yanı sıra kozmetikleri uygulamak için kullanılan fırça, pamuk, sünger gibi ajanların birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması, kişiler arası mikropların yayılması açısından büyük bir sorundur.

Makyaj Yapmadan Önce Ellerinizi Yıkayın

Kozmetikler uygulanmadan önce eller mutlaka yıkanmalı, uygulanacak deri mutlaka temiz olmalıdır. Uygulama aparatları mümkünse tek kullanımlık olmalı, fırçalar ise temizlenmeli ve de sık sık değiştirilmelidir.

Makyaj Malzemelerinizi Doğru Muhafaza Edin

Ürünler kullanım talimatına göre uygulanmalı, kapakları sıkıca kapatılmalı, sıcak ortamda tutulmamalı (özellikle araç içinde ) , kullanım zamanı geçmiş ürünler atılmalıdır. Güneşe ve sıcağa maruz kalmış ürünler, koruyucu maddelerini kaybederler. Bu da ürünün kullanım zamanının azaltır. Erken bozulmasına, bakteri üremesine neden olur.

Cilt Yaralarınızı Makyajla Kapatmayın

Deri bütünlüğünü bozan yara, sıyrık, enfeksiyon, ekzema gibi bir durum varsa bu bölgelere makyaj yapmaktan kaçınmak gerekir. Aksi takdirde enfeksiyon gelişebilir yada problemin daha da şiddetlenmesi söz konusu olur.

Çocuklarınızı Makyaj Malzemelerinizden Uzak Tutun

Özellikle çocukların çok erken yaşta başlayan süslenme istekleri, zararlı olabilecek sonuçlar doğurabilir. Bu yüzden küçük çocukların makyaj ürünlerinden uzak tutulması doğru olacaktır.

Güzel görünmek herkesin hakkı, fakat bunu sağlarken deriye zarar vermemek gerekir. Bu yüzden aşırıya kaçmadan kişiye uygun ürünlerin kullanılması zarar verici bu uygulamaları minimuma düşürecektir.

Ruhunuz İçin Detoks Zamanı!...

Sisli-puslu, kasvetli kış günlerini artık geride bırakıyoruz. Bahar, canlılığı ve tazeliği ile yaşamı dört bir yanından kuşatıyor. Mevsim, doğada canlanmayı ve yenilenmeyi de beraberinde getiriyor. 

Kış boyunca alınan kilolar, yaşanan iş stresi ve benzeri sorunlardan oluşan depresyon hali yazın enerjisi ile son buluyor. Reem Nöroloji Merkezi’nden Doktor Mehmet Yavuz, ruhunuzu arındırmanın yöntemlerini bakın nasıl anlatıyor…

Günlük hayatın kişide oluşturduğu stres hali, kış ayları boyunca alınan kilolar ve benzeri sıkıntılar kimi zaman depresyon sebebi olabiliyor. Belirtiler fark edildiği durumda kişinin kendini sorgulaması gerektiğini belirten Dr. Mehmet Yavuz, yaz aylarının stres, depresyon ve kilolardan arınmak için çok iyi bir fırsat olduğunu vurguluyor. Dr. Yavuz “Yaşantımızda dikkat edeceğimiz ufak detaylar, beslenme alışkanlığımızdaki değişiklikler kışın depresyon sebebi olabilecek kilolardan kurtulmanın ve daha stressiz bir hayat yaşamanın anahtarı” diyor ve tüm bu detayları şöyle sıralıyor:

İlk Adım Stresten Arınmak…

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, yaşam kalitemizi düşüren stresten kurtulmak için günlük hayatımızda uygulayabileceğimiz küçük değişikliklerin büyük faydası olabileceğini açıklıyor.

Derin Nefes Alın

Sırtınız dik olarak oturun veya ayakta durun. Yavaş ve derin derin nefes alın. Havanın vücudunuza dolması ile birlikte karnınız şişecektir. Nefes alışınızı hissetmek için elinizi karnınıza koyun. İçinizi mümkün olduğunca havayla doldurduktan sonra birkaç saniye süreyle nefesinizi tutun. Şimdi bir mum üflüyormuş gibi nefesi dudaklarınızın arasından verin. Nefesin vücudunuzdan dışarı çıkarken hissettiğiniz duygu üzerinde yoğunlaşın. Bu işlemi dört-beş kez tekrarlayın ve sonra da birkaç dakika sakince oturun.

Hobilerinizi Günlük Hayatınıza Dahil Edin

Sevdiğiniz işlerle uğraşmak stresi azaltmanıza yardımcı olacaktır. Nelerden hoşlandığınıza karar verin ve bunları düzenli olarak yapmaya çalışın.

Küçük Egzersizleri Hayatınıza Katın

Daha önce düzenli egzersiz yapmadıysanız yavaş yavaş başlayıp giderek seviyesini arttırabilirsiniz. Egzersize, arabanızı gideceğiniz yerin uzağına park etmekle,  asansöre binmek yerine merdivenleri kullanmakla başlayabilirsiniz.

Yaşamınızı Daha Aktif Bir Hale Getirin

Evde bahçe veya ev işleri ile uğraşın. Kısa bir yürüyüş bile stresle baş etmenizde oldukça yardımcı olacaktır. Daha aktif olmak için neler yapabileceğinizin listesini yapın. Her hafta veya iki haftada bir listenize yeni şeyler ekleyin.

Depresyonu Yenmenin Tam Zamanı…

Olumsuz hayat şartları, alınan kilolar gibi birçok sebep ile ortaya çıkabilen depresyon hali, çağımızın hastalığı haline geliyor. Rahatsızlığı kişinin hayattan zevk alamama ve enerji kaybı olarak tanımlayan Dr. Mehmet Yavuz, yaz mevsimi ile birlikte depresyon sebebi olacak olumsuzlukları hayatımızdan çıkarmanın çok daha kolay olacağını önemle vurguluyor ve yapılması gerekenleri şöyle özetliyor...

Pozitif Düşünün

Olaylara çok yönlü bakabilmek, nedenlere takılmadan çözüme odaklı düşünmek, yılgınlık duygusunu asla yaşamamak, yaşanan her olaydan bir ders çıkarmaya çalışmak size iyi gelecek…

Beslenme Alışkanlığınızı Değiştirin

• Sabah kahvaltısı yapın. Öğün atlamayın, ara öğünlerle günlük öğün sayınızı arttırın. Söz gelimi iki tabak yemek yiyecekseniz tabağın birinin yemek değil, salata tabağı olmasına dikkat edin.
• Açık büfe restoranlarından uzak durun. Siparişlerinizi mümkünse tezgâhtaki yemekleri görmeden verin.
• Bol bol su için.
• Mümkünse her gün aynı saatte kalkın.
• Yemeklerden sonra dişlerinizi fırçalayın. Diş fırçaladıktan sonra muhtemelen canınız bir şey yemek istemeyecektir.

Egzersiz Yaşamınızın Bir Parçası Olsun

• Sporu hayatınıza dahil etmek için özen gösterin. Egzersize vakit bulamadığınız ya da kısıtlı zaman ayırabildiğiniz takdirde ise günlük hayatınıza daha enerjik ve aktif hale getirebilecek ufak detaylar katın.
• Açık hava yürüyüşlerini ve oksijenin yoğun olduğu yerleri tercih edin.
• Kısa mesafelerde aracınızı kullanmayın, yürümeye özen gösterin.
• İşyeriniz, eviniz asansörlü ise kullanmayın, merdivenleri kullanın.
• Özellikle masa başı işiniz var ise arada yerinizden kalkıp ofisi dolaşın, gün içinde vücudunuzu hareketsiz bırakmayın.
• Her gün mutlaka duş alın. Önce sıcak, sonra soğuk geçişlerde vücudunuza jimnastik yaptırın. Suyun terapi yapıcı etkisini unutmayın.

İstekleri artırmanın 8 yolu burada...

Libido kaybı ile ilgili mutlu değilseniz, yerleşik hale gelmeden önce bunu aşmak en iyisidir.

İlişki içinde aşağıdakilerden herhangi birini yaşıyor musunuz?

*Sizin için dokunmak sadece yatak odasında mı yer alır?
*Seks sizin için paylaşmak değildir.
*Artık seks için sabırsızlanmıyorsunuz.
*Seks sizin için mekanik ve rutin.
*Eşiniz hakkında cinsel düşünceler ya da fanteziler üretmiyorsunuz.
*Ayda an fazla bir ya da iki kez seks yapıyorsunuz.

Yukarıdaki belirtilerden biri veya daha fazlası varsa, cinsel istek kaybı yaşıyorsunuz demektir.. Libido kaybı ile ilgili mutlu değilseniz, yerleşik hale gelmeden önce bunu aşmak en iyisidir.

1- Cinsel yaşamınızı egzersiz ile artırın 
Koşu, yürüyüş, yüzme veya zevk alabileceğiniz herhangi bir fiziksel aktivite. Egzersiz yaparken, kendinizi biraz fazla zorlayın. Bunu başarırsanız canlılık duygusunu hissedersiniz. Bu fiziksel güven sizi, cinsel güven içine taşıyacak. Seks ve egzersiz de stresi azaltmak, rahat ve mutlu olmanıza yardımcı olacaktır. Egzersiz aynı zamanda cinsel isteği artırmaya yardımcı olur. Egzersiz, sağlıklı bir diyet ve yeterli uyku ile birlikte, cinsel dürtüyü artırabilir.

2- Seks her zaman mükemmel değildir 
Her cinsel karşılaşmanın mükemmel olması gerektiği gerçeğini bir kenara bırakın. Bu tür bir beklenti seks yaşamınızda performans düşüklüğüne ve hatta anksiyeteye bile yol açabilir. Dünya genelinde cinsel birlikteliğin %30 ile %40'ı karşılıklı olarak tatmin edici olabilir.

3- Cinsel fantezilerle kendinizi şımartın 
Eşinizle beraber deneyim kazanmak istiyorsanız, yeni erotik filmler, erotik kitaplar size arzu bakımından değişik bir potansiyel sunabilir. Hem siz hem de eşiniz fantezileriniz hakkında birbirinizle konuşun.

4- Programlı seks
Seks, son derece spontane olmalıdır. Sadece anın ısısı ile tabii ki harika olur. Ancak, gerçekte, her şey her zaman bu şekilde olmuyor.  Bazen işlerden, sorumluluklardan fırsat kalmıyor. Bunun için zaman ayıramıyorsanız en azından bir süre programlı bir şekilde cinsel birliktelik yaşayabilirsiniz.

5- Fazla odaklanmak 
Sadece genital değil onu diğer erojen bölgeler üzerinde yoğunlaşırken, performans ve basınç artışı zevk azaltabilir. Potansiyel zevk noktalarınızı keşfetmek ve cinsel uyarılma aşırı duyarlı olan bu alanlarda daha fazla zaman geçirmek için birbirinizin vücudunu keşfedin. Hedef odaklı, zevk odaklı olun.

6- Çift olarak sosyalleşin
Diğer insanlarla birlikte bir akşam yemeği partisine gitmek ya da onları evinize çağırmak size mutlu günlerinizi yeniden hatırlatacak ve kendinizi daha genç daha enerjik hissedeceksiniz. Ve hatta hiç tanımadığınız insanlarla sohbet ederken birbirinizi kıskanabilir ve yeniden arzu duymaya başlayabilirsiniz.

7- Profesyonel yardım alın
Libido kaybı söz konusu olduğunda, Seks ve evlilik uzmanları, yararlı olabilir. Rol oynayan olabilecek herhangi bir tıbbi koşullar olup olmadığını görmek için doktorunuza danışın. Libido kaybına neden olabilecek bir anti-depresan ilaçlar, alıyorsanız, doktorunuza danışarak bırakın ya da alternatifleri konuşun.

8- İhtiyaçları hakkında konuşun 
Cinsel yaşam geliştirmek için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri, eşiniz ile iyi iletişim kurmaktır.

İkiz bebek bekleyen anne adayları


İkiz gebelik, gebelikte normal şartlarda yaşanan yorgunluk hissinin sıklıkla daha fazla yaşanmasına neden olur. Vücudun ihtiyaçlarına kulak verilmeli ve mümkün olan her durumda istirahat edilmelidir. 

İstirahat ve uyku ikiz gebelikte daha da önemlidir. 
İkiz gebelik, gebelikte normal şartlarda yaşanan yorgunluk hissinin sıklıkla daha fazla yaşanmasına neden olur. Vücudun ihtiyaçlarına kulak verilmeli ve mümkün olan her durumda istirahat edilmelidir. Özellikle gebeliğin ilk başlarında uykuya eğilim daha da belirgin olabilir. Bu, bir anlamda sizin gebelik öncesi dönemden kalan “uyku borçlarınızın” bir yansımasıdır. Uyku düzeni mutlaka sağlanmalı ve mümkünse gün içi zamanlarda da uyku için bir miktar vakit ayrılmalıdır.

Egzersiz  ikiz gebelikte mutlaka sınırlandırılmalıdır. 
Tekil gebeliklerde günlük egzersizler her anne adayına mutlaka önerilmektedir. Bu, ikiz gebelik için de, belli şartlar yerine geldikçe aynen geçerlidir. Egzersiz uygun koşullarda kilo almak, gece rahat uyumak, doğuma hazırlık yapmak, gebeliğe bağlı belirtileri daha hafif yaşamak ve hatta hiç yaşamamak ve anne adayının kendini ruhsal ve bedensel olarak iyi hissetmesi açısından son derece önemlidir.

İkiz gebelikte erken doğum yapma riskinin nispeten artmış olması, özellikle ikinci trimesterden (gebeliğin ikinci üç ayı) itibaren yorucu egzersizlere ara verilmesini gerektirir. “Yorucu egzersiz” terimini tanımlamak güç olmakla beraber, önerimiz ikiz gebelikte ikinci trimesterden itibaren yürüme ve yüzme dışında kalan egzersizlerin yapılmaması yönündedir. Yine gebeliğin hangi aşamasında olunursa olunsun egzersizler mutlaka gebeliği takip eden doktor tarafından onaylandıktan sonra uygulanmalıdır.

Beslenme – “Üç (veya daha fazla) kişilik beslenilmesi gerekir” fikri yanlıştır. 
İkiz gebeliği olan anne adayları günlük besin ihtiyaçları konusunda öncelikle kendi bedenlerinden gelen sinyallere güvenmelidirler. Beyinde bulunan açlık merkezi bedenin ihtiyaçlarını size bildirecek ve daha fazla ancak yeterince gıda almanızı sağlayacaktır. Dikkat edilmesi gereken en önemli nokta protein ve kalsiyum içerikli gıdaların daha fazla tüketilmesidir. Tekil gebelikte olduğu gibi çoğul gebeliklerde de aşırı yağlı ve aşırı karbonhidratlı yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Sıvı, vitaminler ve demirle ilgili öneriler aşağıdadır.

Sıvı alımı ikiz gebelikte mutlaka artırılmalıdır. 
Sıvı ve özellikle de su yaşamın vazgeçilmez bir maddesidir. Gebelik döneminde böbreklerin daha hızlı çalışması, vücudun sıvı miktarının artması ve nihayet büyümekte olan bebeğin (bebeklerin) artmış olan ihtiyaçları nedeniyle sıvı alımı artmalıdır. Günlük alınması gereken minimum miktar 2-2.5 litre olmalı ve susama hissi olmasa dahi belli aralıklarla düzenli olarak sıvı gıda alımı sürdürülmelidir.
Sıvı dengesinin bozulmasının erken doğum riskini artıran durumlardan biri olabileceği her zaman hatırlanmalıdır.

Vitaminler ve demire  ikiz gebelikte ihtiyaç önemli derecelerde artar.
Vitaminlerin doğal kaynakları olan sebze ve meyveler arasında en faydalı olanları bulunulan mevsimin sebze ve meyveleridir. Bunlar mevsimin özelliklerine göre ihtiyaç duyduğumuz maddeleri daha bol içerirler (kış meyve ve sebzelerinin C vitamininden zengin olması, yaz sebze ve meyvelerinin ise sıvı içeriğinin daha fazla olması gibi).

Vitaminleri doğal kaynaklarından almak her zaman ideal olmakla beraber yeterince iyi beslenmediğini düşünen anne adayları gebeliği takip eden doktorun önerisine göre gebelikte kullanılmaya uygun vitamin ilaçlarından faydalanabilirler.

Özellikle gebeliğe yetersiz demir depolarıyla başlayan anne adayları gebelik döneminde doktor tarafından önerilen demir içerikli ilaçları mutlaka düzenli olarak kullanmalıdırlar. İkiz gebelik gibi ihtiyacın daha da yüksek olduğu durumlarda bu ilaçlar kansızlık gelişmesinin engellenmesinde oldukça işe yararlar.

İş Yaşamı – İkiz gebeliği olan anne adayları daha erken bir dönemde izne ayrılmalıdır.
Doktorlar ikiz gebelikte daha çok yatak istirahatı verme eğilimindedir ve erken doğum riskinin engellenmesi açısından doktorun bu önerisi mutlaka dikkate alınmalıdır. Yine özellikle bedensel ve ruhsal olarak daha yoğun bir baskı altında olunan mesleklerde çalışanlar başta olmak üzere çoğul gebelik taşıyan tüm anne adaylarının doğum öncesi iznine daha erken bir dönemde ayrılması önemlidir.

Cinsel Yaşam – Doktorun önerilerine uyulmalıdır. 
Tekil gebelikte cinsel yaşamın gebeliğin sonuna kadar devam ettirilebileceğini savunan doktorlar olmakla beraber ebeliğin ilk iki ayı ve/veya son iki ayı kısıtlama yapılması gerektiğini düşünen doktorlar da vardır. Aynı farklı görüşler ikiz gebelikler için de var olmakla beraber bizim önerimiz erken doğum riskini artırmama açısından 28. haftadan itibaren cinsel yaşama ara verilmesi yönündedir. Diğer dönemlerde ise gebeliği takip eden doktorun önerilerine mutlaka uyulmalıdır.

Bir hafta spor yapmasam demeyin!

Tembelliğe son! Kilonuzda istikrarı sağlamak için, egzersizlerinizi istikrarlı bir şekilde yapmalısınız!

Yaptığınız egzersizler tutarlı değil. Bir hafta yapmanız gereken günlerde egzersizinizi yapıyorsunuz geri kalan iki hafta spor salonunun önünden bil geçmiyorsunuz. Daha sonra uzun bir aradan sonra spor salonunda alıyorsunuz soluğu. Bu durum biyolojik sisteminizin korumaya çalıştığı kiloyu, daha fazla almasına neden olabilir. İngiltere'de bulunan Hertfordshire Üniversitesinde görevli Sağlık Psikoloğu Ben Fletcher, düzensiz egzersizin, vücudun doğal dengesine zarar verdiğini, böylece kiloda artışa yol açtığını ve kilo vermeyi zorlaştırdığını söylüyor. Bu nedenle sporunuzu, devamlı yapmanız gerekir.

Los Angeles'ta bulunan Kaliforniya Üniversitesi Egzersiz ve Metabolik Hastalıklar Araştırma Labarotuvar'ında görevli uzman Drusilla Rosales, “Düzenli egzersiz yapılmadığında ve bir anda yoğun aktivite yapılmaya başlandığında kalp ve ciğer her zamankinden fazla çalışır. Böylece egzersize adapte olamazlar. Bu tarz egzersizlerin sadece fiziksel etkisi yoktur, aynı zamanda duygusal ve psikolojik olarakta etkiler. Çünkü insanlar hedeflerine ulaşamazlar, daha mutsuz hissederler ve ümitsiziğe kapılırlar. Bu da  yeni bir egzersiz programına başlamak istendiğinde motivasyonunuzu negatif etkiler ” diyor.

Hedeflerinizde kararlı olun! 
Bir sporcu için hedefler koymak iyidir. Çünkü ağır egzersizler sonunda bir amaç olduğu için sporcuların gözünde büyümez. Amaç kilo vermek olduğunda, süreklilik sağlanmaz. Bunun başlıca nedenlerinden biri genellikle “Kilo veremiyorum” ya da “İstediğim kilodayım” düşünceleri olur. Fakat kötü haber; bu düşüncelere sahip olanlar verdikleri kiloları sonradan tekrar alırlar.

Kiloyla ilgili bir hedefiniz olması, sizi istediğiniz kiloya inmenize yardımcı olur. Fakat verdiğiniz kiloları tekrar almak istemiyorsanız, (ki kimsenin istediğini düşünmüyorum), bunun için hedefinizin daha geniş kapsamlı olması gerekir. Bunu en iyi Brown Tıp Okulu bünyesi altında bulunan Kilo Kontrolü ve Diyabet Merkezinde görevli Yardımcı Doçent Dr. J. Graham Thomas açıklıyor “ Egzersizinizi istikrarla yapan ve bunu hayat tarzınızın bir parçası haline getirenler, amacı sadece kilo vermek olanlara göre daha başarılı sonuçlar elde ediyor”.

Bunun için kaç kilo vereceğinizden öte, hayatınıza kaç beden devam etmek istediğinizi düşünün. Spor yaptığınızda kaç kalori yakacağınızdan çok, kas oranınızın ne kadar artacağını düşünmeye çalışın.

Vücudunuzu şaşırtın! 
İnsanların eğilimleri genellikle ilgilerini çeken popüler sporlardan yana olur. Belki de maymun iştahlılığın en çok işe yaradığı yer spor salonlarıdır. Spor istikrarınızı kaybetmeyin fakat farklı sporlarla vücudunuzu şaşırtın. Carrie Underwood ve bir çok ünlünün egzersiz koçluğunu yapan, Tony Greco bu konuda “Sürekli aynı egzersizi yapmak hem sıkıcı olur, hem de vücudunuz egzersize alışır. Sporda farklı branşlara yönelmeniz daha etkili sonuçlar almanıza neden olur. Kaslarınızı sürekli farklı hareketlerle kullanın ve daha fazla kalori yakın. Böylece metabolizmanızda hızlanacaktır. Bu noktada sporları birbiriyle uyumlu şekilde kombinlemelisiniz. Mesela koşuyor ya da bisiklete biniyorsunuz, bu hareketlerden sonra kaslarınızı gevşetmek için yoga yapmalısınız. Amacımız vücudumuzun ve kaslarımızın dengesini bozmadan sağlıklı bir şekilde kilo vermek” diyor.

Sabrın sonu selamet! 
Kendimizi motive eder, güzel günleri düşünürüz ve çabuk sonuç alacağımızı düşünüp olağan gücümüzle ağır bir maratona hazırlanırmışçasına spora asılırız. Fakat bu Hiçbir sonuç getirmeyeceği gibi aynı zamanda sizi hem fiziksel, hem de ruhsal olarak yorar.

Bu konuda Kuzey Karolina Atletik Performans Merkezi'nde görevli fizik tedavi uzmanı Brian Schiff “Spora iki- dört hafta arasında iki veya üç günlük egzersizlerle başlayın. Daha sonra bu sisteme vücudunuzun alıştığını hissettiğinizde günleri artırın. Fakat her ne kadar vücudunuz dayanırsa dayansın kesinlikle her gün spor yapmayın. Haftanın bir günü vücudunuzun dinlenmesi, kendini toparlaması, güç kazanması ve yenilenmesini sağlayın. Böylece daha iyi sonuçlar alırsınız” diyor. Spor Psikoloğu Casey Cooper ise “Kilo vermeyi hedefleyip, spora başladığımızda zihinsel enerjimizi çoğu zaman görmezden geliriz. Fakat önemli olan vücudunuzun tamamiyle bir uyum ve rahatlık içinde olması gerekir”.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Gaz derdine bu besinlerle son verin

"Dün yediğim kuru fasulye hâlâ midemde" ya da "Ne yesem gaz yapıyor" gibi şikayetlerden pek çok kişi muzdarip...

Kronik bir hastalık olan irritable bağırsak sendromu (spastik kolon) tedavisinde doğru beslenmek, hastanın hayatını değiştirebiliyor! Bazen, beslenme düzenine bir baharat eklemek, bir çayı kesmek ya da pişirme tekniğini değiştirmek bile yıllardır süren kabızlık ya da gaz şikayetlerinin bitmesini sağlayabiliyor! Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Beslenme ve Diyet Uzmanı Arzu Gökmen; spastik kolon, sinirsel kolit ve spastik kolit hastalarını rahatlatacak beslenme formülleri verdi:

1 AZ VE SIK YİYİN

Sindirim sistemi; bir anda mideye inen çok miktarda yiyeceği sindirmekte zorlanabilir. Bu nedenle yemekler, azar azar ve sık aralıklarla yenmelidir. Öğün sayısını artırarak ve her öğünde alınan besin miktarını azaltarak, sindirim sisteminin düzgün çalışmasına yardımcı olabilirsiniz.

2 ÇOK İYİ ÇİĞNEYİN

Yemeklerinizi iyi çiğneyin. Mekanik sindirimi dişler gerçekleştirdiği için besinleri iyi çiğnemek, hem dişlerimizin hem de sindirim sistemimizin rahat çalışmasını sağlar. Çiğneme süresinin uzun tutulması çok yemeyi de önler.

3 GAZSIZ BESLENİN

Sürekli aşırı gazdan şikayet ediyorsanız, gaz yapan besinleri az tüketin. Baklagiller, lahana, Brüksel lahanası ve bezelye; diğer gıdalara göre daha fazla gaz yapıcı besinlerdir. Kimyon ve zencefil ise gaz gideren baharatlardır.

4 KAHVALTISIZ OLMAZ

Saatler süren kahvaltılar yapmak zorunda değilsiniz ama her sabah kahvaltı yapmalısınız. İki dilim keçi peyniri ve iki dilim tam tahıllı buğday ekmeğiyle karnınızı doyurabilirsiniz. Sade probiyotik yoğurda, tam tahıllı gevrek ve bir avuç çekirdekli siyah üzüm karıştırarak yemek de sağlıklı bir kahvaltı seçeneğidir.

5 EGZERSİZ YAPIN

Hareketsizlik, günümüzün en büyük sorunlarından biri... Bağırsak ve mide sorunu olanlarınsa, diğerlerinden daha fazla harekete ihtiyacı var. Bu yüzden, düzenli fiziksel aktivite yapın. Haftada üç kere 30 dakikalık yürüyüşlerle başlayıp zamanla hem süreyi, hem de tempoyu artırabilirsiniz.

6 SUSUZ KALMAYIN

Her gün 8-10 bardak su alın. Su; hem kabızlığı önlemede çok etkilidir, hem de irritable bağırsak sendromu hastalarında sıklıkla görülen ishal yüzünden oluşan sıvı kaybını önler. Kabızlık görülen hastalarda, dışkının yumuşaması ve kolayca çıkması için bol bol su içmek gerekir.

7 DİYET DEFTERİ TUTUN

azı besinler ve besinlerin içinde bulunan katkı maddeleri, gaz ve şişkinlik gibi sindirim şikayetlerini artırabilir. Size dokunan besinleri bulun ve onlardan uzak durun. Mutlaka bir beslenme defteriniz olsun. Bu defterinize yediklerinizi, içtiklerinizi ve sonra sizde oluşan etkilerini kaydedin. Kısa süre sonra size neyin dokunup neyin dokunmadığını tespit edeceksiniz. Bu bilgileri, doktorunuz veya diyetisyeninizle paylaşın.

8 SİNİRLENMEYİN

Stresten ve sigaradan uzak durun. Bağırsaklarımız ikinci beynimizdir ve sinir sisteminin direkt etkilediği organlarımızdandır. Huzurlu bağırsaklar için huzurlu bir kafa gerekir. IBS ile stres arasında inkar edilemeyecek bir ilişki var. Bu yüzden de sizi sinirlendirecek konu ve kişilerder uzak durun!

9 LİF TÜKETİMİNE AĞIRLIK VERİN

Liften zengin besinlerle beslenin. Liften zengin besinlerle beslenmek, birçok kişide gaz ve şişkinlik şikayetlerinin azalmasını sağlıyor. IBS'de sıklıkla görülen kabızlığın giderilmesi için de ciddi lif tüketimi gerekir. Sağlıklı bir insan günde yaklaşık 30 gram lif almalıdır. Bir orta boy domateste 1.5 gram, yarım su bardağı barbunyada 7.3 gram lif vardır. Bir su bardağı brokolideki lif miktarı ise 4.4 gramdır. Her gün iki porsiyon sebze, dört porsiyon meyve tüketimini alışkanlık haline getirin.

10 YAVAŞ YEMEK YİYİN

Yemeklerinizi yerken acele etmeyin. Acele yemek; hem bağırsak şikayetlerinizi artırır hem de kilo almanıza sebep olur. Bu yüzden yemek saatlerinde sakin ve huzurlu ortamlarda olmaya özen gösterin. Ayak üstü atıştırmak yerine sofra düzeninde ailece yemek yiyin.

SİNDİRİMİ KOLAY YEMEKLER YİYEREK ÖNLEMİNİZİ ALIN

Kabızlık, gaz ve şişkinlik gibi sindirim sistemi şikayetleriniz varsa, yapacağınız yemeklerin hafif olması çok önemli. Diyet Uzmanı Arzu Gökmen, hazırlaması kolay ve doyurucu yemek tarifleri verdi...

BAHARATLI EKMEK

Tam buğday veya çavdar ekmeği

1/2 su bardağı sızma zeytinyağı

2-3 diş sarımsak

1 çorba kaşığı pul biber

2 çorba kaşığı kekik

2 çorba kaşığı fesleğen

Çörekotu ve domates

YAPILIŞI: Dövülmüş sarımsak ve zeytinyağını bir kapta karıştırın. Bu karışımı, ekmek dilimlerin üzerine sürün. Daha sonra pul biber, kekik ve fesleğeni serpiştirin. Domates dilimleyip ve çörekotunu ekleyip daha önceden 180 derece ısıtılmış fırında, üstü kızarıncaya kadar pişirin.

KİMYONLU PATLICAN

2 adet patlıcan (Dörde bölünmüş ve tuzlu suda bekletilmiş)

1 büyük soğan

2 adet domates (Rendelenmiş)

2-3 diş sarımsak

Tuz, zeytinyağı, karabiber, kimyon, fesleğen

YAPILIŞI: Patlıcanları tepsiye dizin. Ayrı bir tavada, soğanları kavurun. Sarımsak ve domates katın. Tuz, fesleğen ve kimyonu ilave edip ocaktan alın. Patlıcanların üstünü zeytinyağıyla fırçalayın. Sosu ilave edip ve folyo ile tepsiyi kapatın. 180 derecelik fırıda 20 dakika pişirin.

FESLEĞENLİ SANDVİÇ

2-3 yaprak fesleğen

1-2 dal taze kekik

1 diş sarımsak

2 kaşık zeytinyağı

2 dilim tam tahıllı buğday ekmeği

2 dilim beyaz peynir

Yarım sivribiber

Yarım dolmalık kırmızı biber

3 siyah zeytin

YAPILIŞI: Sarımsağı, dövün, fesleğen ve kekikle birlikte bir kaseye alıp üzerlerine zeytinyağı dökün. Birkaç dakika bekletin. Ekmekleri kızartın. İçine iki ince dilim beyaz peyniri koyup ara sıra biberleri ve zeytinleri yerleştirin. Bunların üzerine fesleğen ve kekikli karışımı yerleştirin.

ISIRGAN SALATASI

1/2 kilo taze ısırgan otu

2 adet kornişon turşu

2 adet taze soğan

1 adet domates

2 diş sarımsak

Sirke

Sızma zeytinyağı

YAPILIŞI: Isırgan otları elinizi dağlamasın diye eldivenle ayıklayın. Bol suda yıkadıktan sonra üzerine tuz döküp hafifçe ovalayın. Diğer malzemelerle birlikte ince ince doğrayın. Servis tabağına aldıktan sonra üzerine sirke ve sızma zeytinyağını karıştırarak dökün.

SALATAYI BIRAKTI ŞİKAYETLERİ BİTTİ

IBS'de birkaç şikayet bir arada olabiliyor mu?

Kesinlikle evet... Spastik kolon ya da IBS; bazen ishal, bazen kabızlık, bazen de gaz şikayetiyle kendini gösterebilir.

Beslenme tarzı bu şikayetlerin azalmasında etkili oluyor mu?

Beslenme ve yaşam şeklindeki değişikliklerle, hastalığın belirtilerini hafifletmek mümkün. Yanlış beslenmeye bağlı olarak, hastanın hayatını altüst eden sindirim sistemi şikayetleri ise tedavi edilmezse ömür boyu sürebilir.

KİŞİYE ÖZEL BESLENME

Her IBS hastasına aynı beslenme programını uygulayabilir mi?

Hayır; beslenme kesinlikle kişiye özel olmalı. Örneğin insanlar salatanın sağlıklı olduğunu düşünür ama salata bazılarında aşırı gaz yapar. Bir hastamız, 50 yıldır salata yiyor ve sağlıklı olduğunu düşünüyordu ama salata yemeyi kestikten sonra tüm gaz şikayetleri bitti. (Sabah)

Hayallerinizin gelinliğini seçmeye başlayın

İşte size hayallerinizi süsleyeceğini düşündüğümüz bir kaç gelinlik modeli...

Hazırsanız; evlilik koşturmasının en keyifli ve heyecan dolu seçimine geldi sıra;

Gelinlik Seçimi…
Daha evlilik teklifini dahi almadan, hatta küçük yaşlardan itibaren gelinlik hayalleri içerisinde olduğunuzu biliyorum. Biz kadınlar böyleyiz. Bazen bir filmde, bazen katılmış olduğumuz bir düğünde, bazen de gazetede gözümüze çarpan bir gelinliğe  “işte bunu istiyorum” cümlesini defalarca kurmuşuzdur. Bu büyük gün için kusursuz olmak her kadının hayali!  İşte şimdi ise hayalleri gerçekleştirme zamanı…

Hayatınızın en özel gününde size eşlik edecek, sizi gecenin prensesi haline getirecek olan gelinliğinizi seçmek göründüğü kadar da kolay değildir.  Tabii ki bu özel gecede rüya gibi bir gelinliğin içinde tüm bakışları üzerinize toplamak isteyeceksiniz.  Öyle olacağınıza hiç şüphe yok! Yalnız gelinlik alışverişinizin kâbusa dönmemesi için bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum; sonradan pişman olmamak için aşağıdaki tüyoları dikkate almanızı öneririm… Gelinlik alışverişi sizi yoran, strese sokan bir koşturma değil, sizi hayallerinize yaklaştıran, mutluluk veren bir süreç olmalıdır.

Gelinlik modellerinin çeşitliliği ve fiyatlarının değişkenliğini görünce aklınız karışabilir. Peki, bu kadar çok alternatif içinden hangi gelinliği seçecek ve nelere dikkat edeceksiniz?

Her şeyden önce gelinlik için belirlemiş olduğunuz bütçeyi oluşturmalı ve ona sadık kalmalısınız.

Gelinlik araştırmanıza ilk etapta yalnız çıkın! Yani tarzınızı ve hayalinizi keşfedene kadar modaevlerini tek başınıza gezin;  deneyin çıkarın, gene deneyin gene çıkarın…

Ta ki hayalinizdeki tarzı ve modeli hissedene kadar… Gelin adayları genelde kalabalık bir grupla gezmeye başlıyor; her kafadan bir ses çıkması kendi fikrinizi etkiliyor. Sonuçta o gelinliği siz giyeceksiniz, tamamı ile sizin ruhunuzu ve sizin hayallerinizi yansıtmalı!  Siz hayalinizdeki modeli keşfetmeye başlayınca anneniz veya fikrine güvendiğiniz diğer yakınlarınızdan fikir alabilirsiniz. Son kararı hep birlikte vermenin keyfine varın!

Cesur olun! Her gelinliğin askıda farklı, üstünüzde farklı olabileceğini unutmayın. Deneyin… Belki de “hayatta bana yakışmaz!” dediğiniz model sizi hayallerinize kavuşturacak.

Vücudunuzu tanımalı ve vücut kusurlarını kapatan, boyunuza ve kilonuza gidecek bir modeli seçmelisiniz. Böylece daha alımlı ve muhteşem görüneceksiniz.

Gelinliğinizi seçerken kendiniz olmalısınız; tarzınıza uyan, içinde rahat ve mutlu olacağınız bir modele yönelin.

Gelinliğinize karar vermeden önce düğününüzün tarzı ve yeri az–çok belli olmalıdır. Düğünün tarzı gelinlik seçiminizi etkiler. Kır düğününe giyilecek gelinlikle, otelde yapılacak kutlamaya seçilen gelinlik kumaşından süslemesine kadar farklı olacaktır.

Gelinlikte modaya inanır mısınız bilemem ama seçeceğiniz gelinlik modeli sezonun modasını değil sizin tarzınızı ve kişiliğinizi yansıtmalıdır. Normal hayatınızda çok sade giyinen biriyseniz, gelinlik seçiminde ağır ve işlemeli bir model seçmeniz, sizde emanet görüntüsü oluşturur.

Gelinlikte doğru kumaş seçimi de önemlidir. Yaz düğünlerinde rahat hareket edebileceğiniz şifon, ipek, organze, tafta gibi hafif kumaşları, kışın ise mikado, saten düşes, saten, krep gibi daha dolgun ve tok duran kumaşları tercih edebilirsiniz.

Modeller konusunda aklınız karışıyorsa ve ne istediğinize karar veremiyorsanız bu durumdan kurtulmanın en iyi yolu; farklı tarzda gelinlik mağazalarına gidip değişik modeller denemek olacaktır. Birinde  mutlaka “ işte bu” diyeceksiniz.

Gelinlik mağazalarının birçoğu randevu sistemi ile çalışır; gitmeden önce randevu almayı unutmayın ki modacınız tüm enerjisini ve dikkatini size verebilsin…

Gelinliğinizi düğünden 2 gün önce almanız, olası düzeltmeler için size zaman kazandırır.

Gelinlik modelinizi belirlerken damat adayı ile yan yana olduğunuzdaki fiziki görünüm ve uyumu da dikkate almalısınız.

Gelinliğinizi diktirme haricinde hazır da alabilirsiniz. Belki de birbirinden güzel ve çekici hazır gelinlikler arasından hayalinizdeki gelinliği kolayca bulacaksınız. Hazır gelinlikler sonuçta daha pratik, üstelik üzerinize tam oturmayan kısmını modelde oynama yaparak size uygun hale getirmek kolaylıkla mümkün! Ama tabi ki size özel farklı bir tasarım istiyorsanız Houte Couture tasarımlara da bakmanızı tavsiye ediyorum.

Modacınız provalara giderken gelin iç çamaşırınız ve ayakkabılarınızın yanınızda olmasını isteyecektir. Ayakkabı ve çamaşır modeline karar verme zamanı…

Peki ya aksesuar seçimi? Gelinliğinizi ne tarz aksesuarlarla tamamlamak istiyorsunuz?  Romantik tüylerle süslenmiş bir taç mı, yoksa swaroski taşların ışıltısı mı? Gelinliğinize uygunsa eldiven takarak vintage tarzda yakalayabilirsiniz. Seçim sizin. Bu detaylara karar verirken modacınıza kulak vermeyi unutmayın…

Hazırlayan: Meltem Öksüm

İnsanları mutlu eden 30 küçük şey

İnsanlar Cumartesi günü kendilerini daha mutlu hissediyor 

İngiltere'de yapılan bir araştırmanın sonuçları insanların Cumartesi günü kendilerini diğer günlere göre daha mutlu hissettiklerini ortaya koydu.

İngiltere'de özel bir araştırma şirketinin 3 bin yetişkinin katılımıyla gerçekleştirdiği anket, insanların çarşafları yeni değiştirilmiş bir yatakta yatmak ya da uzun zamandır görmedikleri bir arkadaşları ile yolda karşılaşmak gibi küçük şeylerden büyük mutluluk duyduklarını, Cumartesi günün ise sadece haftasonun başlangıcı olduğu için bile insanları mutlu ettiğini ortaya koydu.

Araştırmanın sonuçlarına göre, insanlar çok olağanüstü olmayan küçük şeylerden mutlu oluyor; pantalonun cebinden 10 lira çıkması, çarşafları yeni değiştirilmiş bir yatağa yatmak, yolda el ele tutuşmuş yaşlı bir çifti yürürken görmek, büyük mutluluk kaynağı olabiliyor.

İnsanları en çok mutlu eden 50 şeyi bulmak için yola çıkan araştırmacılar, Cumartesi gününün insanları en çok mutlu eden gün olduğunu söylüyor. Ankete katılanlara göre, Cumartesi sabahı uyanıpta o günün haftasonunun başlangıcı olduğunu bilmek bile mutlu olmak için yeterli bir sebep olabiliyor.

MUTLU OLMAK İÇİN 30 KÜÇÜK ŞEY

Ankette yer alan diğer maddeler ise şöyle sıralanıyor; Bebek sesi duymak, ormanda yürümek, parkta piknik yapmak, almak istediğimiz bir giysinin ucuzluğa girdiğini görmek, tatile gitmek için rezervasyon yapmak, radyoda favori parçanızı duymak, yalnız başınıza kalıp kendinizi dinlemek, yeni bir arkadaşlık kurmak, eski fotoğraflara bakmak, kek yemek, size geçmişinizi hatırlatan bir parça dinlemek, güneşli bir güne uyanmak, sadece kız ya da erkek arkadaşlarınızla felekten bir gece çalmak, çikolata yemek, romatik bir yemeğe çıkmak, işte yükselmek, güneşli bir günde camlar açık araba sürmek, birisinden teşekkür kartı almak, sevdiğiniz bir arkadaşınızdan güzel bir mesaj almak, güneşte oturmak, denizde yüzmek, surpriz bir demek çiçek ya da hediye almak.

Kaynak: Vatan

13 Ağustos 2013 Salı

Rüzgara Karşı Yürümek Kalp Krizini Tetikliyor!

Kalp damar hastalıklarına yakalanma riski olan kişiler ve hastalar, kış mevsiminde yaşam alışkanlıklarına daha fazla dikkat etmeli. Çünkü soğuk hava, özellikle de sert rüzgar kalp krizini tetikleyebiliyor! Kalp krizinden korunmak içinse öncelikle soğuk havada fazla kalmamak ve sert rüzgarı arkaya alarak yürümek gerekiyor! 

Ülkemizde yaklaşık  3.5 milyon kalp hastası bulunuyor ve bu sayıya her yıl 240 bin kişi ekleniyor.  Yine her yıl önlenebilir kalp ve damar hastalıkları nedeniyle 205 bin kişi hayatını kaybediyor. Üstelik çoğalan risk faktörleri yüzünden bu sayı her geçen gün giderek artıyor. Hiç kuşkusuz kalp damar hastalıklarına yakalanma riski olan kişilerin ve hastaların sağlıklarına yılın her mevsiminde dikkat etmeleri gerekiyor.

Acıbadem Kadıköy Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Erkan Ekicibaşı özellikle ileri yaş grubunda olanlar, dış mekanda çalışanlar, enfeksiyona zemin hazırlayan kalabalık ortamlarda çalışanlar ve depresyon gibi stres yönetimi bozulmuş kişilerin soğuk havalarda daha dikkatli olmaları gerektiğine dikkat çekerek,  “Çünkü soğuk hava, şiddetli rüzgar, kar ve yağmur, özellikle de sert rüzgar kalp krizi gelişimini tetikleyebiliyor.” uyarısında bulunuyor.

Sert Rüzgara Dikkat!

Soğuk hava, şiddetli rüzgar, kar ve yağmur vücut ısısını düşürüyor. Özellikle sert rüzgar, vücut yüzeyindeki ısınmış hava katmanının uzaklaşmasına neden olarak “hipotermi” riskini kar ve yağmura göre daha fazla arttırıyor. Kalp de mevcut vücut sıcaklığını koruyabilmek için daha fazla kan pompalamak zorunda kalıyor. Vücut ısısını korumaya çalışılırken kalbin iş yükü artıyor, bunun sonucunda da kalp damar hastalığı olan kişilerde kalp krizi gelişimini kolaylaştırıyor.

Gün İçerisinde Sıcaklık 5 Dereceden Fazla Düşerse...

Soğuk hava ayrıca kan damarlarında daralmaya ve kan basıncında artmaya neden oluyor. Eğer kişi zaten yüksek tansiyon hastası ise  bu durum kan basıncının tehlikeli rakamlara yükselmesine yol açıyor. Öyle ki Fransa da yapılan bir çalışmada -4 derece ve altındaki sıcaklıklarda tansiyon değerinin 140/90 mmHg den yüksek olmasının kalp krizi riskinin 2 kat artmasına neden olduğu saptanmış. Yapılan çalışmalarda tansiyon hastalarında gün içerisindeki hava sıcaklığında 5 dereceden fazla olan düşüşlerde de riskin artığı tespit edilmiş. Soğuk ava ayrıca kalp duvarı stres düzeyinin artmasına ve kanın kalınlaşıp akışkanlığını etkileyerek pıhtılaşmasına neden oluyor. Bunun sonucunda da kalp krizi oluşumuna zemin hazırlıyor. Bunların yanı sıra solunum sistemi enfeksiyonlarının artmasına neden olarak da kalbin iş yükünü arttırıyor ve kalp krizi oluşumunu kolaylaştırıyor.

Kimler Risk Altında?

• Özellikle ileri yaş grubunda olanlar,
• Dış mekanda çalışanlar,
• Enfeksiyona zemin hazırlayan kalabalık ortamlarda çalışmak zorunda olanlar,
• Depresyon gibi stres yönetimi bozulmuş kişiler soğuk havalarda daha dikkatli olmalı.

Soğuk Havada Kalbinizi Korumanın 10 Püf Noktası

1- Rüzgarı Arkanıza Alın: Soğuk havada mümkün olduğunca az kalın, rüzgarı arkanıza alarak yürümeye de özen gösterin.
2- Birkaç Kat Giyinin: Dışarıda uzun süre kalmanız gerekiyorsa veya egzersizi dış ortamda yapacaksanız ve hava soğuksa birkaç katmandan oluşan kıyafet seçerek vücut yüzeyinde koruyucu bir hava katmanı yaratın.
3- Başınızı ve Ellerinizi Koruyun: Soğuk havalarda en önemli ısı kaybı baş ve ellerde oluyor. Bu nedenle başınızı mutlaka şapka-bere ile koruyun, elleriniz için de eldiven kullanın.
4- Isımak İçin Alkol Almayın: Isınmak amacıyla alkol alımından uzak durun. Alkol cilt damarlarında genişlemeye neden olarak ısı kaybını kolaylaştırıyor ve kanın yaşamsal organlara akışını azaltıyor.
5- Haftada 3 Gün Egzersiz Yapın: Haftada en az 3 kez, tercihen her gün egzersiz yapın. Egzersizlerin başında mutlaka 10–15 dakika ısınmaya özen gösterin. Asıl egzersiz de yaşınıza uygun kalp hızınızda 15–30 dakika sürmeli. Bu değerler için mutlaka doktorunuza başvurun. Egzersiz sonrası da 5–10 dakika soğuma, gevşeme ve  toparlanma hareketlerini yapmayı unutmayın.
6- Dışarıda değil, Kapalı Ortamda Spor Yapın: Soğuk havada yapılan egzersiz kalp hastalığı riskini artırıyor. Ancak bu soğuk havalarda egzersizi erteleyeceğiniz anlamına gelmemeli. Özellikle soğuk ve rüzgarlı havalarda dış ortam yerine havalandırması optimize edilmiş kapalı ortamlarda egzersiz yapın.
7- Egzersiz Yaparken Sıvı Alımına Dikkat Edin: Egzersiz öncesinde çay, kahve, sigara ve kafeinli içeceklerden uzak durun. Kalp atım sayısını, dolayısıyla kalbin ihtiyacı olan oksijen miktarını artırıp egzersiz için kullanacağınız rezervi azaltır.
8- Bol Su İçin: Egzersiz sırasında kaybedilen sıvı ve elektrolitlerin yerine konması ve sıvı kaybına bağlı kan akışında bozulmayı önlemek için egzersiz öncesinde ve sonrasında bol miktarda su içmeye özen gösterin.
9- İlaçlarınızı İhmal Etmeyin: İlaçlarınızı mutlaka doktorunuzu tarafından önerilen saatlerde düzenli olarak alın. Özellikle diyabet ve kalp yetersizliği gibi kronik hastalığınız varsa veya 60 yaş üstünde iseniz her yıl mutlaka grip aşısı yaptırmaya da özen gösterin.
10- Sigarayı Çöpe Atın: En önemli risk faktörlerinden biri olduğu için sigara kullanıyorsanız hemen bırakın.

Hamileyken Cinsellikten Korkmayın...

Kadınların pek çoğu bebeklerine zarar vereceği endişesiyle hamilelikte cinsellikten korkar. Ancak gebelik döneminde de sağlıklı bir cinsel yaşamın söz konusu olduğunu belirten uzmanlar, "Doğru seks, düşük riski getirmez, erken doğumu da tetiklemez" diyorlar.

Gebelikteki yanlış inanışlar veya çiftlerin korkularının hamilelikte seksüel yaşamı olumsuz etkilediğini belirten Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu, "Hekim tarafından aksi söylenmedikçe gebelikte normal yaşantıdan uzaklaşmamak ve ciddi kısıtlamalara girmemek gerekir" diyor.

Cinsel İstek Azalabilir

Gebelik sırasında anne adayında yaşanan fiziksel ve ruhsal değişimlerden cinsel isteğin de etkilenebildiğini söyleyen Prof. Dr. Fıçıcıoğlu, bu etkileşimin, gebeliğin bazı dönemlerinde azalırken bazı dönemlerde artış gösterebildiğini kaydediyor. Cinsel istekteki bu değişikliklerin anne adayında oldukça belirgin olduğunu anlatan Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu, şu bilgileri veriyor:

"Düşük riski veya erken doğumu tetikleyeceğine olan inanç gebelikte cinsel yaşamın olumsuz etkilenmesine neden oluyor' diyor. Gebeliğe özgü kilo alma, çatlaklar, şişlikler, gebelik maskesi gibi bazı değişimler anne adayında ruhsal çöküntüye neden oluyor. Eşlerin tutumunun da bazen bu inancı tetiklediğini anlatan Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu, konuyla ilgili şunları söylüyor: 'Unutulmaması gereken şey bu değişimlerin çoğunun doğum sonrası geçeceğidir. Aslında yapılan bazı çalışmalar daha önce hiç orgazm olamamış kadınları gebelikteki birlikteliklerinde orgazm olabildikleri gösterilmiştir. Bu nedenle eğer hekim tarafından kısıtlama getirilmemişse gebelerin cinsel yaşamlarını yumuşak bir şekilde yaşamalarında bir sakınca yoktur."

Bu Durum Erkekleri de Etkiliyor

Baba adaylarında da durumun benzer olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Fıçıcıoğlu, erkeklerdeki değişimi şöyle anlatıyor:

"Baba adaylarının bazılarında cinsel istek artarken, bazılarında ciddi azalma olur. Bu durum, kişinin hayata bakışıyla da paralellik gösterir. Yanlış inanışlar da bu durumu tetikleyebilir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında annede görülen bulantı, kusma ve halsizlik eşte üzüntü, acıma ve strese yol açar. Bu da cinsel yaşamın ikinci plana atılmasına neden olur. Gebeliğin son üç ayında ise hem annede oluşan fiziksel değişimler, hem de ilişkinin olası bir erken doğumu tetikleme ihtimalinden dolayı erkekte, ilişkiden kaçınma duygusu uyandırır. Gebelikte erkekte beklenen şey mantıklı ve şefkatli olmasıdır. Daha önceki gebeliklerde tekrarlayan düşük, erken doğum ya da düşük öyküsü olan kişiler ise gebelik sırasında ilişki konusunda dikkatli davranmak zorundadır."

Sizden hoşlanıyor mu? Vücut dilini izleyin!

Onu izleyin, vücut dili size olan alakası hakkında fazlaca ipuçları verecektir.

Seviyor, sevmiyordan önce yani sevgisini sorgulamadan önce asıl bilmemiz gereken bizimle ilgilenip, ilgilenmediğidir. Bunu çok merak ediyorsunuz fakat söylediklerinden Hiçbir şey anlamıyorsunuz. Onu izleyin, vücut dili size olan alakası hakkında fazlaca ipuçları verecektir.

Kaşlarını kaldırıyor! 
İnsan davranışları hakkında araştırma yapanlar, erkeklerin sevdikleri bir şey gördükleri zaman kaşlarını kaldırdıklarını söylüyorlar. Kaşlarını kaldırdıkları zaman gözleri daha büyük gözükür  ve ışığın da yansımasıyla daha çekici görünürler. Bu saniyelik bir hareket değildir, siz farkedene kadar dakikalarda sürebilir.

Önüne eğiliyor! 
Sizinle ilgilenip, ilgilenmediğini öğrenmek için davranışlarını izlerken buna özellikle dikkat edin. Yanınızdayken davranışlarına özellikle çok dikkat edin. Kelimeler dudaklarından dökülmeden önce çoktan davranışlarına yansımış olabilir. Karşılıklı oturuyorsunuz ya da yan yana duruyorsunuz, eğer sürekli size sırtını dönüyor, sandalyesiyle oyunuyorsa kesinlikle sizden hoşlanmak bir yana kardeşi gibi görüyordur. Zamanınızı boşuna harcamayın.

Açık beden! 
Eğer bir kadın bacak, bacak üzerine atıyorsa buradan çok bir anlam çıkmaz. Fakat bunu bir erkek yapıyorsa size açılmak istemiyor olabilir. Kollarını önünde bağlaması da kendini kapatması anlamına gelir. Yanınızdayken ne kadar rahat davrandığına bakın. Sizinle ilgilendiğini anlamak için yanınızda bir süre kalıp ortama alıştıktan sonra ne kadar kendini açtığına ve rahat davrandığına bakın.

Sizin için iyi görünmeye çalışıyor! 
Sizinle ilgileniyorsa, sizin için iyi gürünmeye çalışacaktır. Peki siz bunu nereden anlayacaksınız? Yanınızdayken sürekli saçınız düzeltmesinden, üzerine başına çeki düzen vermesinden tabiiki.

Size baktığını çok belli ediyor! 
Size baktığını çok belli ediyor çünkü baktığı şeyden keyif alıyor. Kendinizi yeni keşfedilen bir ada gibi hissedebilirsiniz. Çünkü her 5 dakikada bir sizi baştan aşağıya süzecek ve bunu gizlemeyecek.

Yüzüne dokunuyor! 
Yüzüne, kulaklarına veya çenesine dokunuyorsa, sizinle ilgilendiğini düşünmeniz için iyi bir sebebiniz var. Uzmanlara göre erkekler heyecanlı ve gergin olduklarında ciltlerine bir kereden daha fazla dokunuyorlar.

Size dokunmak istiyor! 
Bir şey anlatırken, size doğru eğilir bir şekilde temasta bulunur.

Size bir şey ödünç vermeye çalışıyor! 
Centilmen her erkek yanında üşüyen bir kadın olduğu zaman mutlaka ceketini ödünç verir. Fakat geri vermenize rağmen almamakta hoşlanıyorsa hanımlar kesinlikle sizinle ilgileniyor. Bu centilmen davranışı yüzünden sadece iyi anılmayacak aynı zamanda sizinle bir daha buluşmak için iyi bir bahanesi olacak.

Erkekleri etkileyen 15 ayrıntı

Sevgilinizin hoşlandığı şeyleri kendi hobiniz haline getirerek erkeğinizin yaşamında daha fazla alana sahip olabilirsiniz. İşte erkek arkadaşınızı ya da kocanızı etkilemek için kulağınıza küpe olması gereken 15 ayrıntı…

Erkek arkadaşınızın ya da kocanızın sizinle birlikte daha fazla vakit geçirmesini istiyorsanız veya ilişkiniz rutine girdikten sonra da sizden sıkılmamasını istiyorsanız

1. Onunla aynı dili konuşabilmeniz için en önemli şey, futbolla ilgilenmeniz. Bunun için yapılacak çok işin var, doğru antrenmana!

- Sabahları gazeteyi tersten okumalısınız. Birden garip geldi, değil mi? Haklısın, ama erkekleri ilgilendiren spor sayfaları son bölümde yer aldığı için. Onlara ayak uydurmanız lazım.

- Onun tuttuğu takım hakkında bilgiye sahip olmalısınız, hatta asla kötü bir şey söylememelisiniz!

- Takımlara yapılan yeni transferleri takip etmeyi unutmayın.

- Hangi futbolcu hangi takımda oynuyor, bilmemek olmaz!

2. Biz kadınlar, nedense erkekler hoşlandıkları kadınlardan bahsederken hemen kulp takarız. Artık bundan vazgeçmelisiniz. Onun size bahsettiği kadından hoşlanmasan bile olumsuz konuşmamalısınız, yoksa çok bozulur!

3. Play Station için çıkan bütün oyunlarını takip etmelisiniz.

4. Tıraş olmamış birine laf etmeyin. Siz her gün tıraş olmak ne demek biliyor musunuz? (Ah, bir de onlar bizim ağda yaparken yaşadıklarımızı bilseler…)

5. Onunla beraber alışverişe çıkmayı aklınızdan bile geçirmeyin. Birlikte sadece Nike, Puma, Adidas gibi spor malzemeleri satan mağazalara gidebilirsiniz. Zaten diğerlerine gitmek istemez.

6. Saçma sapan espriler yaptığında ona gülmelisiniz. Hatta siz de ona katılın!

7. Her gün gömlek ve çorap değiştirmenin ne kadar “gereksiz” olduğunu yoksa bilmiyor musunuz? Hemen öğrenseniz iyi olacak.

8. Bir şey anlattığında anlamadıklarınızı ona sormayın. Sonradan nasılsa anlarsınız.

9. Sizin yanınızdayken arkadaşlarıyla ilgileniyorsa kıskançlık yapmayın. Zamanla sizin varlığınızı kabul edecektir.

10. Onun tarzını yakalayın.

11. Cep telefonlarının markalarını, modellerini bilmenizde fayda var. Böyle önemli bir genel kültür konusunu (!) bilmediğin zaman ortamda bakakalmak islemezsiniz, değil mi?

12. Onun arkadaşlarını asla eleştirmeyin, çünkü bunu kaldıramaz! Arkadaşları yüzünden onunla kavga etmeye değmez…

13. Yanınızdayken kalori hesabı yapmamalısınız. Aldığınız kiloları boş bir zamanınızda nasılsa verirsiniz.

14. 24 saat romantizm olmaz… En azından sinemada aksiyonu tercih etmelisiniz!

15. Onun yanındayken evlilikten bahsetmeyin. Erkekler evlilik hususunda biraz hassastırlar!

Panik Atak Uykuda da Vuruyor!

Panik atak hastalarının yüzde 48’inin uyku sırasında da ortada hiçbir neden yokken panik atak geçirdiğini biliyor muydunuz?

Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları E. A. Hastanesi’nin (BRSHH) bilimsel dergisi Düşünen Adam’da yayınlanan bir araştırma, panik atak hastalarının yüzde 48’inde uykuda da panik atak görüldüğünü ortaya koydu.

BRSHH'den bir grup bilim adamının yaptığı bir çalışma, uyku panik atağının (UPA) farklı bir yapıya sahip ayrı bir alt grup olabileceğini ortaya çıkardı.

Ortada herhangi bir gerçek neden yokken, kişinin uykudan ani bir çarpıntı ve korku ile uyanması olarak tanımlanan ve tekrarlayıcı olan panik hali, uykuda panik atak olarak tanımlanıyor. Çalışmaya dahil edilen 98 panik bozukluğu hastasının 51’inde, çalışma kriterlerine göre uyku panik atağı görüldü.

Boğulma Hissi ve Çarpıntı...

Yapılan çalışmada, panik bozukluğu hastalarının yüzde 48’nin uyku panik atağı geçirdiği saptandı. Uyku panik atağı olgularında en sık görülen belirtiler ise; boğulma hissi, uyuşukluk, çarpıntı, denge kaybı, ölüm korkusu ve korkuya kapılma olarak tespit edildi.

UPA olan panik bozukluğu olgularında, hastalığın daha şiddetli seyrettiği, depresyon birlikteliğinin sık olduğu, ayrıca, bu hastalarda uyku bozukluklarının eşlik ettiği, uykuya dalma ve sürdürmekte zorluk yaşandığı, sabah yorgun kalkmanın sık görüldüğü saptandı. Ek olarak, hastalar uyku ile ilgili kaçınmalar ve davranış değişiklikleri, uyumaktan ve yalnız yatmaktan kaçınma davranışı sergiliyor.

Hamile Kalmaya Karar Verdiyseniz...

İnsanın hayatında verdiği en önemli kararlardan birisi çocuk sahibi olmak istemesidir. Hayatının herhangi bir döneminde çocuk sahibi olmayı istemeyen kadın yok gibidir. Ancak bu güç karar verildiğinde hamile kalmadan önce hem ruhsal hem de fiziksel olarak hazır olmak gerekir.

İstanbul Özel Hizmet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Meltem Eğilmez Candangil'in verdiği bilgileri göre, özellikle eşlerin her ikisinin de çalıştığı ailelerde bebeğin bakımı ve duygusal ihtiyaçlarının da karşılanması gerektiği göz önüne alınarak planlama yapılmalıdır.

Bu arada en önemli konulardan biri de anne ve baba adaylarının psikolojik açıdan tam anlamı ile hazır olmaları, herhangi bir psikolojik rahatsızlık nedeni ile tedavi görüyor olmamalarıdır.

Depresyon çağımızın oldukça sık rastlanan bir sorunudur. Anti- depresan ilaç kullanan bayanların hamilelikten korunmaya özellikle çok dikkat etmesi gerekmektedir. Depresyon tedavisinin tamamlanmasından yaklaşık 3-6 ay sonra korunmanın bırakılması tavsiye edilir.

Hamilelik Öncesinde Bunlara Dikkat!

Hamile kalmayı planlayan bir bayanın genel sağlık durumu son derece önemlidir. Hamile adayları için mümkün olduğunca ideal yaşam koşulları istenir. Düzenli alışma ve dinlenme saatleri, uyku saatlerinin yeterli ve uygun koşullarda olması, sigara ve alkol tüketiminin olmaması ve yoğun sigara dumanı olan yerlerde zaman geçirilmemesi önemlidir.

Sigara  bilindiği gibi hemen tüm olumsuz etkilerini damar sistemi üzerinden göstermektedir. Bebeği anne ile ilişkilendiren, onun beslenmesini, oksijenlenmesini sağlayan ve atıklarını boşaltan sistem olan plasentanın tamamen bir damar sistemi olduğu düşünüldüğünde sigaranın hamilelik üzerindeki zararları açıkça görülmektedir. Doğurganlık çağında bir bayanın hiç sigara içmemesi ideal olmakla birlikte en azından hamileliğin fark edilmesi ile birlikte hemen sigara kullanımı bırakılmalıdır. Sigara azaltmak çözüm değildir ve önerilmez. Gebe adayı bir bayanın bilinen hastalıklarının iyi kontrol altında olması çok önemlidir.

Toplumumuzda en sık rastlanan hamileliği komplike edebilecek hastalıklar arasında anemi (kansızlık), diyabet (şeker hastalığı), guatr, kalp romatizması ve doğuştan kalp kapak sorunları gelmektedir. Ayrıca enfeksiyon hastalıklarının bazıları da oluşacak hamilelik için çok ciddi riskler oluşturur. Bunların başlıcaları kızamıkçık, suçiçeği, kabakulak enfeksiyonlarıdır. Bu enfeksiyonlar erken hamilelik döneminde geçirildiğinde bebeğin sakat kalmasına ya da hamileliğin düşükle sonlanmasına neden olabilecek enfeksiyonlardır.

Hamilelik Öncesi Muayene

Normal koşullarda bir bayanın düzenli olarak yılda bir kez jinekolojik muayeneden geçmesi ve temel sağlık taramalarının yapılması gerekmektedir. Bunların başında vajinal smear testi ve meme ultrasonografisi gelmektedir. Hamile kalmaya karar veren bir bayanın ise hamileliğin planlandığı tarihten yaklaşık 3 ay önce kapsamlı bir muayene olması ve bazı tetkiklerin yapılması gereklidir.

Muayene Aşamaları

Anne adayının hamilelik öncesi danışma amaçlı ilk muayenesi adet döneminin hemen bitiminde yapılır. Muayenenin öncesinde detaylı bir hikaye alınır. Bu ilk görüşmede hem anne hem de baba adayının aile geçmişleri sorgulanır, soylarında genetik geçiş gösteren herhangi bir anomali ya da hastalığın olup olmadığı araştırılır. Eşi ve kendisinin aile fertlerini de içeren anamnez sırasında dikkati çeken noktalar ( özürlü ya da ölü doğan bebekler, kronik hastalıklar, konjenital anomaliler, vs.) incelenmek üzere not edilir. Eşlerin özgeçmişleri de genel sağlık durumları ve geçirdikleri hastalıklar konusunda detaylı bir şekilde taranır.

Sonrasında kalp hastalığı, diyabet, karaciğer hastalığı, böbrek hastalığı gibi kronik sistemik hastalığınız olup olmadığını sorgulanır. Bu hastalıkların varlığı hamileliğin size zarar vermesine neden olabileceği gibi bebeğinizin sağlıklı gelişimine engel olabilmesi açısından da önemlidir. Anne adayının fizik muayenesini takiben jinekolojik muayenesi yapılır ve bu sırada smear testi alınır. Yapılan muayenede dikkati çeken noktalar (rahimde şekil anomalisi, vajinismus, pelvis darlığı, polikistik over) var ise bunlar kaydedilir ve incelemeye alınır. Ayrıca miyom, yumurtalık kisti, endometriozis gibi hamileliğe engel olabilecek durumların varlığına yönelik ipuçları aranır ya da daha önceden bu tür durumların varlığı tespit edilmiş ise uygulanan tedaviler ve sonuçları ile ilgili bilgi edinilir. Bazı jinekolojik hastalıklar ve enfeksiyonlar hamile kalmada güçlüğe ya da hamile kalındığında düşüklere neden olabildiğinden jinekolojik öykü son derece önemlidir.

Yaşanılan hamilelikler ile bunların sonuçları ile ilgili bilgiler de önemli ipuçları verebilir. Eğer daha önce doğum yapılmışsa bebeklerin doğum haftaları, doğum kiloları, doğum şekli, eylem ve doğum sırasında yaşanan özellikler değerlendirilir. Eğer daha önceden tekrarlayan düşükler, sakat ya da ölü doğumlar varsa yeniden hamile kalmadan önce bunların nedenlerinin araştırılması ve gerekiyorsa tedavi edilmesi gerekecektir.

Düzenli ya da düzensiz kullanılan ilaçlar hekim ile tartışılmalı, bunların  ve bebeğe olan etkileri sorgulanmalıdır. Öte yandan alerji varlığı ve hangi maddelere karşı allerjik olunduğu da önemlidir.

Bebek Bakımında Altın Kurallar

Onu başka bebeklerle kıyaslamayın. İlk bir yıl yorgan ve yastık kullanmayın. Giysileri yüzde 100 pamuklu olsun. Bırakın çıplak ayakla yere bassın. Beslenmesinde 3N-1N kuralını uygulayın...

Çocukların bedenen, zihnen ve ruhen sağlıklı olabilmesi için ilk bir yaştaki bakım ve beslenmenin en temel nokta olduğunu söyleyen Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Yeşim Coşkun, "Her şeyden önce doğru bebek bakımıyla ilgili olarak bilgilenin. Her bebeğin gelişimi aynı değildir, diğerleriyle kıyaslamayın. Beslenmesi konusunda ısrarcı olmayın; 3N-1N kuralını uygulayın Yani ne, nerede ve ne zaman yiyeceğine siz, ama ne kadar yiyeceğine o karar versin! En önemlisi de ona her zaman sevgiyle yaklaşın" dedi.

Dr. Yeşim Coşkun; ilk bir yaşta bebeğin gelişimi, bakımı ve beslenmesiyle ilgili dikkat edilmesi gereken temel noktaları anlattı:

• Doğru bebek Bakımını Öğrenin: Çocuğumuzun bedenen, zihnen ve ruhen sağlıklı olabilmesi için ilk bir yaşta bakım ve beslenmesi çok önemlidir. Bu sorumluluk ise tamamen anne-babaya aittir. Bebeğinizin ileride sağlıklı bir çocuk olmasını istiyorsanız, öncelikle doğru bebek bakımı konusunda bilgilenin.

• Mutlu Bebeğin Temeli Sevgi: İlk bir yaşta çocuğun ruhsal durumu, sizin ruhsal durumunuzu yansıtır. Siz mutluysanız çocuğunuz mutlu, siz sinirliyseniz çocuğunuz da sinirli olur. Çocuk bakımında temel nokta; anne-baba ya da bakıcının güler yüzlü, rahat ve hoşgörülü olmasıdır. Sürekli çocukla yumuşak ve tatlı tatlı konuşmak gerekir. Ani tepkiler vermek çocuğu ürkütüp şaşırtır. Gelişebilecek her durum karşısında mümkün olduğunca soğukkanlı davranmak gerekir.

• Başka Bebeklerle Kıyaslamayın: Her bebeğin gelişimi aynı değildir. Mesela bazı bebekler onuncu ayında yürümeye başlarken, bazı bebekler onikinci ayında yürür. Ya da bazı bebekler erken konuşmaya başlarken, bazı bebekler daha geç konuşur. Bu tip gelişimler bebekler arasında fark gösterebilir. Bu nedenle anne ve babaların bebeklerini başka bebeklerle mukayese etmesi yanlıştır.

• Yorgan ve Yastık Kullanmayın: Prensip olarak bir yaşına kadar yorgan, iki yaşına kadar da yastık kullanmamak gerekir. Bebeğin yatağı sert, çarşafı gergin serilmiş olmalıdır. Üstüne üşümemesi için uygun kalınlıkta örtü örtmek gerekir; ama bu örtü, bebek istediğinde ayağıyla itip açabileceği ağırlıkta olmalıdır.

• Giysileri Pamuklu Olsun: Bebeklerin kıyafetleri yüzde 100 pamuklu kumaştan olmalıdır. Sentetik, yün ya da pamuk dışındaki giysiler, bebeklerin ciltlerinde tahrişe neden olabilir.

• Bırakın Çıplak Ayakla Kalsın: Ayakkabı giydirmek için acele etmeye gerek yoktur. Bebek tam yürümeye başlamadan ayakkabı giydirmek gereksizdir. Çıplak ayakla yere basmak, bebeğin ayak kaslarının güçlenmesini sağlar. Yürümeye başladığında da yumuşak ayakkabı tercih edilmeli. Uygun ayakkabı; ayak ucu ve tabanından ortaya doğru katlandığında kolayca katlanabilmelidir. Tabanı sert ayakkabılar uygun değildir.

• Banyosunu Akşam Yatmadan Yaptırın: Akşam yatmadan önce banyo yaptırmak bebeği rahatlatır ve huzurlu uyumasını sağlar. Banyo; bebek açken yaptırılmalı ve banyo sonrası bakımı tamamlanan bebek beslenip uyutulmalıdır.

• İlk 6 Ay Sadece Anne Sütü: İlk altı ay sadece anne sütü, altıncı aydan sonra uygun ek gıdalara geçerek, emzirmenin de en az iki yaşına kadar sürdürülmesi temel prensibimiz olmalıdır. Tıbbi bir engel olmadığı sürece her anne emzirebilir. Sütü artıracak özel bir gıda yoktur. Sütün artmasını sağlayan; sık emzirme, annenin dinlenmesi ve annenin özgüveninin olmasıdır.

• 3-4 Günde Bir Yeni Besin Deneyin: Ek gıdalara geçerken temel prensibimiz; 3-4 günde bir yeni bir besinin bebeğe tattırılması, birkaç çay kaşığı miktarında başlanarak yavaş yavaş arttırılması ve bebeğe dokunan bir gıda tespit edildiğinde o gıdayı vermemek olmalıdır. Özellikle inek sütü, yumurtanın beyazı, bal, şeker, tuz, bakla, patlıcan ve baharatlar ilk yaşta verilmesi uygun olmayan gıdalardır. Elma, armut, havuç, patates, yoğurt ve pirinç ek gıdaya geçişte ilk tercih edilecek gıdalardır. Gıdalar önce sulu, ardından püre kıvamında ve en son pütürlü şekilde verilmelidir. Pütürlü gıda verilirken gıdalar çatalla ezilmelidir. Asla blender kullanmayın.

• Beslenmesinde 3N-1N Kuralına Uyun: Bebeği yemesi için zorlamak ve inatlaşmak da son derece hatalıdır. Zorla yemek yedirmeye çalışmak bir süre sonra bebeğin daha kaşığı görür görmez ağzını sıkı sıkı kapamasına neden olabilir. İlk bir yaş beslenmesinde 3N-1N kuralı vardır. Yani öğünde NE yeneceğine, öğünün NEREDE yeneceğine ve öğünün NE ZAMAN yeneceğine ebeveyn, NE KADAR yeneceğine ise çocuk karar verir.

Uygun Oyuncak Seçin: Oyuncak alırken mutlaka üzerindeki yaş sınırı dikkate alınmalıdır. Çünkü oyuncaklar, çocukların zihinsel gelişimine yönelik tasarlanmış olduğu gibi güvenlik de düşünülmüştür. İlk bir yaşta bebekler, ellerine geçen her şeyi ağızlarına atarlar. Dolayısıyla küçük parçalar içeren bir oyuncağın, bu yaş grubundaki bebeğin eline verilmesi, bebekte boğulmaya neden olabilir.

Televizyon Otizmi Körükler: Televizyonun çocuğun hayatında yeri yoktur. Bu dönemde televizyon izlenmesi; hem çocuğun konuşmasını geciktirir, hem de otizmi körükler. Bir çocuğun konuşması için dudak hareketlerini görüp, sesi duyması gerekir. Oysa televizyon izleyen bir çocuk; dudak hareketlerini göremez, sadece ses duyar. Rengarenk görüntüler hızla akar, bu da adeta çocuğu büyüler. Çocuk ekrana kilitlenir, gözünü bile kırpmadan görüntüleri izler.

Yesin Diye Televizyon İzlettirmeyin: Yemek yedirmek için ya da biraz soluklanmak için annelerin çocuğu televizyon karşısına oturtması yanlıştır. Bu dönemde çocuk televizyondan uzak tutulmalıdır. İlerleyen yıllarda ise belirli bir süreliğine şiddet ve cinsellik içermeyen, yaşına uygun programlar izletilebilir.

Verem Hakkında Merak Edilenler

Bilinen en eski hastalıklardan biri olan verem, 50 yıldır tedavisi olmasına rağmen, hâlâ ölümlere sebebiyet veriyor. İşte verem hakkında merak edilen soruların yanıtları...

Ocak ayının ilk haftası, Verem hakkında bilinçlendirmek amacıyla her yıl 'Verem (Tüberküloz) Haftası' olarak değerlendiriliyor. Verem, 'mycobacterium tuberculosis' mikrobunun bulaşmasıyla oluşan, genellikle akciğerlere yerleşen ancak lenf bezleri, kemikler, böbrekler, karın ve beyin zarlarında da görülebilen ve hava yoluyla yayılan öldürücü fakat tedavi edilebilir bir hastalıktır.

Dünya Sağlık Örgütü 2009 Küresel Tüberküloz Kontrol Raporu'ndaki verilere göre Türkiye'nin olgu bulma hızı yüzde 76, tedavi başarısı ise yüzde 91 seviyelerinde seyretmekte. Medline Acil Sağlık Hizmetleri Operasyonlarından Sorumlu Direktör Dr. Barış Mutluer yılda üç milyonu aşkın kişinin tüberküloz nedeniyle hayatını kaybettiği verem hastalığı ile ilgili bilgi veriyor…

- Nasıl bulaşır? 
Hastalığa sebep olan mikrop veremli hastadan sağlam kişiye, hava yoluyla (damlacık enfeksiyonu yoluyla) geçerek yayılır. Çok daha nadir olarak hasta sığırların sütlerinden yapılan süt ürünleri ile de bulaşabilir.

- Belirtileri nelerdir? 
Hastalık, sinsi ve yavaş ilerler. Hastalar genellikle aylardır devam eden halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, hafif ateş, geceleri terleme gibi yakınmalarla hekime başvururlar. Zamanla bunlara öksürük ve balgam çıkarma da eklenir. Balgamda kan da gelebilir. Akciğer dışı organ tüberkülozlarında, hastalığa tutulan organla ilişkili yakınmalar bulunabilir. Örneğin idrarla ilgili şikayetler (kırmızı idrar yapma, idrar yaparken yanma vb.), boyunda lenf bezelerinin büyümesi gibi.

- Korunma yolları nelerdir?
Veremden korunmak için artık günümüzde aşı kullanımı yaygındır. İki aylıkken ve yedi yaşında verem aşısı uygulanır. Çevresinde veya ailesinde verem hastası olanlar kontrol altında olmalı, gerekli tetkikler yapılmalıdır. Hastalığın bulaşmaması için bir müddet ilaç da kullanabilir. Düzenli yaşam, sigara, alkol, madde bağımlılığının bırakılması, temizliğe önem vermek, yeterli beslenme hastalığın kontrol altına alınması ya da başlamaması için önemlidir. Verem hastalığı geçirmiş birinin tekrar olmaması diye bir durum söz konusu değildir. Aynı önlemleri o da almalı ve hayatına dikkat etmelidir.

- Her tüberküloz hastası mikrobu bulaştırır mı?
Balgamında mikrop bulunan, hastalığı yaygın olup öksüren hastalar daha çok bulaşmadan sorumludur. Akciğer dışı organ tüberkülozu olanlar, en az 15 gündür tedavi almakta olanlar pratik olarak bulaştırıcı değildir.

- Mikrobun bulaşmasından itibaren ne kadar süre sonunda hastalık ortaya çıkar?
Bu süre çok farklıdır. Mikrobu alan kişide bazen 1–2 ay; bazen bir kaç yıl, bazen de onlarca yıl sonra hastalık gelişebilir veya hiç gelişmeyebilir.

- Tedavisi nasıl yapılır?
Verem hastalığının tedavisinde kullanılan yöntem ilaç tedavisidir. Fakat hastanın da yapması gerekenler vardır. Beslenmeye dikkat etmeli, bağışıklık sistemini güçlü tutmalı (C vitamini bunun için çok önemlidir) ve iyi dinlenmesi gerekir. Verem tedavisi uzun sürelidir ve doktor gözetiminde olmak gerekir. Doktor isterse tedavi süresini uzatabilir. İlaçlar genelde birden fazladır. Çünkü bakteriler tek bir ilaca karşı direnç gösterebilirler. Unutmamak gerekir ki erken tanı ve dolayısıyla tedaviye çabuk başlamak çok önemlidir. Böylece hastalığın başkalarına bulaşmasının önüne geçilir ve iyileşme süresi kısalır.

Yatakta kötü müsünüz?

Onlar çok açık sözlüdürler ve hiç bir hatamızı gözlerinden kaçırmazlar!

Çok istekli bir şekilde onu baştan çıkardınız ve yatağa götürmeyi başardınız. Erkekler size yatakta çok iyi olmadığınızı belli şekilde ifade etmeye çalışırlar. Hepsinde vermeye çalıştıkları mesaj çok açıktır: “Daha iyi olmalısın”. Onu baştan çıkarmanızı, enerjinizin hiç bitmemesini ve tüm bunların yanında sizin hiç yorulmadan onun aldığı hazzı almanızı bekler. Çok iyi gittiğini düşündüğünüz cinsel hayatınız son zamanlarda farklı bir hal almaya başladı ve roller değişti mi? Size bir şeyler söylemek istediğini hissediyorsunuz fakat ne? İşte onların bize yatakta kötü olduğumuzu söylemek teknikleri...

Hasta olduğunu mu söylüyor? 
Olayın en başından beri bu bahanenin en sıkı takipçileri genelde kadınlardır. Bitmek bilmeyen baş ağrıları, karın ağrıları ve bir çoğu... Fakat bu sefer hasta olduğunu söyleyen siz değilsiniz. O sizin karşınızda çok uykusu olduğunu ya da bir ağrısı olduğundan yana dertli. Adeta sizden soğumuş bir şekilde yanınızda yatıyor olabilir.

Sürekli porno mu izliyor? 
Onu gece geç saatlerde sürekli porno izlerken mi buluyorsunuz? Kendinize “Onlarda olan bende olmayan şey nedir” diye sorabilirsiniz. Bu size her türlü ilişkiye açık olduğunun mesajını vermeye çalışmasını gösterir.

Size kilolu olduğunuzu mu söylüyor! 
Bazı zamanlarda erkekler kibar olmadan önce çok zalim olabilirler. Sizin cinsel isteğinizi artırmak için bunu yapıyor olabilir. Aldığı hediyelerin hiçbiri sizin bedeninize uygun değil. Vermek istediği mesaj çok açık “Kilo vermelisin tatlım”. Cinsel ilişkiden kaçmasının nedeni daha aktif bir kadın olmanız için kilo vermenizin gerekli olduğunu düşündüğündendir.

Direk dansı mı? 
Erkekler her 10 dakikada bir cinsel ilişki düşünürken, siz ise makyajınız, saçınız, kılığınız kıyafetinizden yana endişeler taşıyorsunuz. Biz onlara göre dış görünüşümüze daha çok önem veririz. Size sürekli bu dansın hem size yeni figürler öğreteceğini hem de kilo vermenize yardımcı olacağını söyleyip duracaktır.