istanbul escortistanbul escort ankara escortankara escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort bahçeşehir escortbahçeşehir escort beylikdüzü escortbeylikdüzü escort istanbul escortistanbul escort Yaşam Durmaz: Kasım 2013

26 Kasım 2013 Salı

Ne zaman artık kötü kız olmalısın?

Hakkınızı aramak için bazen bastırmanız gerekirken, bazen de parmak ucunda yürümeniz gerekebilir. Önerilerimizi dinleyerek, en doğru kıvamı yakalayabilirsiniz.

Bazen, işlerin istediğiniz gibi gitmesi için, karakterinizin vahşi yönünü göstermeniz gerekebilir. Ama bunu yaptığınız zaman, insanları, sizin suratınıza bir şey çarpmayı isteyecek kadar kızdırabilirsiniz. The Book of No (Hayır'ın Kitabı) adlı kitabın yazarı Dr. Susan Newman, "Ezilen ve ezen arasındaki sınırı doğru belirler ve ona göre davranırsanız, başarılı olma şansınızı artırırsınız" diyor, işte bilmeniz gerekenler...

Doğru sözleri kullanın
Tatsız bir durumla karşı karşıya kaldığınızda doğru bir tavır sergileyerek elde edemeyeceğiniz hiçbir şey yoktur.

Hiç cadaloz değil
Kalabalık bir grup olarak yemeğe çıktığınızda hesap ödemekten kaçan bir arkadaşınız olduğunu düşünün ve sizin de bu konuda sabrınız taşmak üzere. Belki ona fazla tepki gösteriyorsunuz, belki de hiç sesinizi çıkarmadan bekliyorsunuz. Ama hâla içinizden çok kızgınsınız çünkü yaptıklarınız hiçbir şeyi değiştirmiyor. O yüzden "Birileri yine hesaba katılmadı" diye sızlanmaktan vazgeçin ve onun yüzüne direkt olarak söylemeyi deneyin. Çünkü siz ona direkt söylemediğiniz sürece o anlamamış gibi yapacak ve kendi üzerine alınmayacaktır.

Çok cadaloz
Olay çıkarmak size hiçbir şey kazandırmayacaktır. "Sesinizi yükselttiğiniz zaman, karşınızdaki kişi savunmaya geçecek ve aynı şeyi yapmaya devam edecektir" diyor Newman.

Tam kıvamında
Net, biraz sert ama düşmanca olmayan bir ses tonuyla konuşun ve şunun gibi bir şey söyleyin: "Galiba sen hesabı yanlış böldün, ben artık senin payını karşılamak istemiyorum." Kendinizi daha iyi hissedeceksiniz çünkü  yaptığının bir hata olduğunu söyleyerek, nazik bir davranış sergiliyor olacaksınız. Sınırınızı aşmak üzere olduğunuzu ve sinirinizin en tepeye ulaştığını hissettiğiniz zaman ise, "Hiçbir şey söylemeyin ve derin bir nefes alın" diyor Civilized Assertiveness for Women (Kadınlar İçin Medeni Cesaret) adlı kitabı yazan Dr. Judith S. McClure. Bir an sakin olup kendinizi toparlamak, daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

Güç kullanmadan ikna edin
Birisinin olayları sizin bakış açınızla görmesini sağlamak gerçekten çok zordur ve bu konuda başarılı olmak için doğru şekilde ikna etmeye çalışmak gerekir.

Hiç cadaloz değil
Erkek arkadaşınızın sizinle yeterince vakit geçirmediğini mi düşünüyorsunuz? Neden rahatsız olduğunuzu ve bunu nasıl düzeltebileceğini ona belirtmeden, sadece karşısına geçip size haksızlık ettiğini söylemek, size bir şey  kazandırmayacaktır.

Çok cadaloz
"Galiba biraz ayrı kalmamız gerekiyor" demek büyük bir hata olabilir çünkü muhtemelen sizin blöfünüzü görecektir. "Aptalca ve gereksiz tehditler savurmak, sizin güvenirliğinizi azaltır çünkü karşınızdaki kişi bu söylediklerinizi yapamayacağınızı bilir" diyor Newman. Böyle davranarak aranızdaki sorunu bir güç yarışına dönüştürüyor olursunuz ve bu da sorununuza yardımcı olmaz.

Tam kıvamında
Onun ne yaptığı yerine, sizin olayı nasıl yorumladığınıza ve neler hissettiğinize konsantre olun. Örneğin şöyle diyebilirsiniz: "Patronun çok anlayışlı bir adam değil biliyorum ama ben seninle vakit geçirmek istiyorum." Böyle söylediğinizde, bütün sorumluluğu onun üzerine yüklememiş olursunuz. Sonra bir adım daha atıp "Seni özlüyorum. Hadi bu hafta sonu bir yerlere gidelim" demeyi deneyebilirsiniz.

Onun egosuna seslendiğiniz için sizi dinlemeye daha istekli olduğunu göreceksiniz, "iyi bir erkek sizin üzülmenizi ve mutsuz olmanızı istemeyeceği için, aranızdaki sorunu çözmek üzere ne yapması gerektiğini düşünmeye başlayacaktır" diyor Newman.

Ne zaman geri adım atmanız gerektiğinin farkına varın
Her tartışmada, çıkmaza girdiğinizi hissedeceğiniz anlar olacaktır. Böyle bir anda, olayı yumuşatmak veya tamamen ortadan kaldırmak için yapılması gerekenleri aşağıda okuyabilirsiniz:

Hiç cadaloz değil
Satın aldığınız ancak memnun kalmadığınız bir ürünü geri almayı reddeden küstah bir tezgahtarla karşı karşıya geldiğinizde, sizinle bir anlaşmaya varamayacağını gösteren ilk işarette patlamaya hazır bir duruma gelebilirsiniz. Ani bir hareketle orayı terk ettiğinizde, satıcı, sizin sinirlendiğinizi anlayacak ama siz sonuçta elinizde istemediğiniz bir ürünle kalacaksınız.

Çok cadaloz
Olmayacak bir şey konusunda ısrar etmeye devam etmek anlamsız bir hal alabilir. Örneğin, memnun kalmadığınız satıcının müdürüyle, ardından müdürün bir üstündeki kişiyle ve daha sonra da mağaza müdürüyle konuşmak istemek yorucu olacaktır. Israrcı olmak iyi bir şeydir ancak gerçeği kabullenmemek sizi gülünç duruma düşürebilir.

Tam kıvamında
"Karşınızdaki kişi problem çözülene kadar sizin pes etmeyeceğinizi anladığında, sizinle uzlaşmak için bir yol aramaya başlayacaktır" diyor How To Be An Expert Persuader in 20 Days or Less (20 Günde İkna Etme Uzmanı Olmak) adlı kitabın yazarı Michael Lee. Şöyle bir cümle kurmanızı öneriyor Newman: "Bu konuda adil bir çözüm bulmaya son derece kararlıyım. O yüzden lütfen benimle bir orta yol bulmaya çalışın." Ardından iki tarafı da mutlu edecek mantıklı bir çözüm önerin. Bu çözümün ikinize de neler getireceğini açıklayın. Böyle yaparak, sizi tatmin edecek somut önerileri dile getirecek ve topun sizin sahanızda kalmasını sağlayacaksınız.

Kadınları reklamlar etkiliyor


Evlerde alışverişin yüzde 70'ini kadınlar yapıyor, alışverişe çıkma kararını da yine yüzde 83 kadın alıyor. Bir kadın müşteriyi memnun etmek, 6 müşteriye bedel.... 

Kadın duygusaldır markaya bağlanmak ister. Hizmetten memnun kalmışsa minnetini alışveriş yaparak sunar. Memnun kalmazsa terk eder ve muhakkak olumsuz konuşur. Bunlar, "Kadınlar ne ister" sorusuna yanıt arayan "Derin Demografi Seminerleri" nin ilkinde ortaya konulan sonuçlardan birkaçı...

ARAŞTIRMALARIN SONUCU 
AK'S Uluslararası Perakende ve Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Nur Akgerman da seminerde şu tespitlerde bulundu: "Kadına biçilen rolde şöyle birtakım yargılar var: Erkek kazanır, kadın harcar. Kadının vakti boldur. Kadın güzelini bilir, iyisini bulur. Kadın araştırıcıdır, fedakardır uğraşır. Dünyadaki en güçlü tüketici grubu kadınlardır..." Akgerman, sunumunu global araştırma sonuçlarıyla da destekliyor. Buna göre, alışverişin yüzde 70'i kadınlar tarafından yapılırken, alışveriş kararını da yüzde 83'le yine kadınlar alıyor.

REKLAMLAR ETKİLİYOR 
Peki kadınlar alışveriş yaparken nelere dikkat eder? Art Group'tan Hakan Senbir'e göre, kadınlar pazarlama açısından kesinlikle farklı bir konuma oturtulmalı. En büyük farkları ise alışverişçi bir kimliğe sahip olmaları, erkeklerden daha uzun süre yaşamaları... Hakan Senbir'in kadın müşteriler için yaptığı tespitleri ana başlıklar halinde şöyle sıralamak mümkün:

* Kadınlar aldıkları ürün ve hizmetin ardındaki kalite vaadinin tutarlı olmasını istiyorlar.

* Kaliteyi ilk seferde yakalamak için alışverişe daha fazla zaman ayırıyorlar. Reklamda verilen mesaja daha fazla dikkat ediyorlar.  Reklamın, kadının içinde bulunan alışverişçi ruhu tetiklemesi gerekiyor.

* Markanın kadınların kalbine duygu aktarımı, marka inşa sürecinde olduğu kadar, satın alma sürecinde de etkili oluyor.

* Kadınlar karanlığı ve karanlık şeyleri sevmez. Bu nedenle reklamlar, kadınlara moral verecek ve onların hayal dünyasını tetikleyecek ışığı, hem estetik değerler hem de olumluluk ve yaşam göstergesi olarak yakalayabilmelidir.

* Kadınlar bir ürünün hayatlarına neler katacağını bilmek ister.

* Kadınlar için alışverişte duygusal değerlerin dışında rasyonel manada mutlaka bir satın alma nedeni vardır.
                   
6 FARKLI PROFİL VAR
Nur Akgerman'a göre de kadınlar erkeklerden daha çok marka bağımlısı. Kadınlar servis kalitesinden memnun oldukları yerlerden alışveriş yaparak teşekkürlerini sunuyorlar. Akkerman, "1 kadın eşittir 6 müşteri" diyor. Anne, ev kadını, eş/sevgili, arkadaş, kadın ve iş kadını; hepsi alışverişte farklı davranışlar sergiliyor. Akgerman, kadınların sosyo ekonomik statüsüne göre alışveriş davranışlarını ise şöyle sıralıyor:

* Çalışan ve vakti az olan bir kadın, alışverişte erkeksi davranışlar sergiliyor. Metroseksüel erkeklerse kadınsı...

* Kadınların yüzde 42'si, alışverişle kendilerini ödünendirdiğini ve çok daha iyi hissettiklerini söylüyor.

* 35 yaş üstü kadınlar kolaylık ve hız peşinde. 60 yaş üstü kadınlar ise genenikle sosyal nedenlerden ötürü alışveriş yapıyor.

* Kadınlara göre, alışveriş hala bir macera. Kadınların yüzde 60'ı en iyi fiyatı yakalamanın ve yeni çıkmış bir ürünü keşfetmenin onlara keyif verdiğini söylüyor.

* Kadınlar, eskiye göre moda ve trendlerle çok daha az ilgilendiklerini söylüyor. Ama yine de yüzde 55'lik bir bölüm, hala demode görünmek istemiyor.

25 Kasım 2013 Pazartesi

Dokunarak şifa vermek insanlık tarihi kadar eski.

İnsanlık tarihi kadar eski olan ''dokunarak şifa verme'' yöntemi şiyatsu, solunum problemlerinden, duygusal problemlere, eklem rahatsızlıklarından sindirim sistemi sorunlarına kadar pek çok rahatsızlıkta, destekleyici terapi olarak kullanılıyor.

Şiyatsu ve çigong çalışmalarını 2008 yılından beri Türkiye'de sürdüren Ergül Ergün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, şiyatsunun, akupunktur, çigong ve bitkisel Çin tıbbı ile aynı kökenli güçlü bir şifa yöntemi olduğunu, şiyatsu terapistinin akupunktur noktalarını ve bu noktaların geçtiği meridyen denen enerji kanallarını uyarmak için iğne yerine kendi bedenini kullandığını söyledi.

Enerji kanallarının ve akupunktur noktalarının uyarılmasının, iç organlardaki düzensizliklerin ortadan kalkmasına yardımcı olduğunu, bedenin kendi kendini iyileştirmesi sürecini desteklediğini belirten Ergün, gevşetici ve sakinleştirici özellikleri nedeniyle şiyatsunun zihni rahatlattığını, duygusal yönden kişiyi desteklediğini dile getirdi.

-İNSANLIK TARİHİ KADAR ESKİ-

Dokunarak şifa vermenin İnsanlık tarihi kadar eski olduğunu belirten Ergün, Çin, Japonya, Tibet, Filipinler, Endonezya, Tayland ve Hindistan'da bedendeki enerji kanallarını ve odaklarını elle uyarmanın halk arasında popüler şifa yöntemlerinden biri olduğunu anlattı.

Ergün, ''Meridyenlerin ve bu meridyenler üzerindeki akupunktur noktalarının şifa amacıyla dokunularak uyarılmasıyla ilgili ilk yazılı kaynaklara, MÖ 200 yıllarında Han Hanedanlığı döneminde, Çin tıbbı üzerine yazılmış bir kitapta rastlıyoruz. Çin tıbbı, 6. yüzyılda Japonya'ya ulaştığında, Çin'den gelen akupunktur teknikleri ve meridyen terapisi, Japonların geleneksel teknikleriyle birleşiyor ve modern şiyatsunun çekirdeğini oluşturuyor'' dedi.

Ergün, şiyatsunun 2. Dünya Savaşı sonrası ayakta kalabilmesinde Tokujiro Namikoshi, bugünkü halini almasında da Tokyo Üniversitesinden klinik psikoloji profesörü Shizuto Masunaga'nın önemli rol oynadığını vurguladı.

-''ŞİYATSU, BATIDA KABUL GÖREN BİR TERAPİ YÖNTEMİ''-

Şiyatsunun, bugün batıda kabul gören beden terapilerinden biri olduğunu belirten Ergün, ''İngiltere'de sosyal sağlık sistemince kabul gören ve uygulanan 12 tamamlayıcı terapi arasında şiyatsu da var. Paddington St Mary Hastanesinde, uyuşturucu ve alkol bağımlılığına karşı, Bristol Kanser Yardım Merkezinde, kanser tedavisinin yan etkilerini azaltmak ve kanser hastalarını duygusal olarak desteklemek amacıyla, Lincolnshire'daki Boston Pilgrim Hastanesinde ve Newcastle'daki Adelaide Tıp Merkezinde de kronik ağrılarda şiyatsu destekleyici terapi olarak kullanılıyor'' dedi.

Şiyatsu terapisi, bedeni bir bütün olarak ele aldığı için solunum problemlerinden, depresyon, panik atak gibi duygusal problemlere, siyatik, kireçlenme gibi eklem rahatsızlıklarından sindirim sistemi sorunlarına, tansiyona, alerjilere, baş ağrılarına, kadar pek çok rahatsızlıkta destekleyici terapi olarak kullanıldığını ifade eden Ergün, ''Şiyatsu özellikle kronik rahatsızlıklarda etkili. Düzenli şiyatsu, sağlığı korumaya yardımcı oluyor ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Ayrıca hamilelik ve doğum sürecini kolaylaştırıcı etkisi de var'' şeklinde konuştu.

Bristol St Michael Hastanesinde, kendilerine düzenli şiyatsu uygulanan 66 kadından yüzde 63'ü normal doğum yaparken şiyatsu uygulanmayanlar da bu oranın yüzde 36 olduğunu anlatan Ergün, ''Güney Fransa'da Saintes Hastanesinde kemoterapi gören 16 hastaya Eylül 2004-Mayıs 2005 tarihleri arasında beşer seans şiyatsu terapisi uygulanıyor. Şiyatsu uygulanan hastalarda kemoterapinin yan etkilerinde ortalama yüzde 64 azalma görülüyor. Bu oran karaciğer ağrısı ve kulak çınlamasında yüzde 100 iken, titremelerde yüzde 83, kusmalarda yüzde 82. Şiyatsunun etkisi yüzde 20 ile en az saç dökülmesinde görülüyor'' diye konuştu.

-AVRUPA ŞİYATSU FEDERASYONUNUN ARAŞTIRMASI-

Avrupa Şiyatsu Federasyonunun, 2006-2007 yıllarında, şiyatsu terapisi uygulanan 948 kişi üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre, bu kişilerin yüzde 95'inin kendisini daha rahat ve huzurlu hissettiğini, yüzde 82'sinin sağlığının genel olarak daha iyiye gittiğini ve yüzde 71'inin daha enerjik olduğunu belirten Ergün, bu kişilerin kullandıkları ilaç oranında da yüzde 23 azalma görüldüğünü ifade etti.

-ŞİYATSUYA ÇİGONG DESTEĞİ-

Bir şiyatsu senasının yaklaşık bir saat kadar sürdüğünü ve her seansın o kişiye özel tasarlandığını anlatan Ergül Ergün, ''İlk seansta, kişinin genel sağlık durumu, yeme alışkanlıkları, uyku düzeni, duygusal sağlığı ve hayat tarzını değerlendirmek için ayrıntılı bir ön görüşme yapılıyor. Ön görüşmeye, kişinin o anki ihtiyaçlarına, yapısına ve terapistin tespitlerine göre seans tasarlanıyor'' dedi.

Terapistin, seans sonunda, kişinin yaşam tarzına, yeme içme biçimine, duygusal ve bedensel alışkanlıklarına yönelik tavsiyelerde bulunduğunu dile getiren Ergün, bedenin kendi kendini iyileştirme sürecini hızlandırmak için çigong egzersizleriyle terapi sürecinin desteklendiğini anlattı.

Akupunkturda, akupunktur noktaları genelde özel iğneler aracılığıyla uyarılırken şiyatsu da bu noktalar ve noktaların geçtiği enerji kanallarının terapist yardımıyla uyarıldığını ifade etti.

Ergül Ergün, çigongun ise kendi başına bir şifa yöntemi olduğunu belirttti. Çigongta, nefes, duruş ve zihinsel canlandırma tekniklerini içeren özel egzersizler aracılığıyla kişinin kendi kendine bu enerji kanallarını uyardığını ve bedeni onarma sürecini desteklediğini kaydeden Ergün, şunları söyledi:

''Şiyatsu, dışarıdan bakıldığında sanki bir masaj gibi görünmesine rağmen aslında bir masaj değil. Çin tıbbını, modern fizyolojiyi, patoloji ve psikolojiyi terapi sürecine katan ve bedeni iyileşmesinde destekleyen bir şifa yöntemi. İngiltere'de bir şiyatsu terapistinin yetişmesi için yarı zamanlı 3 yıllık bir eğitimden geçmesi gerekiyor. Şiyatsu eğitimi kapsamında bir öğrencinin Çin tıbbı, akupunktur noktaları, meridyen teorisi, modern anatomi, fizyoloji, patoloji, moxa, yiyeceklerin ve yemek pişirme yöntemlerinin sağlık üzerine etkisi gibi dersler almasının yanında, danışman kontrolünde 250 civarında terapi uygulaması yapması gerekiyor. Avustralya, İngiltere, İrlanda, Kanada, Almanya, İsveç, İtalya ve Fransa'da şiyatsu eğitiminin ve şiyatsu terapistlerinin standardı, meslek odaları tarafından denetleniyor.''

Türkiye'de henüz yeni yeni uygulanan şiyatsu terapisine daha çok spalarda rastlandığını belirten Ergün, bu uygulamaların çoğunun beden terapisinden çok masaj düzeyinde olduğunu söyledi.

Ergün, Türkiye'de yeterli bilgi birikimine sahip ve gerekli eğitim sürecinden geçmiş şiyatsu terapisti sayısının da az olduğunu kaydetti.

Bebeğinize yemek yedirmenin 12 yolu

Çocuklara yemek yedirme her annenin şikayetçi olduğu bir konu. Çocuklardaki iştahsızlık sorunuyla baş etme yollarını, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Çelik anlattı.

Küçük çocuğu olan birkaç anne bir araya geldiğinde konu her seferinde dönüyor dolaşıyor çocuklara yemek yedirmenin güçlüğüne geliyor. “Saatlerce yemek vermesem umurunda olmuyor”, “Elimde tabak peşinde koşturmaktan yoruldum” yakınmaları nerede ise her anneden duyulan cümleler. Özellikle 8-9 aydan başlayıp okul çağına kadar sürebilen bu sorun doğru besin seçimi kadar çocuğa yaklaşımla da çok ilgili. Konuyla ilgili  Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Çelik çocuklarda iştahsızlık sorunu ile baş etmenin yollarını şöyle anlattı, işte yemek yedirmenin 12 yolu...

Sabırlı olmanız lazım
1. Üst kat komşunun tariflerini denemeyin: Her çocuğun damak zevki farklı olduğu gibi fazla şekerli bulamaçlar çocuğunuzun ağız tadının da sadece buna alışık olmasına sebep olabilir.

2. İlk denemelerde sabırlı olun: Çocuklar her yeni besine ortalama 8-10 denemeden sonra alışıyor. Bu nedenle ilk denemede bir kâse dolusu havuç püresini bitirmesini beklemeyin.

3. Enerjinizi doğru besinlerde kullanın: Ispanak yedirmek için çocuğunuzla kılıç kalkan oyunu oynamak yerine, enerji ve sabrınızı; süt ve süt ürünleri, et, yumurta, balık ve tahıl gibi gelişimi için daha önemli besinlere saklayın.

4. Yedinci aydan itibaren pütürlü gıdalar yedirin: Yiyecekleri çatalla ezip, yumuşatarak yedirmeye çalışın. İlk denemelerde pütürlü yiyemeyen çocuğunuza karşı soğukkanlılığınızı koruyun.

5. Sofraya birlikte oturun: 9 aylıktan sonra çocuğunuzu tok bile olsa mutlaka sizinle birlikte sofraya oturtun.

6. 1 yaşından sonra kontrollü emzirin: Anne sütüne çok alışkın ve düşkün bebekler, bir yaşından sonra anne memesini bir nevi tiryaki gibi emiyor. Anneyi her gördüğü yerde, her canı istediğinde emmeye çalışıyor. Anne memesi emip bir şekilde doyduğu için de ekstra gıda yemek istemeyebiliyor.

7. Çocuğunuza örnek olun: Çocuğunuzun sizin yemek yeme alışkanlıklarınızı aynen taklit edeceğini unutmayın. Sebze yemeğini sevmeyen bir babanın, makarnadan maydanozları ayıklayan bir kardeşin bulunduğu bir ailede küçük bebeğin önüne koyulan her şeyi yiyip bitirmesi beklenmemeli.

8. Yemek öncesinde abur cubur yedirmeyin: Yemek öncesi verilen abur cubur atıştırmalıkların, ara öğünlerin yemek saatinde kâbusa neden olacağını unutmayın.

Ceza ve ödüle gerek yok
9. ”Yemek sofrada yenir” mesajını verin: İki lokma yedikten sonra ayağa kalkan çocuğunuzun peşinden, elinizde tabak çatalla koşuşturmayın. Onu birkaç kez uyardıktan sonra hızla sofrayı kaldırıp, yediği besinle yetinmesini sağlayın ve bir sonraki yemek saatine kadar da herhangi bir gıda almasına engel olun.

10. Israr etmeyin, ancak alternatif de yaratmayın: Çocuğunuza ‘Teklif var ısrar yok, ancak alternatif de yok’ deyin. İşin sırrı gaddar anne kavramında yatıyor. Kereviz yemeğini yemeyi reddeden çocuğa karşı doğru yaklaşım makarna pişirmek değil, bir hafta süreyle her öğünde kereviz yemeği sunmaktan geçiyor.

11. Oyun oynayarak yedirin: Çocuğunuz 1 yaşında ise belli oranda oyunla, kandırmaca ile yemek seanslarını daha çekici hale getirebilirsiniz. Ancak bunu, videoya kaydedilmiş reklam serilerinin önüne oturtularak, her reklam döngüsünde ağzını robot gibi açan bir çocuk noktasına kadar götürmeyin.

12. Ceza ya da ödül vermeyin: Yemek seanslarıyla ilişkilendirilmiş ceza ve ödül yöntemleri başlangıçta işe yarıyor gibi görünebilir, ancak “Yaşamak için yemeliyiz” algısının kurulmasına olumlu katkısı olmaz.

Böbrekleriniz için iki altın kural

Lezzetine kanıp bol miktarda tuz eklenen yemekler… Aklımıza gelmediği için tüm gün ağzımıza koymadığımız su…

Her ikisi de tipik özelliklerimiz arasında yer alıyor. Bu durum günlük hayatımızda herhangi bir soruna yol açmıyor gibi görünse de uzun vadede böbreklerimizin işlevini kaybetmesine neden olabiliyor.

Böbreklerimiz vücudumuzda adeta filtre görevi görüyor. Günde yaklaşık 200 litre kan temizleyen böbrekler, protein gibi yararlı maddelerin vücutta kalmasını, üre ve kreatinin gibi zehirli atıkların ise idrar yolu ile dışarı atılmasını sağlıyor. Böylece vücuttaki mineral dengesi kurulmuş oluyor. Böbrekler sağlıklı bir vücudun olmazsa olmazlarından. Öyle ki az çalışması vücuttaki tüm dengeleri alt üst ederken, çalışmaması hayatın sona ermesine neden oluyor. Böbrek sağlığına dikkat çekmek için 2005 yılından itibaren her yıl Mart ayının ikinci Perşembe gününün  “Dünya Böbrek Günü”  olduğu söyleyen International Hospital Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Ülkem Yakupoğlu,  hızla artan son dönem böbrek yetmezliği hastalarında en iyi tedavi yönteminin böbrek nakli olduğunu vurgulamak için bu yıl, “Böbreklerinizi bağışlayın” sloganının seçildiğini belirtti. Böbrek sağlığını korumak içinse pek çok konuya dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Ülkem Yakıpoğlu, günlük alışkanlıklarımızın arasında yer alan az su içmenin ve fazla tuz tüketmenin ise böbrekleri tahmin edilenden çok daha fazla yorduğunu vurguladı.  Türkiye’de böbrek yetmezliğinin çok sık görülmesinin en önemli nedenlerinin başında suyu sevmeyip, tuza bayılmamız geldiğine dikkat çekti. Doç. Dr. Ülkem Yakupoğlu, 8 Mart Dünya Böbrek Günü öncesinde böbreği en çok yoran 2 etken hakkında bilgi verirken özel önerilerde bulundu.

AZ SU İÇENLERİN BÖBREKLERİNDE İŞLEV BOZUKLUĞU OLUŞUYOR

Böbreklerin içinde çok sayıda kılcal damar yumağı var. Kalp kanı pompaladıktan sonra her atımda yüzde 20-25 kan böbreklerimize geliyor ve bu incecik damarlardan süzülüyor, protein gibi yararlı maddeler tutuluyor, üre, kreatinin gibi zehirli atık maddeler ayrıştırılıyor, temizlenen kan sisteme geri dönüyor, atık maddeler ise vücuttaki su fazlası ile idrar haline getirilip vücuttan atılıyor. Eğer her gün vücuda yeterli miktarda su girişi olmazsa böbrekler zehirli maddelerin atılımını gerçekleştiremiyor. Yeterli su tüketmeyen herkesin böbreğinde hayatının bir bölümünde mutlaka işlev bozukluğu gelişiyor.

FAZLA TUZ BÖBREKLERİ YORUYOR

Vücudumuzun günlük tuz ihtiyacı ortalama 5-6 gram. Bunun yaklaşık 2 gramı yemeklere hiç tuz konulmasa bile gün içerisinde yenilen sebze ve meyvelerden alınıyor.  Eğer yenilen yemeklerde kısıtlama yapılmazsa yiyeceklerdeki yüksek tuz vücuda alınıyor. Bunların yanı sıra içeriğinde fazla miktarda tuz bulunan peynir, turşu ve salça gibi yiyecekler de fazladan tuz alımına neden oluyor. Bazı durumlarda kişilerin tuz alımı 20-25 gramı bulabiliyor. Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği'nin araştırmasına göre Türk halkı günde yaklaşık 18 gram tuz tüketiyor. Tuz tüketiminin böbrek fonksiyonları üzerinde doğrudan etkisi var, fazla tuz tüketildiği zaman böbrek içindeki kılcal damar dolaşım sisteminde kan basıncı yükseliyor. Bu yüksek kan basıncı devamlı hal alırsa küçük kılcal damarların yırtılarak harap olmasına neden oluyor, ayrıca idrardan protein kaçırmaya yol açıyor.

NE KADAR SU NE KADAR TUZ

Böbreklerin ve tüm vücudun sağlığı için günde ne kadar su içilmesi gerektiği üzerinde tartışılan bir konu. Halkımızın su içmeyi sevmediğini, günlük su tüketiminin böbrekleri sıkıntıya sokacak kadar az, tuz tüketiminin de gereğinden çok fazla olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ülkem Yakupoğlu, şunları söyledi:
-Sağlıklı bir insanda vücut ağırlığının yüzde 60’ ı sudur. Dolayısıyla vücut ağırlığına göre su tüketin.
-Normal kiloda erişkin bir kadın günde 1,5-2 litre, erkekler ise günde 2-2,5 litre su içmeli.
-Çay, meyve suyu ve soda gibi içecekleri günlük tüketimin dışında tutun.
-Çok terliyorsanız içtiğiniz su miktarını artırın.
-Çok su içmek de az su içmek kadar zararlı. Günde 4-5 litre su içtiğinizde böbreğinizin idrarı konsantre etme yeteneği zorlanıyor. Bu da vücutta sodyum oranını azaltıyor. Düşük sodyum oranları da beyin fonksiyonlarının bozulmasına yol açıp hayatı tehdit ediyor.
-Yemek masasında kesinlikle tuz bulundurmayın.
-Yemek pişirirken tuz oranını mümkün olduğu kadar az tutun.

Kadınları anlayabilmemiz mümkün mü?

Küçük çanta merakı, cevapsız sorular... Erkekler kadınların bazı davranışlarını hiç anlamazlar!

Küçük çanta      
Kadınlar genelde ufak çantaları tercih edip, çantalarına sığdıramadıkları eşyaları erkeklere taşıtırlar. Erkekler ise bu tercihi bir türlü anlamazlar. Hatta açıklanamayan bir sır daha var: Beraber katıldıkları partide olur da herhangi bir sebepten dolayı ayrılırlarsa ve sevgilileri dudak parlatıcısından daha fazla bir şey almayan çantalarıyla ortada kalırsa ne olur?

Cevapsız sorular   
Neden kadınlar aslında cevap istemedikleri soruları ısrarla sorarlar? Örneğin, kız arkadaşlarımız hakkında sevgilimizin fikrini sık sık sorarız. Olur da yanlışlıkla "Çok seksi bir kadın" veya "Çok etkileyici biri" cevabını alırsak, kıyamet kopar. Yani, gerçeği bir türlü kabul edemeyiz. O zaman neden soruyoruz?

Jean pantolon takıntısı   
Bir poponuz olmasına rağmen 20 tane jean'iniz var. Üstelik her birinde poponuz aynı duruyor. İşte bunu erkekler kesinlikle anlamazlar.

Salata işkencesi
Aç olmadığımızı söyleyip, kendimize salata alırız sonra da sevgilimizin yemeğinin yarısını afiyetle yeriz. Hatta onun yediği patates ve burgerle yetinmeyip, tatlısından da mutlaka bir iki çatal alırız. İşte bu davranışımızı bir türlü anlamazlar zavallı erkekler. Acaba kendimizin değil de başkasının tabağından yersek daha mı az kalori aldığımızı zannediyoruz?

Kaliteli zaman geçirme fikri
Sevgilimiz bizimle alışveriş maratonuna katılsa da, istediğimiz filmleri seyretse de, manikür yaptırırken bizi sabırla beklese de, şikayetimiz aynı: "Beraber hiç vakit geçiremiyoruz." Erkekler "Daha nasıl birlikte vakit geçireceğiz?" diye düşünürken, kadınlar bunu saymazlar, kaliteli zaman geçirmekten bahsederler.

Ufacık yaratıklardan aşın korku
Suşi yeriz, kalamar da, istiridye de, ama gel gelelim banyoda en ufak bir örümcek görmeye dayanamayız. Çığlık çığlığa, köşe bucak kaçarız.

Aşk oyunları
Kadınlar, erkeklerin kötü olduklarını, kadınlara nasıl davranmaları gerektiğini bilmediklerini söylerler. Ama olur da, birisi buluşmadan hemen sonra ararsa. bu davranışının gizli sebeplerini araştırırız. Yani ne istediğimizi aslında biz de pek bilmeyiz.

Tuvalete toplu olarak gitmek   
Grup olarak dışarı çıkıldığında, mutlaka masadaki bütün kızlar aynı anda tuvalete giderler. Erkeklerin merak ettiği olay şu: Bu durum grup psikolojisinden kaynaklanıyor, yoksa gözlerden uzak arkadaşlarla bir şeyler paylaşma isteğinden mi?

Soğuğa karşı koyamamak
Mevsim ne olursa olsun, kadınlar ince giyinir ve çok üşürler.

Saç takıntısı
Erkeklere göre, kadınlar her aynanın önünde birer saat harcayıp, türlü saç spreyleri ve jöleleri kullandıktan sonra saçlarının yataktan yeni kalkmış gibi görünmesini sağlarlar. Erkekler, neden bu kadar uğraştığımızı anlamazlar.

Altı ipucuyla size gelen güzellik!


Her kadının hayali güzel bir görünüme sahip olmaktır. Siz de genç ve güzel görünmek istiyorsanız bu altı ipucunu dikkate almalısınız.

Parlak saçlara sahip olun
Saçlarınızın çok kuru olduğundan yakınıyor, daha parlak görünmesini mi istiyorsunuz? İşte işe yarayacak bazı öneriler: 

Bir muzu iyice ezin. Bir çay kaşığı bademyağıyla karıştırıp saçınızın diplerinden başlayarak uygulayın. 20 dakika beklettikten sonra durulayın. 

Bir başka öneri ise şöyle; 1 yumurtayı, 1 çorba kaşığı sirkeyi, 2 çorba kaşığı bitkisel yağı karıştırın çırpın. Bu karışımı baş derinize ovarak iyice yedirin. Saçlarınızı tarayarak bütün karışımın saçlarınıza eşit yayılmasını sağlayın. 15 dakika böyle bekledikten sonra saçlarınızı yıkayarak durulayın. 

Salatalık sürün canlanın
Salatalık ile cildinizi canlandırmaya ne dersiniz? A, B ve C vitaminleri ile fosfor, potasyum, demir, magnezyum ve gençlik iksiri olarak tanımlanan selenyum deposu salatalık, her türlü cilt sorununa iyi geliyor. Susuzluğu giderici özelliği ile cildin nem oranını dengeliyor. Canlandırıcı ve yumuşatıcı etkisi nedeniyle kozmetik ürünlerinin vazgeçilmez besinlerinden biri. Cildiniz için her gün 1 salatalık yiyin. Ayrıca salatalığın kabuğunu biraz kalın soyup yüzünüze sürün, cildinizde ani canlanma ve yumuşama etkisini hissedeceksiniz.

İyi bir uyku çekin
Cildimiz kendini onararak yenilenmek ve beslenmek için organizmanın derin uyku halini, yani geceyi bekler. Cilt, gece yarısından sonra hormonlar tarafından daha iyi sulanır; kılcal kan dolaşımı da aynı şekilde bu dönemde canlanır. Cildin uygulanan ürünlerden en yoğun olarak yararlandığı saatler ise sabahın dördüdür. Gecenin cildimize sunduğu en büyük hizmet sakinleşmektir. Yani gün boyunca kendisini güneşe, rüzgara karşı savunurken, yaptığı strese bağlı ya da mimiklerle ilgili kırışmaların asıl nedeni olan adale kasılmaları gece boyunca sakinleştiğinde ortadan kalkar ve cilt rahatlar.

Kırışıklıklara meyve 
Bilim adamları, güneş ışınlarından meydana gelen cilt kırışıklıklarının yiyeceklerle de ilgisi olduğunu açıkladı. Araştırmacılar; sebze, baklagiller, zeytinyağı ve bazı meyvelerin, güneş ışınlarının olumsuz etkisine karşı cildi koruduğunu belirtiyor. Cildi güneş ışınlarının etkisinden koruyan diğer anti-kanserojen besinler ise balık, erik, elma ve çay. Öte yandan ciltte kırışıklıkların, et, sütlü besinler, şeker, tereyağı ve margarin tüketenlerde daha fazla meydana geldiği gözlendi.

Dudaklar balla parlasın
Bal, içeriğindeki vitamin mineral, antioksidan ve aminoasitlerle değerli bir besin maddesi olmasının yanı sıra, tedavi edici özelliklere sahip. İşte çatlayan dudaklar için tedavi edici bir dudak parlatıcısı: 
1 fincan tatlı badem yağını ve yarım fincan balmumunu, mikrodalga fırında balmumu eriyene kadar tutun. 2 kaşık balı ilave edip karıştırın. Soğumaya bırakın. Karışımı kapaklı minik kaplara döküp kullanın.

Kuru cildin ilacı gül
Yağlı cilt kadar kuru cilt de sorun yaratır. Özellikle soğuk aylarda kuru cilt yeteri kadar beslenmezse, çatlaklar ve tahrişlere açık hale gelir. Kuru bir cildiniz olduğundan yakınıyorsanız gülden yararlanabilirsiniz. Gül suyu ve gül yağı kozmetikte de oldukça yaygın olarak kullanılıyor. Üç damla gül yağını, üç damla lavanta yağı ile karıştırarak cildinize sürün. Cildinizin bir anda gerginlikten kurtulduğunu hissedeceksiniz.

Bunu Blogumda Paylaşabilirim. Hürriyet Benim.


Hürriyet; gündeme dair cesur bir projeyle karşımızda. TBWA\ISTANBUL'un hazırladığı proje kısa zamanda oldukça ses getirdi. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeden bireysel özgürlükleri konu alan projenin amacı Türkiye'nin dört bir yanından insanların hürriyetlerini dile getirmeleri ve seslerini duyurmaları...

Bu proje katılımcıların kendi hürriyetlerini anlatmaları için tasarlandı, katılımcılar videolarını oluştururken ilham versin diye de bir film hazırlandı.

Hürriyet, herkesi kendi hürriyet cümlelerini yazmaya ve hürriyet şarkılarını yaratmaya davet etti. Kullanıcılar içinde kendi fotoğraflarının da olduğu hürriyet filmleri yaratabiliyor ve bu filmleri sosyal medyada dilediğince paylaşabiliyor. Ayrıca seçtikleri mesaj ve fotoğraflarından oluşan bannerı hurriyet.com.tr sayfalarında yayınlanıyor. Kısaca proje tamamıyle interaktif bir proje olarak kurgulandı. www.hurriyetbenim.com üzerinden ilham verici videoyu seyredebilir, kendi video ve bannerınızı yaratabilirsiniz.



"Hürriyet Benim" filmi, daha TV’ye çıkmadan viral olarak sosyal medyada gösterildi ve çok kısa sürede yayılarak; sosyal medyada konuşulmaya ve paylaşılmaya başlandı. Kullanıcıların katkılarıyla yapılan klipleri Twitter'dan #hürriyetbenim hashtag'iyle takip edebilirsiniz.

Ben de kendi videomu oluşturdum ve benim için hürriyetin ne demek olduğunu anlattım. İzlemek için;

http://hurriyetbenim.hurriyet.com.tr/video.aspx?k=T0XTS3A2MPI

Bir boomads advertorial içeriğidir.

20 Kasım 2013 Çarşamba

Evli bekarlardan mısınız?

Eşinizin ve çocuklarınızın arasında sanki etrafınızda kimse yokmuş gibi mi hissediyorsunuz?

Düğününüz; en mutlu olduğunuz, hayatınızın en anlamlı günüydü. Masalsı gününüz gerçeğe dönüştü, eşinizle bir oldunuz ve bir hayat kurdunuz. Her sabah onu geçirdiniz, her akşam da gelmesini camın önünde beklediniz. Fakat şimdi her zamankinden daha çok yalnızsınız. Sizi kimse anlamıyor değil mi? Bu hikaye tanıdık mı? Ünlülerin klinik psikoloğu Dr. Sherry Blake, uyarıyor “Evli bekarlardan olabilirsiniz!”

“The Single Married Woman: True Stories of Why Women Feel All Alone In Their Marriages” (Evli Bekar Kadın: Kadınların evliliklerinde hissettiklerinin gerçek hikayeleri) kitabında uyarı işaretlerini ve ne yapmak gerektiğini anlatıyor.

İşte evliliğinizde yalnız kaldığınızın 10 işareti...

İletişiminiz kopma noktasında! 
Birbiriniz ile olan iletişiminiz bitmek üzere ve verdiğiniz cevaplar olabildiğince kısa ve öz.

Birbirinizin arkadaşlarından hoşlanmıyorsunuz! 
Birlikte daha az zaman geçiriyorsunuz. Arkadaşlarla yenen keyifli akşam yemekleri yerini yalnız yenen mutsuz akşam yemeklerine bıraktı.

Yükünüz daha da arttı! 
Kaybolan tüm eşyalardan neredeyse siz sorumlusunuz. Evde adeta bir GPS aleti görevi görüyorsunuz.

Her şeyle siz yüzleşiyorsunuz! 
Hiçbir zaman bitmeyen bir pil gibisiniz. Yorgun görünüyorsunuz ya da öyle hissediyorsunuz ve kafanızda şu soru beliriyor “Nerede yanlış yapıyorum?”. En son hatırladığınız çocukları ve evi kendim kurmadım niye bir tek ben yoruluyorum?

Parti yöneticisisiniz! 
Tüm aktivitelerin insan kaynakları sizsiniz. Yeri geliyor bir organizatör yeri geliyor bir tamirci oluyorsunuz.

Biz, ben oldu! 
İlişkinizdeki biz kayboldu. İlk günlerdeki "biz" dolu anılar yerini "ben ve sen" gibi konulara bıraktı.. Eşiniz karşınızda ama sanki orada değilmiş gibi...

Süper güçleriniz olduğunu düşünüyor! 
Süperkadın giysiniz 7/24 üzerinizde, işte evde ve her yerde... Neredeyse tüm mesleklere uyum sağlıyorsunuz, şoför, aşçı, hemşire, anne, eş...

Yardım için yalvarıyorsunuz! 
Hiçbir şekilde evde istediğiniz yardıma cevap alamıyorsunuz. Adeta, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın politikası hakim.

Duygusal olarak raydan çıktınız! 
Duygusal anlamda eşinizle aranızda hiçbir bağ kalmadı. Tüm yakınlığınızı kaybettiniz.

Heyecan bitti! 
Evliliğinizin tüm heyecanı bitti. Parlayan ve sizi umutlandıran hiçbir şey yok. Ruh eşi veya sevgiliden öte evinizde bir oda arkadaşınız olduğunu düşünüyorsunuz. Gözleriniz sürekli evlendiğiniz adamı arıyor ama ona bir türlü ulaşamıyorsunuz.

Bu durumları ortadan kaldırmak için Sherry'den 4 öneri!
Kendinize karşı dürüst olun.
Rolünüzün tüm sorumluluklarını üstlenin.
Korkularınızla yüzleşin ve iletişim kurun.
Fiziksel, duygusal ve ruhsal bir denge oluşturun.

“Unutmayın evli bekarlar kervanına katılmak biraz da sizin elinizde” diye ekliyor Sherry.

İletişimi Kâbusa Dönenler Dikkat!

“Partnerim beni anlamıyor” mu diyorsunuz? İlişkiniz iletişimsizlik tehdidi altında mı? İşte değişim ve dönüşüm için iletişimsizliğe son verecek 2 mucizevi teknik…

Acımasızca yapılan eleştiriler veya karşılıklı suçlamalar şüphesiz ilişkileri yiyip bitiren olgular. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Genel Başkanı Dr. Cem Keçe’ye göre bu tip iletişimsizlik durumlarını çözmenin aslında basit kuralları var.

“İyi Aşk İçin İyi İletişim Şart”

Dr. Keçe, çiftlerin cinsel problemlerini veya ilişkilerindeki çatışmalarını çözmek için cinsel terapistlere ve evlilik terapistlerine başvurduğunu hatırlatarak, terapistlerin danışanlarında en çok zorlandığı alanı sorunlu ilişkideki iletişimi sağlıklı hale getirmek olarak tanımlıyor. Bozuk iletişimin problemlerin, başlangıcında ve sürdürülmesinde önemli olduğuna dikkat çeken Dr. Keçe, bu durumun terapiyi zorlaştırdığını söylüyor. Dr. Keçe, terapistlerin iletişim sorunlarına odaklanmadığında ve bu sorunların çözümlenmediği durumlarda diğer tekniklerin uygulanmasının sekteye uğradığını belirtiyor. “İletişim, gerek cinsel terapide, gerekse evlilik terapisinde vazgeçilmez bir konudur” diyen Dr. Keçe, iletişimsizliği ortadan kaldırıcı 2 mucizevi teknik öneriyor. Bu tekniklerin uygulanmasıyla çiftlerin iletişim sorunlarının çözümü için uygun bir zemin yarattıklarını belirten Dr. Keçe, bu 2 tekniği, hem kamuoyuna hem de bu alanda çalışan profesyonellere tavsiye ediyor.

“Korku Çemberini Kırın”

Çiftler birbirleri hakkından olumsuz bir değerlendirmede bulunduklarında, birbirlerini suçladıklarında veya eleştirdiklerinde, 2 tane mucizevi teknik öneriliyor. Peki bu 2 mucizevi teknik nedir? Dr. Keçe, ‘Korku çemberini kırmak’ diye tanımladığı bu teknikleri şu şekilde anlatıyor:

Teknik 1: Açıkça Talep Edin

Her suçlamanın, eleştirinin ve olumsuz değerlendirmenin ardında gizli bir temenni yatar. Bu temenniyi kişinin keşfedip partnerinden talep etmesi gerekli. “Sen beni sevmiyorsun, benimle ilgilenmiyorsun” diyen kişinin gizli temennisi aslında “Beni sev, benimle ilgilen” şeklindedir. Ancak bunu söylemek yerine suçlamak belki daha kolay geliyor. Çünkü çoğu çift, daha önce bu temennileri ifade etmiş ve reddedilmiş oluyor ya da reddedilmekten çok korkuyor. Herkesin kendisini sevmesi ve ilgilenmesi gerektiğine inanıyor. Bu yüzden bilinçdışlarında istemden bir korku çemberi oluşturuyorlar. Oysa kişi korku çemberini kırarak karşısındakini suçlamayı bir kenara bırakmalı ve bu temennisini koşulsuzca ve karşılık beklemeden partnerine açık açık ifade etmeli. Bunu istemeli ve net bir dille talep etmeli. Eğer talep karşılık görürse ve partneri ona istediğini verirse, bunu bir armağan gibi kabul etmeli ve teşekkür etmeli. Ama partneri bu talebi yerine getirmiyorsa da kişi bu durumu asla şahsileştirmemeli. Kimliğine, kişiliğine bir hakaret gibi görmemeli ve ne olursa olsun partnerinin bir seçimi olarak buna olgunca saygı göstermeli.

Teknik 2: Önce Kendinizi Düzeltin

Birisinde görülen her olumsuzluk, negatiflik, eleştiri veya suçlama, aslında tüm bunları yapan kişide de vardır. Kişi kendinde olmayanı başkasında görmez. Kendisinin yapmadığını bir başkasına suçlama olarak söylemez. Yani bu tür kavgalarda söylenen suçlamaların hepsi, aslında bizim kendi kusurlarımızı görmemiz için bilinçdışımızın bize sunmuş olduğu bir formüldür. Biz birine “Çok dağınıksın” dediğimizde aslında bu ifade, onu kullanan kişinin de dağınık olduğu bir yer olduğunu gösterir. Kadınlar genelde bu sözü eşlerine çok söylerler. Böyle olunca aslında kadın kendi dağınıklığını görmek yerine kocasında kendi kusurunu görmüştür.

Tıpkı Mevlana’nın sözündeki gibi, "Karşındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek. Sendeki çirkin huy, sana onda göründü.” Kişi içinde olup da kabul edemediği ya da aşamadığı bazı kusurları başkalarında çok kolay fark eder. Yani Mevlana, "Karşınızdakini suçlamak ve değiştirmektense işe önce kendinizden başlayın ve kendinizi düzeltin" diyor. Böylece kişi kendi kusurunu keşfedip, kendini değiştirdiğinde, ilişkisi ve sonra partneri de bundan olumlu etkilenecek ve her şey değişecektir. Yani kişinin içindeki çözümleme, mutlaka karşı tarafta da aynı etkiyi gösterecektir. Kendi kusurlarını görmek, kendini ayıplamak, o ayıbın merhemi ve ilâcıdır. Değişim herkesi korkutur. Çünkü kimlik ve kişilik değişmesi zor olgulardır. Bizim burada değiştirmeyi önerdiğimiz olgu davranıştır. Davranışlar iradeyle uyumlu bir şekilde değiştirildiğinde, düşünce ve duygular da zamanla buna uyumlu hale gelecektir. Özünde kolay olan bu 2 kuralı kendinde uygulamayı başaran çiftler, olumlu değişimi ve dönüşümü gerçekleştirirler.

İnternet bağımlıları için poliklinik


İnternet bağımlısı kullanıcılar artık tedavi görüyorlar.

Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları E.A. Hastanesi (BRSHH) bünyesinde açılan İnternet Bağımlılığı Polikliniği’nde, internet bağımlısı kullanıcılar tedavi görüyor.

Son yıllarda herkesin hayatını kolaylaştıran bilgisayar ve internet, kimi zaman hiç beklenmedik tehlikeli sonuçlara neden oluyor.

Bilgiye ulaşmanın en kolay yolu olarak nitelendirilen internetin aşırı kullanımı; kullanıcıların aile ilişkilerinde ve sosyal ilişkilerde bozulma, öğrencilerde derslere katılımının azalması, okuldan uzaklaşma, işyerlerinde iş veriminin düşmesi, işten ayrılma, yeme – içme gibi günlük yaşam aktivitelerin ihmal edilmesi, obezite, yorgunluk, yaygın beden ağrıları gibi yıkıcı sonuçlara yol açıyor.

Sorunlu internet kullanımı psikiyatrinin en yeni ilgi alanlarından biri haline gelirken, ülkemizde genç nüfusun yüksekliği ve internet kafelerin kontrolsüzce yaygınlaşmış olması, henüz yeni tanımlanmakta olan hastalık için oldukça uygun bir zemin oluşturuyor.

Hastalığın tedavisi için ülkemizde yaygınlaşan kliniklere bir yenisi daha eklendi.

Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları E.A. Hastanesi (BRSHH) bünyesinde açılan İnternet Bağımlığı Polikliniği hizmet vermeye başladı.

İnternet Bağımlılığı Polikliniği, uyguladığı tedavi yöntemleriyle internet kullanımını tekrar kişinin kontrolü altına alabilmesini hedefliyor ve bağımlılıkla ilgili bilgilendirme yapıyor.

Poliklinikte, chat ve sosyal medya bağımlılarından, online alışveriş meraklılarına, cinsel içerikli site tutkunlarından, saatlerce bilgisayar oyunu oynayanlara, kadar yetişkin, kadın/erkek, ergen, çocuk birçok kişi tedavi görüyor.

Sevgilinizi nasıl elinizde tutarsınız?

Sonunda onu elde ettiniz... Şimdi sıra onu elinizde tutmaya geldi. Bir erkeğin sizinle ilgilenmesi ve onun ilgisini çekmeye çalışmanız farklı iki şeydir. Onu sürekli yaptığınız yeniliklerle şaşırtarak yanınızda olmasını sağlamanız için birkaç stratejiye ihtiyacınız var.

Hobilerine ilgi gösterin! 
Bir erkeğin ilgisini çekebeilmek için yapmaktan hoşlandığı ve sevdiği şeylere karşı ilginiz olmalıdır. Bunun içinde kendinizi onun hoşlandığı bir şeyş yaparken hayal edin, hangisi hoşunuza gidiyor? Golf, surf, aksiyon filmleri izlemek,  yani kısaca sonunda eğleneceğiniz şeyler yapmaya çalışmak.

Yeteneklerinizi öne çıkarın! 
Yaptığınız iyi bir şey varsa, harika fotoğraflar mı çekiyorsunuz? Yemek yapmakta üstüme yok diyenlerden misiniz? Yeteneğiniz her ne olursa olsun ona göstermekten çekinmeyin. Yeteneğinizi farkettikleri anda size olan ilgileri artacaktır. Ayrıca bu davranışınız, kendinize olan güveninizi artırır. Bu durumu abartmanıza gerek yok, ona sadece yetenekli olduğunuz alanları gösterin.

Espiri anlayışınızı geliştirin! 
Bir erkeği güldürmek ve onunla birlikte gülmek ilişkinin en önemli detaylarından biridir. Gülmek, aranızdaki bağları sıkılaştıracak bir deneyimdir. Espirilerinizle onu güldürebiliyorsanız, sizin yanınızdan hiç ayrılmak istemeyecektir. Ona komik yanınızı göstermekten çekinmeyin!

Destekleyici olun! 
Annesi gibi, sadece yemeğini hazırlayıp, alışverişini yapın, arkasını toplayın demiyoruz. İhtiyacı olduğunda yanında olun, bir sorunu olduğunda dinleyin. Buna her zaman açık ve hazır olduğunuzu ona hissettirin. Onunla böyle şeyler hakkında konuşmak aranızdaki bağları kuvvetlendirecektir.

Görünüşünüze önem verin! 
Bir erkekten önce kadınların ilık öğrenmesi gereken şey, kendileri için görünüşlerine önem vermeleridir. Görünüş her şey demek değildir. Ama  erkekler onlar için hazırlık yapmanızdan ve görünüşünüzde küçük değişiklikler yapmanızdan hoşlanırlar. Sürekli kıyafetleriniz ve tarzınızla oynayın. Her seferinde ona farklı bir insanmışsınız gibi gelecektir.

Yapacak başka şeyler bulun! 
Yapışık ikiz gibi gezmenize gerek yok. Kendi hobi ve ilgilendiğiniz şeylere zaman ayırın. Önceki maddelerde paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu söyledik ama bunı tadını kaçırmadan yapın. Birbirinizden biraz ayrı kaldığınız zaman konuşacak daha çok şey birikir. Yeni nesil erkekler artık hobisi olmayan, hiçbir şeyle ilgilenmeyen kızlarla birlikte olmak istemiyorlar. Yani tek hobinizin “o”  olmaması gerekiyor. Erkeklere göre bir kızın, kendileri dışında, başka bir şey hakkında tutkulu olmaları onları çok heyecanlandırıyor.

Doğum sonrası dönemde güzellik sırları

Tüm kadınların ortak derdi olan doğum sonrası vücutta oluşan değişiklikler hakkındaki sorularınızın cevapları burada!

Hamilelik döneminde oluşan ve doğum sonrasında kendi önemli ölçüde kendini gösteren vücut deformasyonları sorunlarını çözmek hayal değil. Doğum sonrası yapılacak estetetik operasyonlarla bu sorunlardan tamamen kurtulmak mümkün. Peki çiçeği burnunda anneler vücutlarında meydana gelen bu deformasyonlar karşısında ne yapmalı ve kimlere başvurmalı? Bu konuyu Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hasan Fındık’a sorduk.

Hamilelik döneminde ve doğum sonrası dönemde yaşanan deformasyonlar nelerdir?

Deride çatlaklar
Yüzde lekeler
Vücut şeklinin bozulması
Karın bölgesinde göbekli görüntü ve sarkıklık
Meme boyutu-diriliği ve dikliğinin değişmesi
Özellikle normal doğum yapanlarda vajen genişlemesi  ve vajen dudaklarında sarkıklık oluştuğundan genital bölge estetiği de sık yapılan operasyonlardandır.

Doğum sonrası dönemde sık olarak yapılan estetik operasyonları nelerdir?
Hamilelik ve emzirme sırasında oluşan kilo farklılıkları ve hormon değişiklikleri sonrası  kadınlarda pek çok psikolojık ve bedensel değişiklikler oluşur. İstenmeyen bu deformasyonlardan onları kurtarmak için ise artık pek çok yöntem var. Meme operasyonlarından, bel bölgesi operasyonlarına kadar tepeden tırnağa onları istedikleri kusursuz ve doğal görüntüye kavuşturmak mümkün.

Yüz bölgesindeki lekeler ve vücuttaki çatlaklara yönelik neler yapılabiliyor?
Doğum sonrası lekelere yönelik olarak lazer uygulamalarıyla gerçekleşen cilt soyma prosedürleri uygulanmaktadır. Çatlaklara yönelik olarak ise yine cihaz uygulamalarıyla birlikte uygulanan  kollojen oluşumunu hızlandıran solüsyonların kullanımıyla başarılı sonuçlar alınmaktadır

Ne tür meme operasyonları uygulanıyor?
Genel olarak meme dikleştirme ve toparlama operasyonu yapılmaktadır çünkü en sık görülen değişiklik memenin içinin boşalmasıyla birlikte sarkmasıdır. Bunun dışında beden yapısına göre memenin boyutu küçük ise eş zamanlı büyütme işlemi gerçekleştirilebilir.

Karın bölgesi estetiği nasıl yapılıyor?
Karın bölgesindeki çatlaklı ve sarkık deri çıkarılırken, doğum  nedeniyle bozulmuş olan karın kasları da içten bir korse gibi onarılarak göbekli görüntü giderilir. Eğer kilolu ise eş zamanlı olarak karın ve bel bölgesine liposuction (yağ alma) uygulanarak güzel bir vücut hattı elde edilebilir.

Genital Bölge estetiğinin amacı nedir?
Doğum sonrası vajen genişlemesi oluştuğu takdirde cinsel haz duyusunda bir azalma söz konusu olmaktadır. Bu hem kadının hem de erkeğin cinsellikten almış oldukları doyumu azaltmaktadır çünkü haz duyusunu oluşturan ana nedenlerden biri temas yüzeylerinin tam ve sıkı olmasıdır. Vajen daraltma operasyonu da işte tam bu sorunu çözerek sağlıklı bir cinsel hayatın devamını sağlamaktadır. Bazı kadınlarda ve hatta genç kızlarda vajen çevresinde bulunan ve labium denilen vajen dudakları biçimsiz ve sarkık olabilmektedir. Bazı kadınlarda ise bu dudaklar çok büyük veya aşırı küçük olabilmektedirler. Bu çok büyük oranda görünüş olarak kendilerini rahatsız etmekte ve utanma duygusu oluşturmaktadır (iç çamaşırlarında çıkıntı gibi görünmesi vb). Bu sıkıntılar da labium estetiği ile çözülmektedir.

Vücut şeklini daha güzel göstermeye yönelik olarak  en temel operasyon nedir?
Hormonal ve kilo artışına bağlı olarak vücutta olan değişikliklere yönelik en güzel yöntem liposuction – lipoliz işlemidir. Böylelikle orantısız yağ birikimleri sonrası oluşan şekilsizlikler( iri basen-düz bel-geniş ve basık popo-eğri bacak vb) kolaylıkla giderilebilir.

Çatlak tedavisi nedir? Nasıl yapılıyor? 
Vücuttaki çatlaklar sıklıkla doğum sonrası ve kilo alıp vermeler sonucunda  gerginliklere bağlı olarak oluşurlar. Asıl mekanizma cildin ince olan üst tabakasının kalın olan alt tabakasından ayrılmasıdır. Bunun sonucunda hem istenmeyen görüntü hem de  beraberinde  cildin elastikiyetinde azalma olmaktadır. Tedavisinde güncel olarak, ciltte mikro kanallar açarak içerisinde büyüme faktörleri olan karışımların  uygulanması oldukça etkindir. Mikrokanalların açılmasında üzerinde yüzlerce mikro iğne bulunan silindir şeklinde  kişiye özel bir alet kullanılmaktadır. Böylece çatlak olan alanlarda  cildin derin tabakasına ulaşacak şekilde yüzlerce kanallar açılmaktadır. Bu tedavinin en önemli özelliği cildin sadece yüzeyel tabakasına değil derin tabakasına da özellikli karışımların ulaşabilmesidir. Böylece kollajen yapımı uyarılarak cildin hem  elastikiyetinin artması hem de çatlak görüntüsünün azalması sağlanmış olur. Bu şekilde çatlağın oluşma mekanizmasına uygun olarak tedavide hem yüzeyel hem de derin cilt tabakalarına uygulanan tedavi her zaman daha olumlu sonuçlar doğurmaktadır.

17 Kasım 2013 Pazar

Erkeklik soyu kurtuldu

Erkeği erkek yapan Y kromozomunun sağlam çıktı

Amerikalı araştırmacılar açısından tehlike geçti; Erkeğin soyu tükenmeyecek. Genetik yapı üzerinde yapılan deneylere göre erkeklik cinsiyetini belirleyen Y kromozomu sanıldığından da dayanıklı çıktı. İnsanın atası sayılan yaratıkların milyonlarca yıl boyunca Y kromozomu üzerinde yoğun erozyona uğradıkları kanıtlanmıştı. Son araştırmalar 25 milyon yıldır kromozom yapısında kayda değer değişiklik olmadığını gösterdi.

X kromozomunun aksine, sadece erkekte bulunan Y kromozomu evrim sürecinde dejenerasyona uğrayıp genetik kodlarının önemli bölümünü kaybetmişti. Kadınlık kromozomunda bin 200 gen bulunurken, Y kromozomunda, aralarında sperm üretimini yönlendireninin de bulunduğu 200 kadar gen kalmış.

Bu gözlemlerin ışığında üretilen teoriye göre, Y kromozomunun önümüzdeki on milyon yılda kalan genlerinden de olup tamamen kaybolması gerekiyordu. Mutat beklentilerin aksine araştırmacılar, milyonlarca yıl sonra da cinsiyet ayrımının kalacağını ve erkeklerin taşıdığı Y kromozomunun özelliklerinin yerini cinsiyetleri ayıran başka belirgin farkların alacağını tahmin ediyorlar.

Kaybolan Y kromozomu teorisi, Massachusetts Istitute of Technology öğretim üyelerinden Profesör Jennifer Hughes ve arkadaşları tarafından çürütüldü. Bu ekibin yaptığı çalışma, Y kromozomunun yakın geçmişte sadece evrimsel genç genlerinden kayba uğradığını ortaya çıkardı. Genetik yapının büyük bölümündeki gen kaybı ise 25 milyon yıl önce hemen hemen durma noktasına geldi. “Nature” dergisinde yayımlanan araştırmaya göre Y kromozomundaki bazı genlerin fonksiyonunu tamamen kaybettiği ve belirleyici olmaktan çıktığı da kanıtlanmış bulunuyor.

ŞEMPANZE VE RESUS MAYMUNUYLA KROMOZOM KIYASLAMASI
Araştırmacılar insandaki Y kromozomunu inceledikleri araştırmalarında erkeklerdeki kromozomu şempanze ve resus maymununun aynı kromozomuyla kıyasladı. Amaçları, Y kromozomunun sonunu ilan eden teorideki gibi her üç canlının da aynı gen erozyonuna uğrayıp uğramadığını ortaya çıkarmaktı. Hughes ve çalışma arkadaşları bu teoriyi destekleyen bir bulguya rastlamadı ve ‘kök gen kaybının önce hızla ilerleyip zamanla yavaşlayarak neredeyse durma noktasına geldiğini' belgeledi.

Y kromozomundaki gen yapısının, evrimin insanı resus maymunundan ayırmasından önce ‘istikrara kavuştuğu' ve Y kromozomundaki genlerin sadece yüzde 3'ünün resustan insana geçiş sırasında kaybolduğu, kaybolanların yerine de insanda farklı özelliklere sahip yeni genlerin oluştuğu da, Amerikalı araştırmacılar tarafından ortaya çıkarıldı.

SEKSTE ÇEŞİTLİLİK EVRİMİ HIZLANDIRIYOR
Resusun da dahil olduğu uzun kuyruklularla insan arasındaki evrim farkı 25 milyon yılı buluyor. İnsanla şempanze arasındaki evrim farkı ise 6 milyon yıl. Y kromozomu açısından insanla şempanze arasındaki farklğlk, insanla resus maymunu arasındaki farklılıktan çok daha fazla. Araştırmalarda, resus maymununda saptanan beş kök geninin evrim sürrecinde şempanzede kaybolduğu insanda ise olduğu gibi muhafaza edildiği de ortaya çıkarılmış.

Şempanze çiftleşmede çok sık partner değiştirdiği için sperm rekabetinin arttığı ve çok eşliliğin bu neslin evrimini hızlandırdığı da Hughes'in teoremleri arasında. Bu tahmin, Y kromozomundaki bazı genlerin sperm üretiminde belirleyici olmasına dayandırılıyor.

DW Türkçe

İşte çok konuşulan 9 yeni seks pozisyonu!

Çiftler yeni pozisyonlar denerken korkmaları çok doğaldır. Sakın korkmayın! Yeni pozisyonlar çok zor gelebilir. Fakat, hiç umulmadık kadar kolaydır.

Altın geçit!
Bacaklarınızı kaldırın ve onun omuzlarının üzerine koyarak, ensesinde ayaklarınızı birleştirin. Heyecanlı bir yolculuk için hazırsınız.

Tek şerit!
Cinsel ilişki sırasında bacaklarınızla onun bedenini daha sıkı sarın. Böylece vajinanıza ulaşması daha zor olacak ve penisinin olduğundan büyük olduğunu düşünecektir. İkiniz de bu anın hiç bitmesini istemeyeceksiniz.

Tek ayaklı leylek! 
Tek bacağınızı havaya kaldırın. Böylece bedenini sizinkine daha çok yaklaştırabilir. Bu ikiniz için de çok heyecanlı olacaktır. Çünkü hem daha saldırgan davranabilir hem de klitorisinizin daha fazla uyarılması için daha fazla yer açılmış olur.

Vahşi kedi! 
Misyoner pozisyonu, kadınların her zaman tepe noktaya ulaşabilmeleri için yeterli klitoral iletişim sağlamaz. Fakat seks araştırmaları yapan Edward Eichel'ın C(oital) A(lignment) T(echnique) yani Koital Hiza Tekniğine göre; erkeğinizin gövdesinin size birkaç santimetre yakında uzanmasını isteyin. Böylece kasık kemiği sürekli size yakın olacaktır. Klitoral dürtü, bilimsel olarak da ne kadar yüksek zevk verdiği kanıtlanmıştır.

İnanılmaz açı! 
Bacaklarınızı onun kalçasına doğru kaydırın. Böylece vücudunuz açı poziyonunu alacak ve bu pozisyon sayesinde klitoral alanınız daha fazla uyarılmış olacak.

Ters kovboy! 
Bu pozisyonla, onun ayaklarını görecek şekilde bedeniniz ise yatağa dik olacak şekilde duracaksınız. İsterseniz kendinizi arkaya onun göğsüne doğru da bırakabilirsiniz. Bu pozisyon, ona harika bir görüntü sağlar ve siz böylece yatağınıza yenilik getirmiş olursunuz.

Çömelmiş kaplan! 
Partnerinizin sizi arkadan yakalaması, hayvanların çiftleşme sahnelerini andırabilir. Bunu erotik hale getirmek sizin elinizde. O, sizi bu halde yakalamışken göğsünüzü daha çok yatağa yaklaştırarak daha seksi bir görüntü yakalarsınız. Böylece vajinanız daha çok gerilir ve daha çok zevk alırsınız.

Sallanan satranç fili! 
Arkanız ona dayalı, kaşık poziyonundayken, bacaklarınızı kaldırın ve ona da kendi bacaklarının üzerine almasını söyleyin. Bu daha fazla penatrasyon sağlar. Sizin için ise klitorisinizin daha çok hissetmesine ve kendinize güvenmenizi sağlar.

Öpüşen balıklar! 
Her zaman farklı pozisyonlar denemenize gerek yok. Birbirinize bakarak, mükemmel bir ilişki yaşayabilirsiniz. Tek yapmanız gereken bacaklarınızı açıp, onun işini kolaylaştırmak. Bu pozisyondayken, birbirinizin her hareketine tanık olabilirsiniz hem de istediğiniz an onu öpebilirsiniz.

Eğlenceli hareketlerle kilo vermenin 16 yolu!


İşte 16 maddede eğlenceli şekilde, evde kalori yakın!

Evde veya ofiste yapacağınız basit ve eğlenceli hareketlerle kilo vermek hayal değil. Sizin için 16 ipucu hazırladık...

Dudak kremini abartın! 
765 kere dudak kremi sürün.

Korku filmlerini sevin! 
Korku filmi izleyin, korkmak kilo yakmanıza yardımcı olur.

Dizi izlerken ne yapıyorsunuz?
Dizi izlerken sürekli hareket edin, hoplayın zıplayın böylece oturarak izleyenlere göre 350 kalori fazla yakmış olursunuz.

Kumandaya elvada...
Kanal değiştirmek için, kumanda yerine televizyonun üzerindeki tuşları tercih edin. Bizim önerimiz bu işlemi 40 kere yapmanız.

Giyinme süresini uzatın! 
Ertesi gün giyecekleriniz için 48 dakikanızı ayırın desek. Yani 16 çift kıyafet deneyin ve hepsine 3 dakika ayırın.

Yatakta oyalanın! 
Yatakta uzun süreler geçirmeye ne dersiniz. Seksin kalori yakımına yardımcı olduğunu biliyorsunuz. Bu nedenle ön sevişmeye 35, sekse ise 45 dakikanızı ayırın.

Apartman basamaklarına yönelin... 
45 basamak merdiven çıkın ve sonra inin. Bunu günde 2 kere yapmanız yeterli.

Basamak alıştırmasını zorlaştırın! 
İsterseniz basamak çıkma işini biraz daha zorlaştırın ve bu işi 10 cm. topuklularla 36 basamak yapın.

Acı biber mucizesi...
Acı yemekleri unutmayın. Uzmanlar acının kilo yakımında yardımcı olduğunu ve günlük 50 kalori yakmanızı sağladığını söylüyor.

Masanızda Japon mutfağından temalar bulundurun!  
Yemeğinizi çatal yerine, çubuklarla yemeği deneyin. Yavaş yemek yediğiniz takdirde 25 kalori daha az almış olursunuz.

İşe rahat kıyafetlerinizle gidin! 
Haftanın dört günü iş yerinizde rahat kıyafetler giymeye çalışın. Yapılan araştırmalara göre; kot ile işe girenler 491 adım daha fazla ve 25 kalori fazladan yakıyor.

Yeşil çayı unutmayın! 
Yeşil çay tüketiminizi artırın! Günde 3 fincan yeeşil çay 106 kalori kaybetmenizi sağlar. Uzmanlara göre yeşil çay, vücudun harcadığı enerjiyi artırıyor. Sıcak çaylardan hoşlanmıyorsanız, 12 bardak buzlu çay içebilirsiniz. Bu da yeşil çayla aynı etkiye sahip.

Video oyunlarına ne dersiniz? 
Çocuklaşmaya ne dersiniz? 20 dakika Nintendo Wii ile tenis oynayın. Ter atmanıza ve tenis oynuyormuşsunuz gibi vücudunuzdaki kasların çalışmasını sağlar.

İp atlayın! 
Aman alttaki komşular rahatsız olmasın! 780 defa zıplayın ya da kuru kuru zıplamak can sıkar derseniz alın elinize bir ip olabildiğince hızlı şekilde 10 dakika boyunca ip atlayın.

Emzirin! 
Anneler müjde! Yeni doğum yaptıysanız bu öneride sizin için özel. Bebeğinizi yarım saat emzirin. Bu işlemde kalori yakımında çok etkili.

Evinize özen gösterin! 
Biraz hamarat olmaya ne dersiniz? 30 dakika boyunca, yerlerinizi paspasla silebilirsiniz, 20 dakika boyunca evinizdeki mobilyaların yerleri ile oynayabilir ya da 15 dakika evinizi süpürebilirsiniz.

Saçları kırıp geçiren saçkıran

Saç dökülmesinin çok daha farklı bir türü de bulunmaktadır. Buna halk arasında saç kıran denmektedir. Asıl adı ise Alopesi Areata’dır.

Saç dökülmesi dendiğinde akla öncelikle ailevi özelliği olan ve genelde erkeklerde sıklıkla görülen ve genç yetişkin erkeğin sorunu olan kalıtsal saç dökülmesi gelmektedir. Bu tarz dökülmeler kadınlarda da özellikle yumurtalık kisti olduğunda adet bozuklukları ya da vücutta tüylenmeyle birlikte görülmektedir. Her iki cinste de özellikle ciddi streslerden sonra ani başlangıçlı saç dökülmelerine sıklıkla rastlanır. Bu tür saç dökülmelerinde ağızdan alınarak kullanılan ve içinde yeşilçay ekstresi, soya isoflavonlarından daidzein, strese karşı vücudu koruyan ginseng ve antioksidan olan üzüm çekirdek ekstresi içeren tabletler uzun yıllardır ülkemizde kullanılmaktadır. Ancak saç dökülmesinin çok daha farklı bir türü de bulunmaktadır. Buna halk arasında saç kıran denmektedir. Asıl adı ise Alopesi Areata’dır.

Saç köküne saldırı

Alopesi Areata ( saç kıran ) saç köklerine karşı vücudun aniden saldırıya geçmesi ile ortaya çıkan ve ani başlangıçlı, kimi zaman tedaviye yanıt veren kimi zaman ise etkili bir şekilde tedavi edilemeyen bir saç hastalığıdır. Geleneksel olarak kullanılan sentetik kimyasal ilaçlar bu hastalığın tedavisinde çok başarılı olmamakta ve çoğu zaman ciddi yan etkiler oluşturabilmektedir.

İngilizler araştırdı, Revigen yaptı, Türkler kanıtladı!

Yaklaşık 10 yıl önce ünlü İngiliz Dermatologlardan Dr. Isabelle Hay ve çalışma arkadaşları saç kıran tedavisinde çok farklı bir yol kullanmışlardır. Bu araştırmacılar aromaterapötik olan sedir yağını, biberiye yağını, kekik yağını ve lavanta yağını özel miktarlarda karıştırıp saç kıran görülen bölgeye uyguladıklarında çok etkili olduğunu bulmuşlar ve en prestijli dermatoloji tıp dergilerinden biri olan Arch Dermatol’de yayınlamışlardır. Benzer bir araştırma da ülkemizde Gülhane Askeri Tıp Akademisi Dermatoloji ana bilim dalında Revigen Areata isimli aromaterapi kompleksi ile yapılmış ve Berlin’deki Uluslararası dermatoloji kongresinde sonuçlar açıklanmıştır.

Bu araştırma sonucunda aromaterapötik botanik yağlardan oluşan Revigen Areata’nın Alopesi Areatalı olgularda çok başarılı olduğu kanıtlanmıştır. Tüm bu sonuçlar artık saç kıran hastalığında hiçbir yan etki oluşturmadan tedavi edilebilecek formüllerin elimizde olduğunu göstermektedir

Aşk, Kimyamızı Değiştiriyor!

Kime ve niye aşık oluruz? Aşık olunca niye heyecanlanır, aklımızdan o kişiyi istesek de neden silip atamayız?... Aşkla ilgili yüzlerce soru var ve yüzyıllardır insanoğlu bu soruların yanıtlarını arıyor. Pek çoğu henüz kesin olarak yanıtlanmasa da, aşkın kimyası bilim dünyasının da araştırma konusu. 

Aşkla ilgili ilk çağlardan bu yana uzayıp giden ve yanıtları henüz tam olarak bilinmeyen yüzlerce soru var. Bilim dünyasının da ilgi alanına giren ve üzerine pek çok araştırma yapılan aşk konusunda, bilimsel sonuçlar elde edildi.
Acıbadem Fulya Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Aylin Aksoy Çoban, aşık olduğumuzda beynimizde ve vücudumuzda çok sayıda kimyasal maddenin hareketlendiğini, östrojen ve testosteronun ise seks güdüsünün yaratıcısı olduğunu belirtiyor. Aşkın kimyası hakkında bilgiler veren Dr. Aylin Aksoy Çoban, aşk konusunda yapılan araştırmalardan yola çıkarak şunları söylüyor:

Farklı Hormonlar Aynı Anda Farklı Etkiliyor

Aşık olan kişiler; kalbin daha hızlı çarpması, yüzün kızarması ve ellerin terlemesi gibi tepkiler verir. Bu durumdan, vücutta salgılanan dopamin, noradrenalin ve feniletilamin sorumludur. Yoğun mutluluk, yoksunluk ve bağımlılıkta önemli rol oynayan dopamin aynı zamanda madde ve bazı ilaç bağımlılıklarında da etkili bir hormondur. Noradrenalin adrenaline benzer. Adeta ayakları yerden keser ve kalp çarpıntısına neden olup heyecan yaratır. Aynı zamanda dikkat, kısa süreli hafıza, hiperaktivite, uykusuzluk ve hedefe yönelik davranıştan sorumludur. Yüksek dopamin seviyeleri noradrenalin ile ilişkilidir.

Dopamin ve Noradrenalin Karışımından Aşk İksiri

Aşk üzerine araştırmalar yapan Rutgers Üniversitesi Antropoloji Uzmanı Helen Fisher, bu iki hormonun birlikte salgılanmasının sevinç, yoğun enerji, uykusuzluk, yoksunluk, iştah azalması ve artmış dikkate neden olduğunu belirtiyor. Aşık olunduğunda vücut bu hormonlardan oluşan “aşk iksirini” salgılamaya başlıyor. Helen Fisher ve ekibinin gerçekleştirdiği fonksiyonel beyin görüntüleme çalışmalarında, aşık olunan kişinin fotoğrafına bakıldığı anda yapılan çekimlerde, dopamin reseptöründen zengin beyin bölgelerinde kanlanma artışının olduğu saptanmıştır.

Aşıkların Beyni Obsesif Kompulsifler Gibi

University College London araştırmacıları tarafından yapılan bir çalışmada, aşık olan insanların beyninde mutluluk hormonu olarak bilinen serotoninin azaldığı ortaya çıkmış. Bulunan düşük serotonin hormonu seviyeleri, obsesif kompulsif (tekrar eden takıntılı davranış) bozukluk sergileyen hastalarda ortaya konan serotonin eksikliği ile benzerlik gösterdiğinden kişi, aşık olduğu insanı aklından çıkaramıyor.

Bağlanmadan Sorumlu Hormonlar Bile Var

Oksitosin ve vazopressin hormonları özellikle bağlanma ile ilişkili hormonlardır ve aşktaki bağlanmadan sorumludurlar. University of California, San Francisco´da yapılmış bir araştırmaya göre oksitosin hormonu, diğer insanlarla sağlıklı ilişki kurmak ve sürdürebilmek için gerekir. Orgazm sırasında salgılanır ve duygusal bir bağın kurulmasını sağlar. Aynı zamanda doğum sırasında ve emzirme döneminde de salgılanır. Doğum eylemindeki kasılmalar oksitosin hormonu olmazsa başlamaz. Diğer bir deyişle bu hormon doğumda bebeği önce anneden ayıran ancak doğum sonrası tekrar anneye bağlayan hormondur. Doğumlardan sonra rastlanan olası bebek reddini ortadan kaldırır. Emzirme sırasında da süt kanallarının daha iyi kasılmasını ve bebeğin daha kolay emmesini sağlar.

Vazopressin hormonu erkeklerde sosyal davranıştan özellikle de başka erkeklere gösterilen saldırganlıktan sorumludur ayrıca, uzun süreli ve tek eşli ilişki ile ilişkilidir. Bu iki hormon konsantrasyonu yoğun romantik bağlanmada, eşleşme sırasında ve seks yapıldığında yükselir.

Aşkın Ömrü Üç Yıl

Aşkın ömrü üzerine tartışmalar uzun süredir devam ediyor. Ancak bilinen gerçek şu ki, tutkulu aşk zaman içinde azalıyor. Yapılan bilimsel araştırmalarda aşkın ömrünün 2-3 yıl olduğu saptanmış. İlişki süresince aşk için gerekli olan dopamin, noradrenalin ve feniletamin gittikçe azalıyor. Aşık olunan kişinin hataları birdenbire görülmeye başlıyor. Aslında aşık olunan insan değişmiyor ancak aşık olan kişi mantık çerçevesinde değerlendirmeye başlıyor. Bu durumda iki seçenek çıkıyor kişinin karşısına; aşkınız bitiyor ya da sağlam bir ilişki haline dönüşüyor. Eğer ilişki devam ederse endorfinler devreye giriyor ve huzur, güven gibi duygular ilişkiye ekleniyor. Seksle beraber oksitosinin salınması ile doyum ve bağlanma gerçekleşiyor.

Kendimize Benzeyeni Seçiyoruz

Yapılan bilimsel araştırmalara göre aslında kişiler eşlerini de kendisine benzeyen kişilerden seçiyor. İskoçya’da University of St. Andrews’da yapılan bir çalışmanın sonucuna göre, eş seçimi ile ilgili yapılan testlerde kişilerin, kendilerine gösterilen portre fotoğraflarından, genellikle kendilerine benzeyenleri seçme eğiliminde olduğu saptanmış. Görünüşte olduğu gibi kişilik seçiminde de birey, kendine geçmişi hatırlatan kişileri tercih ediliyor.

Aşk Niye Acı Veriyor?

İlişki istendiği gibi gitmediğinde hayat kabusa dönebiliyor. Pek çok kişi hayatının bir döneminde sevdiği kişi tarafından reddedilme durumuyla karşılaşabiliyor. Özellikle geçmişinde büyük kayıplar yaşamış kişiler ayrılığa karşı daha duyarlı ve savunmasız olabiliyor. Bu gibi durumlarda genel olarak kişide; umutsuzluk, öfke gibi duygular oluşuyor. Yalnızlık korkusu, karamsarlık, hayatı yaşamaya değer bulmama, hayatın anlamsızlığı düşünülüyor. Evden dışarı çıkmama, günlük hayatın aksaması gibi durumlarla karşılaşılabiliyor. Derin bir acı yaşanıyor. Ölüm düşünceleri, intihara eğilime kadar giden depresyon görülebiliyor.

Aşk Sadece Duygu mu?

Erken dönemde aşkın dopaminle ilişkili olduğu düşünüldüğünde, aşkın yalın bir duygudan öte bir şey olduğuanlaşılıyor. Aşk, aşık olunan kişinin peşinden sürüklenmeye, sadece onu düşünmeye ve ona odaklanmaya iten güçlü bir “dürtü”. Bugüne kadar aşk adına yapılmış resim, tiyatro oyunu, edebi eserlere bakıldığında aşkın basit bir duygudan öte tüm yaşamı peşinden sürükleyen güçlü bir arzu olduğu görülüyor. Evrimsel yönden düşünüldüğünde ise soy ve yaşam devamlılığını sağlayan itici bir kuvvet olduğu düşünülüyor. Tabii bu kadar güçlü bir itici kuvvetin karşısında durmak akıntıya tek dalla karşı gelmeye benziyor.

Cilt lekesi deyip geçmeyin!

Özellikle güneşin en etkili olduğu yaz döneminde kendisini gösteren ve kış aylarıyla birlikte azalmaya başlayan cilt lekeleri tedavi edilmesi gereken bir cilt sorunu.

Cilt lekeleriyle ilgili yapılması gerekenleri Hisar Intercontinental Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Canan Savaş İyigün’le konuştuk.

Cilt lekeleri nasıl oluşur?
Yüzde yama tarzı açık veya koyu renkli kahverengi lekeler şeklinde seyreden ‘melasma’ çoğunlukla kadınlarda görülen bir sorundur. Gebelikte sık görüldüğünden halk arasında gebelik maskesi de denilir. Güneş, koyu renk cilt tipi, doğum kontrol hapları, östrojen, bazı epilepsi ilaçlarının kullanımı bu lekelerin oluşumunda rol oynayabilir. Bazı makyaj malzemeleri, kolonya, parfümler, sabun ve nemlendiriciler gibi kozmetik ürünler de özellikle güneşle teması takiben bu tür lekelenmelere yol açabilir.

Gebelik döneminde oluşan cilt lekeleri daha sonra kaybolur mu?
Gebelik sırasında gelişen ve gebelik maskesi de denilen melasma, doğumdan sonra kaybolabilir. Bazen de kalıcı olur. Melasma; tedavisinin zor olması nedeniyle hastaları ve doktorları sıkıntıya sokabilir. Melasma tedavisinde lekenin yerleşim yeri önemlidir. Derinin daha üst tabakalarında yerleşim klinik olarak daha kahverengi görünümlüdür. Tedavi edilebilme olasılığı daha yüksektir. Daha alt tabakalara yerleşim mavi gri renklidir. Tedavi edilmesi daha zordur. Bu ayrım Wood lambası denilen özel lambalarla muayene edilerek yapılabilir ve hastaya tedavi başarısı hakkında daha net bir bilgi verilebilir.

Açık tenli kişilerde tedavi bazen lekeleri tamamen ortadan kaldırabilir ancak tekrarlama olasılığı vardır. Koyu tenli kişiler daha az oranda tamamen tedavi olabilirler ve lekelerin tekrarlama olasılığı daha fazladır. Açık tenli kişilerde sonuçlar haftalar içinde ortaya çıkarken koyu tenli kişilerde aylarca tedavi gerekebilir.

Melasması olan kişiler nelere dikkat etmelidir?
Melasması olan kişilerde güneş ışınları bu lekelerin koyulaşmasına neden olur. Bu nedenle güneşten korunma tedavinin temelidir. Güneş koruyucular hem UVA hem de UVB koruması içermelidir. UVA camdan da geçebilir. Bu yüzden dışarıya çıkılmasa bile güneş koruyucu düzenli bir şekilde tüm gün sürülmelidir. Ayrıca hiç bir koruyucunun tam bir koruma sağlamadığını da bilmeli ve güneşten kaçınmayı bir alışkanlık haline getirmelisiniz. Leke kremleri hastanın cildine ve lekeye göre seçilir.

Tek ya da birkaç maddenin birlikte kullanıldığı kremler vardır. Tedavi sürecinde de kremlerde zaman zaman değişikliğe gidilir. Kimyasal peeling jessner solusyonu, trikloroasetik asit, alfa hidroksi asitler gibi maddelerin cilde uygulandığı soyma yöntemleridir. Mutlaka uzman kişilerce yapılmalıdır. Leke tedavilere ek olarak kullanılabilir ve daha çabuk bir sonuç sağlarlar. Lazer tedavileri krem ve peeling tedavilerine cevap vermeyen kişilerde denenebilir.

Erkekler; Kısırlığa Dikkat!

Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin korkulu rüyası olan kısırlık, toplumumuzda her 6 -7 evlilikten birinde görülüyor. 

Türkiye’de her yıl 600 bin civarında evlilik gerçekleşiyor ve yılda yaklaşık 90 bin çift kısırlık sorunuyla karşılaşıyor. İşte erkeklerin kısırlığa karşı dikkat etmesi gereken 7 faktör:

1. Dar giyinmek: Dar giysiler vücuttaki ısı derecesini değiştiriyor. Isı değişimi ve kan dolaşımı azaldığı için de erkeklerde sperm sayısı düşüyor.

2. Sigara kullanımı: Çeşitli bilimsel çalışmalarla sigaranın kesin zararlı etkileri ispat edilmiştir ve özellikle sorunu olan hastaların kesinlikle sigarayı bırakmaları öneriliyor. Ayrıca sigara içilen ortamlarda bulunmak havada bulunan zehirli maddelerin solunum yoluyla alınmasını sağladığından sperm üretimini olumsuz etkiliyor.

3. Alkol kullanımı: Haftada 60 ml. üzeri alkol kullanımı sperm üretimini olumsuz yönde etkiliyor.

4. Fast food: Yüksek kolesterol, spermin zar yapısını bozduğu için döllenme yeteneğini azaltır ve kısırlığa neden olabilir. Bu nedenle özellikle "Fast Food" denilen aşırı yağlı, kolesterolü artırıcı gıdalardan uzak durmak gerekir.

5. Çalışma ortamı: İşi gereği zirai ilaçlarla yakın temas halinde bulunan kişilerde de kısırlık oranı yüksek. Bu kişilerin önlem olarak çalışırken, bir maske ile ağızlarını kapatmaları, ilaçları solunum yoluyla alınarak zararlı olmalarını engeller. Bu grup genellikle çitçilerden oluşur.

6. Aşırı sıcak: Aşırı sıcak her zaman sperm üretimini olumsuz etkiler. Kısırlık sorunu ile karşı karşıya olan erkeklere kesinlikle, sıcak su banyoları ya da saunaları tavsiye etmeyiz.

7. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar: Erkek genital organlarında zarara yol açan bazı enfeksiyonlar sperm ilerlemesini (kanalları tıkayarak veya sperm hareketliliğini azaltarak) olumsuz yönde etkilediği için kısırlığa neden olabiliyor.

12 Kasım 2013 Salı

Ellerinize Sağlık, Güzellik...

Güzellik dendiğinde ilk akla gelen orantılı bir yüz olsa da sağlıklı ve bakımlı eller de kadınların vazgeçilmezidir. 

Yaşlanma etkilerinin belirgin şekilde görüldüğü ellere estetik müdahale, son yıllarda en çok talep edilen operasyonlardan biri. Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, ellerin sağlıklı, genç ve güzel görünmesini sağlayan en kolay estetik yöntemleri anlattı…

Estetik cerrahinin sunduğu imkanlarla günümüzde kadınlar ve erkekler olduğundan daha genç görünebiliyor. Ancak en çok kullandığımız ve en kötü şartlara maruz kalan ellerimizin bakımı ve güzelliği genellikle gözümüzden kaçıyor. Yüzdeki yaşlanma belirtilerine müdahalenin ardından ellerin ihmal edilmesi yaşı ele veren en önemli faktörlerden biri. Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, son yıllarda ellerimizin genç, sağlıklı ve güzel görünmesini sağlayan basit estetik uygulamalarla ilgili şu bilgileri verdi;

Genç ve Güzel Eller İçin Peeling Uygulayın

Yüze uygulanan peeling, eller için de son derece başarılı bir yöntemdir. Peeling üst derinin soyulması ile derinin yenilenmesi ve gençleştirilmesidir. Peeling işlemi ile kırışıklıklar, yorgun, güneş hasarlı cilt, lekelenme gibi pek çok sorun giderilir ve cilt daha elastik hale gelir. Peeling uygulama maddelerinin içerisinde tercih edilen ‘Green Peel’ tamamen bitkisel ve kimyasal maddelerden arınmış olduğu için cilde zarar vermez. Orta derinlikte bir soyma yapan bu peeling, diğer türlere oranla daha çabuk iyileşerek zaman kaybını önler. 5 gün tamamlandığında cilt belirgin derecede daha genç ve parlak görünür.

Lipofilling ile 5 Dakikada Kırışıklardan Kurtulun

El yüzeyinde yaşlılığa bağlı doku kaybında hazır dolgu maddesi ya da lipofilling uygulamasıyla cilt altı dolgun ve sağlıklı hale getirilir. Hazır dolgu maddeleri uygulamasında cilde anestezik bir krem sürülür ve 5 dakika içinde ince bir iğneyle uygulama gerçekleştirilir. Kişinin özellikle karın bölgesinden alınan yağ dokusunun istenilen bölgeye enjeksiyonu olan lipofillingde ise 3-4 ay sonra yağın enjeksiyonuna bağlı dolgunluğun yanı sıra ciltte gençleşme de görülür.

PRP ile Cilt Lekelerinden Kurtulun!

PRP (Platelet Rich Plazma) tedavisiyle kırışıklık ve izleri yok etmede yüz güldüren sonuçlar alındığını belirten Prof. Dr. Kışlaoğlu, trombositten zengin plazma anlamına gelen PRP yönteminde Trombositlerin doku iyileşmesinde ve kanın pıhtılaşmasında önemli rol oynadığını hatırlattı. Bölgeye enjekte edildiğinde, hızla iyileşme sürecini başlatarak doku yenilenmesini sağlayan bu yöntem sayesinde el yüzeyinin daha canlı ve parlak görünmesi sağlanıyor ve uygulamadan yaklaşık 3-4 hafta sonra ilk etkiler fark ediliyor.

Vajinal akıntıyı hafife almayın!

Kadınların en sık adet dönemleri öncesinde yaşadıkları vajinal akıntının aslında pek çok enfeksiyonun belirtisi olabileceğini biliyor muydunuz?

Kadınların yaşadığı vajina akıntısı, nedenleri ve vajina bakımının püf noktalarını Hisar Intercontinental Hospital Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Filiz Candan Topuz’dan öğrendik.

Vajina akıntısı nedir?
Adolesan dönemi ile birlikte fizyolojik olarak vajinal akıntı yoğunlaşır ve adet siklusunun değişik dönemlerine göre de farklı karakter gösterir. Örneğin siklusun ilk 2 haftası, östrojen hormonu hakimiyetine bağlı süt renginde iken, yumurtlama zamanı (28 günlük sikluslarda bu yaklaşık 14. güne denk gelir), şeffaf uzayan tarzda bir akıntı olur. Yumurtlamadan sonraki 2 haftada progesteron hormonu hakimiyetinde koyu kıvamda yapışkan ve iç çamaşırda bekleyince sarı renk alabilen bir akıntı olur. Çoğu zaman adet öncesi hafif kaşıntı şikayeti yapabilir.

Adet dönemi öncesi ve sonrasında görülen akıntılar dışındaki kokulu, sarı-yeşil, köpüklü, kanlı, peynir ve süt kesiği şeklindeki akıntılar patolojik kabul edilir.

Vajina akıntısı neden olur?
Vajen ph’ı asidiktir ve bu enfeksiyonlara karşı fizyolojik bir bariyer oluşturur. Bu durumu vajende bulunan laktobasil dediğimiz yararlı bakteriler oluşturur. Laktobasillerin etkilendiği antibiyotik kullanımı veya herhangi bir enfeksiyon durumunda bu asit ortamı değişir. Bu nedenle antibiyotik kullanımı sonrası, vajinal mantar enfeksiyonu sık görülür. Zararlı bakterileri etkilerken antibiyotik vajendeki yararlı laktobasiller de etkilenir. Asit ortam sağlanamaz ve candida dediğimiz mantarlar vajen florasına hakim olur. Vajinal peynirimsi akıntı ve kaşıntı şikayeti ile hekime başvurular olur.

Yine bazı bakteriyel veya cinsel yollan bulaşan enfeksiyonlarda; sulu, kokulu, bazen kaşıntı ile birlikte akıntı olabilir. Böyle durumlarda vajinal ve servikal kültür yapmak gerekir. Rahim ağzı iltihabına neden olan Mikoplasma, üroplazma ve gonore (bel soğukluğu) enfeksiyonları gibi bulaşıcı enfeksiyonlarda eşlerin de mutlaka üroloji hekimince muayene edilmesi ve birlikte tedavi olması gerekir. Aksi takdirde enfeksiyonun tekrarlama olasılığı çok yüksektir.

Bazen köpüklü ve kötü kokulu akıntılar olur. Bu tür vajinitlere bakteriyel vajinit diyoruz. Fakat birden fazla organizmanın sebep olduğu durumlar da olabileceği için yine de hastalarımıza kültür almayı öneriyoruz. Bakteriyel vajinitler basit bir antibiyotik tedavisi ile geçer ve eş tedavisine gerek yoktur. Fakat mantar enfeksiyonuna eğilimli olan hastalarda candida için koruyucu tedavi gerekebilir.

Vajinal akıntı adet öncesi artar mı?
Adet öncesi progesteron hormonun etkisi ile akıntı koyulaşır ve hafif yapışkan olabilir. Hastalar en fazla akıntıyı yumurtlama zamanında hissederler. Bunun sebebi, rahim kanalının, spermlerin rahat olarak geçmesi ve tutunabilmesi için salgıladığı akıntının fazlalaşmasıdır.

Vajina bakımının püf noktaları nelerdir?
Temel nokta vajenin doğal ortamını ve ph’ını değiştirecek olaylardan kaçınılmasıdır. Bunun için;
*Vajeni sık sık sabunla yıkamayın. Çünkü sabun, ortamın ph’ını bazik ortama çeker; bu da enfeksiyonlara zemin hazırlar.
*Pamuklu iç çamaşırı giyin.
*Sıcak mevsimlerde içi çamaşırınızı sık sık değiştirin.
*Vajen bölgesini yıkamanız gerekiyorsa o bölge için özel olarak üretilmiş ph’ı ayarlı intim likidleri kullanın.
*Adet döneminde pedinizi sık sık değiştirin.

Saçlarım mı beyazlamış?

Marta kasabanın ucunda yalnız yaşardı. Çevresinde aksiliğiyle tanınırdı. 

Bir gece şerifin küçük kızı, verandada oturan Marta’ya seslendi “Bayan, siz neden hiç bahçeye çıkmıyorsunuz? Yanıma gelsenize” Marta, sevgi yumağı çocuğu tersleyerek ak saçlı bir ihtiyar olduğunu ve yürüyemediğini söyledi. “İçindeki sevgiye tutunarak in bahçeye” dedi küçük kız. Marta denileni yaptı, artık bahçedeydi! Küçük kız yaşlı kadının gri saçlarını okşadı, “Bakın gökteki yıldızlar saçınıza inmiş” dedi gülümseyerek. Marta o an sevgiyi ve hayat sarılmayı anladı! Birlikte gözyaşlarına boğuldular, kelebekler uçtu kondu falan...

Bir bahaaaar akşamı rastladım sizeee. Neden başımı öne eğmiştim? Boya yaptırıyorum da şekerim. Kuaföre geldim, gencim güzelim, baharda yeşillenen fındık dalları gibi şenim maşallah. O da ne? Kuaför, boya fırçasını kaseye bırakırken: “On dakika bekleyip yıkamaya alacağız, beyazların kapanmasını beklemeyelim!” dedi. Etrafa baktım, benden başkası yoktu, resmen bana diyordu!. Beyaz! Ne beyazı? Saçlarım mı beyazlamış? Bu ne münasebetsiz bir lakırtıydı?.. Beynim ısındı! Hatta karıncalanıyor sol kolumdan aşağısı... “Kime bakmıştın aslanım?” ifadesi takındım suratıma. Kötü kuaför kabahatinde ısrarcıydı: “Aradaki beyazları diyorum hamfendii, kapanmasa da olur.” Çektim el frenini indim aşaaa! diyebilmeyi çok isterdim. Hatta bi baktım sağ elim aranıyor, koltuğun boy ayar kolunu çekmişim, gerisini hatırlamıyorum hakim bey!..

Kafada beyaz saç teliyle karşılaşmak, tsunami gibi, ağza sinek kaçması, salona kamyon girmesi gibi insanın duyup da başına gelmeyeceğini sandığı şeylerden! Ama oluyor mirim... Ayna önündeyim... Çöp torbası yapılmak için marketten aşırılmış poşet çaresizliğindeyim! Saçlarım, rockçı solistin konser sonu modeli. Biraz daha yaklaşınca aynaya, parmaklarla da iyice ayırınca telleri; al işte tüm hainliğiyle orda kır saç teli!

İlk şokun ardından, serinkanlı tavrımı takındım. Su püskürtmek, cımbızla korkutmak, refleks olarak o teli yolmak çözüm değil tabii! Usulca diğer saç tellerinin arasına, altlara doğru şöyle karıştırıp sakladım. Bir süre sonra birbirimize alıştık zaten, adını Zarife koydum; ayrı yıkadım, ıslatıp yapıştırdım...

Halime Gürbüz
Çoğaldılar!.. Hımm, demek renk pigmentlerim greve gitti, önlerdekiler de grev gözcüleri! Saç uçları da kırılarak alternatif protesto örgütlüyorlar. Bana ha? Toplu pigment ve saç kremi sözleşmesi ha? Bura sosyal bir kafa değil, hepinizi tek tek yolmaz mıyım ben?! Yoldum! Hepsini... Yoldum da ne oldu? Toplu greve yöneldiler; Kırkafa Kazım pek yakında sinemalarda!..

Gelelim Marta’ya. İşte azizim, mevzu burada. Hayat, bu “ay çok duygusaaal” denip ona buna gönderilen; aşklı, kuşlu böcekli sevgi pıtırcıklı ağlak hikayelerdeki gibi değil! Beyazlar profilden Georgey Clooney havası yapılarak, olmadı boyatıp km sıfırlayarak hallolur. Ya yüreğimizdeki kellik ne olacak?..

* Halime Gürbüz 

© Copyright, Özel haber, izinsiz kullanılamaz.